Konu: | Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 84 |
Tarih: | 07.05.2025 |
MEHMET AKALIN (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, tıpkı şu an görüştüğümüz kanun teklifi gibi Anayasa Mahkemesi tarafından Anayasa'ya aykırı olduğu kararı verilen, çok yakın bir süre içerisinde aynı bu yasa gibi karşımıza gelecek başka bir konudan, rektör atamalarından bahsetmek istiyorum. Bugün burada, üniversite koridorlarından yükselmesi gereken bilimsel aklın nasıl saray koridorlarında boğulduğunu, seçilmişlerin atanmışların gölgesinde nasıl görünmez hâle getirildiğini, anayasal kurumların bir kişinin takdiriyle nasıl içinin boşaltıldığını anlatmak istiyorum. Anayasa Mahkemesinin 4 Haziran 2024 tarihli kararı sadece bir hukuk düzeltmesi değildir; o karar, "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" adı altında inşa edilen otoriter yapının duvarlarına vurulmuş ciddi bir çatlağın habercisidir. Karar çok açık: 2547 sayılı Kanun'un 6'ncı ve 13'üncü maddeleri yani rektörlerin ve YÖK üyelerinin doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanması hukuka aykırıdır, iptal edilmiştir, bu kadar nettir. Buradan bir kez daha söyleyeyim: Bu bir yetki değil bir fonksiyon gasbıdır. Bu, Anayasa’nın çizdiği sınırların bilinçli olarak aşılmasıdır. Üniversitelerin başına bilimsel liyakatle değil siyasi sadakatle oturtulan yöneticiler üniversiteleri düşünce özgürlüğünün kalesi olmaktan çıkarmış, iktidarın taşra ofislerine dönüştürmüştür.
Değerli arkadaşlar, rektörlük koltuklarına atanarak gelen isimler artık akademisyenlerin değil sarayın gözüne nasıl gireceğini düşünen birer memurdurlar. Laboratuvarların ışığı sönmüş, kütüphaneler sessizliğe gömülmüş, amfilerde ise özgür tartışmaların yerini otosansür almıştır. Bakınız, AK PARTİ 2002 yılında iktidara gelirken "Bölüm başkanları bile seçimle gelmeli." diyordu. Bugün geldiğimiz noktada bölüm başkanları değil üniversite rektörü bile seçim görmeden tek bir kişinin imzasıyla atanıyor. Bu durum, bir vaat ihlali değil aynı zamanda bir zihniyet dönüşümünün ibretlik göstergesidir. Peki, neden böyle oldu? Çünkü "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" denen bu yapı adı konulmamış bir tek adam rejimidir. Yürütmeyi denetleyen, yasamayı işlevsizleştiren bu sistem yargıyı tarafsız olmaktan çıkarmış, bütün kurumsal düzeni bir kişinin, bir partinin iradesine teslim etmiştir. O kişi, o parti isterse atar, isterse iptal eder; o kişi isterse yasa yapar, isterse Anayasa'yı ezer geçer.
Değerli milletvekilleri, bu düzen sürdürülemez. Türkiye'nin kurumları bir kişinin, bir partinin gündemine göre değil, halkın iradesine göre işlemelidir. Üniversiteler saraydan değil, akademiden yönetilmelidir. Bilim talimatla değil, tartışmayla gelişir. İşte, tam bu nedenle bizler diyoruz ki: Türkiye'nin kurtuluşu için bu keyfî düzenden çıkıp güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilmelidir, geçmeliyiz. Parlamenter sistemde yasama güçlüdür, denetim mekanizmaları işler, yargı bağımsızdır, şeffaftır, evet, üniversiteler özerktir. Bu sistemde rektörü parti veya sarayın gözüne girmek belirlemez, bu sistemde devlet kişilere değil, Anayasa'ya dayanır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kararnameyle atanan rektörler, bir kararnameyle atanan rektörler, bir kararnameyle bilimden koparan yetkiler, bir imzayla içi boşaltılan kurumlar; evet, Türkiye bu keyfîliği daha fazla taşıyamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akalın, lütfen tamamlayın.
MEHMET AKALIN (Devamla) - Tamamlıyorum.
Biz diyoruz ki: Ya bilim kazanacak ya biat, ya Anayasa kazanacak ya emir komuta zinciri, ya halkın idaresi kazanacak ya tek kişinin, tek partinin iktidarı.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)