GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Mimarlar Günü’ne, Genel Kurulda görüşülen iklimle ilgili yasa teklifine, Berkin Elvan’ın anne ve babasına verilen cezaya, hasta tutsaklara, sağlık sistemine, ekonomiye, Hazine ve Maliye Bakanının açıklamalarına ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:74
Tarih:09.04.2025

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Mimarlar Günü, tüm mimarların gününü kutluyorum. Dolayısıyla iktidar için müteahhitler günü ama Mimarlar Günü olması vesilesiyle belki şehirlerin tarihine, kültürüne, yapılanmasına saygı duyulacak yasaların da bu Meclisten geçmesi için bir çabaları olur diye düşünüyorum.

Evet, şu anda Mecliste -Mimarlar Günü deyince- Şehircilik Bakanlığının iklimle ilgili yasa teklifi görüşülüyor, çok çok önemli bir yasa teklifini görüşüyoruz. Baktığınız zaman, iktidarın ağzında sürekli "antiemperyalizm, antiemperyalizm" muhalefete bakıyorsunuz, antikapitalist bir tavırla meselelere yaklaşıyorlar, kapitalizme karşı konuşuluyor ama sermayenin ihtiyaç duyduğu her türlü yasa buradan geçiyor. Söze gelince sanırsınız ki herkes sosyalist ama icraata gelince bakıyorsunuz, bu Meclis bütün yasalarını sermaye lehine yapılandırıp geçiriyor; iklim yasası da böyle bir yasa. Dolayısıyla halkın, emekçinin, hayatın lehine olan hiçbir yasayı bugüne kadar burada hayata geçiremedik. Dolayısıyla da en temel sorun belki de burada saklı. Dolayısıyla sermayenin bütün dünya üzerinde yaratmış olduğu o yıkıcı etki giderek artık iklim kriziyle doruğa ulaşmış durumdadır. Bugün bu ciddiyetle bu yasaya yaklaşmak gerekiyor. Bir kez daha diyoruz ki bu sermaye lehine yasayı geri çekin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargıya dönüp baktığımızda her gün yeni bir yargı marifetiyle karşı karşıya geliyoruz. Berkin Elvan'ın annesi Gülsüm, babası Sami Elvan'a maalesef ceza verildi. Neden? Evlatlarının acısı dinmedi ve onun adalet mücadelesini sürdürdükleri için, dönüp bakıyoruz, yargı onları cezalandırmış; bunu kabul etmiyoruz. Yargının artık bu girdaptan çıkması lazım. Siyasallaşmış yargıyla Türkiye'nin demokratikleşmesi mümkün değil. Buradan başlamamız gerekiyor. 19 Martta yaşadığımız sahne buydu, hâlâ bu anlayışla devam ettiğimiz sürece bizim demokratikleşmemiz söz konusu olamayacak. Bu anlamıyla yargıda gerçek anlamda bir değişimin, dönüşümün yaşanması, yargının bağımsız ve tarafsız olması ve bir an önce hayata geçmesi en önemli önceliğimizdir. Tabii "yargı" deyince dönüp cezaevlerine bakmak gerekiyor; bunu her gün dile getireceğiz, getirmeye devam edeceğiz. Cezaevlerinde yaşanan bu şiddete, bu insanlık dışı koşullara son vermeden Türkiye'de toplumsal barışı sağlamak mümkün değil. Toplumsal barışın odağı cezaevleridir. Cezaevlerini görmeyen bir ülke, o ülkede huzur içinde, barış içinde yaşanamaz; bu, bütün tarihsel gerçeklikle böyledir. Bakın, birkaç tane örnek vereceğim yine, ne kadar içler acısı bir durumda olduğumuzu göstersin diye. Havva Ak, Kocaeli Gebze Kadın Kapalı Cezaevinde; 7 kez ameliyat oldu, kanser hastası, 7 kez ameliyat oldu ve hâlâ cezaevinde, ölümle pençeleşiyor. Selver Yıldırım, Ankara Sincan Kadın Kapalı Cezaevinde, otuz yıldır cezaevinde; tek gözünü kaybetti, diğer gözünün de görmesi yüzde 20'ye düşmüş durumda ve çok ciddi sağlık sorunlarıyla boğuşuyor. Kaldı ki bu cezaevinde hasta tutsaklar hastaneye gitmek için randevu başvurusunda bulunduğunda jandarmanın yoğunluğu bahane ediliyor, MR çekimi için altı ay sonraya gün veriliyor, belki de o hasta altı ay içinde hayatını kaybedebilir. Bir başka örnek: Semire Direkçi, yine, Ankara Sincan Kadın Cezaevinde, yirmi beş yıldır hapishanede; o kadar çok hastalığı var ki bir gün bile cezaevinde kalmaması gerekiyor. Bu örnekler çoğaltılabilir. Her gün burada vaktimiz yettiğince 3-5 hasta tutsağın derdini dile getirmeye çalışıyoruz ama duyan yok, duymayan Adalet Bakanlığının duymamasının bedeli nedir biliyor musunuz? Geçen sene cezaevlerinde on bir ayda 709 mahpus yaşamını yitirdi, on iki ay itibarıyla -rakam resmîleşmemekle beraber- bu 730 civarındadır. İşte, bu duymamanın bedelini cezaevindeki hasta tutsaklar ödemektedir.

Sayın Başkan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Temelli, lütfen tamamlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sanırım siz de duymak istemiyorsunuz, sürekli süremizi kesiyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Temelli...

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Oysa ben sizin duyarlı olduğunuzu biliyorum ve Adalet Bakanlığı yaptığınız için de bu konuya daha çok vakit ayrılması gerektiğine siz de inanıyorsunuzdur.

BAŞKAN - Sayın Temelli, izin verir misiniz. Şimdi, ben bütün Sayın Grup Başkan Vekillerine aynı uygulamayı yapıyorum; açtığımda beş dakika, otomatik sistem kapanıyor, sonra birer birer uzatıyorum, 2 defa uzattığımı söyledikten sonra son kez uzatıyorum, 3 defa uzatıyorum yani sekiz dakika oluyor ama sizin geleneğinizde teşekkür için 9'u da açıyorum, onu da bilesiniz. Burada benim bir kastım yok, eşit ve adil uygulamam var.

Buyurun, süreyi yeniden başlatıyorum.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sağlık Haftası, Türkiye'de çok ciddi sağlık sorunları yaşanıyor, cezaevindeki hasta tutsaklar nasıl ki çok ciddi bir yaşam mücadelesi veriyorsa aslında cezaevinin dışında olan toplumun önemli bir kesimi de sağlık sorunlarıyla boğuşuyor. Bu sağlık sorunlarıyla boğuşmalarının nedeni bu sağlık sistemi. Sermaye odaklı bir sağlık sistemi aslında sağlıksız bir toplumu da yaratıyor. Tabii, bunun bir başka boyutu da sağlık emekçileri, sağlık emekçileri çok zor koşullarda görev yapmaya çalışıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Temelli, lütfen tamamlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - İnanın, İstanbul'da şehir hastanelerinde hekim başına muayene süresi bir dakika; yanlış duymadınız, bir dakika, ağız ve diş sağlığında on dakika. Öyle bir koşturmanın içindeler ki birçok sağlık emekçisi kendi sağlıklarını yitirmiş durumda; eşit işe eşit ücret yok, tayin hakları yok, saymakla bitmeyecek kadar sorunları var. Zaten ana dilinde sağlık hizmetinin olmamasından dolayı halkın ayrı bir mağduriyeti var ama dediğim gibi, bu sorunları saymaya ne vaktimiz var ne de bunlara çözüm üretecek bir irademiz var. İktidar, bu iradeyi ortaya koyup bu sorunları çözmek yerine âdeta bunları görmezden gelmeye devam ediyor.

Gelelim ekonomiye. Evet, sağlık sistemi bozuk ama ekonomi de gerçek anlamda insanların sağlık sistemi bozulsun diye çabalıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Temelli, son kez uzatıyorum.

Buyurun.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Dolayısıyla dönüp baktığımızda o denli bozuk bir ekonomik yapı var ki düzeltilmesi mümkün değil. Bu konuda bugün işaret edeceğimiz kitle kiracılardır. Bu ülkede konut yoksunu nüfusun oranı yüzde 45 ve kiralara bu ay yüzde 51 zam yapıldı, geçen ay yüzde 55 zam yapıldı. Dolayısıyla bu ülkede kiracı olmak yoksullaşmanın en önemli nedenlerinden biri. Oysa kamu emekçilerine yüzde 11,5 zam yapılmıştı, aradaki devasa farka bakın; dolayısıyla kiralara yetişmek mümkün değil. Bu konuda bir kira yardımı ve sosyal konut projesinin bir an önce ele alınması gerekiyor. Bu konuda Hazine ve Maliye Bakanına çağrı yapıyoruz ama bunun anlamlı olduğunu düşünmüyoruz çünkü Hazine ve Maliye Bakanı başka bir dünyada yaşıyor; ne içiyor bilmiyoruz, ne kullanıyor bilmiyoruz, çıkmış ne diyor biliyor musunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Temelli, teşekkür için açıyorum.

Buyurun.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - "Rezervler tampondur." diyor. Ya, siz bu kadar siyasi kaza yaparsanız hangi tampon sizi kurtarır? Siz arabayı duvara vurdunuz, pert ettiniz. "Yüzde 3,5'luk değer kaybının ekonomiye bir etkisi olmayacak." diyor. Yüzde 3,5 bütün gelişmiş ülkelerin yıllık enflasyon oranı, siz bunu bir günde çarçur etmişsiniz, "Hiçbir etkisi olmayacak." diyor; böyle bir şey kabul edilemez. 40 milyar doları geçti 19 Marttaki siyasi kazanın etkisi, buna dayanacak bir tampon yok. Biliyorsunuz "Kur korumalı mevduat kötü." dediniz, Bakan değiştirdiniz, "carry trade"i getirdiniz, şimdi o da duvara çarptı. Bakalım Mehmet Şimşek'i kimle değiştireceksiniz.

Teşekkür ediyorum.