| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 32 |
| Tarih: | 09.12.2011 |
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkan, sayın üyeler; Türk Tarih Kurumu üzerine konuşacağım.
Tarih üzerine konuşmak zor, kolay değildir. Cemil Meriç, büyük tarihçi İbni Haldun'u anlatırken girişte şöyle bir cümle kurar: "Selame Kalesi'nin burçlarından sisler içindeki ovaya bakan İbni Haldun." Tarih de böyledir hakikaten, sisler içindedir. Tarihçi, o sisler içindeki gerçekliğe, insanların yaşadıklarına hakikatin ışığını düşürmeye çalışır ama bunu yaparken muhakkak tarihçinin kendisinin de içinde yer aldığı bir ideoloji, dünyaya bir bakış tarzı vardır. Hem incelenen alanın sisler içinde oluşu hem de inceleyen kişinin kendine göre bir hakikatin içinde yer alarak bakışı tarihçiliği zorlaştırır ama tarih her zaman bütün toplumların temel iştigal alanlarından birisi olmuştur. Yazılı tarih, bakın, Heredot'un gözleri kör ama tarihçilik yapıyor, Tukidides Peleponnes Savaşlarını anlatıyor, İbni Haldun'un Mukaddime (giriş) eseri -benim konuşmam da giriş mahiyetinde kalacak galiba- tarihin metodolojisine ilişkin çok temel verileri sunuyor. Hiç okuryazar olmayan toplumlar bile geçmişte atalarının yapıp ettiklerini sürekli tekrarlayarak geleceğe bir ışık düşürmeye çalışıyorlar.
Bu çerçevede, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra paralel bir kurum olarak -biraz önce burada diğer kurumlar da sayıldı- 1930 yılında Türk Tarih Kurumu oluşturuluyor. Son derece önemli bir kurum. Türklüğün geçmişteki varlığını, tarihte yapıp ettiklerini inceleyen, buradan aynı zamanda geleceğe bir siyaset çıkarmaya çalışan bir yaklaşım. Esasen tarihin görevi de budur, sadece geçmişi anlatmak değildir; geçmişi anlatırken geleceğe konuşmaktır.
Türk Tarih Kurumu bu yönde çalışma gösterirken çok önemli faaliyetlerde bulundu. Uluslararası kongreler düzenledi, önemli dergiler yayınladı. Bugünlerde de kadrolarını tahkim ediyor, 115 uzman yardımcısı alacakmış; hayırlı olsun. Bu uzman yardımcılarının Türk Tarih Kurumunun çalışmalarını zenginleştirmesini diliyoruz.
Türkiye'de, özellikle yakın tarih bir çatışma alanı. Dikotomiler var, karşıtlıklar var; bütün bunları biliyoruz. Lozan'a ilişkin, Sevr'e ilişkin, Abdülhamit'e ilişkin. Bunlar, âdeta sembol konular. Lehte ve aleyhte son derece ateşli tartışmalar yapılıyor. Bu, aslında geçmişe yönelik bir tartışma değil, geleceğe yönelik bir tartışma. Esasen, soğukkanlı tarihçilerin yapması gereken, tarihin üzerindeki bu ateşli siyasal ilgiyi biraz azaltmak ve hakikaten geçmişte ne olup bittiğine ilişkin toplumun önüne mümkün olduğu ölçüde gerçek bir temsil koyabilmek. Türk Tarih Kurumunun bu yönde çalışmalar yapmasını temenni ediyorum.
Bir toplumda elbette resmî tarih olur. Türkiye'de de uzun yıllar boyunca resmî tarih vardı. Yanlış olan şudur: Resmî tarihi egemen tarih hâline getirirsiniz ve alternatif tarih çalışmalarına mani olursunuz. Bu, yanlıştır. Buna mani olduğunuzda, bu defa alternatif tarihçiliğin yerini şifahi tarihçilik alır; insanlar konuşmaya ve söylenmeye başlarlar. Esasen Türk Tarih Kurumunun ve alternatif tarihçiliği teşvik edecek yaklaşımların yapacağı çok önemli bir hizmet yalan yanlış, şifahi anlatıma dayalı tarihsel hikâyelere de mani olmaktır.
Türk Tarih Kurumunun bu manada, daha geniş bir perspektifle Türkiye'nin yakın dönemine ilişkin sosyal, politik çalışmalar yapmasını temenni ediyorum. Bu çalışmaları yaparken mutlak surette şu ilkenin de önemli olduğunu düşünüyorum: AK PARTİ kendisini ifade ederken "Kimsesizlerin kimsesi olmak." meselesinin altını hassasiyetle çizen bir parti. Tarih ise Benjamin'in ifade ettiği gibi bir bakıma "Galiplerin tarihidir." Mağlup olanların tarihte de çok fazla yeri olmaz. Ümit ediyorum ki AK PARTİ, tarihçiliğe yeni bir soluk getirirken nasıl, bugün, kimsesizlerin kimsesi olmak için çalışıyorsa, tarihte de evet, hem egemenlerin hem galip gelenlerin hem de kimsesizlerin sesi olacak ve Türk toplumunun gerçek, toplumsal ve siyasi tarihini ortaya koyma yolunda güçlü bir irade gösterecektir.
Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bostancı, teşekkür ederiz.