GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 105’inci yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması ile günün anlam ve öneminin belirtilmesi görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:79
Tarih:23.04.2025

HALKLARIN EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ GRUP BAŞKAN VEKİLİ SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, Sayın Eş Genel Başkanlar, Sayın Başkanlar, değerli milletvekilleri ve ekranları başında bizleri izleyen değerli halklarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, iki saat önce Marmara Denizi merkezli büyük bir deprem yaşandı. İstanbul ve çevre illerdeki tüm halklarımıza geçmiş olsun dileklerimi ben de iletmek istiyorum. Bizim de tüm belediyelerimiz ilk andan itibaren hazırlığını yaptı, İstanbul belediyelerinden bir çağrı gelirse hemen yardıma hazırdırlar, bunu da buradan belirtmek istiyorum.

Tabii, sözlerime sevgili Başkanımız Sırrı Süreyya Önder'e bir kez daha bir geçmiş olsun dileğiyle başlamak istiyorum.

En son İmralı'ya giden Pervin Başkan İmralı'dan geldiğinde Sayın Öcalan'ın şöyle bir mesajını getirdi: "Büyük barış çabasını topluma yansıtan, toplumsal ön yargıları şahsında kırabilen biridir." Evet, sevgili Sırrı Süreyya Önder bu ön yargılarla mücadele ederek bugünlere kadar yaşadı, şu anda da hasta yatağında direniyor ve bizlere de "Aslında bu ön yargılarla mücadele etmektir." mesajını bir kez daha oradan veriyor.

Evet, bu hastalığı döneminde gelen, arayan, geçmiş olsun dileklerinde bulunan herkese de bu vesileyle bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.

23 Nisan vesilesiyle toplandık, Meclisin bir özel günü ama yine geçmişiyle bugünüyle eksikli toplandık çünkü bu ülkede siyasi tutsaklık var. Bir ülkede siyasi tutsaklık varsa o Meclis eksik toplanmıştır. Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, Leyla Güven, Can Atalay şahsında tüm siyasi tutsaklara da buradan selamlarımı yolluyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Umarım bir daha eksikli toplanmayız.

Ve tabii, "23 Nisan" deyince çocuklara da selamlarımı yollamak istiyorum ama önce anacağımız çocuklar var, maalesef onlar bu 23 Nisanı da göremediler. Ceylan Önkol'u, Uğur Kaymaz'ı, Berkin Elvan'ı, Oğuz Arda'yı, Narin Güran'ı, Rabia Naz Vatan'ı, Sıla bebeği ve Ahmet Minguzzi'yi anmak istiyorum. Ne acıdır ki anıyoruz, aramızda yoklar ama bize düşen çocukları yaşatmaktır, çocuklara barış dolu bir geleceği var etmek, inşa etmektir. Evet, tüm çocukların da bayramı kutlu olsun.

23 Nisan 1920'yi konuşmadan önce bir yüz elli yıl geriye gitmek lazım, 23 Aralık 1876'ya gitmek lazım. Öyle ya da böyle, iyi ya da kötü yüz elli yıllık bir Parlamento geleneği olan bir ülkede, bir coğrafyada yaşıyoruz. Evet, Birinci Meclis Meşrutiyet Dönemi'nin Meclisi, sonra 1908'i hatırlamak lazım, yine bu coğrafyanın İkinci Meclisi ama 1920'yi bunlardan ayıran özellikler var. Her 3 Meclisin de çok önemli bir ortak özelliği var; o da o Meclisi oluşturan temsiliyetlere bakmaktan geçiyor. Kimler var? Türkler, Kürtler, Araplar, Lazlar, Ulahlar, Arnavutlar, Boşnaklar, Rumlar, Ermeniler, Bulgarlar, Yahudiler var. Yani bu 3 Meclisin de ortak özelliği çoğulculuğudur, bu coğrafyanın çoğulculuğunu oraya yansıtabilmiş olmasıdır. Evet, 1920 Meclisi de böyle bir Meclistir; özellikle gönül bağıyla bin yıllık tarihine sahip çıkan kadim halkların var ettiği bir Meclistir ve o Meclis çok doğal olarak bu ülkeyi cumhuriyete taşımıştır. O irade maalesef bu cumhuriyeti demokratikleştirememiştir. Neden? Çünkü o Meclis bir 1921 Anayasası yaptığında demokratik toplum iradesinin belki de nüvelerini bulabileceğimiz nahiyelere kadar bir düzenlemeyi, bir özerklik anlayışını içinde barındırırken 1927'de bütün bu çoğulculuğu yok sayan bir anlayışın hâkim olduğu bir tarih başlamıştır. İşte, o günden bugüne yaşadığımız birçok sorunun altında, cumhuriyetin demokratikleşememe meselesinin altında tam da bu kopuş yatmaktadır.

Şimdi, bugün dönüp baktığımızda, cumhuriyet tarihine baktığımızda, umumi müfettişliklere, şark ıslahat planlarına, OHAL'lere, darbelere, bütün bunlara baktığımızda esas ızdırabın tam da 1918-1924 aralığında yaşanan gerçeklik ve sonrasında yaşanan hakikat arasındaki kopuşta saklı olduğunu görürüz. Evet, maalesef, kuvvetler ayrılığının gücünü kullanmak yerine devlet Meclis ilişkisinde devletin vesayetinin, bürokrasinin vesayetinin gölgesinde kalan Meclis, ülkenin demokratikleşmesini bir türlü sağlayamamıştır. Meclis ve toplum ilişkisi hep kopuk kalmıştır.

Bakın, bunca tarihten sonra, yakınlarda bir 27 Şubat açıklaması geldi, tarihî bir çağrı geldi İmralı'dan. O çağrıda çok önemli vurgular vardı. Bunlardan birincisi "Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır." diyordu. Evet, neden demokratikleştirilemedik? Neden demokrasiyi var edemedik? Çünkü demokratik toplum ihtiyacının ne denli önemli bir ihtiyaç olduğunu hep ıskaladığımız için. Yine o çağrıda diyordu ki: "Demokratik siyaset kanalları açılmalıdır." O siyaset kanallarını açmak yerine biz tıkadık. İşte, biraz önce siyasi tutsaklıklardan bahsettim. Yine "2'nci yüzyıl mutlaka demokrasiyle taçlandırılmalıdır." diyordu. Evet, ihtiyacımız olan işte o demokrasidir. "Demokrasi dışı da bir yol yok." diyordu. Evet, bizim başka yolumuz yoktur. Evet, bu çoğulcu toplum kendine uygun bir şekilde bir araya gelerek o demokratik cumhuriyeti mutlaka var etmelidir, mutlaka inşa etmelidir. Nelerimiz eksikti? Mesela, eksik vatandaşlığın artık son bulması gerekiyor. Fırat'ın batısındaki vatandaşlık ile Fırat'ın doğusundaki vatandaşlık arasındaki eksiklik kabul edilemez. Artık bu ülke anayasadan konuşacaksa eşit yurttaşlık temelinde bir anayasadan mutlaka konuşmalıdır. Süreklileşmiş tahakküm ilişkilerinden kurtulmamız gerekiyor yani artık bu ülkede seçilmişlerin iradesi tanınmak zorundadır. Seçilmişlerin iradesini yok sayan bir kayyumcu anlayıştan mutlaka kurtulmamız gerekiyor, sürekli ve kapsamlı mahrumiyetten kurtulmamız gerekiyor. Evet, bugün dönüp baktığımızda, bölgede yaşanan yoksulluğa baktığımızda ve bu ülkede yaşanan yoksulluktan bölgenin payına düşene baktığımızda aslında ne denli adaletsiz bir toplumda yaşadığımızı görüyoruz. Bu topluma adalet lazım, bu topluma eşitlik lazım, bu topluma velhasıl demokrasi lazım. Bunun için bunun en önemli adresi, biricik adresi işte Meclistir; işte burasıdır, bu mekândır. Bu mekân öncü olmak zorundadır, Meclis öncü olmak zorundadır. Tüm bu konuştuğumuz meseleleri halledebilmemizin yegâne yolu buradan geçmektedir; bir demokratik uzlaşıyı var etmekten geçmektedir. Burada bulunan bütün bu temsiliyet -ki neredeyse toplumun büyük bir kesimini temsil etmektedir- aslında bu sorumlulukla hareket ederek, o demokratik uzlaşı zemininde o müzakereleri yaratarak cumhuriyetin demokratikleşmesi için adımlar atmak zorundadır. Geçmişten çıkartacağımız çok ders vardır. Evet ama bu geçmişten çıkartılan dersler kadar biriktirdiğimiz deneyimler de vardır. Bugün bu konuda birçok kesimin, toplumun da birçok kesiminin aslında artık barış istediği bir gerçekliktir. Evet, toplum barışa hasrettir. Bu barışı var etmenin yolu kaçınılmaz olarak bizim sorumluluğumuzdadır. Bunu mutlaka hayata geçirmek için gereken bütün çabayı göstereceğimizi ilk günden bugüne kadar dile getirdik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuda DEM PARTİ olarak almış olduğumuz sorumluluk gereği biz barış ve demokratik toplum çağrısına sahip çıkıyoruz. Bunun gereklerini yapmak üzere bütün toplumu demokrasi zemininde buluşturmak için çabamızı ortaya koyuyoruz, bugünden sonra da kuşkusuz böyle olmaya devam edecektir. Şimdi, çağrımız herkesedir, bütün kesimleredir. Bu Meclisten başlayarak tüm toplumun bir müzakere zemininde buluşmasını sağlamak, yeni bir toplumsal mutabakatı var etmek ve yolu buradan açmak artık bir gereklilik olarak önümüzde durmaktadır. Evet -meşhur laftır- bir düşünürün söylediği gibi: "Sessiz hakikate zehir bulaşır." O yüzden konuşmalıyız, o yüzden diyaloglar kurmalıyız, o yüzden hakikatin sesini yükseltmeliyiz; o hakikatin etrafında buluşmamıza engel olacak hiçbir şey yoktur, mutlaka bunu başarabiliriz. Önümüzdeki süreç tam da bunu gösteriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Devam edin Sayın Temelli.

HALKLARIN EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ GRUP BAŞKAN VEKİLİ SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önümüzdeki süreçte katedeceğimiz yol büyük önem taşımaktadır. Çatışmalar dursun, şiddet dursun, silahlar sussun, silahlar bırakılsın; hep bunları söylüyoruz ama şunu da söylemeliyiz: Silahları var eden nedenlerden mutlaka kurtulmalıyız. Salt silahları susturmak değil, ülkeyi demokratikleştirmek istiyorsak silahların susması kadar, o silahları hayata geçiren nedenlerden mutlaka hep birlikte kurtulmalıyız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)