Konu: | Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 85 |
Tarih: | 08.05.2025 |
DOĞAN DEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken Meclis Başkan Vekilimiz, İstanbul Milletvekili, edebî diliyle, samimiyetiyle gönlümüzde yer edinen kıymetli insan Sırrı Süreyya Önder'in vefatı sebebiyle derin üzüntülerimi ifade ediyorum. Kendisine Allah'tan rahmet; ailesine, dostlarına ve tüm halkımıza başsağlığı diliyorum. O, bu Meclisin gülen ve güldüren yüzü, halkın vicdanının sesi ve barışın diliydi; devri daim olsun, yıldızlar yoldaşı olsun.
Türkiye'de yaşanan son gelişmeler hem halkımızın huzurunu hem demokrasimizin direncini derinden etkilemektedir. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Özgür Özel'e yapılan fiziki saldırıyı kınıyorum. Türkiye'de ana muhalefet liderine yapılan bu menfur saldırı yalnızca Sayın Özel'e değil aslında demokrasimize yönelmiş bir tehdittir. Bu saldırı, Türkiye'de farklı düşünmenin, eleştirmenin ve muhalefet etmenin hedef hâline geldiğinin açık bir göstergesidir. Bugün Sayın Özel'e saldırılır, yarın bir gazeteciye, bir öğrenciye, bir işçiye saldırılır, nitekim öyle de oluyor. Bu zihniyetin kaynağına inmeden, sadece failleri değil azmettiricileri de sorgulamadan hiçbir yere varamayız.
Değerli arkadaşlar, gençlerimiz fikirlerini söyledi diye cezaevindeyken bu ülkede özgürlük yok demektir. Saraçhane'de demokratik haklarını kullanmak isteyen, eylemlere katılan ve sonrasında gözaltına alınan, hatta tutuklanan gençlerimiz Türkiye'nin geleceğine dair umutlarımızı diri tutmak isteyen evlatlarımızdır. Bugün onları suçlu ilan eden anlayış, yarın bir nesli kaybetme riskini göze alıyor demektir. Cezaevinde olan her genç için bu ülkenin vicdanı sızlıyor. Bu yanlışa derhâl son verilmeli ve gençlerimiz bir an önce özgürlüklerine kavuşturulmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz haftalarda İstanbul'da yaşanan deprem bizlere bir kez daha büyük bir gerçeği hatırlattı: Hazır değiliz. Evet, açıkça söylüyorum: İstanbul gibi bir metropolde, milyonlarca insanı barındıran bir şehirde sadece bina stoklarımız değil iletişim altyapımız da çürük. Deprem olur olmaz vatandaşlarımız birbirine ulaşamadı, internet çöktü, mobil hatlar kilitlendi. Peki, bu halka yıllardır dünyanın en pahalı tarifeleriyle hizmet veren, milyarlarca lira kâr açıklayan iletişim operatörleri nerede? Nerede bu kurumları denetlemesi gereken kamu otoriteleri? 6 Şubat depremlerinden hiçbir ders çıkarmamışız, aynı karanlık senaryo yine karşımızda. Deprem olduğunda insanlar yakınlarına ulaşamıyor, yardım çağrısı yapamıyor. Peki, bunun hesabını kim verecek? Neden bu operatörler hâlâ kamusal sorumluluk taşıyormuş gibi davranabiliyor? Buradan çağrımdır: Derhâl bu alanda ciddi bir kamu denetimi yapılmalı, afet alanlarında iletişim altyapısının çökmesini önleyecek sistemler kurulmalıdır. Aksi takdirde bu millet bir kez daha yalnız bırakılır, bir kez daha enkaz altında hem bedenlerimizi hem de umutlarımızı bırakırız.
Değerli milletvekilleri, ekonomik sıkıntılar derinleşiyor, geçim derdi büyüyor. İşte bu şartlarda bile emeğinin hakkını arayan, daha insanca bir yaşam için grev hakkını kullanan işçilere, bu ülkenin alın teriyle ayakta kalan emekçilerine reva görülen muamele ise içler acısıdır. Dün TÜPRAŞ'ta grev yapan işçilere yönelik yapılan polis müdahalesi bir utanç vesikası olarak tarihe geçmiştir. Elinde sadece pankart olan, taleplerini bağırarak ifade eden emekçilerin üzerine TOMA'larla, biber gazlarıyla, coplarla yürümek bu devlete yakışmaz. Nerede kaldı toplum destekli polis anlayışı? Vatandaşını sevmeyen, vatandaşına zulmeden polis mi olur? Polislerimize gençleri, işçileri dövdürtüyorsunuz ve işin acı tarafı kimisi emir alıyor, kimisi de keyif alıyor. Grev anayasal bir haktır. Grev yapan işçiyi coplamak aslında Anayasa'yı coplamaktır. Emek mücadelesine tahammül edemeyen bir anlayış sosyal devlet ilkesini çoktan terk etmiş demektir. TÜPRAŞ işçileri yalnız değildir. Bugün orada hak arayanlar aslında milyonların adına ses vermektedir. Bizim görevimiz onları susturmak değil, onları duymaktır. Şimdi susarsak, şimdi görmezden gelirsek, şimdi bana dokunmayan yılan bin yaşasın dersek işte o zaman milletin bize verdiği emanete ihanet etmiş oluruz. Bu Meclis sadece çoğunluğun değil bütün milletin, temsilcilerin sesidir. Fikir ayrılıklarımız olabilir ama hakikat karşısında ortak vicdanı bulmak zorundayız.
Bugün, demokrasi tarihimize sürülen kara bir lekeye daha şahit olduk. Tutuksuz yargılanması gereken ama günlerdir cezaevinde tutuklu bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun hesabına erişim engeli getirildi. "Bu kadarı da olmaz." dediğimiz her şey maalesef bu ülkede oluyor.
Değerli arkadaşlar, size bir adaletsizlikten daha bahsediyorum. Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Demir lütfen, tamamlayın.
DOĞAN DEMİR (Devamla) - Sevgili arkadaşlar, burayı çok iyi dinleyin, bakın. Değerli arkadaşlar, size bir adaletsizlikten daha bahsediyorum: Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Başkan Yardımcımız Binali Sağlam yıllardır İsviçre'de yaşayan bir canımız; orada cemevlerimizde, cenaze erkânlarında inancımıza uygun ritüelleri gerçekleştiriyor. Cenazelerden biri terör suçlusu olduğu gerekçesiyle, cenaze işlemlerini halletti diye Türkiye'ye geldiğinde gözaltına alınıyor. Ardından adli süreçler devam ediyor ve sonucunda yurt dışına çıkma yasağı konuyor. Binali Başkanın bütün ailesi yurt dışında. Bu nasıl bir zulümdür Allah aşkına?
Binali Başkan nezdinde tüm Alevilere yapılan bu baskılar artık son bulmalıdır, bu yanlışlardan derhâl dönülmelidir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)