| Konu: | Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 81 |
| Tarih: | 29.04.2025 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; başından beri uyardık durduk "Türkiye Cumhuriyeti devleti size göre Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle, bize göre tek adam sultasıyla kesinlikle yönetilemez, hele hele üzerine basa basa da KHK garabetiyle asla idare edilemez." dedik. Siz ne yaptınız? Anayasa başta olmak üzere kanunları, yasaları baypas ederek hiçe saydınız, memleketi adaletsizliğin, hukuksuzluğun pençesine teslim ettiniz ve aynı zamanda demokrasiyi de yerle yeksan ettiniz. İşte, bugünlerde milletin ezici çoğunluğu bütün bu nedenlerle 16 Nisan 2017 referandumundaki mühürsüz zarflarla yaptığınız, hülleyle kurduğunuz, 9 Temmuz 2018 tarihinde uygulamaya giren saray rejiminden samimiyetle yaka silkiyor ve bir an önce kurtulmak için gün sayıyor.
Maalesef bugün burada sadece Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yi kanunlaştırmanızı konuşmuyoruz; aslında, Türkiye Cumhuriyetinin anayasal düzenine KHK dayatması olarak yapılmış bir büyük darbe girişimlerinden birini konuşuyoruz. Bu kanun teklifiniz öyle iddia ettiğiniz gibi bir uyum düzenlemesi falan değil; bu, AKP iktidarının hukuku ayaklar altına alarak anayasal meşruiyeti gasbettiği, parlamenter sistemi cebren ve hileyle tasfiye ettiği bir siyasi operasyonun adıdır.
Bakın, çok açık konuşuyorum, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişin hukuki altyapısı bu KHK'yle sistem daha yürürlüğe girmeden hazırlanmıştır. Anayasa ne diyor? Sistemin değişmesi için Cumhurbaşkanının yemin etmesi gerek. Peki, bu KHK ne zaman çıkarıldı? 9 Temmuz 2018'den önce yani eski sistem yürürlükteyken hazırlandı, eski sistemin yetkileri kullanılarak yeni sistemin yetki yapısı dizayn edildi. Bu bir anayasal tuzaktır, bu bir hukuki kumpastır; bu, tek adam iktidarını tahkim etmeye yönelik art niyetli siyasi bir mühendisliktir. Dönemin yetkisi sona ermek üzere olan Bakanlar Kurulu millet iradesini temsil eden bu yüce Meclisin yetkisini gasbederek yasa alanına müdahale etmiştir, daha da Türkçesi yasa koyucu gibi davranmıştır. Soruyorum: Hangi yetkiyle ve hangi meşruiyetle?
703 sayılı bu KHK'yle yürürlükte olmayan bir rejimin kurumları oluşturulmuş, yeni sistemin tüm mimarisi bu ucube düzenlemeyle koskoca ülkeye dayatılmıştır; bu, Anayasa'ya açıkça aykırıdır. Bu KHK Anayasa’nın 91'inci maddesini çiğnemiştir; kaldı ki 2017 Anayasa değişikliğiyle Bakanlar Kurulunun olağan dönemde KHK çıkarma yetkisi kaldırılmıştır ama ne hikmetse sistem daha yürürlüğe girmeden bu yetki kullanılmıştır. Ne uğruna? Bir kişiye sınırsız yetki vermek uğruna. 703 sayılı KHK'yle Cumhurbaşkanına sistem resmen değişmeden Başbakanlık yetkileri devredilmiş, yönetim yapısı sil baştan yazılmıştır. Cevap verin, böyle bir yetkiyi siz hangi hakla aldınız? Siz kimsiniz de bu Meclisi yok sayarak yürütmeyi yasamanın yerine koydunuz?
Kıymetli milletvekilleri, bu kararnameyle sadece yasama yetkisi baypas edilmemiştir; bu kararnameyle Türkiye'de hukuk devleti ilkesi çiğnenmiş, demokratik denetim mekanizmaları âdeta felç edilmiştir. Bir ülkede yönetim biçimi ancak ve yalnızca meşru zeminde yapılabilir, hukuku eğip bükerek değil, milletten kaçırarak hiç değil.
703 sayılı KHK -açık söylüyorum- bir hukuk skandalıdır çünkü bu yapılan sadece hukuka değil bu ülkenin tarihine, kurumlarına ve geleceğine karşı işlenmiş bir cürümdür. Bu Meclisin asli görevi yürütmeyi denetlemektir, bu Meclisin asli görevi anayasal düzeni korumaktır. Milletin Meclisini devre dışı bırakan bir KHK'nin bu kez kanun teklifi olarak dayatılması abesle iştigaldir. Anayasa Mahkemesinin bu gerekçelerle iptal ettiği 703 sayılı KHK'nin bu defa kanunlaştırılarak oldubittiye getirilmesi milletle resmen alay etmektir.
Bu kanun teklifini saraydan gelen emirle indirip kaldıracağınız parmaklarınızla milletin Meclisinden geçirseniz bile yüksek mahkemeden yine döneceğini bile bile bu trajik tiyatroyu bu Meclise niye oynatıyorsunuz? Bu Anayasa yürürlükte olduğu sürece mevcut anayasal düzenin ayaklar altına alınmasına izin verilmeyecektir çünkü bu, siyasi bir tercih değil, hukuki bir zorunluluktur. Çünkü bu ülkenin hukukla, adaletle yönetilmesini isteyen, demokrasiden nasibini almış 86 milyon duyarlı yurttaşı var; onların sesi olmak bizim de tabii ki boynumuzun borcudur.
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; bir kez daha altını çizmek istiyorum ki bugün önümüze getirilen bu teklif sadece bir basit kanun metni değildir; bu, Anayasa tanımazlığın, hukuk devleti ilkelerine meydan okumanın ve millet iradesini yok sayan bir vesayetin kanun kisvesi altında dayatılmasıdır.
Kayıtlara geçsin diye yineliyorum: AK PARTİ Hükûmeti 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle henüz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi yürürlüğe girmemişken anayasal düzeni delik deşik etmiştir. Bakanlar Kurulu yetkisi bitmek üzereyken kanunla düzenlenmesi gereken hayati konuları KHK marifetiyle düzenleyerek milletin Meclisi baypas edilmiştir; bu, açıkça Anayasa dışı bir darbe girişimi olmuştur. İşte, bugün önümüze getirilen teklif budur; Anayasa Mahkemesinin "Bu KHK Anayasa dışıdır." diyerek iptal ettiği düzenlemeleri bu kez kanun kisvesiyle yeniden yürürlüğe koyma çabasıdır. Kimse bize bu teklifin bir uyum düzenlemesi olduğu masalını anlatmasın; bu, açıkça hukukun arkasından dolanmaktır. Şu garabete bakar mısınız, bütün bunlar yetmiyor, teklif Anayasa Komisyonuna dahi gönderilmeden Genel Kurula getiriliyor, yani göz göre göre Anayasa ve Adalet Komisyonu da baypas ediliyor. Yargıyı, yürütmeyi, kamu personel rejimini doğrudan ilgilendiren maddeleri yalnızca Plan ve Bütçe Komisyonuna havale ederek Meclisin ihtisas komisyonlarını işlevsiz hâle getiriyorsunuz. Bu Meclisi sadece bir noter olarak görüyorsunuz. Yazıklar olsun!
Değerli milletvekilleri, teklifteki "etki analizi" adı altında sunulan belge ise tam bir formalitedir; dahası, teklifin 17'nci maddesinde Adalet Bakanlığı Müsteşarının yerine Anayasa'da yeri olmayan bir makama, Bakan Yardımcısına HSK üyeliği yetkisi getiriyorsunuz. Bu, Anayasa'yı hiçe saymak, yürütmenin elini yargının boğazına dayamaktır. Anayasa'ya aykırılık önergemizi yüzünüz dahi kızarmadan reddettiniz. Yıllardır oynadığınız oyununuz artık ifşa olmuştur. Bu teklifin bir tek amacı vardır: Anayasa Mahkemesini fiilen geçersizleştirmek, Meclisi işlevsizleştirmek ve Cumhurbaşkanına anayasaüstü yetkiler vermek. Bu teklif, açıkça söylüyorum, bir hukuk devletiyle, bir anayasayla, bir meclisle bağdaşmaz; bu teklifin ne yasallığı vardır ne de meşruiyeti. Bütün bu nedenlerle İYİ Parti Grubu olarak bu dayatmayı tanımıyoruz, bu Meclisi yok sayan bu vesayet aklına boyun eğmiyoruz. Hukuk namına, demokrasi namına, millet namına bu teklifi reddedeceğiz.
Madde madde itiraz notlarımızı da paylaşmak istiyoruz.
Madde 2: Bu maddeyle uzmanların denetim yetkisi artırılıyor ancak denetim mekanizmaları arasındaki sınırlar silikleşiyor. Bakanlık teşkilatlarında yetki karmaşası doğuracak bu düzenleme devlet teftiş sisteminde keyfî uygulamalara kapı aralıyor. Bu, kamu yönetiminde kurumsal sorumluluğun tam anlamıyla altını oyuyor.
Cumhurbaşkanlığı teşkilatına ait kadroların kamu personel rejiminden muaf tutulması açıkça anayasal eşitlik ilkesine aykırıdır. Bu maddeyle saray rejimine ayrıcalıklı ve denetimsiz bir personel yapılanması sağlanıyor, hukuk devleti saray istisnalarıyla delik deşik ediliyor.
Kamu görevlilerinin sendikal haklarını zayıflatan 703 sayılı KHK hükümleri bu maddeyle kalıcı hâle getiriliyor, Anayasa’nın 53'üncü maddesine aykırı olarak toplu sözleşme mekanizması resmen işlevsizleştiriliyor. Bu düzenleme memurun değil, iktidarın yani işverenin haklarını koruyor.
Kanun hükmüyle getirilen belirsiz idari ceza hükümleri hukuk devletinin ilkelerine tam anlamıyla aykırıdır.
Adalet Bakanının yerine HSK toplantılarına Bakan Yardımcısının katılması Anayasa’nın 159'uncu maddesine aykırıdır. Yürütmenin HSK üzerindeki etkisi zaten tartışmalıyken şimdi de yetki bir alt kademe memura devredilmek istenmektedir.
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; efendim, bir başka konuya müsaadenizle girmek istiyorum. Çaresizliğin girdabında çırpınan, çırpındıkça da batan iktidarınızın maalesef her icraatı şaibeyle dolu. İşte, şimdi de Türk milletinin vicdanını kanatan bir sözde fesih rezaletini yaşattınız. Bu yaşadığımız, aslında Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukuk sistemine yapılmış açık bir saldırıdır. Terör örgütü PKK güya sembolik bir katılımla göstermelik bir kongre düzenleyerek kendini feshetmiş, sonra da bunun bir fesih kongresi olmadığı, 26 Nisanda Kamışlı'da DEM PARTİ temsilcilerinin de katılımıyla sözde Rojava Kürtleri Ulusal Birlik Konferansı olduğu açıklandı.
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Niye rahatsızsın, niye rahatsızsın?
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) - Buradan da Suriye yönetiminde siyasi temsil ve Kürtçenin resmî dil olarak kabulü dâhil özerklik talebinin çıktığı anlaşıldı. Yani siz gaflet uykusundayken ve PKK'nın nisan sonu, mayıs başı silah bırakma ve fesih kongresi kararını beklerken onlar malumun ilanıyla ilgili kendi hain hedeflerine yürüyorlar. Neymiş? PKK'nin Suriye kolu PYD'nin de eş düzenleyici olarak taraf olduğu Rojava Kongresi kararlarında Suriye'deki Colani yönetimi ülkenin toprak bütünlüğünün ve daha önce SDG'yle yapılmış anlaşmanın ihlali olarak sözde tepki göstermiş. Ne fark eder? Sonuç itibarıyla, ifade edelim ki bütün bunlar bir aldatmacadır, bir tiyatrodur ve bir maskaralıktır. Bu rezil tiyatro Türkiye Cumhuriyeti devletine, Türk milletinin aklına hakarettir. Dost da düşman da biliyor ki PKK, silahlı kanat görünümündedir ancak asıl çatı KCK yani sözde Kürdistan Topluluklar Birliğidir; PKK, YPG ve PYD buna bağlıdır. Bu yapılanma terörbaşı Abdullah Öcalan'ın ihanet ideolojisi doğrultusunda kurulmuş silahlı, siyasi, sosyal ve ideolojik ayakları bulunan bölücü bir örgütlenmedir.
Özetle; KCK, sözde bir Kürt devlet yapılanması modelidir, sözde bir anayasa hazırlamış, sözde bir parlamentosu, sözde bir yargı mekanizması ve sözde bir yürütmesi vardır. PKK da işte, KCK'nın terörden beslenen sözde silahlı güçler birimidir. Dolayısıyla PKK'nın feshi yönünde ortaya atılan bu sahte beyan ya da yalanlar KCK'nın faaliyetlerine, terör örgütünün organizasyonel varlığına ve devlete karşı eylem kapasitesine zerre kadar zarar vermemektedir.
O nedenle şimdi buradan soruyorum: KCK feshedildi mi, feshedilecek mi? Teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın KCK üzerindeki sözde liderliği sona erdi mi, erecek mi? Yurt içinde ve dışında PKK/KCK adına faaliyet gösteren sözde belediyeler, STK'ler, basın organları kapatıldı mı, kapatılacak mı? Türkiye'yi bölmeyi amaçlayan sözde anayasal metin ortadan kaldırıldı mı, kaldırılacak mı? Tabii ki hayır. Öyleyse bu PKK feshedildi ya da feshedilecek palavrası ancak ve yalnızca uluslararası kamuoyunu kandırmaya yönelik bir algı operasyonudur, içeride ve dışarıda pazarlanan kirli bir propagandadır. Türk milleti çok iyi hatırlıyor, teröristbaşı Abdullah Öcalan 1999 yılında Türk adaleti önüne çıkarılmış ve mahkemeler tarafından idam cezasına çarptırılmıştır. Bu karar, Devlet Güvenlik Mahkemesinin Haziran 1999 tarihli ilgili kararıyla hükme bağlanmıştır, ne yazık ki sonraki süreçte Avrupa Birliği sevdasıyla yapılan düzenlemelerle idam cezası kaldırılmış ve müebbet hapse çevrilmiştir. Bu milletin adalet duygusuna indirilen en ağır darbelerden biri de budur. Bugün PKK'nın göstermelik bir fesih kararıyla Öcalan'ın mahkûmiyet kararının ruhu da hiçe sayılmakta, Türk mahkemelerinin hükmü yok hükmünde kabul edilmektedir. Bu, Türk hukukuna açık bir darbedir. Bu, şehitlerimizin kanına hakarettir. Bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesine ihanettir.
Değerli milletvekilleri, bu utanmaz tiyatronun AKP iktidarının uzun süredir sürdürdüğü teslimiyetçi politikalarından bağımsız olduğunu sanıyorsanız yanılgı içindesiniz. Oslo görüşmelerini kim yaptı? Habur rezaletinde kimin imzası var? "Çözüm süreci" diye terör örgütüne alan açanlar kimdi? Tabii ki bunların hepsini yapan AKP'ydi ve şimdi, yine, aynı senaryonun farklı bir perdesini izliyoruz. PKK'nın sözde feshi devlette beka sorununu daha da büyütecek yeni bir sürecin kapısını aralamaktır. Bu tiyatro terör örgütünü aklama operasyonudur. Bu oyun, Türkiye Cumhuriyeti'nin bölünmez bütünlüğüne kastetmektir.
Ben buradan açıkça ilan ediyorum: PKK/KCK feshedilmeden, Abdullah Öcalan'ın örgüt üzerindeki otoritesi sıfırlanmadan, terörle bağlantılı tüm yapılar tasfiye edilmeden, şehitlerin kanı yerden kalkmadan, Türk mahkemelerinin kararları uygulanmadan hiçbir şey bitmemiştir, hiçbir hainlik de unutulmamıştır, hiçbir ihanet de affedilmemiştir. Bu ülkenin hukukunu, şehidini, gazisini, toprağını korumak namus borcumuzdur. Bu sahteciliklere tabii ki geçit vermeyeceğiz, bu devleti almaya çalışanlara karşı susmayacağız, bu milletin hakkını, hukukunu yedirmeyeceğiz. Ya adalet yeniden tesis edilecek ya da millet kendi adaletini demokratik ve meşru yollardan tesis edecektir.
Heyeti saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)