| Konu: | KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE YER ALAN ENGELLİ BİREYLERE YÖNELİK İBARELERİN DEĞİŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 97 |
| Tarih: | 25.04.2013 |
CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yapmış olduğu bir çalışma üzerine görüşmelerde bulunuyoruz ve ittifakla, bütün grupların ittifakıyla Komisyonumuzdan geçmiş olan bu kanunu birazdan burada yine ittifakla kanunlaştıracağız.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bizim açımızdan çok önemli. Gerek Komisyonda gerek burada gerek taşra teşkilatında bir iktidar-muhalefet ilişkisi içinde almıyoruz meseleyi. Eleştirilerimiz yapıcı, yönlendirici ve katkı verici noktada ve hiçbir zaman da bir engelleme yoluna gitmiyoruz. Sayın Bakana da Komisyonda ifade ettik. Bu, bizim, hepimizin gözü gibi bakması gereken bir Bakanlık ve çalışmaları öyle olmalı çünkü bu, devletin sol eli. Bu devletin sol eline özellikle bizim gibi sosyal demokrat bir partinin çok daha sıcak bakması lazım. Biz devletin sağ elinin neler yaptığını biliyoruz ama sosyal politikalar üreten, alan değil, veren?
RECEP ÖZEL (Isparta) - O sol eli de AK PARTİ yaptı, biliyor musun, yapamadıklarınızı yaptı.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - ?düşkünlere, yoksullara, yaşlılara sahip çıkan politikaları üretecek olan el, devletin sol elidir. Aynı, siyasetin sol tarafının bu konulardaki duyarlılığının yüksek olması gibi, burada da devletin bu Bakanlığını, devletin, alan değil, veren, dövmeyen, seven, şefkatli sol eli olarak kabul ediyoruz ve bununla bir çelişki içinde olmamız mümkün değil bizim.
Sayın Bakanın şahsında da çok uyumlu çalışma hâlindeyiz. Kendisinin pozitif yaklaşımlarına her zaman müteşekkir olduğumuzu ifade ediyoruz. Bugün Genel Kurulda maksadını aşan bir ifade ve son derece üzücü bir şey yaşadık. Biz, hiçbirimiz, bunun Sayın Bakanın şahsında böyle yaşanmasını istemezdik. Hepimizin içi daraldı, içi sıkıldı ama bu meseleye şöyle bakmak lazım: Ben, Sayın Bakanın partisindeki hanımefendilerin, kadın milletvekillerimizin gösterdiği duyarlılığı gerçekten anlıyorum ama bu çifte standart meselesi, bu "Senin hakaretin kötüdür, benim hakaretim iyidir." Meselesi, "Sen söylersen yanlıştır ama bizimki söylerse görmeyiz. Bu çoğunluk bize bu meşruiyeti tanır." meselesi, bu Parlamentodaki kadınların göstermiş olduğu duyarlılığı birazcık gölgeledi. Bu meseledeki gibi, Sayın Aylin Nazlıaka'ya Bülent Arınç bunları söylerken de aynı duyarlılık gösterilebilseydi? Hadi onu bırakın, hep beraber bir bakalım: Mesela, Mehmet Metiner'in yaptığına her biriniz "Çok yanlış yaptı, keşke yapmasaydı ama?" deyip oylamaya gelince sizler "hayır" oyu vermeseydiniz de bugün biz çekimser kalmak gibi örnek bir davranış gösterirken onu da hep beraber daha ilerisine götürebilseydik ama burada birinin bir adım atması lazım da? Bu Şeyh Edebali'nin oğluna verdiği nasihati anlatan ve iktidara sorumluluk yükleyen o şeyi Plan Bütçe Komisyonundan tutun bu kürsüye kadar sıklıkla dile getirdiğinizde biz de memnuniyetle karşılayarak dinliyoruz. O, iktidara sorumluluk yükler. Burada muhalefetten sorumluluk beklemek veya ana muhalefet partisinin pozisyonundan bir diğer muhalefet partisinin tuttuğu pozisyona gidip teşekkür etmek ama daha sonra o muhalefet partisiyle milletvekiliniz karşılıklı hakaret ettiğinde ona kınama cezası verip, sizinkine kınama cezası verilmemesine el kaldırmak?. İşte, Şeyh Edebali; iktidarı teslim ettiği, iktidarı alan oğluna bunları öğütlemiyor. Bir de meseleye buradan yaklaşmak lazım. (CHP sıralarından alkışlar)
Bunun dışında ne yapmaya çalışıyoruz bugün burada? Kanunlarımızdaki kullanıla kullanıla dejenere olmuş, "özür, sakatlık" ve benzeri kelimeler yerine daha çağdaş, daha az yıpranmış "engelli" kelimesini kullanıyoruz ama emin olun, eğer içini dolduramazsak yani anlayışa dönüştüremezsek, bunu bir davranış biçimi, bir bakış açısı hâline getiremezsek yaptığımız uygulamalar, bu kelimenin de içini boşaltacak, on beş-yirmi sene sonra yine bir sayın bakan, bu sefer "engelli" kelimesini dile daha uygun gelen, fonetik adaptasyonu daha kulakları tırmalamayan bir kelimeyle değiştirmeye çalışacak. Aslında kavramları bu hâle getiren, o kavramların, kelimenin kendisi değil, ona yüklediğiniz anlam, eylemlerinizle o anlamı taşıdığınız nokta oluyor.
Böyle şeyler yapılmasını ümit ediyoruz. Bu günü bir başlangıç günü, sembolik bir gün olarak kabul ediyoruz. Biz artık "özürlü" yerine "engelli" kelimesini kullanarak şunu yapacağımıza inanıyoruz: "Özür" derseniz, özrü merkeze alıyorsunuz yani diyorsunuz ki "Sende bir kusur var, sen nereye gidersen git, bu kusur seninle geliyor. O yüzden sorun sende, ben sana ne yapayım?" Ama "engel" derseniz, sorunu kişiden alıyorsunuz ve çevreye tanımlıyorsunuz. Aynen şöyle: Yan yana 2 tane engelli düşünelim, yüksek bir kaldırım var, o yüksek kaldırım, yürümekte olan ortopedik engelli için bir engel ama yanındaki duyma engelli için bir engel değil. Daha sonra sesle yönlendirmenin olduğu bir yere gittiğinizde, bu sefer engelliler yer değiştiriyor. Bu yüzden de biz "özür" yerine "engel" diyerek sorunun çevrede yani engeli taşıyan bireyde değil de ona onu yükleyen çevrede ve bizlerde olduğunu kabul ediyoruz ve oradan sonra da aslında kendi üzerimize birtakım yükler alıyoruz. Diyoruz ki: Biz çevreye ve bunun gibi işte belediyelere bu konuda görevler yükleyeceğiz, beklemek veya ana muhalefet partisinin pozisyonundan bir diğer muhalefet partisinin tuttuğu pozisyona gidip teşekkür etmek ama daha sonra o muhalefet partisiyle milletvekiliniz karşılıklı hakaret ettiğinde ona kınama cezası verip, sizinkine kınama cezası verilmemesine el kaldırmak?. İşte, Şeyh Edebali'nin iktidarı teslim ettiği, iktidarı alan oğluna bunları öğütlemiyor. Bir de meseleye buradan yaklaşmak lazım. (CHP sıralarından alkışlar)
Bunun dışında ne yapmaya çalışıyoruz bugün burada? Kanunlarımızdaki kullanıla kullanıla dejenere olmuş, "özür, sakatlık" ve benzeri kelimeler yerine daha çağdaş, daha az yıpranmış "engelli" kelimesini kullanıyoruz ama emin olun, eğer içini dolduramazsak yani anlayışa dönüştüremezsek, bunu bir davranış biçimi, bir bakış açısı hâline getiremezsek yaptığımız uygulamalar, bu kelimenin de içini boşaltacak, on beş-yirmi sene sonra yine bir Sayın Bakan, bu sefer "engelli" kelimesini dile daha uygun gelen, fonetik adaptasyonu daha kulakları tırmalamayan bir kelimeyle değiştirmeye çalışacak. Aslında kavramları bu hâle getiren, o kavramların, kelimenin kendisi değil, ona yüklediğiniz anlam, eylemlerinizle o anlamı taşıdığınız nokta oluyor.
Böyle şeyler yapılmasını ümit ediyoruz. Bu günü bir başlangıç günü, sembolik bir gün olarak kabul ediyoruz. Biz artık "özürlü" yerine "engelli" kelimesini kullanarak şunu yapacağımıza inanıyoruz: "Özür" derseniz, özrü merkeze alıyorsunuz yani diyorsunuz ki, "Sende bir kusur var, sen nereye gidersen git, bu kusur seninle geliyor. O yüzden sorun sende, ben sana ne yapayım?" Ama "engel" derseniz, sorunu kişiden alıyorsunuz ve çevreye tanımlıyorsunuz. Aynen şöyle: Yan yana 2 tane engelli düşünelim, yüksek bir kaldırım var, o yüksek kaldırım, yürümekte olan ortopedik engelli için bir engel ama yanındaki duyma engelli için bir engel değil. Daha sonra sesle yönlendirmenin olduğu bir yere gittiğinizde, bu sefer engelliler yer değiştiriyor. Bu yüzden de biz, "özür" yerine "engel" diyerek sorunun çevrede yani engeli taşıyan bireyde değil de ona onu yükleyen çevrede ve bizlerde olduğunu kabul ediyoruz ve oradan sonra da aslında kendi üzerimize birtakım yükler alıyoruz. Diyoruz k: Biz çevreyi ve bunun gibi işte belediyelere bu konuda görevler yükleyeceğiz, Meclise görevler yükleyeceğiz, tüm bakanlıklar, tüm bürokrasi birtakım görevler yüklenecek ve onun üzerinden yol yürüyeceğiz diyoruz. Bu bir irade beyanıysa, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunun tamamen arkasındayız ve yanındayız.
Bakın, konuya biraz çarpıcı bir örnek vermek gerekirse: Benim hemşehrim, 24 Mart 2013 gününde YGS sınavına Manisalı görme engelli Müge Müjgan Turanlı girdi. Müge Müjgan Turanlı sınava girerken bir dilekçe yazdı, başvuruda bulundu ve dedi ki: "Sayısal derslerden anlayan bir yardımcıya ihtiyacım var." Çünkü göremiyor. Ona verilen yardımcı ve onun durumunda kalan pek çok kişiden dinledik ki: Bu "sayısal işlerden anlayan" kelimelerini biz anlamamışız, okuma yazma bilen birini vermişiz yanına. O da şöyle söylüyormuş: "A var, ters bardak var, B var, eşittir." "A kesişim B kümesi" demek istiyor arkadaşlar. Demiş ki: "El yazısıyla R var, kuyruğu solucan gibi aşağı uzuyor." Gama kısaltmasını tarif ediyor. Şimdi, bu arkadaşımızın önüne başlı başına koyduğumuz engele -talebine rağmen- kaldırabileceğimiz bu engele, yanına bir matematik öğretmeni vererek çözebileceğimiz bu engele gösterdiğimiz özensizliğe dikkat çekmek istiyorum. Demek ki burada Bakanlık bürokrasisinin not alacağı bir şeyler var. Yani bu bir bakış açısı ve komple bütün bakanlıklara da görevler yükleyen ve etkin bir çalışma gerektiren bir gruptur diye düşünüyoruz.