| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 32 |
| Tarih: | 09.12.2011 |
BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Niye, mahkeme reisi misin kardeşim mobil mahkemenin?
Sayın Başkan, değerli üyeler?
Başlayayım mı? Sürem başladı mı?
BAŞKAN - Efendim, affedersiniz, süreniz on beş dakika.
Buyurun efendim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Sayın İnce, nasıl olsa "Bir daha konuşmayacağım." dedi, bu sözünü hatırlatarak deve-eşek metaforuna bir katkıda bulunmak istiyorum. Devede de boy var ama 40'ı birden bir eşeğin arkasından giderler.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Ama uyuz eşeğin değil.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Uyuz muyuz, artık onu içinizdeki baytarlara sorun.
Şimdi, burada görüyoruz, iktidar muhalefete, muhalefet iktidara demedik laf bırakmıyor. Grup olarak bu konudaki görüşümüzü açıklıyorum: İkiniz de haklısınız birbiriniz hakkında söylediklerinizde, ikiniz de sonuna kadar doğrusunuz, biz grup olarak ikinizin de söylediğine katılıyoruz, birbirinize söylediğinize.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Size de söylüyoruz.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sen iktidar ortağı mısın yoksa değil misin?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Bize söylediğine şimdi cevap vereceğim.
İZZET ÇETİN (Ankara) - İktidar ortağı mısın sen?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Yanıldığınız nokta şurası?
İZZET ÇETİN (Ankara) - İktidar olduğunu bilelim senin.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - CHP'liler hele durun, hele. Bildiğiniz yanıldığınıza yetmiyor.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sen iktidar ortağı mısın, onu bir söyle?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Ben şimdi size bir sosyoloji dersi vereceğim, kafanız berraklaşacak.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Kendine sakla onu.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Buna denir statüko. O zaman CHP vardı, tek parti vardı, Bayar içindeydi, Menderes dışındaydı, kel Ali vardı, kör Ali vardı, bunlarla sosyoloji yürümez. Bunun adı statükodur. O gün CHP vardı, bugünkü CHP'nin adı neokemalist bir parti olarak AK PARTİ İktidarıdır.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sen kendi partinden bahset, bizi bırak, bizim geçmişimizi.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Buna denir statüko. Siz bunu kavramsallaştırmadığınız zaman birbirinize ha bire laf atar durursunuz.
İZZET ÇETİN (Ankara) - İşine bak sen.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Size de söylüyoruz, onlarda da; haklıyız.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Ya biz şerbetliyiz Sayın Canikli, bize söylesinler; sade söylemekle kalsa iyi, gülden yumuşak bize yapılan başka şeyler var, onları dile getireceğim.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) - Sıhhatler olsun, tıraş olmuşsun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Tıraş oldum evet, çünkü saçını kesmeyi örgüt üyeliğine delil sayan bir absürt, çok değil bir iki sene içinde şebeklik olarak anılacak polis fezlekelerine ve iddianamelere dikkat çekmek için tıraş oldum. Senin pek ihtiyacın da yok, Allah tarafından tıraş edilmişsin sen.
Şimdi, Habur meselesi bir dile dolanmış gidiyor. Çok samimi bir şey söyleyeceğim. Şu kadar feraset olsa ne giydikleriyle değil, neyi çıkardıklarıyla ilgilenirdiniz. Neyi çıkardıklarını hiç düşünmediniz. Bunu, bu ülkenin toplumsal barışına yapılmış en büyük haksızlık olarak görüyorum.
Biraz şöyle bir örnekleme, modelleme yapalım. Bundan on sene sonra çocuklarınız "Yahu baba o zaman bir fırsat yakalanmış, bu niye ıskalandı?" dediğinde bu hamasetler bitecek ve geriye şu izahı yapmak zorunda kalacaksınız -bunu Başbakan da böyle diyordu. Sayın Başbakana bu vesileyle acil şifa dileklerimi iletiyorum- "Çok sevindiler, o yüzden biz bu açılımı durdurduk." Bugüne kadar Habur için Hükûmet kanadından yapılan başka bir tek açıklama yok. Niye durdurdunuz? "Çok sevindiler." Erenler, insan savaşı bırakınca sevinir. Savaş insan fıtratına uygun bir şey değildir. Onun için, tekrar, bu neyi giydikleri, üzerindeki elbiseler değil de, neyi çıkardıklarıyla ilgilenin. Onlar silahlarını bırakıp gelmişlerdi. Bir fırsattı bu, değerlendiremediniz. Tarih bu tür fırsatları değerlendiremeyen zihniyetlere ne der? Söyleyip de yeni bir sataşma hakkı vermeyeyim.
Konumuz Anayasa Mahkemesi. Ben partimizin Anayasa Mahkemesi adına cevap vermek üzere buradayım, bu seferlik affediyorum.
Şimdi, Anayasa Mahkemesi bu ülkeye darbeci geleneğin bir hediyesidir. Buna "hediye" derken lafın gelişi söylüyorum, bir belasıdır, Allah'ın bir hışmı, afatıdır. Niye? Bu ülkede darbe niye yapılır? Devletin hâkim, egemen güçleri siyaseti kötülerler. Bundan en fazla Sayın Meclisin kendisine sonuç çıkarması lazım. Bunun en aleni ve legal yapıldığı yer olan Meclis de bundan nasibini alır. Ondan sonra her on yılda bir rutin olmak üzere -daha sonra bu sıra bozuldu- darbeler yapılır. 1960 darbesiyle birlikte başlayan ve ondan sonra her gelen darbe, kendi meşruiyetini sağlamak üzere bu Anayasa Mahkemesine -burada yine böyle terbiye sınırını aşmayacak bir şey bulmaya çalışıyorum- bir şey muamelesi yapar diyeyim, arif olan anlasın.
Bunun örneği 1949'da kurulan Alman Anayasa Mahkemesidir ve orada sayın vekiller bireyi, yurttaşı yargıya, bürokrasiye ve devlete karşı korumak üzere dizayn edilir. Bizim ülkemizde, bir utanç vesilesi olarak? Sadece suizanda bulunmuyorum bunu yaparken, istatistiki konuşuyorum; açın, bakın, girin Anayasa Mahkemesinin sitesine, kararlarına bakın; ne kadarında yurttaşın hukukunu gözetmiş, ne kadarında Parlamentoya karşı devleti, bürokrasiyi, vesayeti korumuş; bu dediklerimin ne kadar yerinde olduğunu, ne kadar doğru olduğunu göreceksiniz. Niye? Darbeciler kurmuş da ondan, bu kadar basit.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Afiyet olsun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Allah razı olsun. Sen su bile vermeyen zihniyetin adamısın İnce, biliyorsun. (Gülüşmeler)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Olmadı ama bak, iyi niyetle "Su gibi aziz ol." diyor.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Ben onun niyetini biliyorum.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Süreyya? Süreyya?
MUHARREM İNCE (Yalova) - Yine sataştı.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Sataşma var ama baktım hele?
METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Hakaret etmedi.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - "Su gibi aziz ol." dedi.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Peki, sözümü geri alıyorum, tamam, "Su gibi aziz ol." tamam.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Bravo! Bravo!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Hem su gibi aziz ol hem Partindeki Kürtlere biraz daha fazla söz ver, bak arkadan sıkıştırıyorlardı seni. Bundan söz alabilirsin.
Şimdi, bu ülkede sadece? Bunu, tamam, darbeci rejim getirdi ama AK PARTİ buna nasıl bir kuş kondurdu ya da bu zihniyet, milliyetçi muhafazakâr zihniyet? Bir dar görüşlülük başka bir dar görüşlülükle yer değiştirdi sadece. Gitti Kemalizm, geldi yeni bu sığ zihniyet. Al birini, vur ötekine. Gerçekten adlandırmak gerekirse "neokemalizm" diyebiliriz buna; postkemalizm değil, neokemalizm. Yüzyılın icadı. "Ne icap ederse biz yaparız." diyorlar, "Kemalizm lazımsa onu da biz yaparız." diyorlar ve gerçekten de Kemalistlerden daha mahirler bu konuda.
Şimdi, 2011 yılında bu Anayasa Mahkemesine bir üye atandı fakat bu atanan üye daha önce raportördü, şartları üyeliğe haiz değildi. Tuttular, bir aylığına Denizcilik Bakanlığı Müsteşarlığında bir göreve getirdiler. Otuz bir gün sonra Sayın Cumhurbaşkanı bunu üye olarak atadı, sanırım şimdi de, yanılmıyorsam Başkan Vekili.
Arkadaşlar, eski bir siyasetçinin dediği gibi, bir ayda kabak bile yetişmez. Böyle bir hukuksuz Anayasa Mahkemesine bir ayda Başkan Vekili yetiştiriyorsunuz. Fakat bakıyorsunuz, Başkanı da aynı süreçten geçmiş, o da -Allah amelince rahmet etsin- Sayın Özal tarafından, Sayıştay kanunları hiçe sayılarak yapılan bir düzenlemeyle getirilmiştir. Daha sonra bu Kanun iptal edildi fakat geriye yürütülemediği için Başkan olarak kaldı.
Peki, şimdi bu hukuksuzluğa bakın, bugünden başladık, geriye doğru gidiyoruz. Sayın Tanrıkulu burada dile getirdi. Bu ülkedeki en yüksek organ bu anlamda Anayasa Mahkemesi, bir gasp ile bir binaya oturmaya tenezzül eder mi yahu? Yere girsin o oturacağınız bina. Bina mı yok size, bu devletin yeri mi yok? Gittiniz, işçilerin alın teriyle, emeğiyle, dirhem dirhem artırdıklarıyla aldığı binaya? Önce -darbe böyledir- kayyum atadılar, o kayyum sattı bunlara. Ondan sonra, bunlar bunu başka bir kamu kurumuyla değiştirdiler. DİSK şu anda -ironi buna denmezse hiçbir şeye denmez- iç hukuk yollarının tüketilmesini bekliyor ki AİHM'deki yargılamadan bir netice almaya çalışsın. Peki, 23/09/2012'de ne olacak? Artık, iç hukuk meselesini AİHM'den önce Anayasa'ya bireysel başvuru hakkı tanınacak yani gidip diyecekler ki: "Ağa, sen bizim malımızı aldın. Şimdi bu teraziyi hele bir düzelt, bir adil karar ver." Yani bilmem neyimi soran kadı, kimi kime şikâyet edeyim durumu. Böyle Anayasa Mahkemesi olur mu ya? Vel hayâ vel iman!
Bak, geriye doğru gittiğinizde bu kadar hukuksuzluğa tenezzül edilmiş bir mahkeme. Bir gün, hatırlayın?
Şimdi, ben gece dersime iyi çalıştım, söylenenleri ikiye ayırdım, milattan önce ve sonra diyebilirsiniz. Dün AK PARTİ ne diyorsa Anayasa Mahkemesi hakkında, bugün CHP onu diyor. İşte, onun için arkadaşlar, sosyolojik dersimize geri dönersek bunun adı statükodur; bunun adı AK PARTİ, CHP, MHP, BDP değildir. Aslolan da dolayısıyla bu yönü itibarıyla sınıfsaldır. Sınıfsal olduğunun en büyük delili, hatırlayın, bir sürü emekten yana kararlarda şaşmaz bir şekilde sermayeden yana duruşudur. Daha daha ötesine gittiğimiz zaman, bu ülkede genellikle onu getirenlerin hesap edemediği? Mesela Sayın Ahmet Necdet Sezer'in getirdiği üye beklenenin tam tersinde milliyetçi muhafazakâr reflekslerle oy kullanmış, Turgut Özal'ın getirdiği üye tam tersine reflekslerle oy kullanmış. Onun için elimizde "statüko" kavramından başka açıklayıcı bir kavram yok, birbirinize eziyet edip durmayın.
Şimdi, "2012'de bireysel başvuru hakkı doğacak." dedik. AİHM Yargıcı Sayın Işıl Karakaş'ın bir demecine atıf yapmak istiyorum, onun verdiği bir bilgiye, şu an ülkemizi AİHM'de temsil eden Sayın Yargıcımız: 6.500 olan bireysel başvuru ülkemizle ilgili -bundan önceki dönemde, bundan bir iki ay önce- daha yıl bitmeden 9 bine ulaşmış. İnsanda hayâ olsa oturur, üzülür ya. Benim ülkemin 9 bin yurttaşı -o da oraya gidebilenler- gitmiş, beni şikâyet etmiş. Bu, bir şekilde burada mutsuz.
Şimdi, Anayasa Mahkemesini, bu bireysel başvuru hakkıyla yaptığınız Anayasa referandumunda böyle bir düzenleme yaptınız. Peki, bu 9 bin olan başvuruya kim bakacak biliyor musunuz? 7 kişilik iki birim. Sayın Haşim Kılıç ikinci defa seçildiğinde dedi ki: "Elimizde 100 tane dosya kaldı, beş ay içinde bunu bitirmenin sözünü veriyorum." Şimdi, 9 bin başvurunun 7 kişiden oluşan iki ekiple görülmesine ne denir biliyor musunuz? Ben biliyorum, yine söylemeye terbiyem mâni ama bu şudur: AİHM'e müracaatların önüne bir engel daha çıkarmaktır. Yani üzüm yemek de değil, bağcı dövmek de değil; bütün bağı, üzümü, üzümcüyü tarumar etmektir; insan hakkından bihaber olmak demektir. Dolayısıyla, vesayet kurumlarını tartışırken "Bizden yana karar alıyor, sizden yana karar alıyor." diye düşünmeyin?
MUHARREM İNCE (Yalova) - Referandumda ne dediniz? Referandumda "Evet." mi verdiniz, "Hayır." mı? Bir tavır koydunuz mu?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Ben referandumda oyumu BDP'nin iradesine bağladığımı açık olarak deklare ettim Sayın İnce. Boykotçuydum dolayısıyla.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Ama olmadı şimdi.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Niye olmasın?
MUHARREM İNCE (Yalova) - Tabii, hem Anayasa Mahkemesini böyle eleştirip hem de orada tavır koymamanız?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Seninle yan yana durmayı içime sindiremedim, o yüzden "boykot" dedim Sayın İnce.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bunları tekrar bir gözden geçirin. (BDP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Ama bu cevap yakışmadı.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.