Konu: | Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 94 |
Tarih: | 03.06.2025 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA UĞUR POYRAZ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dinamik hayatı statik kurallarla yönetebilmek elbette mümkün değildir. Kanunlar da işte tam bu nedenle çıkarılır. Ancak bu çatı altında adı "yasama" içeriği ise "Elleri indir, kaldır." olan faaliyet, bürokrasinin masa başında yazdıklarını onaylamaktan başka bir şey de değildir.
Önümüzdeki yargı paketini bekleyen tutuklular, hükümlüler ve yargılananlar dışında bu suç ve iddiaların mağdurları da var. Toplumun geri kalanı için de bu süreç birçok açıdan örnek teşkil edecek. Önce rakamları hatırlayalım; 396 ceza infaz kurumu var, toplam kapasite 300 bin, mevcut tutuklu ve hükümlü sayısı ise 416 bin. Sadece bu rakamlar bile bize tartışmamız ve çözmemiz gereken esas konuları işaret ediyor; mesela, asıl konuşmamız gereken, cezaevlerinde kapasitenin yüzde 50 fazlası tutuklu ve hükümlü bulunması değil midir? Asıl konuşmamız gereken toplumdaki cinnet hâli değil midir? Asıl konuşmamız gereken artan enflasyonun artırdığı ahlaksızlık değil midir? Asıl konuşmamız gereken tutuklamaların cezalandırma aracı hâline gelmesi değil midir? Cibali Karakolu kafasıyla hazırlanmış polis fezlekelerinin yetersiz savcıların iddianamelerine dönüşmesi değil midir? Asıl konuşmamız gereken cezaevlerinde eksik ya da fazla ceza yatılması yani ceza adaletinin olmaması değil midir? Asıl konuşmamız gereken hâkimlere, savcılara, mahkemelere, Yargıtaya, Danıştaya hatta Anayasa Mahkemesine, Türkiye Büyük Millet Meclisine, siyasete ve tüm kurumlara artık vatandaşın güvenmemesi değil midir? Vatandaşın derdi için devlete değil mafyaya başvurması, cemaat ve tarikatlardan medet umması, yargının ve emniyetin 77 ayrı organizasyonla sarılmış olması asıl tartışmamız gereken konular değil midir? Ve endişelenmemiz gereken de tüm bu saydıklarımın ve saymadıklarımın toplumsal sözleşmemizi yok ettiği gerçeği değil midir? Yirmi üç yıllık AK PARTİ iktidarında 7 paket hâlinde Anayasa değişikliği yapıldı. 2002'de haksız ve hukuksuz bir şekilde Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın milletvekili olmasını engelleyen maddelerdeki değişiklikle başlayan süreç, 2017'de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine evrildi. Tüm bu değişiklikleri analiz ettiğimizde hepsinin tek bir kişi için yapılan değişiklikler olduğu karşımıza çıkıyor. Ben, bana göre doğrularla ilgilenmiyorum, ben size göre olan doğrularla da ilgilenmiyorum, milletin vekili olarak sadece gerçeklerle ilgileniyorum. Yaşadığımız gerçekler nedir? İnisiyatifsiz bakanlar, cuma geceleri Resmî Gazete gözleyen o bürokratlar, makamda kalabilmek ya da yükselebilmek için olmazları olduran ah o bürokratlar, devletin bekası yerine siyasi ve bürokratik ikballerin öncelendiği bir Türkiye; ötelenen, uyuşturulan, uyutulan, korkutulan, susturulan bir toplum, vazgeçmiş yaşlılar, umutsuz gençler, korkan kadınlar, evine mahcup babalar; işte, gerçekler tam olarak bunlar. Devleti yönetenlerin toplumsal sözleşmeye uymaması vatandaş için de örnek teşkil ediyor. İki yılda bir sosyal güvenlik affı, üç yılda bir vergi affı, beş yılda bir infaz indirimi derken kanunlara, kurallara uyan, vergisini ödeyen, devletle karşı karşıya gelmeyen vatandaşın devlete güveni ve kurallara riayeti âdeta köreliyor. İnfaz indirimi tutuklu, hükümlü ve tutuksuz yargılananları, onların değerli ailelerini ilgilendirdiği kadar işledikleri ve işledikleri iddia olunan suçların mağdurlarını da ilgilendirmektedir. Şüphesiz, köşesinden olup bitenleri sessizce izleyen toplumun da bu süreçten endişe ve beklentileri oluşmaktadır. Yirmi üç yıllık AK PARTİ iktidarındaki infaz indirimlerinde anayasal düzene ve devlete karşı işlenen suçlar, uyuşturucu, cinayet ve cinsel suçlar hariç tutulurken meslek hâline getirilmiş suçlar infaz indiriminden yararlandılar. Hırsızlık, dolandırıcılık, adam yaralama, adam kaldırma, rüşvet, zimmet, irtikap, daha birçok suç ya vatandaşa karşı ya da kamu güvenine karşı işlendi. Bu suçların mağduru ister kamu ister vatandaş olsun, mağduriyetlerinin giderilmesi aranmadan keyfi infaz indirimleri yapıldı. Geldiğimiz nokta ise yapanın yanına kâr kalan bir Türkiye oldu. Vatandaş Gökçe'nin 500 bin lira parası dolandırıldı. Şahıslar bulundu, tutuklandı, işlem gördüler ve cezaevine girdiler ancak vatandaş Gökçe için mevzu adamların ceza alması değil, evinin rızkını, tüm birikimlerini kaptırdığı bu dolandırıcılardan parasını alıp kavuşabilmek. Şimdi, bu dolandırıcılara bu infaz indirimiyle bir ayrıcalık sağlanıyor. Peki, ben burada sadece diyorum ki: Gökçe ne olacak, Ahmet ne olacak, Mehmet ne olacak? Evine hırsız giren yok mu içinizde? Anasının, babasının, atasının ona emanet bıraktığı, hatıra bıraktığı bir şeyi alınan yok mu? İşte, bugün, o hırsızlar da bu infaz indiriminden faydalanacak. Bugün, adam yaralama ya da adam kaldırma suçlarının hemen hemen tamamı büyük ya da küçük bir çete adına icra ediliyor ama failler suçu meslek hâline getirdikleri için ve kolluk ve yargı bunu ispatlayamadığı için itiraf etmiyorlar, bu infaz indiriminden onlar da faydalanacak. Islah oldular mı olmadılar mı bilmem, niyet okuyucusu da değilim, infaz indiriminin hassas bir konu olduğunu ve toplumun tamamının merkeze alınması gerektiğini ifade ediyorum. İnfaz indirimi uygulansın, varsa mağduriyetler de giderilsin ancak devletin ya da şahısların zararlarının tazminini, şahsa karşı işlenen suçlarda da mağdurun rızasını şart koymak mecburiyetindeyiz. Bu şart konulmadan bu düzenleme eksik ve yetersizdir.
AK PARTİ iktidarında, devlete ve anayasal düzene karşı işlenen suçlar ve kişilere karşı işlenen suçların yanına, uygulamada yeni bir suç tipi daha eklendi: AK PARTİ'ye karşı işlenen suçlar. Türk Ceza Kanunu'nda buna ilişkin bir başlık ve bölüm olmadığı için, varlığını Türk varlığına değil iktidara adamış olan kolluk ve yargı bürokrasisi eliyle bir şekilde de kılıfına uydurulmaktadır ya da uydurduklarını sanmaktadırlar. AK PARTİ'ye karşı işlenen suçların yargılama süreçleri son derece hızlı, cezalandırma politikası son derece şedit, tutuklama başta olmak üzere, infaz uygulamaları son derece etkili uygulanıyor. Yirmi üç yıllık iktidarınızda keyfî uygulamalar ve öngörü yoksunluğuyla, kanuna kurala uyan, vergisini ödeyen, devleti ana, devleti baba kabul etmiş vatandaş hem öksüz hem yetim kalmıştır. İşte bugün, hem cezaevindekiler hem dışarıdakiler hem öksüz hem yetimdir. Devlet aklı, devlet ahlakı hatta devlet refleksi bu toprakları uzun zaman önce terk etti. Deprem, barınma ve ekonomik sıkıntı yüzünden eğitimine ara veren üniversite öğrencileri için af, hâlâ FETÖ'nün verdiği sicil notları ve istihbarat notlarıyla gizli sicilleri lekelenen kamu görevlileri için disiplin affı da bu Meclisin çözmesi gereken asli meselelerin başında geliyor. Zamanlamasına kimin karar verdiği belli olmayan, yetersiz düzenlemelerle milletin vicdanı rahatlamadığı gibi, verdiğimiz kanun tekliflerini, tasarılarını hatta araştırma önergelerini reddedince bu sorunlar da ortadan kalkmıyor. Ne yapmak gerek peki? Hepimiz AK PARTİ'li mi olmalıyız? Onu arkamıza alıp suç işleme özgürlüğüne mi kavuşmalıyız? İstemem, eksik olsun. Hukuksuz, adaletsiz Türkiye yaratıp demokrasiyi, özgürlükleri vatandaştan sakınıp yolsuzluğu, yasakları, yoksulluğu her yana yayanla bir mi olalım? İstemem, eksik olsun. Canlarını bu vatana feda etmiş şehitlerimizin aziz hatıralarına, evlatlarını kara toprağa verip "Vatan sağ olsun." diyen ana-babalara sırtımızı dönüp terörsüz Türkiye'yi teröristlerin mihmandarlığında mı arayalım? İstemem, eksik olsun. Oysaki hukuk isterim, adalet isterim, toplumda huzur ve umut isterim; demokrasi, özgürlük isterim, devlete güven isterim; sözün özü, cumhuriyet isterim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)