Konu: | Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 82 |
Tarih: | 30.04.2025 |
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ'si iktidarının son dönemlerde Meclise sunduğu yasa teklifleri sadece teknik değişiklikleri değil aynı zamanda Türkiye'nin kamu yönetimi anlayışındaki temel deformasyonu gözler önüne seriyor. 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname başta olmak üzere birçok yasal düzenlemeye yönelik bu son teklif, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği düzenlemeleri kanun hâline getirerek yargı denetimini aşma pratiğinin yeni bir örneğini sunmaktadır. Bu teklif, sadece yasaların lafzını değil devletin hafızasını, kurumsal yapısını ve milletin devlete olan güvenini de aşındıran birçok içerik barındırmaktadır. Dikkatle bakıldığında, 32 maddelik bu teklifin neredeyse tamamı, daha önce kanun hükmünde kararname yoluyla getirilen, ancak Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen düzenlemeleri içeriyor. Bu durum, yürütmenin yasama ve yargı üzerindeki tahakküm kurma çabasının açık bir göstergesidir. Devletin temel kurumları, liyakat sistemleri, kamu yönetimindeki şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkeleri her geçen gün daha da tahrip ediliyor. Bu yasa teklifi de tam olarak bu bozulmanın yasal kılıfıdır.
Özellikle 5'inci madde üzerinden açılan yol son derece çarpıcıdır. Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığının adı "Genel Sekreterlik" olarak değiştirilmektedir ancak mesele sadece bir isim değişikliği değil, bu birimin denetimden tamamen muaf hâle getirilmesidir. Cumhurbaşkanlığı, Harcırah Kanunu, Kamu İhale Kanunu, Taşıt Kanunu gibi kamu kaynaklarının nasıl kullanılacağını düzenleyen temel mevzuatların dışına çıkarılmak isteniyor. Böylece, milletin vergileriyle şekillendirilen bütçeler, ne şeffaflığa ne de hesap verebilirliğe tabi tutulacak. Bu madde, açıkça, yürütmenin kendisini hukukun dışına çıkarma çabasıdır. Bir zamanlar "Devlet yönetmek ciddiyet ister." diyen bir partinin devleti şahsileştirmesi ve kamusal kaynakların kullanımını denetimsiz hâle getirmesi anayasal düzene doğrudan tehdittir. Bu düzenlemelerle sadece hukuk sistemi değil aynı zamanda yönetim anlayışı da çökertilmektedir.
Bakan müşavirlikleri gibi pozisyonlar için hiçbir sınav, liyakat ya da kariyer şartı aranmadan atamalar yapılabilmekte, bu da devlet kadrolarının siyasi bağlılığa göre şekillendirilmesi anlamına gelmektedir. Özellikle genç kamu çalışanları ve kariyer meslek grupları için bu düzenleme emeğin, liyakatin ve adaletin bütünüyle hiçe sayılmasıdır.
Yasa teklifinde öne çıkan başka bir sorun da uzman ve uzman yardımcılarına verilen denetim, soruşturma ve teftiş yetkileridir. Müfettişlik gibi ciddi sorumluluklar gerektiren pozisyonların denetim kültürüne ve etik kodlara sahip olmayan kişilere verilmesi devletin iç denetim mekanizmalarını tamamen işlevsiz hâle getirme riski taşımaktadır. Bu durum, aynı zamanda kamuda denetimsizliğin ve keyfîliğin yaygınlaştırılmasına neden olacaktır. Ayrıca, teklif, sendikal hakları sınırlayan, belirli kurum çalışanlarına sendika yasağı getiren, üst kademe yöneticilerine istisnai haklar tanıyan hükümlerle, toplumsal eşitsizliği ve yönetsel adaletsizliği kurumsallaştırmaktadır. Sendikal haklar anayasal güvence altındayken belirli kurumların sendikal faaliyetten muaf tutulması eşit vatandaşlık ilkesine doğrudan aykırıdır. "Herkes için adalet." ilkesi bu teklifin her satırında delinmiştir.
Sonuç olarak bu yasa teklifi yalnızca kamu kurumlarında teknik düzenleme yapılması amacı taşımamakta, aynı zamanda Türkiye'de devlet olgusunun içini boşaltmaktadır; kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırmakta ve milletin temel haklarını zayıflatmaktadır. Her yasa teklifinde derinleşen eşitsizlik milletin kamudan beklentisini yıpratmaktadır. AK PARTİ'sinin kurduğu bu yeni sistem ne liyakati önceleyen bir devlet yönetimi sunuyor ne de hukuki güvenliği garanti altına alıyor. Bu teklif, devletin sadece iktidara ait bir aygıt olarak yeniden tasarlandığını, milletin ise bu yapıdan dışlandığını net bir şekilde göstermektedir. Artık sorulması gereken soru şudur: Bu sistem kime hizmet ediyor? Adaletin olmadığı, şeffaflığın hiçe sayıldığı, kurumların kişiselleştirildiği bir yapıda devlet artık sadece bir iktidar aracı hâline gelmiştir. Oysa devlet milletin, hukukun ve eşitliğin teminatı olmak zorundadır. AK PARTİ'si kurumsal hafızayı yok ederken geriye devletten çok bir otorite gölgesi bırakmaktadır. Bu gidişata sessiz kalmak sadece bugünümüzü değil yarınlarımızı da ipotek altına almaktır. AK PARTİ'si iktidarı artık bir siyasi tercihten çok sistematik bir bozulmanın adıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen tamamlayın.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Sağ olun Başkanım.
Kurumsal çürüme sadece geçmişin değil geleceğin de tehdididir. Yeni bir başlangıç ancak gerçek bir yüzleşmeyle, hesaplaşmayla ve toplumsal uzlaşmayla mümkün olacaktır. Türkiye'nin ihtiyacı olan "Her şeyin en iyisini ben bilirim." diyen bir lider değil güçlü kurumlar, bağımsız yargı, özgür medya ve bilinçli bir üretken toplumdur diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)