Konu: | İklim Kanunu Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 73 |
Tarih: | 08.04.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA DOĞAN DEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İklim Kanunu Teklifi'nden önce, burada özellikle Volkan Konak'ı, çok kıymetli kardeşimi, dostumu anarak başlamak istiyorum. Volkan Konak'ın mekânı cennet olsun. Çok kaliteli, dünyaya mal olmuş bir sanatçı için maalesef Çatalca Müftüsü "Geberdi." diye bir "tweet" atmıştı. Sayın Başkan, sizin nezdinizde buradan Hükûmetteki, AK PARTİ'deki bütün arkadaşların vicdanlarına sesleniyorum: Bu müftüyü bir an önce görevden alın.
Dün Çatalca Belediye Başkanı Erhan Güzel ve Meclis üyelerinin aynı sokağa "Volkan Konak" ismini vermelerinden dolayı kendilerine teşekkür ediyor, tebrik ediyorum; en kısa sürede de Sayın Başkanı ziyaret edeceğim.
Sayın Başkan, görüşmekte olduğumuz İklim Kanunu Teklifi'yle ilgili görüş ve önerilerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Kanun teklifine baktığımız zaman bunun bir iklim kanunu olmaktan daha çok iklim ticaret kanunu olduğunu görmekteyiz. Detayları sizlerle paylaşmadan önce şunu hatırlatmak isterim: Sıfır emisyon hedefiyle yola çıkılan bir kanunda fosil yakıtlarla ilgili neden bir düzenleme yok? Öte yandan, ülkemizde rezerv alanları yetersiz veya cevher miktarı düşük olan yerlerde, çok net bir ifadeyle yerin üstünün altından daha kıymetli olduğu yerlerde doğa fütursuzca katledilmektedir. Değerli arkadaşlar, madenciliğin bir ülke lehine olabilmesi için attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değiyor mu diye bir düşünmemiz gerekiyor. Akbelen'e bakarsak değmiyor; zeytinliklerimiz, doğamız katlediliyor ve karşılığı koskoca bir hiç. Tüm bunları ve kanun teklifinin tamamını gözden geçirdiğimizde bizim bu ülkenin yarınları için bu kanun teklifini desteklememiz mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iklim değişikliği, geniş çaplı bilimsel araştırmalar ve uluslararası gözlem verileriyle kanıtlanmış küresel ekosistemler üzerinde derin etkiler oluşturan ve insanlığın ortak çabasıyla yönetilmesi gereken bir olgudur. Küresel sıcaklık artışlarının kontrol altına alınamaması, iklim dengelerinin bozulması, ekosistemlerin çöküşü ve doğal afetlerin şiddetinin artması gibi sonuçlar doğurmaktadır ancak mücadelenin nasıl yürütüldüğü ve maliyetinin kimler tarafından üstlenileceği, iklim politikalarının adalet ve eşitlik ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. İklim değişikliği, Türkiye'nin de taraf olduğu uluslararası anlaşmalar çerçevesinde giderek daha büyük bir önem kazanmaktadır. Hükûmetin, Paris Anlaşması ve Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı doğrultusunda hazırladığı bu kanun teklifi, iklim değişikliğiyle mücadelede kurumsal ve yasal bir çerçeve oluşturmayı amaçlamaktadır. Ancak teklifin içeriğini incelediğimizde uygulama süreçlerindeki belirsizlikler, yaptırım mekanizmalarındaki yetersizlikler, kurumsal koordinasyon eksiklikleri ve sosyal adalet boyutundaki açıklar dikkat çekmektedir. Teklifin gerekçesinde belirtilen hedefler sadece kâğıt üzerinde kalmamalı; iklim değişikliğiyle mücadelede adil, etkin, şeffaf ve katılımcı bir mekanizmanın oluşturulması için atılması gereken adımlar ortaya koyulmalıdır.
Türkiye'nin, ekonomik büyümesini, tarımsal özgürlüğünü ve sanayi kapasitesini koruyarak hatta çok daha iyiye götürerek çevresel sorumlulukların yerine getirilebileceği dengeli model oluşturulması gerekmektedir. Ancak mevcut teklif, küresel karbon politikalarına entegrasyonu önceleyen ancak Türkiye'nin ekonomik ve üretim yapısını koruyacak somut mekanizmalardan uzak bir düzenlemeye dönüşme riski taşımaktadır. Özellikle özel sektörün yükümlülükleri, sorumlulukları, alanları ve olası yatırımları konusunda ciddi bir belirsizlik bulunmaktadır.
Emisyon Ticaret Sistemi ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması gibi kritik araçlardan bahsedilmiş olsa da bu mekanizmaların nasıl işletileceği, hangi usul ve esaslara göre uygulanacağı, hangi kurumların denetim yetkisine sahip olacağı konusunda yeterli netlik yoktur. Yaptırımların nasıl belirleneceği ve kim tarafından uygulanacağı da kanun teklifinde belirsizdir.
Kanun teklifi, sanayi, tarım ve üreticiler için ciddi mali yükler getirirken bu yüklerin hafifletilmesi için gerekli teşvik ve finansman mekanizmaları oluşturulmamıştır. Yeşil dönüşüm sürecinde sanayicinin rekabet gücünü koruyacak özel teşvikler devreye sokulmalıdır. Emisyon azaltımını teşvik eden ancak üretim kapasitesini baltalamayan sürdürülebilir finansman araçları tanımlanmalıdır.
Avrupa ve ABD sanayileşme sürecinde doğayı sınırsızca tüketmiş, bugün ise gelişmekte olan ülkelere karbon düzenlemeleri aracılığıyla ek maliyetler yüklemektedir. Türkiye, küresel iklim politikaların adaletsiz yük dağılımı nedeniyle cezalandıran bir ülke değil sanayisini ve üreticisini koruyarak adil dönüşüm sağlayan bir aktör olmalıdır.
Teklif, yerel yönetimlerin iklim politikalarına aktif katılımını zorunlu kılmaktadır ancak bu katılımın nasıl sağlanacağı, mali ve beşerî kaynakların nasıl oluşturulacağı net değildir. Yerel yönetimler sürecin dışında tutulmuştur fakat yerel yönetimlerin uygulamaları desteklenmediği takdirde iklim politikalarının sahaya yansıması mümkün olmayacaktır. Sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, üniversiteler, kamu, AR-GE birimleri ve sektör temsilcileri karar alma süreçlerine dâhil edilmemiştir. Katılımcı mekanizmaların eksikliği şeffaf ve hesap verebilir değildir.
Türkiye, Paris Antlaşması kapsamında ulusal katkı beyanı sunmak ve emisyon azaltım hedeflerini Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli standartlarına uygun şekilde raporlamak zorundadır ancak teklif, bu sürecin hangi kurallar çerçevesinde işleyeceğini net şekilde belirlememektedir.
Kanun teklifinde yenilenebilir enerji, enerji verimliği, döngüsel ekonomi ve atık yönetimi gibi alanlarda teşviklerin nasıl uygulanacağı netleştirilmemiştir. Bu durum özel sektörün uzun vadeli yatırım planlarını olumsuz etkileyebilir. Sanayicilerin sürdürülebilir üretime geçişini hızlandıracak mekanizmalar detaylandırılmalı, finansal teşviklerin kapsamı genişletilmelidir.
İklim krizinden en fazla etkilenecek kesimler arasında küçük çiftçiler, düşük gelirli haneler ve dezavantajlı topluluklar yer almaktadır. Ancak bu gruplara yönelik özel tedbirler ve sosyal politikalar kanun teklifinde somut şekilde ele alınmamıştır. Toplumsal farkındalıkların nasıl yürütüleceği, hangi kurumların sorumlu olacağı ve finansmanın nasıl sağlanacağı konusunda da belirsizlik bulunmaktadır.
Türkiye, iklim değişikliğiyle mücadelede uluslararası taahhütlerini yerine getirmek zorundadır. Ancak sunulan kanun teklifi çevresel hedefler açısından bir çerçeve sunuyor gibi görünse de sanayi, tarım, enerji sektörleri için koruyucu mekanizmalar içermediğinden, ekonomik büyümeyi ve üretimi riske etmektedir. Türkiye'nin karbon piyasalarına entegrasyonu, yerli üretimi ve millî ekonomiyi koruyacak dengeli bir modelle gerçekleştirilmelidir. Bu yasa, yerli sanayiyi, ihracatı, üreticiyi destekleyen güçlü bir teşvik mekanizması olmadan uygulanamaz.
Sonuç olarak, mevcut Çevre ve Enerji Kanunlarıyla çelişkileri giderecek, mükerrer hükümleri önleyecek uyum düzenlemeleri yapılmalıdır. İklim politikaları ve eylem planları hazırlanırken sivil toplum, akademi, özel sektör ve yerel halkın katılımını sağlayacak danışma kurulları ve komisyonlar kurulmalıdır. Emisyon verilerinin toplanması, doğrulanması ve kamuoyuna açık şekilde paylaşılmasını zorunlu kılacak düzenlemeler getirilmelidir. 2053 net sıfır emisyon hedefi için ara hedefler ve sektörel planlar belirlenmeli, bunların başarısı için mevzuatta net hükümler yer almalıdır. Emisyon Ticaret Sistemi, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması gibi aracıların yasal ve teknik altyapısı, yaptırım ve teşvik sistemleri ayrıntılı şekilde tamamlanmalıdır. Yerel yönetimlerin ve küçük işletmelerin yeşil dönüşüme erişimini kolaylaştıracak hibe, kredi ve teşvik mekanizmaları belirlenmelidir. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerini en çok hissedecek kesimlere yönelik destek ve uyum programları hazırlanmalıdır. İklim göçü, su yönetimi ve gıda güvenliği gibi konular bütüncül politikalarla ele alınmalı, toplumsal adaleti merkeze alan yaklaşımlar benimsenmelidir. Emisyon sınırlarını aşan, izinsiz veya mevzuata aykırı faaliyetlerde bulunan kişi ve kurumlara uygulanacak yaptırımların caydırıcılığı artırılmalıdır, bu yaptırımların uygulanmasında kurumsal kapasite güçlendirilmelidir. Denetim süreçlerinde bağımsız denetçiler ve sivil toplumun dâhil edilebileceği mekanizmalar oluşturulmalıdır. Kanun teklifiyle eksiklerin giderilmesi ve Türkiye'nin ekonomik çıkarlarını koruyan, sanayisini güçlendiren, çiftçisini destekleyen ve yeşil kalkınma hedeflerini gerçekçi bir yaklaşımla yöneten bir sistem inşa edilmelidir. Karbon düzenlemelerinin sanayi, tarım sektöründe oluşturacağı etkileri titizlikle değerlendirecek, ihracatçının rekabet gücünü koruyacak ve KOBİ'leri destekleyecek teşvikler devreye alınmalıdır. Türkiye, küresel karbon piyasaların atılgan bir uygulayıcısı değil kendi yol haritasını belirleyen bir aktör olmalıdır.
Bu kanun teklifinin bu hâliyle reddedilmesi gerektiğini düşünüyor ve gelecek nesillerimizi, davamızı, doğamızı, çevremizi ilgilendiren konulara daha hassas yaklaşılarak bütüncül bir çalışma yapılması gerektiğini savunuyorum. Gelecek kuşaklara bırakacağımız en değerli miras, şüphesiz ki temiz bir çevre ve katledilmemiş doğadır diyor, Genel Kurlu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)