GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda ve 660 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:92
Tarih:28.05.2025

EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Zonguldak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde görüşmeler yaptığımız Diyanet İşleri Başkanlığının ne amaçla kurulduğunu hatırlatmak istiyorum.

Diyanet İşleri Başkanlığı 3 Mart 1924 tarihinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde kurulmuştur ve aynı gün Şeriye ve Evkaf Vekaleti kaldırılmış, yerine laik cumhuriyet rejimiyle uyumlu bir şekilde din hizmetlerini kamu hizmeti olarak yürütmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığı tesis edilmiştir.

Atatürk, Diyanetin rolünü şu sözlerle ifade etmiştir: "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur fakat bu hakikat dinin istismar edilmesine, alet edilmesine cevaz vermez. Din, temiz vicdan işidir." Bir başka konuşmasında da "Bizde din işlerini gören Diyanet İşleri Başkanlığı vardır. Bu teşkilat, cumhuriyetin dinî alandaki temsilcisidir. Bu teşkilat, halkın dinî ihtiyaçlarını karşılar ama siyasetle asla uğraşmaz." demiştir.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyetin kurucu iradesi, dini siyasete alet etmeyen, halkın manevi ihtiyaçlarını karşılayan ama devleti şeri kurallara göre değil hukuk devleti ilkesiyle yöneten bir anlayışla Diyaneti yapılandırmıştır. Ancak bugün geldiğimiz noktada, Diyanet, Atatürk'ün çizdiği bu rotadan ciddi bir şekilde sapmıştır; kurumsal yapısı siyasallaşmış, söylemleri toplumu ayrıştırma noktasına getiren bir hâl almış, kamu kaynaklarını şeffaflıktan uzak bir şekilde kullandığı iddiasıyla da güven sarsıcı bir hâl almıştır.

Bizim görevimiz, Diyaneti kurucu ilkelerine yani laiklik, liyakat ve şeffaflık esaslarına geri döndürmektir. Diyanet sadece bir inanç kurumunun değil aynı zamanda laik cumhuriyet rejiminin bir kurumu olmalıdır. Ancak son yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı ve Başkanı Ali Erbaş'ın eylemi ve söylemleri bu kurucu vizyonla ciddi bir çelişki içerisindedir. Diyanet, Atatürk'ün çizdiği rotadan saparak laiklik ilkesine aykırı bir şekilde siyasallaşmış ve toplumu kutuplaştırıcı bir noktaya evrilmiştir maalesef. Öyle bir noktaya gelmiştir ki minbere kılıçla çıkıp insanlara gözdağı veren hatta ülkenin kurucu değerlerine üstü kapalı bir şekilde lanet okuyan, sürekli skandal sözlerle gündeme gelen bir Başkan Diyaneti yönetmektedir. Dolayısıyla da böyle bir Başkanın yönettiği kurum nasıl halkın vicdanına seslenecek? Böyle bir Başkanın yönettiği Diyanetin içinde de cami kürsülerinde sıcak siyasete girerek her gün siyasetçilere ayar veren, bu yüzden de toplumun nefretini kazanan, sosyal medya fenomeni olmaya hevesli din görevlilerimizin söylemleriyle mi olacak? "Annenizin diz kapağına fazla bakmayın, hâllenirsiniz." diye vaaz veren şeyh bozuntularıyla mı olacak? "Kadın kocasından dayak yiyorsa Allah'a şükretmelidir, Allah 'Dövün.' diyorsa vardır bir hikmeti." diyen, "6 yaşındaki çocuk evlenebilir." diyen alçak zihniyetle mi olacak bu iş? Eğer biz çocuklarımızın dinle ilişkisini önemsiyorsak; çocuklarımızın, gençlerimizin dinden uzaklaşmasını dert ediyorsak başkalarının dinle ilgili bir şey söylemesine gerek yok, en çok zarar dinle ilgili bu tür konuşmalardan geliyor, asıl zarar din adına konuşan bu insanlardan geliyor, asıl zarar din adına iş gören bu tiplerden geliyor. Gerçekten ciddi sıkıntıdır bu. Ve Türkiye'de öyle bir güruh oluştu ki maalesef, tasavvuftaki anlamından çok uzak bir şekilde, dinimizin temel ilkelerinden çok uzak tarikat yapıları maalesef cirit atıyor. "Ancak sana kulluk ederiz ve senden yardım isteriz." diye temel bir düsturu olan ve bu düsturun beş vakit namazda defalarca tekrar edilmesini isteyen bir dinde müritlerinden koşulsuz sadakat bekleyen tarikat şeyhlerinin yeri olabilir mi değerli milletvekilleri? Ama o kadar çoklar ki sürekli çoğalıyorlar hem de cesaretle çok konuşuyorlar. İsrafa ve şatafata düşkünlüğüyle Diyaneti, dolayısıyla dinimizi sürekli tartışma konusu hâline getiren Ali Erbaş varken Türkiye'de siz başka suçlu aramayın. Hele hele biri var ki akıllara zarar; müfredatın her yerine, olur olmaz her yerine din bilgisini sokuşturarak dindar nesiller yetiştireceğini zanneden ancak işin sonunda hem bilgisiz hem dinsiz nesiller yetişmesine sebep olacak olan Yusuf Tekin varken suçu başka yerde aramaya hiç gerek yok. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, üzerinde konuşmak üzere kürsüye çıktığım 2'nci maddeye bakıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

Buyurun.

EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

2'nci maddeye baktığımızda, Kur'an meallerini Din İşleri Yüksek Kurulunun denetimine bırakan ve sakıncalı görülen çevirileri mahkeme yoluyla toplatma ve imha ettirmeye imkân tanıyan bir düzenleme bu. Ancak acı bir gerçek var ki toplumumuz dinî bilgileri İslam'ın ana kaynağı olan Kur'an-ı Kerim'in meallerinden değil de özellikle sosyal medya ortamlarında kendilerini dinî lider olarak adlandıran, çakarlı arabalarla fink atıp halkın saf dinî duygularını istismar ederek servetlerine servet katan soytarılardan öğrenmekte. Asıl bunları kontrol altına alın diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)