GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda ve 660 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:91
Tarih:27.05.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) - Değerli Genel Kurul, Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri ve Genel Kurulu ekranları başında, birazcık aslında infazda düzenleme umuduyla izleyen kıymetli tutsaklar; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Ben bu konuşmayı 27 Mayıs darbesinin yıl dönümünde yapıyorum. 27 Mayıs darbesinde anayasal düzene bir saldırı olmuştu ve bu saldırı yerine bir askerî yönetim gelmişti. Böylesi bir anayasal darbenin olduğu bir yıl dönümünde gelen teklif, yine anayasal düzene saldırı yapıldıktan sonra ilan edilen OHAL ve o OHAL'le birlikte geçirilen KHK'lerle oluşturulan anayasal enkazı toparlamak için getirilen bir teklif üzerine konuşmaya çalışacağım; nasıl yapacağım bilmiyorum. 2016 yılında yapılan o girişim yalnızca demokrasiye ve halkın seçtiklerine yönelen bir saldırı değildi ama o saldırıdan sonra yapılan her şey yine benzer ağırlıkta ve benzer yıkıcılıktaydı. Bu KHK'ler ve onların gölgesindeki seçimler de sisteme öylesine cerrahi müdahalelerde bulundu ki bugün hâlâ bu cerrahi müdahalenin yaratmış olduğu tahribatı toparlamaya çalışıyoruz. Bu KHK'ler sonrasında ve 2017-2018 sürecindeki seçimlerle geçilen başkanlık sisteminde, içinde yaşadığımız sisteme ait olmayan, tıpkı bir bedene ait olmayan bir kanın verilmesi gibi bu ülkenin demografisine, demokrasisine ve yapısına aykırı bir şekilde bir sistem uygulanmaya başlandı, bu uygulamanın belli sonuçları var. Zaten aslında bugünkü pakette de artık ismine ne diyeceğimizi bilemediğimiz torbada da bu sistem uyumsuzluğuna yani demografiye ve demokrasiye uygunsuz bu sistemin çıkardığı bu yan etkilere bir çare olmaya çalışıyoruz. Sistem hata veriyor, sürekli tekliyor, aksırıyor, tıksırıyor ve hastalanıyor çünkü kendisine ait değil, KHK'ler ait değil ve KHK'leri Anayasa Mahkemesinin ısrarlarına rağmen tekrar tekrar bu sisteme yedirmeye çalışmak da yine uygun değil. O günkü, o zamanki, KHK'lerin ve OHAL'in sürdürüldüğü dönemdeki motivasyon ve o motivasyonla birlikte gelen başkanlık sisteminde her şeyi hızlıca, alelacele bir şekilde geçirme arzusu vardı; hatta hemen "Sistemi çabucak değiştirmeliyiz, toplum mühendisliği yapmalıyız, her şeye cerrahi müdahale yapmalıyız." arzusuyla sistem hızlı hızlı değiştiriliyordu ve bu değişimler yapılırken "Başkanlık sistemi olmasaydı biz bu kadar büyük işler başaramazdık." gibi söylemler uygulanıyordu. Eğer, şu anda içinde yaşadığımız sistem büyük bir başarı olarak adlandırılıyorsa ve böyle hissediliyorsa o zaman çok farklı dünyalarda yaşıyor bu ülkenin insanları.

Anayasa sistemi, aslında bahsettiğimiz bu KHK ve OHAL sistemine tepki gösteren bir bağışıklık sistemi gibi davranıyor, sürekli tepki veriyor "Bu, benim içimdeki, benim belirlediğim bu çerçeveye uymuyor; benim, bu ülkenin sürmesini öngörmem için, izlemem için konumlandırıldığım pozisyona uymuyor. Bu yüzden, değiştirilmesi, dönüştürülmesi gerekiyor." deyip ihlal kararı veriyor ve onları tekrar gönderiyor ancak Meclis ısrarla aynı malzemeyi farklı ambalaja sara sara tekrar gündeme getiriyor ve Komisyonda inanılmaz antidemokratik yöntemlerle geçirilegeliyor. Komisyonlarda sayısal üstünlüğe dayanarak sarayın gölgesi altında hızlı hızlı paketler, torbalar geçiriliyor ama bu torbaların bu anayasal sisteme olan uygunluğu ne yazık ki bir türlü dikkate alınmıyor. Anayasa 6'ncı madde diyor ki: "Egemenliğin kullanılması hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye ve sınıfa bırakılamaz." Eğer böyle değilse sayısal çoğunluğu böylesi bir şekilde egemenliği tek bir zümreye atamak için kullanmak suç değil midir? Yeni anayasa değişikliğinden, yeni anayasa yapılması gerektiğinden bahsediliyor hatta Sayın Cumhurbaşkanı bugün bahsetti "Yeni anayasa için 10 inanılmaz iyi hukukçuya talimat verdim, onlar üstünde çalışıyor." diyor. Bu sistemle mi çalışacağız, bu torba yasayı getiren sistemle, bu ahlakla, bu etikle mi çalışacağız, böyle mi yapacağız bu anayasayı? Bunun kabul edilebilir olmadığını düşünüyoruz. Eğer böyle giderse sistem yine hata vermeye devam edecek, sistem diyecek ki: "Hayır, benim aslıma, usulüme, demografime ve demokrasime uymayan bir sistemi yine bana dayatıyorsunuz."

Paket için MHP Grubu adına konuşan milletvekili aslında atlarken belki birazcık fark ettik, saçma sapan bir rüyanın içindeymişiz gibi geliyor, sürekli farklı bir şey geliyor; bir yanda Diyanetten bahsediyoruz, hac ve umre çıkıyor köşeden, kültür ve tabiat varlıkları var ama Kamu İhale Kanunu'ndan da bahsetmeliyiz, aman tanrım, Rekabet Kurulu da geldi; saçma sapan bir rüyanın sıralaması nasılsa bu torba teklifin sıralaması da aynı şekildedir. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Yasa yapımı böyle olamaz, böyle ancak konfeti yapabilirsiniz. Ben aşure gibi bir torba diyecektim buna, sevgili Grup Başkan Vekilim dedi ki: "Aşure birleştirici bir şeydir." Doğru diyorsunuz dedim, bu torba ancak insanların tadını kaçırabilecek bir torbadır. Yasayı böyle birbirinden bağımsız, birbiriyle hiç alakası olmayan bir sürü şeyi bir araya getirerek bağlam ve bütüncüllüğün olmadığı bir şekilde tartışamayız. Her bir yasanın kendi taslağının olması gerekir yani eğer ki biz Rekabet Kurulundan bahsedeceksek Rekabet Kurulunun tümünün yapısını görebileceğimiz, kanunlarını görebileceğimiz şekilde, bağlam ve bütünlüğün olabileceği şekilde tartışabilmemiz gerekirdi.

Sevgili Mehmet Kamaç Diyanetin yapısına inanılmaz detaylı değindi ve burada değinirken aslında bizim partimizin inandığı özgürlükçü laiklik anlayışına da birazcık değindi. Orada inandığımız demokratik İslam yapısı nedir, bunu da tarifledi ama ben birkaç ufak şeyden bahsetmek isterim Diyanetle ilgili. 138 milyar liralık bir bütçesi olan, 6 bakanlıktan daha büyük bütçesi olan, 138 milyar artık Türkiye'de para etmediği için dolar hesabıyla söyleyeceğim, 4 milyar dolar paraya denk gelen Diyanet manevi destek verecekmiş. Kime verecekmiş? Öğrencilere verecekmiş, ailelere, hastanelere, göçmenlere, cezaevlerine, yurt dışına da verecekmiş, her yere manevi hizmet verecekmiş. Mesela, Batmanlı, sosyal bilgiler bölümünden mezun olmuş, daha yakın zamanda atanmış ve ataması iptal edilmiş Musa Ataç'a mı manevi hizmet verecek? Bolu Cezaevinden yarın -1994'te girdiği cezaevinden- tahliye olmayı bekleyen Abdulhamit Ahraz'a, "Altı ay daha cezaevinde kalacaksın." denen Abdulhamit Ahraz'a mı manevi destek verecek ya da Taha Elgazi'ye, insan hakları savunuculuğu yapan, Suriye'den buraya göçmen olarak gelen, sonra vatandaş olan ama vatandaşlığı bir gecede iptal edilen, bir geri gönderme merkezine gönderilen, eşiyle birlikte vatandaşlığı iptal edildikten sonra Suriye'ye atılan Taha Elgazi'ye mi manevi destek verecek? Yenidoğan çetesi elinde 12 bebeği katledilen aileye, özelleşmiş sağlık sistemi içinde ölüme mahkûm edilmiş insanlara mı manevi hizmet verecek veya protestolara katıldığı için şu an cezaevinde olan öğrencilere mi verecek ya da İstanbul Belediyesine oy verdiği için, kendi iradesini seçtiği için, o iradeyi savunduğu için cezaevine girmiş olan, protestolara katıldığı için cezaevine girmiş olan insanlara mı manevi destek verecek? Kime verecek tam olarak? İdare gözlem kurullarına verebilir manevi desteği mesela, bir insanın tahliye olacağı tarihi bilmediği bir duruma, onu o sürece mahkûm eden idari gözlem kuruluna manevi destek verebilir; bunun cehennemlik bir uygulama olduğunu söyleyebilir, günah işlediklerini söyleyebilir. Adli Tıp Kurumuna da verebilir manevi desteği. "İnsanlar ölmek üzereyken onlara cezaevinde kalabilir raporu veremezsiniz." diyebilir. Gönüllü geri dönüş formunu imzalasın diye soğuk işkenceye maruz bırakılan göçmenlere "Bu soğuğa da tahammül edin." diye manevi destek mi verecek yoksa bu geri gönderme merkezlerini finanse eden insanlara mı manevi destek verecek? Her şeyden önce bu Diyanet İşleri Başkanlığı kendisine manevi destek vermelidir çünkü bu bütçe kabul edilemez. Bugün verdiğimiz öneriler arasında ara zam talebimiz vardı. İnsanlara, asgari ücretle yaşamak zorunda olan insanlara ara zam talebimizi dile getirmiştik, bu reddedildi. Diyanetin şu anda yapabileceği en güzel şey kendisine verilmiş olan 138 milyar liralık yani 4 milyar dolarlık bu bütçeyi ara zam verilmesi için asgari ücretlilere hibe etmesidir.

Teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)