Konu: | Bazı Kanunlarda ve 660 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 91 |
Tarih: | 27.05.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA MESUT DOĞAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Alışılageldiği gibi yine bir torba kanunu konuşuyoruz. Ben de bunu vesile bilerek konuşma hakkımı açık büfe olarak gerçekleştirmek isterim. Hepinizin malumu, inancımız diyor ki: "Hatırlatınız, zira hatırlatmakta fayda vardır." Zaten muhalefetin de ana vazifelerinden biri, iktidara hatırlatmalarda bulunmak, unuttuklarını hatırlatmak, görmediklerini göstermek veya kaçtıkları sorunları önüne koymak.
Hepimizin malumu, bizim medeniyetimizde, devletin ve devleti yöneten iktidarın 5 tane temel görevi vardır. Bu görevler üzerinden iktidarın başarılı olup olmadığına bakılır veya bu görevler üzerinden iktidarlara, yöneticilere karne verilir. Nedir bu devletin, iktidarın 5 tane temel vazifesi?
1) İnsanının canını korumak.
2) Malını korumak.
3) Aklını, fikrini ve özgürlüğünü korumak.
4) İnancını, dinini ve değerlerini korumak.
5) Gelecek nesli korumak.
Bu başlıklardan oluşan karneye baktığımız zaman, iktidarın durumunun çok da iyi olmadığına zaten bugüne kadar hep beraber şahitlik ettik. "Canını korumak" dedim. İnsanımız karnını doyurmak için Erzincan İliç'e gitti, toprak kaymasında hayatını kaybetti. Tatil yapmak istedi, Bolu'ya gitti; Bolu'da yanarak hayatını kaybetti. İzmir'de sokakta, caddede gezmek istedi; elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetti.
Malını da koruyamadık çünkü yolsuzluk, israf ve faiz aracılığıyla insanlarımızın alın terinin sömürülmesine engel olamadık. Düşünün, sadece AK PARTİ iktidarı döneminde ülke olarak 28 trilyon faiz ödedik. Ne demek bu? Türkiye'de 26 milyon ailenin, hanenin olduğunu kabul ettiğimizde her aile başına sadece millet olarak 1 milyon 100 bin lira faiz ödedik ve bu kadar dehşet bir faizin ödendiği ülkede insanlarımız karnını doyuramayacak bir hâle geldikleri gibi yarına dair ciddi manada endişeler taşıyorlar.
Üçüncüsü, aklını, fikrini, özgürlüğünü korumak. Dedik ki bırakın korumayı, bugün düşüncesini, fikrini açıkça söyleyen gençleri, gazetecileri içeri atmaktan çekinmedik.
Dördüncüsü, inancını, değerlerini korumak. Dedik ki bu konuda yapılan çalışmaları okumaya bile gerçekten tedirgin olan hâle geldik.
Beşincisi, gelecek nesli korumak dedik ama bugün yeni doğmuş çocukların ölümü üzerinden kaynak temin etmeye çalışan aşağılık çetelerin oluşmasına engel olamadık. Böylesine kötü bir karneye sahip olan iktidarın gerçekten düşünmeye ihtiyacı var.
İkinci hatırlatmak istediğim husus şu: Arkadaşlar, devlet, bu ülkede yaşayan, hatta bütün dünyada yaşayan insanımızın kaç kişi olduğunu bilmesi değildir. Ya nedir? Devlet, dünyada yaşayan tüm insanlarımızın ne hâlde olduğunu görmesidir. Ama siz dünyada kaç vatandaşımız olduğunu biliyorsunuz, kimin nerede yaşadığını da biliyorsunuz hatta insanımızın sosyal medyada hangi paylaşımları yaptığını bile biliyorsunuz ama insanlarımızın ne hâlde olduğunu, ne tür sorunlarla cedelleştiğini görmek istemiyorsunuz.
İşte, gençlerimiz... Türkiye'de kaç gencimiz olduğunu biliyorsunuz fakat gençlerimizin ne hâlde olduğunu görmek istemiyorsunuz. Bunun karşılığında yapılan bütün araştırmalarda 18 ile 29 yaş aralığında bulunan gençlerimizin yüzde 70'in üzerinde olanı fırsat bulduklarında bu ülkede yaşamak istemediklerini ifade ediyorlar.
İşte emeklilerimiz... Bu ülkede kaç emekli olduğunu biliyorsunuz fakat onların neler çektiğini, ne hâlde olduğunu görmek istemiyorsunuz. Allah aşkına, kendimize soralım, 14.400 liraya bir insan nasıl karnını doyuracak, nasıl ailesine bakacak? AK PARTİ iktidarı emeklilere hiçbir şey yapmasaydı, sadece 2002 yılında emeklilerin var olan hakkını korumuş olsaydı bugün bir emeklinin en alt limit olarak alacağı maaş 34.400 TL idi ama bugün 14.400 TL'ye düşmüş vaziyette.
İşte polislerimiz... Bu ülkede kaç polis olduğunu biliyorsunuz fakat polislerin ne hâlde olduğunu görmek istemiyorsunuz. Bunun karşılığında, 2024 yılı içerisinde her beş gün içerisinde 1 polisimiz intihar etti. 2025 yılında ise artık her üç gün içerisinde 1 polisimiz intihar ediyor. Bunlar görmezlikten gelinemez ki.
İşte memurlarımız... Türkiye'de durumu en iyi gibi gözüken memurlarımız, on yıl önce yaşadıkları daireye maaşlarının dörtte 1'iyle kira öderken bugün maaşlarının yarısından fazlasını vermek mecburiyetinde kalıyorlar.
İşte çalışanlarımız... Çalışanlarımızın da kaç kişi olduğunu görüyorsunuz, biliyorsunuz ama neler çektiklerine şahitlik ettiğiniz hâlde görmemezlikten geliyorsunuz. Bir insanın yaşam maliyetinin 28 bin liranın üzerinde olduğu bir ülkede bir insanımız asgari ücretle beş kişilik bir ailesine nasıl bakacak Allah aşkına?
Bütün bunların yanında Türkiye'de ailelerin hâli... Bu ülkede TÜİK araştırma yapıyor, diyor ki: "26 milyon aile var." E, peki, ailelerin ne hâlde olduğunu görüyor musunuz? Görmüyorsunuz ve görmemezlikten geldiğiniz için sizin iktidarınız döneminde 2 milyon 900 bin aile boşandı yani var olan ailelerin yüzde 12'si sizin döneminizde boşandı. Boşanan aileler üzerine yapılan bütün çalışmalarda neden boşandıklarına dair sorulan soruya verdikleri cevabın birincisi geçim sıkıntısı. Dünyanın en zengin, en güzel, en muhteşem özelliklerine sahip ülkemizde maalesef geçim derdi nedeniyle insanlarımız perişan hâlde ve siz bunu görmemezlikten geliyorsunuz.
Üçüncü hatırlatmak istediğim husus şu: Devlet, toplumu korumak için kurulmuş bir yapıdır yoksa iktidarı korumak için topluma karşı bir silah gibi kullanılan bir yapı değildir. Allah aşkına, kendimize soralım, devlet milletinin ekmeğiyle oynar mı? Ama AK PARTİ sayesinde devlet milletin ekmeğiyle oynayacak hâle geldi. Bugün Türkiye Cumhuriyeti devleti mahkemelerinin "Suçlusun." dediği insanların bile affedilmesi düşünülürken bu ülkenin mahkemeleri KHK'lilerin bir kısmına demiş ki: "Senin hiçbir suçun yok." Ama onların işe geri dönmesine izin vermiyorsunuz. Ya da devlet insanına yalan söyler mi? Ama AK PARTİ sayesinde devlet insanına yalan söyleyecek hâle getirildi. 20 yaşındaki gençlere dediniz ki: "Gençler, gelin, sizi sözleşmeli olarak askeriyede çalıştıralım, yedi yıl dayanın, yedi yıl sonra size memurluk hakkı vereceğiz." Ama onları şu anda ortalıkta bıraktınız ve vadettiğiniz, söylediğiniz sözü tutmadınız. Bunun yanında, Allah aşkına, devlet, milletine iftira atar mı? Yaptığınız sahte kasetlerle bu ülkenin yarısına iftira attınız, şimdi başkasına attığınız iftiranın gerçeğini kendiniz yaşıyorsunuz ve yüzünüz kızarmadan bu toplumla bir araya geliyorsunuz. Daha öte gideceğim ama gerçekten hicap duyuyorum.
FARUK KILIÇ (Mardin) - Allah iftiradan korusun!
MESUT DOĞAN (Devamla) - Ya, Allah aşkına, devlet sahtekârlık yapar mı? Ama AK PARTİ iktidarı sayesinde devlete sahtekârlık yaptırıyoruz. İşte, hep beraber yaşıyoruz, Mecliste danışmanlara tazminat vermemek için 31 Aralık günü girdi-çıktı yapıyoruz. Bu olabilecek bir şey mi Allah aşkına? Böyle bir şey olabilir mi? Peki, bütün bunlar niye oluyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Doğan.
Buyurun.
MESUT DOĞAN (Devamla) - Bir siyasetçinin, bir partinin, bir iktidarın kendine ve ülkesine yapabileceği en büyük kötülük nedir biliyor musunuz arkadaşlar? Kendini ülkenin sahibi zannetmesidir. Ama bu ülkenin mezarlıkları bir zamanlar kendini ülkenin sahibi zanneden zavallılarla dolu. İktidarlar, ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, ne kadar oy alırlarsa alsınlar asla ülkenin sahibi olamazlar. İktidarlar, sadece ve sadece milletin bu ülkeyi adaletle yönetmesi için geçici süre görevlendirdiği emanetçilerdir. Bir iktidar emanetçi olduğunu unuttuğu gün ne kadar iyi niyetli olursa olsun zalimleşir, farkına bile varmaz.
Sözün özü, iktidarınızı yaşatmak için -üzülerek söylüyorum- koskoca devleti çökerttiniz ki bunun vebali size çok fazlasıyla yeter diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)