| Konu: | Birleşimi yöneten TBMM Başkan Vekili Tekin Bingöl'e, 17 Haziran 2021'de öldürülen Deniz Poyraz'a, İsrail'in İran'a saldırmasına ve Türkiye'ye düşen rollere, cezaevleri sorununa ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 97 |
| Tarih: | 17.06.2025 |
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis Başkan Vekili olmanız hasebiyle ben de yeni görevinizde sizlere başarılar diliyorum.
Sayın Başkan, bundan dört yıl önce, 17 Haziran 2021'de HDP İzmir il binasına gelen ırkçı bir katil oradaki yoldaşımız, arkadaşımız Deniz Poyraz'ı katletti; evet, dört yıl geçti. Katil dışarı çıktığında gözaltına alındı ve bugün, herhangi bir barışçıl gösteride ya da bir basın açıklamasında gözaltına alınanlar dört gün gözaltında kalırken bu katil bir gün gözaltında kaldı, alelacele yargılandı ve bir cezaya çarptırıldı fakat arkasındaki azmettiriciler, arkasındaki karanlık güçler ortaya çıkarılmadı; ortaya çıkarılmasın diye zaten böyle bir yargılama sürecini hep beraber izledik. Nihayetinde, adalet yerini bulmuş değil. Deniz Poyraz'ın annesi adalet mücadelesine devam ediyor, biz de onunla birlikte adalet mücadelesine devam ediyoruz. O adalet mücadelesinin nasıl süreceğini... Tam da Deniz'in mezarı başında annesi demişti ki: "Ben, bugün bir Deniz'i toprağa veriyorum ama bilin ki binlerce Deniz bu mücadeleyi kaldığı yerden sürdürecek." Evet, o günden bugüne doğan binlerce çocuğa "Deniz" adı verildi ve o Denizler bu ülkede adalet mücadelesini, inanın, sonuna kadar sürdürecekler. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İsrail 12 Haziranı 13 Hazirana bağlayan gece İran'a saldırdı. İsrail, 7 Ekim 2023'ten beri bölgede bir katliam, bir soykırım gerçekleştiriyor. Filistin'de yaşananlar, Gazze'de yaşananlar artık kelimelerle açıklanacak gibi değil; resmî rakamlara göre 57 bin fakat bunun çok daha ötesinde bir soykırım var, katledilmiş insanlar var. Bunun dışında, yaşayan insanlar yerinden yurdundan edildi; ekmeğe muhtaçlar, açlar, yoksullar felaket bir ortam içinde yaşamaya zorlanıyorlar, ilaç bulamıyorlar; durum bu kadar vahim fakat İsrail durmuyor, İran'a saldırdı, İran da sonrasında İsrail'e saldırdı. Başlayan savaşta önce tabii ki siviller ölüyor, kadınlar ölüyor, çocuklar ölüyor; bu savaşın bir an önce sonlanması lazım. Bu savaşın sonlanmasının yegâne yolu bölgenin barışa kavuşmasından geçiyor, bölgenin huzura kavuşmasından geçiyor. Bölgenin barışa ve huzura kavuşmasının önündeki en büyük engel nedir? Devletlerdir; İsrail Devleti'dir, İran devletidir, bölge devletleridir çünkü bu bölge devletlerinin özelliği otoriter rejim olmalarıdır; ataerkil, eril iktidarlar olmalarıdır; bölge devletlerinin özelliği baskıcı rejimler olmalarıdır. İşte, İsrail'in başında faşist Netanyahu, diğer tarafa dönüp baktığınızda bir rejim ki sürekli olarak orada Azeri halkını, Kürt halkını katleden otoriter bir rejim. Bu otoriter rejimler ayakta kalmanın yegâne yolu olarak savaş yöntemini tercih ediyorlar ve savaşla iktidarlarını ayakta tutuyorlar. İşte, bunu durdurmanın yolu otoriter rejimlerden kurtulmaktan geçiyor; bunun yegâne yolu, bölgeyi demokratikleştirmenin yolu topyekûn bir demokrasi mücadelesinden geçiyor ve burada da Türkiye'ye önemli roller düşüyor. Evet, tabii ki diplomasi faaliyetlerini sürdürelim, tabii ki bir an önce ateşkesi sağlamak ve savaşı durdurmak için her türlü kanalı zorlayalım ama her şeyden önce, bugün Türkiye'nin gündeminde olan barış sürecini ilerletmek için de adımlar atalım çünkü Türkiye demokratikleşirse, Türkiye Kürt barışını gerçek anlamda hayata geçirilebilirse; demokratik bir cumhuriyeti, demokratik bir ulusu var edebilirse bu tekçi, ulus devletçi otoriter rejimlerden kurtulmak mümkün olur; böylece hem Türkiye kurtulacak çünkü Türkiye'nin karnesi hiç öyle temiz bir karne değil ama önümüzdeki dönem umutvar bir dönemdir; hem Türkiye bu hastalıklarından kurtulacak hem de bölgeye barış gelecek. İşte, bunun yolu Kürt barışından geçiyor, bunun yolu Türk-Kürt kardeşliğinden geçiyor. Tabii "kardeşlik" dediğimiz mesele öyle laf ola beri gele bir mesele değil, bu kardeşliğin nasıl hayata geçeceğini artık hepimiz idrak etmeliyiz. Bu kardeşliğin hayata geçmesinin yolu her şeyden önce eşit yurttaşlık temelinde bir mutabakatı, bir müktesebatı, bir anayasayı var etmekten geçiyor. Bunun için atılacak adımlar var. Tabii, oturup anayasa yazamazsınız, anayasa yapılır. Anayasa yapım süreçlerini hayata geçirebilmek için toplumun demokratikleşmeye duyduğu hasreti gidermek lazım. Bugün için Meclisin önünde çok önemli görevler var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bu görevlerin başında da öncelikli olarak artık bu Meclisi gerçek bir müzakere zemininde, diyalog zemininde çalıştıracak bir komisyonu hayata geçirmek gelmektedir. Dolayısıyla bu sürecin en önemli adresi Meclisse Meclis bunun için harekete geçmeli, artık zaman kaybetmemelidir. Bakın, biz zaman kaybettikçe Filistinli çocuklar ölüyor, biz zaman kaybettikçe İran'da siviller, kadınlar ölüyor; İsrail'de, orada yaşayan insanlar ölüyor. Sanmayın ki İsrail toplumunun hepsi Netanyahu'nun arkasına geçmiş, sanma ki İran'da yaşayan halklar bugünkü rejimin arkasına geçmiş. Hayır, hepsinin bir umudu var; bu rejimlerden kurtulmak. Bunun için de bize çok önemli sorumluluklar düşüyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, barışı inşa etmek, barışı tesis etmek yaşamın her alanında bu anlayışla adım atmaktan geçer, bu anlayışla hareket etmekten geçer.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - "İlk adıma nereden başlamak gerekir, nereden başlamalıyız?" diye sorarsanız vallahi cezaevlerinden başlamamız lazım. Gerçekten, bu cezaevleri sorununu artık ciddiye almamız lazım, bu cezaevi müdürlerinden kurtulmamız lazım, bu cezaevi idare ve gözlem kurullarından kurtulmamız lazım, bu Adli Tıp Kurumundan kurtulmamız lazım. Bunlar, bu ülkenin demokrasisinin önünde, bu ülkenin insan haklarının önünde artık ceberut birer yapıya dönmüştür. Bu yapılardan, bu insanlardan kurtulmadıkça bu ülkede toplumsal barışı var etmek mümkün değil.
Bakın, yine, cezaevindeki birkaç mahpustan bahsedeceğim. Sıddık Güler, 85 yaşında, kalp hastası ama cezaevinde tutulmaya devam ediliyor. Ya, 85 yaşındaki bir insanı cezaevinde tutarak hangi adaleti sağlıyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Devrim Ayık, yüzde 76 engelli, tek başına kalması mümkün değil fakat Adli Tıp Kurumuna sevki yapılmıyor. Adli Tıp Kurumuna sevkini yapmayan bir cezaevi müdürü, Antalya Cezaevi Müdürünün ben anlayışını, ruh hâlini gerçekten merak ediyorum. Ve bir başka ismi anmak istiyorum, Şemsettin Ekinci, geçen hafta hayatını kaybetti; otuz yıl yattı, otuz yıl sonra çıktı, maalesef vefat etti. Peki, vefat etmeyebilir miydi? Evet, etmeyebilirdi. 2017 yılında kalp krizi geçirdi, bırakılmadı; 2018 yılında beyin kanaması geçirdi, bırakılmadı; bu sene bırakıldı ve vefat etti. Şimdi, bu mudur adalet? Kalp krizi geçirmiş, beyin kanaması geçirmiş, siz ölene kadar bir insanı cezaevinde tutuyorsunuz, sonra geliyorsunuz adaletten bahsediyoruz. Bu kadar adaletsizliğin olduğu bir yerde toplumsal barış nasıl olacak?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Toplumsal barış olmayacak. O yüzden, toplumsal barış konusunda gerçekten sahici, samimi bir irademiz varsa gelin, bu cezaevleri sorununu çözmekten başlayalım. Ne yapalım? İnsanların hayallerini, umutlarını yıkan böyle yargı paketleri hazırlayarak değil gerçek anlamda infaz düzenlemesini adaletli bir anlayışın üzerine oturtacak bir paketi hep birlikte hazırlayalım. Daha Meclisin kapanmasına birkaç hafta var. Bu birkaç haftada, en azından, şu anda cezaevinde ciddi anlamda mağduriyet yaşayan mahpusların derdine bir çare üretelim.
Teşekkür ediyorum.
Tekrar başarılar diliyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)