GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:94
Tarih:03.06.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Ben öncelikle değerli Genel Kurulu ve ekran başında bizleri izleyen değerli halklarımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu ülkede hukukun üstünlüğü ve demokrasiye yönelik atılacak her bir adım devletin kuruluş kodlarını dönüştürme sorunuyla birlikte ilerlemek zorundadır çünkü temelde inkâr ve baskı üzerinden yükselen bir siyasi hakimiyet tarzı ancak bu şekilde dönüşebilir. Demokrasi adımları, eşitlik tesisi, özgürlüklere alan açma hamleleri ancak bu inkâr mirasını reddetmekle başlar ancak kardeşlik, eşitlik, özgürlükler lehine adımlar gibi vaatlerin söylendiği bir süreçte getirilen bu kanun teklifi yine maalesef ki inkâr mirasının izlerini taşıyor. Yine ayrımcılık, yine tahakküm arayışı, yine toplumsal taleplerin reddi bu teklife hâkim olmuş durumda. Türkiye, kuruluşundan bu yana tedbir devleti anlayışıyla hukuk üretmiş ve uygulamıştır. Norm devleti ise ya ayırımcı olmuş ya da tedbir devleti karşısında zayıf kalmıştır. Toplumsal sorunların çözümü bu sebeple ya hukuk dışı yöntemlere havale edilmiş ya da ayrımcı normlar hukukun esası hâline gelmiştir. Bu anlayış gereği, kuruluşundan bu yana Kürt halkı, Aleviler, kadınlar, emekçiler ve daha birçok kesimin toplumsal kimliği inkâr edilmiş ve hukukun koruma alanından dışlanmıştır; birçok kanunda olduğu gibi eldeki teklif de bunu yansıtmaktadır. Açık söylüyoruz, hukuku cezalandırmayla inşa edemezsiniz. Ceza Kanunu'nda birçok suça yine ceza artırımı öngörülüyor bu teklifte ve bu şekilde suçla mücadele edilebileceği kabul ediliyor. Devletin toplum karşısında tek vasfı terbiye etme, disipline etme ve yaptırımla baskı altında tutma olmamalıdır.

Şimdi, yine bu pakette aynı kelimenin etrafında dönüp duruyorsunuz: "Caydırıcılık." Hukuku "caydırıcılık" kavramına indirmekten artık vazgeçmelisiniz. Bireyi cezalarla korkutarak tehdit altında hissettirmek ve bu yolla suç işlemeyeceğini düşünmekten vazgeçmelisiniz. Sadece cezalandırma amacıyla, tehdide dayanan bir hukuk kuralının suçu engelleme yeteneğinden söz edemeyiz. Çözüm, suçun gerçek nedenlerini yok etmektir ve bizim için, bizim açımızdan, yıllardır mücadelesini yürüttüğümüz perspektif açısından kesin çözüm, ahlaki ve politik toplumu geliştirmektir. Bizim söylediğimiz, birey ve toplum kendi öz bilincini yaratabilir ve bu bilinçle kendi etik tercih ve normlarını inşa edebilir. Bunu başaran toplumların yukarıdan yaptırımlar ya da talimatlara ihtiyacı kalmaz. İşte bunu başaran toplum ahlaki ve politik anlamda kendini gerçekleştirebilmiş toplum demektir, bu toplumun politik bireyi ise özgür yurttaştır. Bu düzeyde kendini geliştirebilmiş olan toplum ve birey sorunlarını çözme yeteneğine de kavuşmuş olacaktır. Aynı zamanda, bu toplum ve bireyin öz bilinci suç ve cezayı en adil şekilde kavrayacaktır, bireyler bu öz bilince göre davranacaktır. Ahlaki ve politik toplum ve politik birey yukarıdan dayatmalar, cezalandırma yöntemleri ya da disipline edici iktidar tekniklerine ihtiyaç duymaz; bu yöntemlerin her birini özgürlük yitimi olarak kabul eder, kendi sorunlarını ahlaki ölçütlerle kendisi çözer. Bu, suçu en aza indirecek olan toplumdur. Bu toplumda cezanın hükmü ve gereği kalmaz. Amacımız bu sebeple ahlaki ve politik toplumu geliştirmek olmalıdır. Ahlaki ve politik toplum özgür yaşamın kanunudur. Bu kanunun ilk kuralı ise şudur: Devlet-toplum ilişkisinde devlet özgür yurttaşın gelişmesine imkân tanımalıdır. Hukuk ancak bu bağlamda ideal rolünü oynayabilir. Zaten caydırmak, tehdit altında bırakmak, korkutmak devlet ve birey ilişkisi olamaz, bu yöntemden doğacak hukuk kuralları da hukuk sayılmaz.

Değerli Genel Kurul, toplumda yoğun bir beklenti oluştu. Bu beklentiyi bizzat iktidar oluşturdu, iktidarın mensubu olan AKP, AKP'nin Bakanları oluşturdu. Ancak yine geldiğimiz noktada, Komisyona geldiği süreçte gördük ki yine toplumun taleplerine, toplumun sesine kulak tıkayan bir anlayış var. Bu, açık söylüyoruz ki sizler için en büyük sınavlardan biridir. Toplumda bu kadar yoğun bir beklenti oluşturduktan sonra buna cevap vermemek sizler açısından, az önce Sayın Yıldız'ın da söylediği gibi, büyük bir ayıptır. Bu ayıptan utanır mısınız, emin olun, bilmiyoruz. Ve bunu daha önce Komisyonda da söyledik, yine söylüyoruz: Çekingen değil kararlı adımlarla sorunları çözmek zorundasınız. İktidar cesur olmalıdır.

Teklifte kısmi iyileştirmeler var, evet, inkâr etmiyoruz. Konutta infaz düzenlemesi bunun bir örneğidir. Kısmen olumlu bir içerikle düzenlenmiş ancak insan sağlığı ve hayatı söz konusu iken dahi teklifle öngörülen bu düzenleme şarta bağlanmış ve istisnalarla hazırlanmış. Öncelikle hastalık ya da engellilik nedeniyle konutta infaz imkânı öngörülen mahpusların cezaevinde tek başına kalamayacağının ATK raporuyla kesinleşmesi şartı getirilmiş, Adli Tıp Kurumu raporuyla. Devamında bu haktan faydalanma imkânı daha da zorlaştırılıyor ve bu kez mahpusların toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağının değerlendirilmesi şartı getiriliyor. Peki, bu değerlendirmeyi kim yapacak? Kolluk mu, idare ve gözlem kurulları mı, cezaevi idaresi mi? Bu saydıklarımızın hiçbirinin adil bir değerlendirme yapmadığına yıllardır şahitlik ediyoruz. Bakın, zaten sağlık ve yaşam hakkı bakımından cezaevinde kalamayacağına dair rapor verilen birinin, bir mahpusun toplum için güvenlik tehlikesi oluşturabileceğine dair bir düzenlemenin bu teklife konulmasındaki mantık nedir? Bunu iktidarın bize anlatması lazım. Tek başına yaşamını idame ettiremeyecek olan birine toplum açısından tehlikeli bir mahpus, tehlikeli bir birey bakışını ortaya koyan bu yaklaşımdan vazgeçmek lazım.

Değerli arkadaşlar, yaşam hakkından söz ediyoruz. Bu hakkın şarta bağlanması insani ve hukuki değildir. Ancak teklif sahipleri hızını alamamış olacak ki yaşam hakkını şarta bağlamakla kalmamış bir de ağırlaştırılmış müebbet hapis suçlarını istisna kapsamına almış. Hastanın Türkü, Kürdü maalesef ki var; hastanın ırkı, sınıfı, cinsiyeti de maalesef ki var. Ve yine bu pakette bu açıkça yine yansıtılmış. Tekrar soralım: Toplumsal güvenliğe tehlike oluşturma ölçütünü kim belirleyecek? Genelde siyasi tutsaklar için kullanılır, bu "toplumsal güvenliğe tehlike oluşturma" hâli. Peki, gerçekten toplumsal güvenliğe risk oluşturur mu siyasi tutsaklar? Şöyle ifade edelim: Siyasi tutsaklar toplum için zaten tutsak hâldeler. Siyasi tutsaklar zaten toplumsal hassasiyetlerinden dolayı tutsaklar. Toplumun güvenliği, eşitliği ve özgürlüğü için tutsaklar. Toplumu özgürleştirmek için hayatlarını ortaya koyanlar nasıl güvenlik riski oluşturabilir? Siyasi tutsaklar toplum için risk değil, güvencedir. Geçen gün söyledim, yine söylüyorum: Siyasi tutsaklar demokratik toplum inşasının doğal öncüleridir. Bu bilinmeli, bu bilinçle hareket edilmelidir. Bakın, toplumda her bir siyasi tutsağın binlerce, milyonlarca karşılığı var. Bunu size bir örnekle anlatayım: Otuz yıldır cezaevinde mahpus tutsak olarak kaldıktan sonra -ki çoğunluğunun otuz yıldan sonra bu "iyi hâl" dediğimiz garabetle infazları uzatılıyordu- ancak bugün her birini tahliye edildikten sonra cezaevinin kapısında yüzlerce, binlerce insan karşılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uçar, lütfen tamamlayın.

ZÜLKÜF UÇAR (Devamla) - Ve her biri memleketlerine, evlerine gittiklerinde binlerce insan bu siyasi tutsakları bağırlarına basıyor ve onlara her zaman söyledikleri gibi "Siyasi tutsaklarımız, tutsaklar onurumuzdur." diyor. Bu siyasi tutsaklara yönelik olan bu ayrımcı yaklaşımdan, bu pakette yansıttığınız düzenden artık vazgeçmelisiniz.

Ben, sözlerimi tamamlamadan önce, bugün, AKP'nin eski kurucularının, eski bakanlarının ve yine aynı şekilde Anayasa Mahkemesi Başkanının da içinde yer aldığı bir bildiriden size bir çağrıda bulunmak istiyorum. Onlar çağrıda bulunuyorlar, bir "adalet çağrısı" diyorlar ve ne diyorlar biliyor musunuz? "Tüm sorunlarımızın temeli adaletsizliktir. Türkiye'de hukuk devleti askıdadır." Umarım bu bildiriyi açar, okursunuz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)