| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 32 |
| Tarih: | 09.12.2011 |
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 bütçesinin birinci turunda yer alan Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Başbakanlık, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Millî İstihbarat Teşkilatı ve Millî Güvenlik Kurulu bütçeleri üzerinde gruplar ve milletvekilleri tarafından yapılan eleştirileri cevaplandırmak ve Hükûmetimizin görüşlerini yüce Parlamentoyla paylaşmak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, saygıdeğer Genel Kurulun değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, görüşmelerin başlamasından bu vakte kadar geçen süre içerisinde eleştirerek, öneriler sunarak bütçe hakkında görüşlerini dile getiren ve katkı sunan bütün iktidar, muhalefet milletvekillerine huzurlarınızda ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık olarak güçlü bir ülke olma yolunda değişime ve dönüşüme öncülük eden bir kurum olma vizyonu ile hareket ediyoruz. Başbakanlığın görevi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde Başbakan ve Bakanlar Kuruluna hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesinde her türlü desteği sunmak, bakanlıklar arasında etkili bir iş birliği ve koordinasyon sağlamak ve devlet teşkilatının düzenli ve uyumlu bir şekilde işlemesine önderlik etmektir.
Ekonomi başta olmak üzere bütün alanlarda reform süreci devam etmektedir. Bu kapsamda yapısal reformları mali disiplini destekleyici bir araç olarak da kullanıyor, Türkiye ekonomisini dirençli ve şoklara karşı dayanıklı ekonomilerden biri hâline getirmenin vermiş olduğu öz güven sayesinde uzun vadeli planlar yapabiliyor, geleceğe daha güvenle bakabiliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin rekabet gücünü artırmak suretiyle ekonomimizi güçlendirmeyi, istikrarlı büyümeyi sürdürmeyi, "2023 Stratejik Vizyonu" olarak belirlediğimiz dünyanın en büyük on ekonomisi arasına girmeyi ve burada kalıcı olmayı hedefliyoruz. Hâlen devam etmekte olan küresel krizde Türkiye ekonomisi istihdam yaratan güçlü büyümesi, sürekli bir şekilde iyileşen kamu finansman dengeleri, sağlam bankacılık sektörü ve kredibilitesi yüksek Orta Vadeli Programı'yla birçok ülkeden pozitif yönde ayrışmıştır. Türkiye global büyüme liginde en üst sıralarda yerini almıştır. Birçok gelişmiş ülkenin kamu borçları sürdürülemez bir noktaya ulaşmışken Türkiye'nin kamu borçları millî gelire oran olarak hızla düşmeye devam etmektedir. Küresel kriz yılı olan 2009'u hariç tutarsak hem bütçe açığını hem de borç stokunu sürekli azalış trendinde tutmayı başaran ender ülkelerden birisiyiz. Avro bölgesini oluşturan on yedi ülkede kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı ortalama yüzde 90'a dayanmışken, Türkiye'nin AB tanımlı genel devlet borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranının yüzde 39,8 civarına ineceğini tahmin ediyoruz. 2014 yılı sonunda borç stokumuzu daha da azaltarak yüzde 32 seviyelerine indirmeyi hedefliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünün dünyasında, her ülkenin çok boyutlu ve çok yönlü bir dış politikasının olması artık kaçınılmaz hâle gelmiştir. Türkiye'nin hedefi, aktif ve gerçekçi bir dış politika çizgisini yakalamak ve sürdürmektir. Türkiye, hiçbir ülkenin, hiçbir toplumun, hiçbir inanç ve kültürün karşısında değildir, olması da düşünülemez. Bugün izlenen dış politikanın istikameti de budur. Türkiye'nin, belli bir bölgeye, belli bir meseleye saplanıp kalmış bir dış politika anlayışı yoktur. Türkiye olarak, her bölgeye, her ülkeye, her soruna barış ve dostluk zemininde aynı sıcak ve akılcı yaklaşım içindeyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaş ve sonuç odaklı yönetim anlayışımız önümüzdeki dönemde de hız kesmeden devam edecektir. Merkezî idarenin strateji geliştirme, standart koyma, izleme ve denetleme fonksiyonlarını da geliştireceğiz. Bu çerçevede, Başbakanlığa bağlı kuruluşların sayısını azalttık ve Başbakanlığın asli görevi olan koordinasyon işlevini güçlendirdik, devlet bakanlıklarını kaldırarak bazı bakanlıkları yeniden yapılandırdık. Oluşturduğumuz bu yeni yapıyla, devlet, vatandaşa daha iyi hizmet sunacak kurumlara kavuştu. İktidarlarımız döneminde, Türkiye'nin pek çok alanında önemli reformları birlikte hayata geçirdik. Eğitimde, sağlıkta, ulaşımda, adalette, her alanda Türkiye, 2002'nin öncesine göre mukayese edilemeyecek derecede değişti, gelişti, farklılaştı.
Bugün, herkes, farklı bir Türkiye'de olduğunun, düne göre daha iyi şartları olan, daha iyi bir noktada bulunan bir Türkiye'de yaşadığının farkında ve bunu kabul ediyor. Bugün dünyanın pek çok ülkesi krizlerle boğuşurken, kendi içerisinde sıkıntıları varken Türkiye'nin bu noktada imrenilen, gıpta edilen bir ülke olması da yapılan bu çalışmaların doğal sonucudur.
Yapılan seçimlerde, bu dönem içerisinde yaptığımız hizmetlerin hesabını her defasında milletimize verdik. 3 Kasım 2002'de milletimizin bize verdiği yetkiyle iktidar olduk ve iktidar dönemimizde hem 2004'te gerçekleştirilen mahallî seçimlerde hesabını verdik hem de 2007'de gerçekleştirilen milletvekili seçimlerinde milletimize hesabımızı verdik ve milletimiz bizi ibra etti, hem mahallî idarelerde hem de genel seçimde yeniden gücümüzü de artırarak iktidar olmanın yolunu açtı.
Biz, milletimizden aldığımız dua ve destekle yolumuza ve hizmetlerimize devam ettik. Bu çerçevede 2009'da gerçekleştirilen mahallî seçimler, 2011'de gerçekleştirilen milletvekilliği seçimleriyle yine yaptıklarımızla, hem mahallî idarelerde hem de merkezî hükûmette yaptıklarımızla milletimizin huzuruna çıktık. Milletimiz bu noktada da değerlendirmelerini yaptı, mahallî idarelerde de merkezî yönetimde de partimize olan güvenini, dua ve desteğini sürdürdüğünü ortaya koydu, desteğini genel seçimde artırmak suretiyle bunu göstermiş oldu.
Ayrıca, bu dönem içerisinde iki tane de halk oylaması oldu. 21 Ekim 2007'de gerçekleştirilen halk oylaması ve 12 Eylül 2010'da gerçekleştirilen halk oylamasında da milletimiz bir değerlendirme yaptı ve bu değerlendirmede de bizim görüşlerimiz doğrultusunda bir "Kabul" oyuyla, yapılan Anayasa değişikliklerinin kabul edilmesi ve yürürlüğe girmesinin yolunu açtı.
Bütün bunların hepsi, bizim demokrasiye olan inancımızın, millet iradesine verdiğimiz değerin, milletimizin görüşlerine verdiğimiz kıymetin ve onlarla aynı istikamette yürüdüğümüzün bizzat milletimiz tarafından tescilidir, bizzat milletimiz tarafından onaylanmasıdır. Her icraatında milletin gözüne bakan, milletin kendine tevdi ettiği emanetlere sahip çıkma gayretiyle gece gündüz demeden çalışan Hükûmetimizi veya Hükûmetimizin içinden çıktığı grubu faşizanlıkla suçlamak en hafif ifadesiyle büyük bir insafsızlıktır, büyük bir haksızlıktır. Zira milletimiz bütün bunların değerlendirmesini yaptı. Biz bu süreç içerisinde, Türkiye'de sıkıntı olan bütün alanlarda sıkıntıları ortadan kaldırmak, demokrasimizi güçlendirmek, milletin sözünün daha kıymetli olduğunu ortaya koymak, hukukun üstünlüğünü temin etmek için önemli adımlar attık. Bu adımları atan bir iktidarı, bu adımları atan iktidarın çıktığı grubu bu şekilde itham etmeyi ben doğrusu büyük bir insafsızlık olarak değerlendiriyorum ve takdiri milletimize bırakıyorum. Milletimiz bunun takdirini elbette ki layığıyla yapacaktır.
Bakın, neler değişti: Şimdi, bu süreç içerisinde en önemli sorunlarımızdan bir tanesi Cumhurbaşkanlığı seçimiydi. Türkiye, ne zaman ki Cumhurbaşkanlığı seçimi olacak, Parlamentosuyla, medyasıyla, siyaset kurumuyla, sokaktaki insanıyla, kahvedeki insanıyla herkesin büyük bir sıkıntı içine düştüğünü hep beraber müşahede ettik. Zaman zaman arzu etmediğimiz olaylar gerçekleşti. Maalesef her seçim bir kördüğüme, o düğüm başka bir düğüme dönüştü ama seçimlerin çoğunda milletin dediği değil, "millete rağmen" diyenlerin dediği oldu, hem de Parlamentoda milletvekillerinin oyuyla oldu. Ama biz milletimizden 2003'te aldığımız yetkinin içerisinde 2007'de Cumhurbaşkanı seçimi yetkisini de aldığımızı kabul ettik ve Cumhurbaşkanı seçimi sürecinde yapılan hiçbir dayatmaya boyun eğmedik. Milletimiz bu yetkiyi bize verdi, bu emaneti bize verdi. Biz, bu yetkiyi ve emaneti milletimizin dediği istikamette kullanacağız dedik.
Yaşananları hatırlıyorsunuz. İşte, 27 Nisan e-muhtırası oldu, arkasından Anayasa Mahkemesi 367 kararı verdi ama bizim tutumumuz, bizim tavrımız değişmedi. Herkes şunu beklemiş olabilir: Geçmişte siyasilere birileri birtakım hukuk dışı müdahaleler yaptığında siyasiler "Emredersiniz." diyebilir veya "Şapkası olan şapkasını alıp gidebilir." diye düşünmüş olabilirler. Ama bir şeyi unutuyorlar: O da, bizim şapkamız da yok, fötrümüz de yok, alıp gidecek hâlimiz de yok. Biz buradayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Ayıp yahu, ayıp!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Biz buradayız ve milletimizin emanetine sahip çıktık. Parlamento kilitlendi.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - O adam daha sonra Cumhurbaşkanı oldu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Anayasa Mahkemesinin kararından sonra Cumhurbaşkanını seçemez hâle geldi Parlamento. O zaman seçim kararı aldık yüce heyetinizin oylarıyla. Milletimize gittik. Demokrasinin yolu kapandı, hukukun yolu kapandı. "Bu yolu açacak güç bizde yok." dedik, milletten yetki istedik.
OKTAY VURAL (İzmir) - Ayağını kaldırmadan konuş.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Milletimizin verdiği yetkiyle ve Milliyetçi Hareket Partisinin de -ben burada bir kez daha sayın grup başkan vekiline ve gruba teşekkür ediyorum huzurlarınızda- milletimiz adına onların da desteğiyle milletin istediği bir cumhurbaşkanını bu Parlamentoyla beraber Çankaya'ya seçmiş olduk. Bu, önemli bir adımdır. Bu, Türkiye'nin?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Yok, biz desteklemedik. Yalan söyleme, desteklemedik biz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Efendim, düzeltiyorum, düzeltiyorum?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Parlamentoya girdik, görevimizi yerine getirdik.
OKTAY VURAL (İzmir) - "Ayağını kaldırıyorsun." dedim Sayın Bekir Bozdağ. İki ayağın yere değsin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Düzeltiyorum, bakın?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, böyle bir yanlış beyan olmaz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi, burada Milliyetçi Hareket Partisi Parlamentoya girerek bu sürecin işlemesine imkân vermiştir. O açıdan, ben desteğini ifade ediyorum. Tamam mı?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Aferin?
OKTAY VURAL (İzmir) - Bizim kendi adayımız vardı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - O yüzden? Ama teşekkürü kabul etmiyorsanız o sizin bileceğiniz iş.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Yahu, senden bunun iznini almayacağız Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama takdir edilecek her davranışı takdir etmek bizim vazifemizdir. Biz o davranışı demokrasiye ve millî iradeye saygı anlamında önemli bir davranış olarak gördüğümüz için takdir ediyoruz. Ben takdirlerimi iletiyorum Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna ve onlara oy verenlere. Burada yanlış bir şey yok, eksik bir şey de yok. Ama bu arada önemli bir şey daha yaptık. O da nedir? O da, bundan sonra Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı seçimini tartışma konusu olmaktan çıkaran adımı önce Parlamentoda sağlanan uzlaşmayla, daha sonra da milletimizin kabulüyle atmış olduk. Nedir o? Artık Cumhurbaşkanını Türkiye'de Parlamentoda olan vekiller değil, Parlamentoya vekilleri gönderen, asıl olan milletin doğrudan kendisi seçecek. Bundan sonra hiç kimse Parlamentonun üzerinde birtakım baskılar oluşturmak veya başka tür hesaplarla şunu Cumhurbaşkanı, bunu Cumhurbaşkanı yapın demeyecek; Türkiye'de demokrasi de millî irade de sıkıntıya girmeyecek. Herkes, niyeti olan, gönlünde olan veya partiler istediklerini aday gösterecekler, milletin huzuruna çıkacaklar ve milletimiz buna destek verecek, milletimizin iradesiyle Cumhurbaşkanı seçilmiş olacak.
OKTAY VURAL (İzmir) - Ne zaman?
UMUT ORAN (İstanbul) - Sayın Bozdağ, ne zaman oluyor? Tarihi belli mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Önemli bir adımı böylelikle atmış olduk, demokrasiyi güçlendirdik.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Ne zaman?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Hani faşizan diye itham ediliyor ya, bizim yaptığımız bu. Millete Cumhurbaşkanını seçtirmek faşizanlık mıdır, yoksa demokrasiye ve milletin iradesine sahip çıkmak mıdır? Bunu, ben yüce heyetinizin takdirlerine bırakıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
UMUT ORAN (İstanbul) - Tarihini kim belirliyor? Tarihini kim belirleyecek?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Sayın Cumhurbaşkanı, göreve geldiği günden bugüne kadar ülkemize ve milletimize hizmetine devam ediyor. Eleştirenleri olabilir, takdir edenleri olabilir. Elbette olacaktır. Burası demokratik bir ülke. Bir kişinin yaptığı her şeyi eğer herkes onaylarsa, herkes takdir ederse o zaman başka şeyler var demektir ama eleştiri de varsa orada demokrasi var demektir. Ben, bunu, eleştirileri Türkiye'deki demokrasinin sağlıklı yürüyüşü açısından önemli bir gösterge olarak görüyorum. Eleştiren arkadaşlarıma da huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ediyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Darbe yapana araba alarak teşekkür ettiğiniz gibi. Darbe yapana madalya vererek, değil mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi, Sayın Özçelik ifade etti. Burdur'a otuz dokuz senedir ilk defa bir cumhurbaşkanı geldi. Cumhurbaşkanı, Çankaya'da sadece oturacak, gelen kanunları veya kararnameleri imzalayacak gibi bakarsanız o zaman Cumhurbaşkanının Çankaya'nın dışına çıkmasını eleştiri konusu yapabilirsiniz. Burdur'a gitmesini eleştirebilirsiniz, Yozgat'a gitmesini eleştirebilirsiniz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Hayır mı diyeceksin oylamaya?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Kayseri'ye, Bayburt'a gitmesini eleştirebilirsiniz?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hayır, hayır, biz darbe yapana madalya vermeyi eleştiriyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama bu Cumhurbaşkanı, milletin Cumhurbaşkanı; milletin içinde olacak, milletin derdiyle dertlenecek, onlarla konuşacak, hâlleşecek. Bunda eleştirilecek bir şey yok.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Nerede 28 Şubatı yapan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Kaldı ki sadece Türkiye'nin içinde değil, yurt dışına da Sayın Cumhurbaşkanı seyahatlerde bulunabilir. Yurt dışına gittiği zaman, bugün, dünyanın 155 ülkesinde 6,5 milyon vatandaşımız var, yüzlerce milyon soydaşımız var, akrabamız var. Türkiye'nin Cumhurbaşkanı geldiği zaman Almanya'daki vatandaşlarımızın, Avusturya'daki vatandaşlarımızın, Hollanda'daki vatandaşlarımızın, Makedonya'daki soydaş ve akrabalarımızın, vatandaşlarımızın gözlerindeki sevincin nasıl olduğunu o gezilere katılanlar, bu gezilerin oradaki sağladığı havayı görenler bilir ama katılmaz, görmezsek o zaman farklı şey olur.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Tarihte ilk defa olmuyor bu, tarihte.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Onun için, Türkiye'nin bugün içeride ve dışarıda artan nüfuzu elbette ki bu ziyaretlerle önemli anlam kazanmakta, Türkiye'nin gücü her tarafta farklı bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Bugün Türkiye'nin ihracatı -daha 2011 rakamları netleşmedi ama bir rekora gideceği gözüküyor- bu noktaya geliyorsa Başbakanımız veya Cumhurbaşkanımız Ankara'nın sınırları içerisine kendisini hapsettiği için değil, hem Türkiye'yi fellik fellik hem de dünyayı iş adamlarıyla, akademisyenlerle, her tür yetkili insanlarla birlikte koştuğu, onların derdini kendi derdi olarak gördüğü içindir. Bu, övünülecek bir şey, eleştirilecek bir şey değil.
Cumhurbaşkanımız gitsin, gittiği yerde ay yıldızlı al bayrağımız dalgalanıyor. Başbakanımız gitsin, gittiği yerde ay yıldızlı al bayrağımız dalgalanıyor. Ben bundan gurur duyarım. Hatırlar mısınız, geçmişte "Türkiye" dendiği zaman Galatasarayın ismi, bizim şimdi Değerli Vekilimiz Hakan Şükür'ün ismi çıkıyordu; başka, Türkiye'nin yerinden, Başbakanından kimsenin haberi yoktu ama bugün Türkiye'nin bayrağını görünce, Türkiye'nin Başbakanını, Cumhurbaşkanını dünya biliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Nasıl öğrettik bunu; yatarak mı, çalışarak mı? Biz çalışarak bunu gerçekleştirdik.
Tabii, Sayın Cumhurbaşkanımızın, Kralı ziyareti eleştiri konusu yapıldı. İşin doğrusu üzüldüm. Neden? Kralın uzun zamandır, sadece bir iki aydır değil, uzun yıllardır hasta olduğu ve çok ağır bir tedavi geçirdiği herkesin malumu. Resmî ziyaretlerde bile hekim kontrolünde ve o şeyle gittiği zorunlu ziyaretlerde bile aynı durumda olduğu herkesin malumu. Böylesi bir durumda bir başbakanın veya cumhurbaşkanının nezaketen gitmesi, böyle bir görüşme yapması insani olarak da eleştirilmez, törelerimiz açısından da eleştirilmez.
OKTAY VURAL (İzmir) - Hasta yatağında mıydı yani, Allah'ını seversen! Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı ya, nasıl küçük görebilirsin? Şuna bak ya! Kralı methediyor da bizim Cumhurbaşkanı sanki şey?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Hasta ziyareti ve onlarla görüşmek böyle bir durumda bizim medeniyetimizin de bir ölçüsüdür.
Bakın, şimdi, Sayın Vural, Sayın Başbakanımız tedavi görüyor?
OKTAY VURAL (İzmir) - Doğru düzgün konuşun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ben doğru konuşuyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) - Burada Türkiye Cumhurbaşkanına hakaret etmiş oluyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Doğru konuşuyorum. Hiçbir tane benim söylediğimde eksik yok, yanlış yok.
OKTAY VURAL (İzmir) - Sen Kralın temsilcisi değilsin! Arabistan Kralının temsilcisi değilsin!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bakın, Sayın Başbakanımız tedavi görüyor, rahatsız, şu anda evinde, istirahatta değil mi? Amerika Birleşik Devletleri'nin Başkan Yardımcısı Türkiye'ye geldi. Sayın Başbakanımızın da görüşmeleri vardı ama görüşemedi.
OKTAY VURAL (İzmir) - Gelecek tabii, tabii gelecek.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Başkan Yardımcısı!
OKTAY VURAL (İzmir) - Muavin, gelecek tabii, ne olacak?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki, Biden geldi, Sayın Başbakanı evinde ziyaret etti, görüştü. Sayın Başbakanımız Katar'a gidecekti.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Bakan, siz diplomasiden hiç anlamıyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Katar Emir'i geldi, Sayın Başbakanımızla evinde görüştü. Bu bir nezakettir, bu bir medeniyet kuralıdır. Bu eleştirilmez ancak alkış alan bir şeydir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz de yapıyoruz, zamanı geldiği zaman başkaları da yapıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) - Sen Kralın sözcüsü müsün ya! Allah'ını seversen, Cumhurbaşkanını nasıl? Şuna bak ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Tabii, bu çok önemli bir husus, ben bunu bir kez daha huzurlarınızda ifade etmek istedim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Arabistan'a demokrasi ne zaman gelecek Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir başka konu, kanun hükmünde kararname çıkarmak Türkiye Büyük Millet Meclisini baypas etmek değildir. Neden değildir?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Devleti teşkilatlandırdınız yeniden ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi, güleceğiz ama ben derim ki Türkiye?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Cehaletinize gülüyorum Sayın Bakan!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Tabii, tabii, bu eleştirileri cehalet kaldırmaz ama bilgi, bu eleştirilere verilecek bilgi bunu ortaya koyar.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sizin cehaletinize gülüyoruz, kanun hükmünde kararnameyi bilmiyorsunuz! Onu şube müdürleri yazar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bakın, Anayasa'nın 91'inci maddesi "Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verme." Bu bizim Anayasa'mız mı?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Olağanüstü hâllerde.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yürürlükte mi ve bu Anayasa'ya göre kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veren kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve komisyonlarda görüşüldü mü? Meclisten ne kaçırıldı?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yetki kanunu be!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Görüşüldü, konuşuldu, süre verildi, hangi sürede, ne kadar çıkartılacağı ifade edildi.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Hangi mecliste görüşüldü?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - O çerçevede kanun hükmünde kararnameler çıkartıldı. Sadece bizim dönemimizde de değil?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Bakan, bu nasıl cehalettir ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ben burada gündem dışı bir konuşmaya cevabımda da söyledim. Bakın, Rahmetli Ecevit'in 1974 Hükûmet döneminde, Birinci Hükûmet döneminde 3 tane, CHP o zaman iktidar.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Ya, beşinci defadır anlatıyorsun bunları Sayın Bakan, geç bunları ya.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yine Rahmetli Ecevit'in Üçüncü Hükûmet döneminde 21 tane, hem de kaç gün içerisinde, rakamlarla baktığınızda o kadar uzun zamanlar da değil.
Şimdi, bir başka konu: DYP-SHP'nin koalisyon iktidarı olduğu dönemde, Demirel'in Başbakanlığı zamanında 14 tane kanun hükmünde kararname. Daha sonra Sayın Demirel Cumhurbaşkanı seçilince Tansu Çiller Başbakan oluyor ve onun Başbakanlığı döneminde, bunun bir kısmında da daha sonra SHP-CHP birleşmesinden sonra?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, bu hükûmetler koalisyon hükûmeti!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ?CHP'yle birleşiliyor ama toplama baktığınızda Tansu Çiller'in Başbakanlığı döneminde?
OKTAY VURAL (İzmir) - Hani sizin döneminiz ileri demokrasi dönemiydi? Allah Allah?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ?DYP-SHP, azıcık bir kısmında da CHP'nin iktidarı var, tam 75 tane kanun hükmünde kararname çıkartılmış.
DSP, Anavatan Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisinin iktidar olduğu dönem içerisinde de 51 tane kanun hükmünde kararname çıkartılmış. (MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) - Neyle ilgili?
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Deprem oldu deprem, olağanüstü hâl vardı o zaman.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bizim iktidarımız döneminde de dokuz sene içerisinde çıkardığımız kanun hükmünde kararname sayısı 35'tir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bir kerede 11 tane çıkardınız.
OKTAY VURAL (İzmir) - Tüm devlet teşkilatını değiştirdiniz ya.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bunlar bir yetkidir, Anayasa'nın verdiği yetki çerçevesinde bizim bunu kullanmamız Anayasa'ya uygundur, Meclisi de baypas etmek değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) - Hani 12 Eylül Anayasası gerici bir anayasaydı, niye kullanıyorsun ya?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Tek başınıza iktidarsınız ya, utanmıyor musunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bakın, Meclise sunduk?
OKTAY VURAL (İzmir) - Türkiye Büyük Millet Meclisini baypas ediyorsun. Kanun hükmünde kararnameler doğru değil.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ?bunların hepsi şu anda Parlamentoda çünkü Anayasa'nın hükmü gereği kanun hükmünde kararnameler Resmî Gazete'de yayımlandığı gün Meclise sunulur.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ah, Sayın Bakan, söylediğine sen de inanmıyorsun ya!
OKTAY VURAL (İzmir) - Hani Evren Anayasası'na karşıydın sen?
İZZET ÇETİN (Ankara) - Meclise niye getirmiyorsun?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şu anda da hepsi Türkiye Büyük Millet Meclisinde. (CHP sıralarından gürültüler)
İZZET ÇETİN (Ankara) - Senden bakan olacak!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Tabii, bir başka konu, Anayasa Mahkemesi yüksek mahkemelerimizden bir tanesi. Tabii, hem Anayasa'da yapılan değişiklikler hem de Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun'un yeniden yapılmasıyla Anayasa Mahkemesi farklı bir yapılanmaya gitmiştir.
Şimdi, "Ne var yeni olarak?" diye baktığınızda, Anayasa Mahkemesinde yeni olarak en önemli adımlardan bir tanesi bireysel başvuru yoluyla atıldı. Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde aleyhinde en fazla dava olan ülkelerin başında yer almasının en önemli nedenlerinden bir tanesi bireysel başvuru hakkının iç hukuk içerisinde tanınmamış olmasıdır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Öyle değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını Türkçeye çevirmemenizden kaynaklanıyor, başka bir şey değil.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi, Anayasa Mahkemesine biz bu imkânı verdik. Bundan sonra, Anayasa Mahkemesine, vatandaşlarımız, iç hukuk yollarını tükettikten sonra, hakları kamu gücü tarafından ihlal edilenler, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını kullanarak müracaat edebileceklerdir.
Peki, Anayasa Mahkemesi bunun altından kalkar mı? Kalkar. Nasıl kalkar? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir tane, kendisinin dava?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Onu da ticarete dönüştürdünüz, 2 milyar para cezası getirdiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ?yetkisini tanıyan onlarca ülkenin gelen dosyalarının hepsini karşılıyor. Peki, nasıl karşılıyor? İki mahkemenin sistemini bilirseniz bunu daha rahat değerlendirirsiniz.
Şimdi bakın, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelemesi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Reddedilirse kaç para ceza verir vatandaş? 2 milyar para cezası ödüyor vatandaş. Onu da paraya çevirdiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ?Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 48'inci maddesi ve ilgili maddelerinde düzenleniyor. Hepsi önce bir kabul edilebilirlik değerlendirmesine tabi tutulacak ve bunun, tabii, sistemin oturması zaman alabilir ama bu kabul edilebilirlik şartlarını taşımayanları zaten görüşmeyecekler, onlar iade edilecek.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Kaç para ceza verecek, onu da söyler misiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bundan memnun olmayan olursa onun AİHM'e zaten doğrudan gitme yolu açılacak.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - AİHM para cezası veriyor mu, siz veriyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama diğerleri olursa onunla ilgili kararı da ne yapacak? Anayasa Mahkemesi verecektir. Ondan sonra AİHM'e müracaat edebilecektir.
Bakın bir başka konu: Bir milletvekili arkadaşımız dedi ki kanun hükmünde kararnamelerle alakalı... Anayasa Mahkemesiyle de ilgili olduğu için burada cevaplandırmak istiyorum. O da şu, dendi ki: "Yok hükmündedir bu kanun hükmündeki kararnameler." Neden? Çünkü Başkan oy kullanmıştır, Başkanın oy kullandığı taraf farklı bir karar vermiştir.
Hatta dün de Sayın Başkanla ilgili eleştiri yapılırken de bir arkadaşımız söyledi: "İvedi, önemli, zorunlu şartları aranır, diyor kanun hükmündeki kararnamede, bunda aranmıyor." İşte, "Dün Başkan başka karar verdi, bugün başka karar verdi." diye eleştiriler de oldu.
Ben bu eleştirilerin hepsine saygı duyuyorum ama benim için yol gösterici olan Anayasa'dır. Anayasa'nın ben 91'inci maddesine bakıyorum: "İvedi, önemli, zorunlu şartları" kanun hükmünde kararnamenin şartı olarak var mı, yok mu? Böyle bir şart yok. Peki bunu kim koymuş? Anayasa Mahkemesi koymuş, 1990'lı yıllarda, 1991 yılında önüne gelen 27 esas sayılı bir dosyayla bunu koymuş. O zaman da -benim elimde şimdi karar- Haşim Kılıç'ın muhalefet gerekçesi var, diyor ki muhalefet gerekçesinde: "İvedi, önemli, zorunlu şartı Anayasa 91'de yok, Anayasa Mahkemesi yasa koyucu yerine geçerek ivedi, önemli, zorunlu şartını koyarak anayasa yapamaz." diyor, "Ben buna muhalifim." diyor. Daha sonraki süreçlerde buna dair muhalefet koymuyor, çünkü Anayasa Mahkemesi önüne gelen her konuda aynı kararı verdiği için koymuyor. Fakat uzunca bir aradan sonra konu yeniden önüne geldiğinde tekrar bir değerlendirme imkânı oluyor ve Anayasa Mahkemesi görüş değiştiriyor. Mahkemelerin içtihatları nas değil ki, bugün öyle diyebilir, yarın şartlar değişir, başka bir karar verebilir. Şimdi görüş, içtihat değişikliği var.
Peki, karar verme yeter sayısıyla ilgili sorun var mı? Şimdi, bakıyorum Anayasa Mahkemesiyle ilgili kanunun 65'inci maddesine, birinci fıkrasını okuyorum: "Genel Kurul ve bölümler kararlarını katılanların salt çoğunluğuyla alır. Oyların eşitliği hâlinde Başkanın bulunduğu tarafın görüşü doğrultusunda karar verilmiş olur." Ben demiyorum, bakın burada kanun diyor. Hani yok hükmündeydi? Kanuna bakmazsanız, sadece işin bir kısmını görürseniz, o zaman farklı bir şey çıkabilir. O nedenle, ben Anayasa Mahkemesinin yeni dönemde de görevlerini yaparken insan haklarından yana, hukuk devletinden yana, demokrasiden yana, hukukun evrensel değerlerinden yana tavır koymasının Türkiye'nin demokrasisini geliştirmesi açısından önemli olduğunu her defasında ifade ettim. Başka ülkelerde baktığınızda demokrasi, insan haklarını geliştirme konusunda hem cezayla ilgili yüksek mahkemelerin hem de Anayasa Mahkemesi konumunda olan mahkemelerin, yürütme organlarını, yasama organlarını zorladığını ve onların zorlamasıyla önemli adımların atıldığını görüyoruz ama Türkiye örneğine baktığınız zaman, uzunca bir zamandır Türkiye'de -hâlâ da öyle- mahkemelerin, temel haklar konusunda, demokrasi konusunda, hukukun üstünlüğü konusunda, parlamentoları, siyaset kurumunu, yürütmeyi zorlayan kararlar vermek konusunda maalesef son derece tutucu kararlarına hep beraber şahit oluyoruz. Eğer öyle olmasaydı bu mahkemelerden, okumak isteyen insanların önüne şekil engelleri konmazdı. Hukuk devleti "Okumak istiyorum." diyene "Sen şu kıyafeti giymezsen ben sana okumayı yasaklıyorum." diyen bir karara herhangi bir mahkemenin onay vermesine izin vermezdi, veremezdi pek çok konuda. Ben bunu sıralayıp çoğaltabilirim, alt alta örneklerini koyabilirim. Türkiye'de pek çok alanda sorunlar var. Hem Ceza Genel Kurulu hem İçtihadı Birleştirme Büyük Hukuk Genel Kurulu hem Anayasa Mahkemesi hem de başkaca yüksek mahkemeler bu noktada demokrasiyi güçlendirici kararlar verebilirler çünkü 90'ıncı madde ortada, Türkiye'nin aldığı mesafe ortada. Öyleyse bizim bu mesafeyi hukukun evrensel değerleriyle beraber hareket ettirmemiz lazım ama maalesef bu noktalarda pek çok tutucu kararlara hep beraber şahit olduk.
Bir başka konu değerli arkadaşlar, yargıyla ilgili. 12 Eylülde kabul edilen Anayasa değişikliğiyle önemli adımlar attık. Burada pek çok değerli arkadaşım eleştirilerde bulundular: "Yargı AK PARTİ'nin arka bahçesi oldu.", "Yargı AK PARTİ'nin tekeline girdi." Dün de çok yakışık almayan, bu kürsüye yakışmayacak, maalesef bizim ahlakımızla da örtüşmeyen kelimelerle, cümlelerle anıldı. Ben ondan hicap duydum, bu hicabımı burada bir kez daha sizlerle paylaşmak isterim.
Peki, ne yaptık da biz yargıyı arka bahçesi yaptık, ben onu sizinle bir paylaşmak istiyorum, vicdan terazinizin üzerine bir kez daha bu hususu koymak istiyorum. Milletimiz de buna karar versin, yüce Parlamento bir kez daha buna karar versin.
Eskiden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıtay ve Danıştaydan seçilen üyelerden oluşuyordu. Onlar belli sayıda üyeyi seçiyor, Sayın Cumhurbaşkanı da onlardan 1'ini atıyordu, 2 tane de tabii üyesi vardı, Yargıtaya, Danıştaya üyeyi de onlar seçiyordu. Yani al gülüm, ver gülüm hesabı gibi. Onlar onu seçiyor, onlar onu seçiyor. Peki, bu seçilenler yargıyı tamamen temsil edebiliyor mu? Yok. Adli yargıda görev yapan binlerce hâkim, savcı var. İdari yargıda görev yapan binlerce hâkim, savcı var, bunların bir temsilcisi var mı? Yok. Peki, demokrasilerde milletin temsilcisi olur, milletin temsilcisi var mı? O da yok. Peki, ne yaptık biz? Yaptığımız şey şu: Üye sayısını 22'ye çıkardık. Dedik ki: "Bu üyelerden 3 tanesini Yargıtay Genel Kurulu doğrudan seçsin." Eskiden doğrudan seçemiyordu, şimdi doğrudan seçme yetkisi verdik. Cumhurbaşkanı, Yargıtayın Genel Kurulunun aklı yetmez diye -12 Eylül öyle koymuş zannedersem- "Onlar iyisini seçemez de 3 tane göndersin, aradan ben seçeyim." mantığıyla bina edilmiş, "Onlar da yanlış yapabilir. Yanlış Çankaya'dan dönsün." diye konmuş bir anlayış. Biz ne dedik? "Yargıtay buna ehildir, ehliyet sahibidir, Genel Kurulun değerli üyeleri kendilerini temsil edecek kişiyi doğrudan seçsin. Danıştayın Genel Kurulunun değerli üyeleri kendilerini temsil edecek kişileri doğrudan seçsin." Kürsüde olan hâkim ve savcıların hakkında hem disiplin?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Rektörleri nasıl seçtiniz Sayın Bakan?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sonra oraya 150'şer tane üye atayın!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ?hem de başka pek çok karar veriliyor, tayin, atama, başka konularda yetkilendirme vesaire. Onların söz hakkı yok. Kendileri hakkında meslekten ihraca varana kadar çok ağır cezaları veren bir kurul var, o kurulun oluşumuna dair sözü yok. Dedik ki kürsüdeki hâkimlere, adli yargıya: "7'sini siz seçin, 3'ünü idari yargı seçsin." Ama nasıl seçsin? Yargının denetim ve gözetimi altında seçsin. Gene yargıçların denetimi ve gözetimi altında seçiliyor. Şimdi, seçim oluyor, vatandaş oy verdiği zaman "Bunların aklı yetmez." İşte, "Eğitim düzeyi yüksek olsa AK PARTİ iktidara gelmez." (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu sefer eğitim düzeyi yüksek olanlar bir seçim yapıyor, bu ülkede hukuku bitirmiş, hâkim, savcılık sınavının tamamlamış, onlarca yıldır belki bu kürsülerde, hâkim, savcılık kürsülerinde hizmet veren insanlar oy kullandığında da bu sefer "Onlara baskı oldu, dayatma oldu." Peki, "eğitimi olmayanlar" dediniz, anladık, eğitimi olanlar nasıl oluyor onu bir türlü anlamadık. Bakın, bunlar herkesi farklı kategoriye koyma anlayışıdır, milletin iradesine ve millete saygı duyan bir anlayış milletine böyle demez. Millet özgür iradesiyle sandıkta oyunu kullandığı gibi, bu milletin evlatları arasından çıkan hâkim ve savcılar da özgür iradesiyle sandıklarında oylarını kullanıyorlar, kullandılar ve seçim yaptılar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, bundan rahatsız olmamak lazım. Cumhurbaşkanı da avukatlar arasından ve üniversitedeki hukukçu öğretim üyeleri arasından 4 kişi atıyor, onu da millet seçiyor Sayın Cumhurbaşkanını.
Ben isterdim ki demokratik bir ülkede biz eleştiriyi şurada yapalım: Neden Parlamento seçmiyor, milletin temsilcileri burada değil mi? Niye Parlamentoya bu yetkiyi vermedik? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) "Avrupa'da, ileri demokrasinin olduğu pek çok ülkede parlamentolar HSYK'ya üye seçerken Türkiye neden Parlamentosuna güvenip de bunun içine bunu niye koymadınız?" diye ben eleştiri beklerdim ama koyamadık, keşke onu da koysaydık iyi olurdu. İnşallah, yeni dönemde anayasa çalışmalarında böyle adımı birlikte atma imkânı doğar. Burada yargının ele geçme imkânı söz konusu değil, bir defa, oluşum buna izin vermiyor. Demokratik bir seçim var, demokratik bir seçimde yandaş bir yapının oluşturulmasının imkânının olmadığını, demokratik olan bir usulde isteyenin istediği şekilde iktidara gelme imkânının olmadığını, bu ülkede girdikleri her seçimde iktidarı bir türlü elde edemeyenlerin bizden daha iyi anlaması lazım ama bu maalesef farklı bir şekilde değerlendirilmeye devam ediliyor.
Bakın, bir başka şey söyleyeceğim: Hâkim ve savcılarla ilgili soruşturma, inceleme yetkisi eskiden kime aitti? Adalet müfettişlerine aitti. Adalet müfettişleri nereye bağlıydı? Adalet Bakanlığına bağlıydı. Bakan izin veriyordu, müfettişler araştırıyordu. Peki, şimdi ne oldu? Soruşturma ve inceleme yapma yetkisi artık HSYK'ya bağlı Teftiş Kuruluna geçti. İlgili bir daire var orada. O daireye şikâyetler geliyor, inceleniyor. Onlar, Kurulun Başkanı, Bakan, ona sunuyorlar. Eğer bunun için inceleme izni verilsin diye sunarlarsa veya soruşturma izni verilsin diye sunarlarsa, Bakan ancak o zaman müdahil olabiliyor. Onun dışında sunmazlarsa Bakanın bir yetkisi yok. Şimdi, peki, bir bakan veya bir hükûmet, yargıyı elinde tutmak ister de yargının üzerinde en etkili olan yapılardan birini böylece alıp başka birine verebilir mi?
Bir başka şey, hâkim ve savcıların ataması, terfileri, vesaireleri HSYK tarafından yapılıyor. Eskiden kurul hâlinde çalışıyordu, Adalet Bakanı Kurul'un Başkanı. İsterse bütün toplantılara katılıp "Şunu şuraya atayın, bunu buraya atayın." deme hakkı var mı? Var. Ama şimdi var mı? Şimdi yok, biz onu kaldırdık. Orada bir daire buna bakıyor. O daireye de Adalet Bakanı başkanlık edemiyor, o dairenin üyeleri de doğrudan doğruya hâkimler, savcılar, Yargıtay, Danıştay, Adalet Akademisinden gelenlerden oluşuyor. Şimdi, yargıyı eline geçirmek isteyen bir iktidar, bütün hâkimleri, savcıları atama, disiplin vesaireyle alakalı bütün yetkileri devreder mi? Biz devrettik. Neden devrettik?
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Hepsini ele geçirdiğiniz için.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Çünkü bizim içimiz yandı, içimiz, yandaş yargıdan içimiz yandı, bu ülkenin yılları kayboldu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir şeyi özellikle ifade etmek istiyorum, hem AK PARTİ açısından hem de bütün partiler açısından: Bir ülkede yargı yandaş olursa o ülkede felaket bir noktaya değil kıyamete dönüşmüş demektir. Böyle bir şey olmasın diye, yargı ne AK PARTİ tarafından ne CHP ne MHP ne BDP ne de başka bir güç tarafından ele geçirilmesin, yargıçların iradesiyle gelenler orada olsun, tarafsızlık ve bağımsızlık tam hayata geçsin diye biz bu adımları attık ve bugün, bundan sonra da hiçbir kimse bu yapı işlediği sürece yargıyı ön ve arka bahçesi olarak göremeyecektir.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Zaten sizin arka bahçeniz oldu yargı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bugün yapılan eleştirilere baktığınız zaman, dün onlarca sene, on, yirmi sene önce bakanlık yapmış birilerinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla görüşmelerle Yargıtaya üye tespitinde nasıl tesirler olduğunu hep beraber dinledik, gördük. Bütün bunlar önemli şeyler ama bundan sonraki sistemde, yapıda buna izin verecek bir mekanizma yok, ortadan kalktı. Yargı bağımsız olacak, tarafsız olacak, herkes de buna alışacak çünkü artık yargı kimsenin ne ön bahçesi ne arka bahçesi.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Senin arka bahçen, senin!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Eğer bir gün öyle bir şey olursa ona en fazla biz karşı çıkarız. Her zaman da karşı çıktık, bundan sonra da karşı çıkmaya devam edeceğiz.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Bu söylediğinize inanıyor musunuz Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yargıtayda üye seçilenler, bunların hepsi bu ülkenin hukuk fakültelerinde okumuş?
OKTAY VURAL (İzmir) - Yapma ya, Allah Allah!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ?hâkimlik, savcılık sınavlarında başarılı olmuş ve birinci sınıf olmuş hâkim ve savcılar arasından seçiliyorlar. Bunlar bu ülkenin evlatları, burada yetişmiş insanlar. Onlara "militan" yakıştırmasını yapmak fevkalade yanlış olur. Bu doğru bir şey değil çünkü eğer siz istediğiniz gibi davrananlara bir yaklaşım, öteki tür davrananlara başka tür yaklaşım sergilerseniz burada çifte standart var demektir.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Sizin gibi sürmek lazım Sayın Bakan değil mi? Sürdünüz siz onları.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Geçmişte, geçmiş HSYK döneminde Sayın Aykut Cengiz Engin Ergenekon soruşturmalarıyla görevli 2 tane savcının yetkilerini değiştirdiği zaman, aynı eleştiriyi o zaman yapsaydınız ben o zaman derdim ki: "Ya doğru bunlar bir şey söylüyor." Ama ben yaptım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Deniz Fenerinde de yaptın mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Sayın Öz'ün yetkisi kaldırıldığında da eleştirdim, daha önce birileri kaldırmaya çalıştığında da yine eleştirdim çünkü yanlış dedim, doğru bulmadım, o nedenle bunu eleştirdim. O zaman eleştirirseniz şimdi de eleştirme hakkınız olur ama bunlarla ilgili, Hükûmetle alakası olmayan bir tasarrufla Hükûmeti irtibatlandırmak fevkalade yanlış olur.
Yargıtay seçimlerinde dönen yapıyı hukukçu arkadaşlarım çok iyi bilirler, Yargıtaydan gelenler çok iyi bilirler. Aylarca turların devam ettiği olur bir daire başkanlığı seçimi için. Aylarca, altı ay, yedi ay, tur üstüne tur, tur üstüne tur. Orada blok boş oy kullanmaların ne kadar çok olduğunu herkes bilir. Dün de vardı, daha önceki zamanda da vardı, bundan sonra da olabilir çünkü hâkimlerin, savcıların veya Yüksek Mahkemenin değerli üyelerinin nasıl oy kullanacağını tayin etmek bizim yetkimiz değil, sizin de yetkiniz değil, başka bir kimsenin de yetkisi değil. Onlar kendileri bunu takdir edeceklerdir, bunu değerlendireceklerdir.
Bir başka husus: Kadrolaşmayla ilgili burada ifade edildi. Tabii, kadrolaşma konusunda bizim bir tecrübemiz yok ama tecrübesi olanlar, nasıl olduğunu iyi bildikleri için herhâlde, bol bol bir eleştiri yapıyorlar ama bizim yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, ben bir şey söyleyeceğim. Sadece bir tanesiyle değil, adli yargıyla ilgili. Aynısı Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili. Millî Eğitim Bakanımız belki açıklar.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Başbakanla ilgili bilirkişi raporu veren kişiyi HSYK'ya geçirdiniz mi, geçirmediniz mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yedi sekiz tane, Millî Eğitim Bakanlığı, tayin atama yönetmeliği çıkardı, hepsi mahkemeden döndü.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Somut örnek veriyorum size ben: Başbakanla ilgili bilirkişi raporunu veren kişiyi HSYK'nın üyesi yaptınız mı, yapmadınız mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi, bakın, hâkim, savcıların sınavlarıyla alakalı bir sistem var bizim yapımızda. Ne zamandan? 1983'ten 2007'ye kadar hâkim, savcılar aynı usulde alınıyor. Bir sıkıntı yok ve yapı aynı. İdare mahkemesine dava konusu oluyor konu, idare mahkemesi davayı reddediyor. Danıştaya gidiyor konu, Danıştay da bunun Anayasa ve hukuka uygun olduğuna, bir kez değil, defalarca karar veriyor.
Şimdi, Anayasa değişmedi, kanunlar değişmedi, 2007'den itibaren idare mahkemesinin kararları değişti, Danıştayın kararları değişti. Şimdi, "Bu Anayasa'ya aykırı, bu hukuk devletine aykırı?" Ben şimdi sorarım, eleştirmek hakkım: Peki, 2007'den önce Anayasa aynı Anayasa değil miydi, kanunlar aynı kanunlar değil miydi? O zaman neden aykırı kararlar verilmedi? Bakıyorsunuz, başka türlü kararlar ve sonuçta "Biz Hükûmete güvenmiyoruz anlamı çıkar, kamera koyacaksınız." diye şart getirildi.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Size güvenmemekte haklı değiller mi Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bugüne kadar hangi hükûmete, hangi mahkeme, ne zaman "Siz personel alırken onlarla ilgili bütün sınavlarda kamera koyacaksınız." diye bir kanun çıkardı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Hani şeffaflık vardı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Böyle bir şey olur mu? Burası hukuk devleti.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Önceden hukuk devletiydi Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bu subjektif bir yaklaşımdır, "Kanun buna izin vermiyor ama ben sana güvenmiyorum." demektir. Mahkemeler böyle bir karar veremez.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Devlet şeffaf olacaktı hani?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Onun için de ben eleştirdiğimde söylerim "Bu yanlıştır." diye ama herkesin de eleştirdiğinde söylemesi lazım, yanlışları da, doğruları da.
Biz hukukun üstün olmasını istiyoruz. Yargının kararlarında hukuk neyse ona göre hareket etmesi bizim hepimizin ortak arzusudur çünkü yargının verdiği kararlar herkesi mutmain etmelidir. Eğer mutmain etmiyorsa sıkıntı var demektir. O nedenle de yargı da kararlarında buna özen gösterecektir. Göstermediği zaman iktidar da eleştirebilir, muhalefet de eleştirebilir çünkü yargı kararları da kutsal kararlar değildir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yargının kararlarını yerine getirmeyen, tazminata mahkûm olan ilk Başbakan kim?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama istifa eden hâkimlerle alakalı değerlendirmeler yapıldı, ben bunu özellikle ifade etmek isterim: Pek çok memur istifa edebilir, hâkimlikten, öğretmenlikten, doktorluktan. Siz bunların hepsinin altında bir anlam ararsanız o zaman farklı sonuçlar ortaya çıkabilir.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Arkasındaki anlam baskı görmek Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Kimisi eş nedeniyle, kimisi başka bir iş nedeniyle, kimisi sağlık nedeniyle ayrılabilir. Hâkim ve savcılık mesleğinden de her yıl belli sayıda -bazen az, bazen çok- her dönemde istifa eden, görevden ayrılan insanlar var.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Onları nefes alamaz durumuna getirdiniz Sayın Bakan, onun için istifa ediyorlar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama hiçbiri hiçbir dönemde bunu siyasete alet ederek ayrılmamıştır. Mesela ben Militan Demokrasi kitabını yazan Sayın Vural Savaş var, istifa nedeni nedir diye? Biliyorum ama Sayın Vural Savaş'ın basında bu konuda açıklamalarını duymadım. O dönemde, HSYK üyesi olduğu dönemde HSYK'ya yapılan baskılar nedeniyle istifa etti ama çıkıp da bunlarla ilgili bir açıklama yapmadı. Fakat bir tetkik hâkimi veya herhangi bir savcı istifa ediyor, avukatlık bürosu açıyor, Yargıtayda yıllarca çalışmış -avukatlar bilir, bu büyük bir itibardır, avukatlık için iyi bir yapıdır- istifa ediyor veya başka şeylerle kullanıyor bunu.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - İstifa etmek zorunda bırakılıyor Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Kullananla bu işte istifa edip ayrılan onlarca hâkim ve savcı var. Hangisinden böyle bir açıklama var?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Pek çoğundan var bu açıklama son dönemde.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - O açıklamaya bakarsanız "Yirmi tane de arkadan geliyor." diyor. Yirmi tane dediklerinin istifasını da duymadık.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Savcıları sürdüğünüzü inkâr mı ediyorsunuz Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yani ben onun için de siyaseti yapanlar bunu siyasetçilere bırakırlarsa daha isabetli olur diye düşünüyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Ömer Faruk Eminağoğlu'nu nereye gönderdiniz Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Öte yandan MİT Müsteşarlığıyla ilgili bir iki hususu paylaşmak istiyorum:
Bir tanesi, Genelkurmay Elektronik Sistemler yapısıyla MİT bünyesinde aynı görevi modern yöntemlerle yürüten Elektronik İstihbaratın birleştirilmesi yani aynı yapının tekleştirilmesi. Bunun neresi yanlış? İki kurum anlaşıyor, bir araya geliyorlar, Türkiye'nin lehine istihbaratı daha derli düzenli toplamak, ülkemizin, milletimizin hayrına, yararına kullanmak için bir protokol yapıyorlar, karşılıklı altına imza atıyorlar, ondan sonra da birleştiriyorlar. Bu işin tarafları, uzmanları, bu işi en iyi bilen insanlar bunu yapıyor. Ondan sonra da bunun altında başka anlamlar arıyoruz. İstihbaratın etkili olması, ülkemizin güvenliği açısından, hem içeride hem dışarıda huzuru açısından son derece önemli bir husustur ve bu konuda atılmış, ihtiyaçtan doğmuş bir adımdır. Bu yanlış bir adım değil, iki tarafın da kabul ettiği doğru bir adımdır.
Öte yandan, mesela "Millî İstihbarat Teşkilatına 2 tane kaymakam alındı." diyor. Ben, değerli arkadaşımdan kaymakamların isimlerini verirlerse memnun olurum çünkü benim aldığım bilgide "Bir kaymakam ataması yok." diyor. Eğer bu bilgiyi, kendisi kaymakamlarımızın isimlerini verirlerse ben yetkililere bunu soracağım. Herhangi böyle bir kaymakam ataması söz konusu değildir. Kaldı ki eğer ihtiyaç duyulursa, hizmetinden, niteliklerinden, böyle özelliklerde olan birisi olursa devletin kendi insanından, kendi vatandaşından istifade etmesinin neresi ayıp? İhtiyaç varsa istifade edilebilir ama böyle bir şey de kesinlikle söz konusu değildir, gerçek dışı bir beyandır.
MİT, bugüne kadar aldığı hiçbir istihbaratı iletmesi gereken makamlara iletmemezlik yapmamıştır.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Oslo görüşmelerini de iletmiş midir Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Analizler, değerlendirmeler yapılmış ve bu çerçevede iletilmesi gereken yerlere iletmeleri de yapılmıştır. Değerlendirmeler, takdirler? Tabii, iletilen makamlar da bunları değerlendirecek, adımlar atacaktır. Türkiye'nin güvenliğiyle ilgili konumlarda önemli görevler yapan bir kurum. Bu ülkenin güvenliği için yapılması gerekenler yasal çerçevede ne ise onları büyük fedakârlıklarla yapıyorlar, yapmaya da devam edecekler. Biz teşekkür ediyoruz milletimize yaptıkları hizmetlerden dolayı.
Sayın Sayıştay Başkanımızla ilgili bir şey söyledi. Tabii kendisi bürokrat olduğu için cevap veremiyor.
OKTAY VURAL (İzmir) - Verebilir, karar alırız konuşabilir.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Burada bütün bürokratlar da var. Sayın Vural söyledi, Başbakanlık Müsteşarı yok ama onu temsilen arkadaşlarımız var, başka kurumları temsilen arkadaşlarımız var. Mahkemeleri de kanunları gereği genel sekreterleri burada temsil ediyorlar. O nedenle burada bir sıkıntı yok.
Şimdi Sayın Recai Akyel bugün memur olmuş birisi değil. Baktığım zaman 1987'de mezun Ankara Siyasal Bilgilerden, 88'de kamu görevine başlıyor, Solhan, Gölyaka, İmamoğlu, Kızıltepe, Elbistan ve Çamoluk kaymakamlıkları yapıyor, Tokat valiliği yapıyor, işletme doktorası var, yabancı dili var ve 2009'da seçiliyor yirmi bir yıl kamu görevi var. Alnının akıyla, alnının teriyle özel sektörde birinin çalışması ayıp değil; haram yemesi, yanlış yapması, yolsuzluk yapması ayıptır, yanlış olan odur. Alnının teriyle çalışmış kendinin, ailesinin rızkını kazanmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir başka konu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bozdağ, süreniz doldu efendim, toparlar mısınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Sözlerimin burasında diğer kalan konuları sorular kısmında belki cevaplarım. Diğer hususlarla ilgili de ayrıca cevaplarımı sunacağım ama herhâlde bir altı dakikam var değil mi Başkan?
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Hayır hayır, süre bitti.
BAŞKAN - Hayır, elli dakika. Zamanınız tamam.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Birinci turda mı?
Peki o zaman. Değerli milletvekilleri, ben 2012 yılı bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, katkı sunan, emek veren bütün milletvekillerine teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bozdağ.