| Konu: | Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 90 |
| Tarih: | 21.05.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, yüreği barış için atan tüm halkları ve cezaevlerinde haksız hukuksuz şekilde yıllardır tutulan tüm yoldaşlarımı saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
Türkiye'de maalesef kanun yapma tekniği ve kalitesi uzun zamandan beridir bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkmakta. Özellikle, 2010'ların akabinde başvurulan torba tasarı tekniği doğru ile yanlışın, eksik ile fazlanın iç içe geçtiği bir hâl almış durumda. Bu sebeple, muhalefetin doğru bulup yapıcı bir şekilde katkı sunarak destekleyeceği düzenlemeler de torbanın içindeki yanlışların maalesef kurbanı olarak karşımıza çıkmakta. Dolayısıyla torba yasa tekniği iktidar ile muhalefetin buluşacağı zemine de zarar veren bir niteliktedir. Oysaki yapmamız gereken şey, bir araya gelebilmemizi sağlayacak bir zemini mümkün olduğu oranda genişletmek olmalıdır.
9 Temmuz 2018, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle birlikte "uyum" adı altında kararnamelerle birçok düzenleme yapıldı ve bunların çoğu KHK ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yapılarak Anayasa'da tanımlanan Meclisin yasama yetkisi tam olarak baypas edilmiştir; bunun üzerine Anayasa Mahkemesi 2023 yılı içerisinde yayınladığı kararla yüzlerce maddeyi iptal etmiştir. Burada birinci sorun: AKP iktidarının AYM kararlarına aykırı bir şekilde yedi yıl boyunca mevcut yasal düzenlemeleri uygulamada kullanmış olmasıdır. Diğer bir noktaysa AYM'nin iptal ettiği kararın yayınlanmasından çok sonra bunları Plan ve Bütçe Komisyonuna geri getirmesidir. AYM'nin ilgili kararlarına bakıldığında özetle şu uyarılarda bulunduğunu net bir şekilde görebiliriz, ne diyor: "Yasama yetkisi Meclisindir, yetkini aşamazsın. Kanunla düzenlenmesi mümkün şeyleri bu şekilde yapamazsın." diye uyarıyor, "Yapacağın düzenlemeler gerçekten hükûmet sistemi değişikliğiyle uyumlu olmalıdır." diyor. Buna rağmen siyasi iktidarın bildiğini okuduğu hepimizin malumu çünkü işler ve süreçler birbirini tekrar ederken yanlışlardaki ısrarla yeni bir usul inşa edilmiştir. Bu sebeple, aynı mahiyette bir torba tasarıyı daha perşembe günü Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşeceğiz. Tabii, ondan önce de komisyon süreci biten bir torba tasarı daha bugünlerde Genel Kurula gelecektir.
Bütün bunlar tek bir komisyonun üzerinde ciddi bir iş yüküne neden olurken politikadan ekonomiye, ekolojiden günlük yaşama kadar birçok ciddi ve acil sorunun da tartışılmamasına neden olmaktadır. Dolayısıyla, işçinin, emeklinin, emekçinin, kadınların ve çocukların sorunlarına odaklanmak, toplumsal barışın büyütülmesi için çalışmalar yapmak hepimizin üzerine vazifedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz bölümde Kamu İhale Kurulunun nasıl teşekkül edeceği ile sözleşmeli uzman istihdamına ilişkin düzenlemeler de mevcut. Özellikle, Kamu İhale Kurulunun teşekkülünde Cumhurbaşkanının tek söz sahibi olması, sözleşmeli istihdam, uzman istihdamında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu pas geçilerek Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine atıfta bulunulması kaygılarımızı derinleştiren noktalar olarak karşımıza çıkmakta çünkü bugün kamu ihalelerinden en çok pay alan şirketlerin Hükûmete yakın şirketler olduğu gerçeğiyle hepimiz karşı karşıyayız. Eğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgili ihalelerde gereken şeffaflık ve denetlenebilirlik koşulu sağlanmazsa toplumsal kuşkuların da önüne hiçbir surette geçilemeyecek.
Bunun yanında, devlet memurları personel rejimi de tartışmalı ve sorunlu bir şekilde karşımıza çıkmakta. Ehliyet ve liyakat ilkesi esas alınmadığı için birçok gencin geleceğiyle oynanırken KHK'lerle sadece bir kararla bir gecede işinden edilen on binlerce insanın yaşadığı mağduriyet hâlâ giderilmemiştir. KHK'ler yuva yıkmıştır, hastalık üretmiştir, ölüm getirmiştir çünkü ekmeği çalınan, işinden edilen on binlerce yurttaş âdeta sivil bir ölüme sürüklenmiştir bu KHK'lerle. Gelinen aşamada KHK'lilerin mağduriyetini görmek, buna adil bir çözüm bulmak hepimizin görevidir, hepimizin boynunun borcudur. Özellikle, toplumsal barışın kapısını sonuna kadar açmanın bir yolu da KHK prangasından en kısa sürede kurtulmaktır. Bu sebeple, KHK zulmü bir utanç olarak burada durmamalı, bir vebal olarak artık taşınmamalı; derhâl KHK'ler iptal edilsin diyor, siyasi iktidara da KHK zulmüne son verme çağrısında bulunuyoruz.
Bir diğer ciddi sorun da mülakat sistemi olarak karşımıza çıkmakta çünkü kamu istihdam rejiminde mülakat sistemi gençlerin umuduna saplanan bir hançerdir. Yıllarca emek vererek girdiği sınavdan gerekli atanma puanını alanların karşısına bir mülakat duvarı örülmüştür. Bundan en çok etkilenen kesimlerin başında da şüphesiz ataması yapılmayan öğretmenler gelmektedir. Siyasi iktidar on binlerce gencin emeğini "ücretli öğretmenlik" adı altında heba ederken sözleşmeli öğretmenlikle de güvencesizliği derinleştirmekte ve dayatmaktadır. Eğitim emekçilerinin yaşadığı sorunlar bir tarafa, mülakat sistemi de ciddi bir haksızlığa sebep olmakta. Bu sebeple binlerce mülakat mağduru öğretmen her hafta Millî Eğitim Bakanlığının önünde iki yüz güne yakındır bir nöbet eylemi içindeler. Mülakatın kendisinin bir ucube olması yetmezmiş gibi hesaplamaların yanlış yapıldığı iddiası da ortada. Dolayısıyla, siyasi iktidar 2023 seçimleri öncesinde verdiği "mülakatın kaldırılacağı" sözünü artık yerine getirmeli, eğitim emekçilerinin sorunlarına da en kısa süre içerisinde çözüm üretmelidir.
Sayın milletvekilleri, bölgemizde yaşanan gelişmeler karşısında toplumun üstün yararını gözeterek doğru adımlar atmakla hepimiz yükümlüyüz. Bu amaçla, ülkenin enerjisini tüketen ve sinerjisini yok eden tüm kısır döngülerden kurtulmak zorundayız. Bugüne kadar her kuşak bir önceki kuşağın devrettiği sorunlarla boğuşmak durumunda, boğuşmak zorunda kaldı. Kuşaktan kuşağa devredilen sosyopolitik sorunlarımız ortadan kalkmadı veya unutulup gitmedi. Ülke olarak demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri, adaleti ve barışımızı öteledikçe tüm bunların bir çığa dönüşmesine de sebep olduk. Özellikle ülke tarihiyle yaşıt Kürt sorununu çözümsüz bırakmanın bugüne kadar hiçbir artısı görülmedi. İşte tam da bu sebeple, Kürt sorununda demokratik çözüm, onurlu ve kalıcı bir barış inşası Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde de kutsal bir vazife olarak durmaktadır.
Kürt ve Türk halkı bin yıllık geçmişleri boyunca bir araya geldikçe güçlü bir gelecek inşa ettiler. İki halkın sahip olduğu politik ve kültürel miras diğer halkların da varlığıyla zenginleşerek bugüne kadar taşındı. Bugün, Mezopotamya ve Anadolu toprakları hem kimlik çeşitliliği hem de bereketli topraklarıyla huzurlu ve zengin bir geleceğin kurulması anlamında bizlere muazzam bir imkân sunmakta.
Elbette bunun yolunu demokratik toplumu büyüterek ve kalıcı bir barışı sağlayarak yapabiliriz çünkü savaşın kazananı olmaz ama biliyoruz ki barışla herkes, her kesim kazanır. Bu sebeple, demokratik çözüme katkı sunan ve barışa imkân sağlayan tüm aktörlere teşekkür etmekten de kaçınmamalıyız. Özellikle barış ve demokratik toplum çağrısının her yerde yaşamsal hâle getirilerek demokratik toplumun inşa edilmesi artık bizler açısından kaçınılmazdır. Bunun için tarihsel paranoyalardan kaçınarak karşılıklı anlayış ve eşit yurttaşlık temelinde en güzel bahara kavuşabilir, sonsuz ve güzel baharların yakın olduğunu çok rahat bir şekilde görebiliriz.
Sayın Başkan, değerli hazırun; barış umudunun büyüdüğü bugünlerde şüphesiz gözler cezaevlerine de çevrilmiş durumda çünkü barış ikliminin uğraması gereken yerlerin başında tabii ki cezaevleri gelmekte. Fakat cezaevlerinde hak ihlalleri ile kötü muamele maalesef sonlanmış değil, hatta her geçen gün artarak karşımıza çıkmakta.
Kırıklar Cezaevinde tutulan İlyas Başak fiziki ve psikolojik baskı altında olduklarını aktarıyor; cezaevi idaresinin baskılarından dolayı tutsaklar açık ve kapalı görüşe çıkmayacaklarını, baskılardan dolayı açlık grevine gireceklerini söylüyorlar. Yine, Cezaevi Müdürünün "Ben sizin fermanınızım, sizin buradan ancak cenazeniz çıkar." şeklinde tehditler savurduğu da kamuoyuna yansımıştır. Benzer bir durum Buca F Tipi Cezaevinde de yaşanıyor. Hasta mahpus Zerdeşt Oduncu baskılara karşı bir haftadır açlık grevinde olduklarını ifade ediyor. Burada da Cezaevi Müdürünün "Süreç bitsin, başınıza ne getireceğimi biliyorum." tehdidinde bulunduğu bilgisi var. Belli ki barışın ve çözümün karşısına duvar örmek isteyen bazı klikler söz konusu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın, buyurun.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Devamla) - Teşekkür ederim.
Aksi takdirde, bu tehditlerin sahiplerinin kimden ve nereden cesaret aldıkları tespit edilmeli, siyasi iktidar buna gözünü kapatmamalı. Çünkü cezaevleri barışın da sürecin de turnusoludur diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)