| Konu: | Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 85 |
| Tarih: | 08.05.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) - Çok teşekkür ederim.
Saygıdeğer Genel Kurul, kıymetli halklarımız, cezaevlerinden bu Genel Kurul gündemini takip eden değerli tutsaklar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Her teklifte olduğu gibi, Plan ve Bütçeden torba şeklinde gelen her teklifte olduğu gibi yine acele olarak, acele bir şekilde, başkanlık sistemine geçercesine, geçtiğimiz zaman yaptığımız o acele gibi, o acelenin sonucu doğan tahribatı düzeltmek için bir torbayla yine bu Genel Kuruldayız. Torbanın dibinde KHK tahribatıyla yaratılmış, bu KHK'lerle oluşmuş tahribata palyatif bazı çözümler üretmeye çalışıyoruz. Oysa biliyoruz ki bu torbanın dibinden ne demokrasi çıkacak ne de hukuk çıkacak. Ama biz torbanın dibinde demokrasi ve hukuk ararken Asya'da, Asya'nın iki büyük ülkesinde uzun süredir devam eden bir çatışma da büyümeye devam ediyor. 22 Nisan tarihinde Keşmir'de 26 turistin hedef alındığı bir saldırı gerçekleşmişti. Bu saldırı sonrasında Hindistan ve Pakistan arasında inanılmaz yükselen bir tansiyon var. Şimdi, bu tansiyonun hepimizi rahatsız etmesi gereken parçası şu ki iki tarafın da nükleer kapasitesi var ve nükleer kapasitesini, askerî yapısını sürekli genişleten iki devletten bahsediyoruz. İki devlette de benzer milliyetçi çıkışlar var, bu milliyetçi çıkışlarla yoksul toplumu bastırma girişimleri var. Yine bu iki devlet de İngiliz sömürge yapısının bıraktığı o korkunç mirasın eseridir aslında ve şu anda üzerinde savaştıkları Keşmir bölgesinde bu emperyal mirastan geriye kalan bir çatışmanın sonucunu görüyoruz biz. Tıpkı neye benziyor; Orta Doğu'daki Sykes-Picot Anlaşması'yla birlikte parça parça edilen, cetvelle çizilen sınırlarla hâlâ yüz yıldır dökülmeye devam eden kanın bugün de durmamış olması, bugün Gazze'de gördüğümüz çatışma, bugün Suriye'de gördüğümüz çatışma, Lübnan'da gördüğümüz artık "failed state" denecek duruma gelmiş Lübnan'ın durumu, Tunus'taki durum, bütün Orta Doğu'yu kapsayan bu durum yine aynı emperyal kötü mirasın, korkunç mirasın bir sonucu. Şimdi, Hindistan ve Pakistan arasında bu büyüyen çatışmanın, bu büyüyen tartışmanın belli sonuçları oldu. İki ülke kendi arasındaki uçuşları iptal ettiler, sonra diplomatların çekilmesine karar verdiler. Ondan sonra her iki ülke kendi ülkesinde bulunan karşı tarafın vatandaşlarından derhâl ülkeyi terk etmesini istedi. Bir de üstüne şimdi su üzerinden... Örneğin Hindistan Pakistan'ı su üzerinden tehdit ediyor. Bugün Cumhurbaşkanının makamında Irak Başbakanı Sudani vardı. Sudani de isminin ilk iki harfine konu olacak şekilde suyla çok tehdit edilen bir kişi. O da zaten muhtemelen bu yaz gelecek olan kuraklıkla birlikte Türkiye'den bırakılacak su meselesini tartışmıştır diye düşünüyoruz. Suyun, nükleerin, tartışmalı bölgelerin, dinin, etnik yapıların, kolonyal mirasların çatışmaların parçası olduğu böyle bir gündemde biz de tabii ki kendimize belli dersler çıkarıyoruz çünkü bizim de şu an içinde bulunduğumuz süreç aynı mirasın üzerine kurulmuş durumda, bu mirasın üzerinden biz de belli tartışmalar yürütüyoruz. Bu çatışma devam ederken Türkiye'nin Pakistan'a silah dolu uçaklar gönderdiği söylendi. Bunun inanılmaz tehlikeli olduğunu ve derhâl yalanlanmasını umduğumuzu söylemek istiyoruz çünkü az önce de söylediğim gibi nükleer kapasitesi olan iki güce silah vermek bu çatışmaya benzin dökmekten, bu benzine daha fazla ateş taşımaktan başka hiçbir şeye hizmet etmeyecektir çünkü bölgede yaşayan en azından Hindistan'da 1.5 milyar insan, Pakistan'da 250 milyon insan bu çatışmanın sonuçlarını kaldırabilecek durumda değiller. Zaten bu çatışmanın tarafı da değiller. Dün akşam Hindistan'da elektrikler kesildi ve insanlara savaş tatbikatı yapıldı. Yani o koca coğrafyada elektriklerin kesildiği ve insanlara kendilerini savaşa hazırlamaları gerektiği söylendi. Oradaki hem Pakistanlı hem Hindistanlı arkadaşlarımla konuştum, hiçbir taraf bu savaşın devam etmesini istemiyor. Bu meselenin derhâl bir nihayete ermesini, barışçıl bir şekilde sonuçlanmasını istediklerini söylediler. Az önce Hindistanlı bir arkadaşıma yazdım, "Urducada 'barış' nasıl diyorsunuz?" diye. O dedi ki: "'Aman' diyoruz biz. 'Aman' bizim dilimizde barıştır." Pakistanlılar bazen "azaad, azaadi" kelimesini kullanıyorlar, onlar da barış istiyorlar. Pakistan'ın normal halkları barışı istiyorlar. O yüzden Türkiye'nin de bu barış isteyen sivil halkların talebine olumlu bir şekilde yaklaşacak bir perspektif belirleyebileceğini umuyoruz. Bizim perspektifimiz ne, biz DEM PARTİ olarak nasıl bir perspektif belirliyoruz? Biz halklara saygı duyulmasını talep ediyoruz. Her yerde, her zaman, her çatışmada, çatışmanın parçası olmayan sivillerin ateşin içine taşınmamasını talep ediyoruz ve her zaman bunu savunuyoruz.
İkincil olarak, Keşmir bölgesi için en azından BM'nin 47 no.lu Kararı'nın uygulanması gerektiğini söylüyoruz. BM'nin 47 no.lu Kararı, iki tarafın da mutabık kaldığı şekilde, orada, Keşmir'de onların kendi kaderlerini tayin edebilecekleri şekilde bir referandumun yapılmasını öngörüyordu ama bu referandum 1999 yılından beri hâlâ yapılmadı. Keşmir halkları kendi kaderlerini kendi tayin etmek istiyorlar ama edemiyorlar. Silahsızlandırmanın yapılması gerekiyor, Himalaya'nın eteklerindeki bu bölge, bu sınır bölgesi dünyanın en militer bölgelerinden biri, en çok silahlanmanın olduğu bölgelerinden biri. Dünyada Ukrayna'da bir çatışmadan bahsediyoruz, Libya'da hâlâ nihayete ermemiş bir çatışmadan bahsediyoruz, Suriye'de devam eden çatışmadan bahsediyoruz; bütün bunların sona ermesinin en makul yolu, bu acil silahlanma çabalarının sonlandırılması ve silahsızlanmanın daha barışçıl metotlarının, diyalog metotlarının açıldığı kanalların oluşabileceği zemini oluşturmaktır diyoruz.
Son olarak, bu tip çatışmalarda emperyal miraslara sahip çıkmak zorunda olmadığımızı söylüyoruz. Ne İngiliz sömürgelerinin... İngiltere'nin 1948 yılında apar topar çıkmasıyla birlikte -çıkmadığı, aslında çıkarıldığı, kovulduğu- o sömürdüğü topraklardan çıkarılmasıyla birlikte ortaya çıkan tablo ne yazık ki bugünün mirasını doğurmuş durumdadır tıpkı Sykes-Picot'la birlikte Orta Doğu'da oluşan miras gibi. İngilizlerin yarattığı bu tahribatı biz temizleyeceğiz ama daha çok savaşarak değil barışarak temizleyeceğiz. Sosyal ve siyasal sorunlar ancak sosyal ve siyasal çözümlerle sonuçlanabilir. Bu çözümler göz ardı edildiğinde, bu çözümlere baskı uygulandığında ne yazık ki silahlar konuşur tıpkı 22 Nisanda Keşmir'de konuşan silahlar gibi.
Burada Sezar'ın hakkını Sezar'a vermek istiyorum. Türkiye'deki Kürt meselesinde, Kürt meselesinin çözümünde şu ana kadar 6 tane girişim olmuş. Bu 6 girişimin 3'ü AK PARTİ Hükûmeti döneminde olmuş. Son girişime MHP Grubu da dâhil olmuş ve bu meselenin çözülmesi için aktif bir şekilde sorumluluk almışlardır. Bunun devamının gelmesini umuyorum.
Bunun devamının gelmesini umarken, son üç dakikama da girerken şöyle bir anekdotla bitirmek istiyorum: Biz DEM PARTİ Grubu olarak her toplantımıza başlamadan önce bir dakika sessizlik içinde ayakta dururuz. Bu savaşta ve barış mücadelesinde kaybettiğimiz arkadaşlarımızı, ailemizi, yoldaşlarımızı hatırlamak ve onları anmak için. Artık Sırrı Süreyya'yı da anacağız ve onun çok büyük bir mirası vardı, burada her konuştuğunda sadece barıştan bahsetti ve artık o bir dakika da benim için dayımın isminin sonrasına ekleyeceğim Sırrı Süreyya olacak. Onun mücadelesine sahip çıkmaya ve son bir dakikada bu barışı hatırlamaya, barışmazsak kaybedeceklerimizi düşünmeye ve bize bir mucize olarak gelmiş olan Sırrı Süreyya'nın mirasına sahip çıkmaya çağırıyorum bu Parlamentoyu çünkü burada onu anarken herkesin anlatımlarından fark ettim ki herkes bir yıldız görmüş gibi, yeni bir yıldız, yeni bir gezegen görmüş gibi, bir mucizeye şahit olmuş gibi ondan bahsediyordu. Onun mucizesi, barışı ve barışın o tutkalını, bu toplumu bir arada tutacak tutkalı oluşturmaktı.
Sizi konuşmamı bitirirken bu bir dakikada bu savaşta kaybettiklerimizi düşünmeye ve barış için ne kadar nedenimiz olduğunu düşünmeye çağırıyorum.
Saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)