GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:32
Tarih:09.12.2011

BDP GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; birinci tur görüşmeler içerisinde yer alan kurumların 2012 yılı bütçeleri üzerinde konuşmak üzere Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Dün bütçenin geneli üzerine yapılan görüşmelerde grubumuz adına söz alan sayın milletvekili arkadaşlarım, bütçe tasarısında yer alan konularda grubumuzun düşüncelerini dile getirdiler. Tekrar olmaması açısından ben de birkaç noktaya değinmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, dün, Sayın Bakan açıkça altını çizerek "Bu bütçe, AKP Hükûmetinin 10'uncu bütçesidir." dedi. Bu bütçe AKP Hükûmetinin bütçesi olduğuna göre, Hükûmette yer almayan BDP, MHP ve CHP'nin ortaklaştığı bir bütçe de değildir. Kaldı ki, Hükûmetin Parlamentodaki muhalefet partilerinin görüşlerini de alarak bütçeye ortak etme niyeti de yoktur. Tamamen AKP Hükûmetine ait bir bütçedir. Bundan önceki dokuz bütçede olduğu gibi, bu bütçeyi de tüm eksikliklerine ve yanlışlıklarına rağmen, AKP, sayısal çoğunluğu ile kabul edecektir, muhalefet partilerinin söylemi dikkate alınmayacaktır. Bizler de bunu bile bile sadece önümüzdeki süreçte işsizleri, yoksulları, emekçileri, işçileri, çiftçileri diğer bir deyimle, en geniş halk kesimlerini zora sokacak AKP Hükûmetinin 2012 yılı bütçesinin suç ortağı olmamak için düşünce ve eleştirilerimizi kayıt altına aldırmakla yetinmek durumunda kalacağız.

Bu bütçede milyonlarca işsizin sorununa çözüm yok. Bu bütçeyle gençliğin ve özellikle de üniversite öğrencilerinin sorunlarına çözüm getirilmemiştir. Bu bütçede sokak çocuklarının, kimsesiz yavruların, yaşlıların, bakıma muhtaç olanların sorunlarına çözüm yok. Bu bütçeyle yoksul köylünün, işçinin, emekçinin sorunlarına çözüm getirilmemiştir. Bu bütçe, çiftçiye 1 verip 3 alan bütçedir. Uzatmadan, kısaca şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Bu bütçe, yoksuldan, işçiden, emekçiden, çiftçiden, köylüden alan bir bütçedir, fakir fukaranın boğazına yapışan bir bütçedir, yoksulun sofrasına el uzatan bir bütçedir.

Şimdiden 2012 bütçesinin AKP'ye ve AKP Hükûmetine hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Ancak, şunu da AKP'li arkadaşlarımız unutmasınlar: Bu şekilde kafanızın dikine giderseniz, muhalefet partilerini yok sayar, bildiğim bildik çaldığım düdük derseniz bu ülkeyi iflasın eşiğine götürürsünüz, Türkiye'yi Yunanistan'dan da beter hâle getirirsiniz. Yunanistan'a tüm Avrupa ülkeleri yardım etti. Size kim yardım edecek? Unutmayın, ekonomide çanlar çalmaya başladı.

Değerli milletvekilleri, bütçe, barışa hizmet edecek bir bütçe olmadığı gibi, bütçe üzerinde yapılan konuşmalarda da barış ve kardeşlik yoktur. AKP Türkiye'nin temel sorunları konusunda artık netleşmiştir; AKP ustalık döneminde "Demokratik açılım"dan da, Kürt açılımından da vazgeçmiştir, geçmiş hükûmetleri taklide yönelmiştir, çözüme değil, çözümsüzlüğe yönelmiştir; örgütlenme özgürlüğünün de, düşünce ve ifade özgürlüğünün de üstüne kırmızı kalemle çizgi çekmiştir. "Ben de BDP'liyim, buradayım "?."(*)" diyen siyasetçilere tahammül edemez duruma gelmiştir. AKP'nin bu durumunu bildiğimiz için dünkü konuşmalarda AKP'den barışa ve kardeşliğe ilişkin güzel sözler beklediğimizi doğrusu söyleyemeyiz. Ancak bu konuda Ana Muhalefet Partisinin Sayın Genel Başkanının düşüncelerini gerçekten merak ediyordum. Dün, Ana Muhalefet Partisinin Sayın Genel Başkanını dikkatlice dinledim. Libya'dan, Libya lideri Kaddafi'ye karşı Türkiye'nin olması gereken vefa borcundan, özgürlük talep eden Libya halkından, Libya'daki ölümlerden, Fas, Mısır, Suriye'deki halkların özgürlük taleplerinden, bu ülkelerde yaşayan halkların hak ve özgürlüklerinden yana olduğunu, bu ülkelerin halklarının barış içerisinde yaşamalarını istediğini özellikle belirtirken, konuşmasının son otuz saniyesine kadar beklediğim hâlde Türkiye'nin iç barışından, demokratik hak talepleri şiddet ve baskıyla ertelenmek istenen Kürt halkından ve Kürt halkının özgürlük taleplerinden hiç bahsetmemesi birey olarak, bu ülke adına, beni üzmüştür. Öyle anlaşılıyor ki Sayın Genel Başkan, kendisini, alabildiğince CHP'nin klasik politikasına kaptırmıştır.

Bu noktada, Dersim ve Seyit Rıza olayını gündeme getiren CHP'li Sayın Milletvekiline küçük bir hatırlatmada bulunmak istiyorum: Değerli arkadaşım, CHP üzerinden Dersim katliamının hesabını devletten soracağını düşünüyorsan, özür dilerim ama, bana göre yanılıyorsun. CHP, Şükrü Kaya'nın, Fethi Okyar'ın, Celal Bayar'ın, İsmet Paşa'nın, Mustafa Kemal'in partisidir. Dersim katliamının yaşandığı 1937-1938'li yılların tek partisidir. Devletin yönettiği parti değil, devleti tek başına yöneten partidir. Dikkatli ol, Paris'te düzenlenen Kürt konferansına katıldılar diye partiden ihraç edilen 7 milletvekili arkadaşınızın durumuna sonra düşmeyesin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birinci tur görüşmeler içerisinde, Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, yüksek mahkemelerin, Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı ve Millî Güvenlik Kurulu bütçeleri yer almaktadır. Bu kurumlara 2012 yılı bütçesinden hatırı sayılır bir para da ayrılmış durumdadır. Bütçeden bu kurumlara ayrılan paranın azlığı veya çokluğundan, gereksiz harcanıp harcanmayacağından ziyade, devletin en tepe noktalarında yer alan bu kurumların başında bulunanların ne yaptıkları, demokratikleşmeye, özgürlüklere, toplumsal barışa, toplumun huzur ve güvenine, adalete katkı sunup sunmadıkları bizim için daha ön plandadır. Siyasi partileri kapatmakla meşhurlaşan, verdiği karar ile yüzde 47 oy almış iktidar partisini kapatmaktan beter eden, seçilmiş milletvekili arkadaşımızın milletvekilliğinin gasbına onay veren, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanlığını iptal eden Anayasa Mahkemesinin demokrasimize, örgütlenme özgürlüğüne ciddi katkılar sunduğunu, ciddi katkılar yaptığını söylemek mümkün değildir. Umuyor ve diliyorum ki Anayasa Mahkemesi bundan sonra demokratikleşmeye, özgürlüklere katkı sunar.

                        

(*) Bu bölümde, Hatip tarafından, Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.

Yüksek yargı organları içerisinde yer alan Yargıtayın hâlini benim anlatmama gerek yok. Sayın Adalet Bakanı, Yargıtayın perişan hâlini dün çok açık bir biçimde anlattı. Yargıtayın elinde hâlihazırda 130 bin dosyanın incelenmek üzere bulunduğunu, en iyimser şekliyle dahi Yargıtaya temyiz için giden dava dosyalarının dört beş yıldan önce dönmeyeceğini Sayın Bakanın bizzat kendisi söylüyor. Şimdi, sizlere soruyorum: Bu iş gücü altında ezilmiş, perişan hâldeki Yargıtaydan doğru karar vermesi beklenebilir mi; hakka, hukuka, adalete dayalı doğru kararlar beklenebilir mi? Bunun olmayacağının en somut ve en son örneği N.Ç. davasıyla ilgili Yargıtayın verdiği onama kararıdır. On üç yaşındaki çocuğa tecavüz edildiği zaman "Rızası vardır." demek adalet duygusuyla açıklanabilir mi, hangi vicdana sığar, dünyanın hangi çağdaş, demokratik ülkesinde böyle bir karar kabul görebilir? Bu haksız, adaletsiz, yanlış kararın nedeni Yargıtaydaki iş yükü ağırlığı ise o takdirde bu kararın sorumlusu Yargıtayın iş gücünü hafifletmeyen Adalet Bakanıdır, Hükûmettir, Sayın Başbakanın bizzat kendisidir. İş gücü yoğunluğu değil ise o takdirde de çağdaş hukuk içerisine yerleştirilmeye çalışılan ulemaya sorma mantığıdır.

Değerli milletvekilleri, bir dönem, AKP, yüksek yargının CHP'nin arka bahçesi olduğunu söylüyordu. Geldiğimiz bu günde AKP bu söyleminden vazgeçmiş durumdadır. Bu kez CHP, AKP'nin arka bahçesinden bahsediyor. Yargısı bağımsız olmayan, yargısı siyasi iktidarın yönlendirmesiyle hareket eden ülkelerde toplumsal barış olmaz, adalet olmaz, hak hukuk olmaz, devlete güven olmaz; orada rejim demokratikleşmez, totaliterleşir. Adalet, hak, hukuk, bağımsız yargı herkese lazımdır. Gün olur, devran döner, iktidar sahiplerine de adalet lazım olur. Onun için yargıdan eller çekilmelidir. Kimse yargıyı kendisinin arka bahçesi hâline getirmeye çalışmamalıdır.

Dün şahsı adına söz alan bir milletvekili arkadaşımız, zaman zaman kimi partiler tarafından da dile getirilen Habur'daki mobil mahkemeden bahsetti. Bu "mobil" tabiri bana ait değil, söyleyenlere ait bir tabir. Bu arkadaşımıza şunu söylemek istiyorum: Velev ki dediğiniz doğru, kabul ettik; Habur'da kurulan mahkeme mobil bir mahkemeydi. Bu mahkeme ne yapmıştır; kelle mi almıştır, idam kararı mı vermiştir; barışa katkı sunmak için barışa ön ayak olacak bir karardan başka hangi kararı vermiştir?

Değerli arkadaşım, CHP'nin iktidar olduğu tek parti döneminde kurulan istiklal mahkemelerinden niye bahsetmiyorsunuz? O mahkemeler değil midir ki suçsuz, günahsız insanların kellesini alan? "Sanığın idamına, şahitlerin bilahare dinlenmesine." diyen o mahkemeler değil miydi? O mahkemeler değil midir ki Şeyh Sait'in kellesini alan? O mahkemeler değil midir ki "Evladı Kerbelâ'yım; suçsuzum, günahsızım." diyen Seyit Rıza'nın kellesini alan? On yedi yaşındaki çocuğunun önce yaşını büyütüp sonrası kellesini alan? Habur'daki mobil mahkemenin hâkimlerinden bahsedeceğinize, niye istiklal mahkemelerinin meşhur hâkimlerinden bahsetmiyorsunuz? Niye, CHP'nin tek parti olduğu dönemde aynı zamanda milletvekili olan istiklal mahkemelerinin meşhur yargıcı Kılıç Ali'den, Kel Ali'den, Ali Çetinkaya'dan, üç Alilerden bahsetmiyorsunuz?

Tüm bu olumsuzluklardan, yapılan yanlışlıklardan hep birlikte dönmemiz dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum; bütçeye de ret oyu vereceğimizi belirtmek istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bozlak.