| Konu: | 24 Nisan 1915’te yaşananlara, dün yaşanan İstanbul depremine, Kanal İstanbul Projesi’ne, Hazine ve Maliye Bakanı ile Merkez Bankası Başkanının açıklamalarına, Orhan Doğan’ı rahmetle anmak istediğine ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 80 |
| Tarih: | 24.04.2025 |
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 24 Nisan. Tam yüz on yıl önce bugün Ermeni aydın, yazar ve gazetecilerden oluşan birçok insan evlerinden alındı, ölüme yollandı, büyük bir trajedi başladı. Ermeni halkı tarafından büyük bir felaket olarak tanımlanan o büyük felaketin 110'uncu yılını yaşıyoruz. Acılar dinmiş değil, hakikatle yüzleşmeden bu acıların dinmesini beklemek de mümkün değil. Bu acıların dinmesi için tarihin bu acı olayıyla, bu büyük felaketiyle mutlaka yüzleşmeliyiz. Ben buradan bir kez daha bu toprakların kadim halklarından Ermeni halkına acılarını paylaştığımızı dile getirmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün İstanbul depremi yaşandı. Evet, hepimizin yüreği ağzına geldi. Herhangi bir can kaybının olmaması tabii ki bizi mutlu etti ama riskler ortadan kalkmış değil. Dolayısıyla, bilime inanmak gerekiyor, bilimi dinlemek gerekiyor, o bilimin yol göstericiliğinde kentleri yeniden inşa etmek, düzenlemek gerekiyor. Oysa biz ne yapıyoruz? Oysa biz kentsel haklar ve bilim ışığında değil, kentsel rantlar üzerinden kentleri yeniden inşa ediyoruz, inşa ettikçe riskleri artırıyoruz. İşte dün de gördük ki deprem oldu, bu rantçı anlayış sonucunda insanların toplanacağı alan yoktu, insanlar nereye koşturacaklarını şaşırdılar. O sırada panikle yaşanan görüntüler aslında hepimiz açısından ders niteliğindeydi. İnsanlar, bir toplanma alanından mahrumdular ama şunu da gördük, insanlar deprem eğitiminden de yoksundular. Yine şunu gördük ki o anda meseleyi yönetecek olan kamu kurumları aslında yetersiz kaldı. Burada Bakanlık bize defalarca AFAD'ı anlatıyor "Şöyle oluyor, böyle oluyor..." Dünyanın bütçesini, kaynağını biz bu kuruma aktarıyoruz. Sonuçtaki sahne dünkü İstanbul sahnesidir. Yani ne oluyor bu kaynak, nereye gidiyor bu kaynak? Biz bütçe görüşmeleri sırasında -hatırlayacaksınız- dedik ki: "AFAD bakanlığı kurulsun." Yani bu, İçişleri Bakanlığı bünyesinden ayrılsın, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde de olmaz, kendine has bir bakanlık kurulsun. Çünkü biz deprem kuşağı üzerinde bir ülkeyiz, dolayısıyla bunu dikkate alan bir yerden hareket etmek gerekiyor.
Şimdi, bu depremle beraber bir şeyin daha tartışılması gerekiyor; Kanal İstanbul Projesi son günlerde yeniden önümüze gelmeye başladı. Bakın, bu kadar riskli bir coğrafyada böyle bir kanal projesi zaten kabul edilebilir bir şey değil. Hem ekokırım anlamında hem de deprem meselesi nedeniyle Kanal İstanbul Projesi'ni gerçek anlamda rafa kaldırmalıyız, gündemden çıkarmalıyız. Dolayısıyla bu projenin yaratacağı felaket, ekolojik felaket ve deprem fay hatları üzerindeki etkisi bilimsel olarak da defalarca dile getirirdi. Bunu da dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, deprem anlık bir felaket ama süreklileşmiş bir başka felaketimiz var bizim, o da ekonomik felaket, dolayısıyla hem Hazine ve Maliye Bakanı hem de Merkez Bankası Başkanı sürekli bu fay hattını tetiklemeye devam ediyor. Her açıklamaları ayrı bir felaket, her adımları ayrı bir felaket. Yani ekonomik kriz âdeta bir doğal afetin yaratacağı tahribatı fazlasıyla geçmiş durumda. Bakın, bugün yine Merkez Bankası açıklıyor: "Dezenflasyon programımız kesintisiz sürüyor." Doları baskılamayı, milyarlarca doları satmayı dezenflasyon programı olarak sunuyorlar. Şimdi, bu, akıl alır bir şey değil; bu, dezenflasyon programı değil. Yine Merkez Bankası Başkanı diyor ki: "Dolarizasyonun önüne geçtik." Şu anda gerçek dolarizasyon rakamlarından haberi yok. Türkiye'de şu anda yüzde 50'nin üzerinde bir dolarizasyon oranıyla karşı karşıyayız yani Türkiye'deki işlem hacminin yüzde 50'den fazlası yabancı parayla gerçekleşiyor. Sen hangi dolarizasyonun önüne geçmişsin? Bu kadar çok dolar satmışsın, sonuçta ortaya çıkan şey dolarizasyondan daha beter bir şey; nedir o da, karaborsa. Evet, döviz piyasalarında karaborsa hortlamıştır. Bunun bütün ekonomiye etkisi bugün yaşadıklarımızdan çok daha ağır etkiler olarak gündeme gelecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Çünkü bakın, tarihimizde birçok kez buna benzer gelişmeleri yaşadık. Dolayısıyla da bu faiz-kur makasının ayarlanamaması nedeniyle ve enflasyonla gerçek anlamda enflasyonun yapısal nedenlerini dikkate alan bir yerden mücadele edilmemesi nedeniyle biz bu sahneleri defalarca yaşadık. Şimdi, doları baskılamak dolarizasyonla mücadele değil, dezenflasyon programı değil, olsa olsa günü kurtarma programıdır. Bu, günü kurtarma programının maliyeti nedir? Bir dönem önce, kur korumalı mevduat döneminde Merkez Bankasının zararı 800 milyar. Kur korumalı mevduat programına Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek göreve geldiğinde dedi ki: "Kabul edilebilir bir şey değil." Kendinden önceki Bakanı eleştirdi ve yeni bir programı devreye soktuğunu söyledi. Biz bunun "carry trade" programı olduğunu söyledik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Peki, şimdi Merkez Bankasının zararı ne kadar? 720 milyar lira yani daha da 80 milyar liralık zararın bu son operasyonlardan sonra ne olacağını da hesaplayamayız. Yani aradaki fark da kabul edilebilir bir fark değil.
Peki, neden böyle oluyor? Çünkü ekonominin yapısal sorunlarını dikkate alan yerden bir program yok. Türkiye'deki ekonominin en temel yapısal programı gelir adaletsizliğidir, yoksullukla mücadele programından eksik bir kamu bütçe yönetimi vardır, kamu mali yönetimi vardır. Şimdi, bunları yok sayarsanız, işsizliği görmezden gelirseniz, TÜİK'in rakamlarıyla halkı kandırmaya devam ederseniz işte sizin bu ekonomi programınız gelir, duvara çarpar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı bir barış insanını anarak tamamlamak istiyorum. Sevgili Orhan Doğan'ı anmak istiyorum; rahmetle, minnetle anmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Biliyorsunuz, Sayın Orhan Doğan bütün yaşamı boyunca barış mücadelesine ömrünü adamış bir insandır. Bu sıralarda olsun, toplumun her yerinde barış mücadelesinden bir gün geri kalmamıştır. Sağlığını yok sayarak her türlü üzerine gelen saldırıya, şiddete rağmen asla geri adım atmamıştır. Peki, neden bugün gündeme getirme ihtiyacı duydum? Onu yaşatmak hepimizin vazifesi. Bizlerin özellikle en önemli şeylerde vermiş olduğu barış mücadelesinin aslında bu birikimle yürüdüğünü de hepiniz biliyorsunuz. Van Öğretmen Okulu Parkı var Van'da. İpekyolu ilçemiz diyor ki: "Biz bu parkın adını Orhan Doğan barış parkı yapalım." Yani bundan daha doğal, bundan daha güzel, bundan daha anlamlı bir şey olabilir mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Kaymakam itiraz ediyor, ne diye biliyor musunuz? Eğitim mirasının yaşatılmasını engellermiş yani Van Öğretmen Okulu Parkı eğitim mirasını temsil ediyormuş, bahaneye bakın. Bu, tamamen, aslında alışılagelmiş, her zaman için belli bir bürokrasinin barışa karşı olan tutumunun tezahüründen başka bir şey değildir. Artık bu kafaların, bu anlayışın değişmesi gerekir. Evet, barışı yaşatmaya, Orhan Doğan'ı yaşatmaya devam edeceğiz. Siz oraya o tabelayı astırmayabilirsiniz ama tüm Van halkı, tüm Kürt halkı biliyor ki o parkın adı bundan sonra Orhan Doğan barış parkıdır.
Teşekkür ederim.