| Konu: | Dünya Mülteciler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 98 |
| Tarih: | 18.06.2025 |
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve savaş, çatışma, ırkçılık, ayrımcılık, yoksulluk sebebiyle yerlerinden edilmiş herkesi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
Bugün Dünya Mülteciler Günü. Birleşmiş Milletler tarafından 2001 yılında kabul edilen bu günün mültecilerin sorunlarını duyurmak ve çözümleri gündemleştirmek gibi bir amaç taşıdığı belirtilse de aslında mültecileşmenin esas sebebi olan kapitalizmle, savaşla ve ona içkin ırkçılıkla mücadele amacını taşımadığını belirtmek isterim. Irkçılığı, milliyetçiliği, kapitalizmi, sömürüyü, savaşı görünmez kılmaya çalışan akıl 20 Haziranları da bir nevi günah çıkarma ve mültecilere üzülme günü olarak görüyor; ne yazık ki gerçekleri görmüyor, yüzleşmiyor.
Dünyada 120 milyondan fazla mülteci var. Savaş sahnesi Filistin'den Suriye'ye, Ukrayna'dan Lübnan'a, Hindistan'dan İran'a kadar tüm yerküreye yayılmış ve mültecileşmiş bu dünya aslında savaşın da sahnede olması sebebiyle mülteciliğin ne kadar önemli bir sorun olduğuyla yüzleşmemiz gerektiğini bize bir kez daha gösteriyor. "Dünyada 120 milyondan fazla mülteci var." dedik, Türkiye'de 4 milyon mülteci var ve 4 milyon mültecinin içerisinden de yaklaşık 3 milyondan fazlası Suriyeli mülteciler. Fakat ne yazık ki Suriyeli mültecilere "mülteci" denilmesi kabul edilmiyor, onlara "misafir" deniliyor "geçici koruma altında" gibi kavramlar icat edilerek aslında misafirlik her gün onlara yeniden hatırlatılıyor. Her an "Kovarız ha!" tehdidiyle karşı karşıya olan mülteciler zorunlu geri dönüş formlarıyla ülkelerine zorla geri gönderiliyorlar, savaşın ortasına diyebiliriz. Mültecilerden her nefeslerinde minnet duymaları isteniyor; ayrımcılıkla, nefretle her gün karşılaşıyorlar. Bir gün patriarkal düzenin ve kadın cinayetlerinin sorumlusu oluyorlar, bir başka gün işsizliğin sebebi. Yüzleşmek istenmeyen tüm toplumsal sorunların faili hâline getirilen mülteciler aslında bütün bu toplumsal sorunların sebebi olarak görüldüğünden, başat kaynağı olarak görüldüğünden yapay bir rahatlama hissiyle her birimiz hayatlarımıza devam ediyoruz. Mültecileri her şeyin sorumlusu olarak gören akla bizler, gerçekleri görmek istiyorsa aslında yüzünü geri gönderme merkezlerine dönmesini tavsiye ediyoruz çünkü geri gönderme merkezleri âdeta bir kara deliğe dönüşmüş durumda, bir işkencehane durumunda ve toplama kampına dönüştüğünden bahsedebiliriz. Bakın, verilerle konuşalım: Ayvacık, Kayseri, Aydın ve Çatalca Geri Gönderme Merkezlerinde cinsel saldırı, fiziksel şiddet, hijyen malzemesi vermeme, avukat görüşü engelleme ve yemek vermeme gibi sorunlar varken Döşemealtı Geri Gönderme Merkezinde açlık grevi var, Harmandalı Geri Gönderme Merkezinde böcek istilası olduğu ve temizlik malzemesi verilmediği için çocuklarda alerjik rahatsızlıklar var. Evet, geri gönderme merkezlerinde çocuklar var ve sorunlar yaşıyorlar. "Geri gönderme merkezlerinde ne oluyor?" sorusunu geçen defa da bu kürsüden sormuştuk fakat cevap alamadık. Bir kez daha söyleyelim, geri gönderme merkezlerinde ne oluyor? Göstermelik iyi niyet beyanları ve cansız rakamlar değil bu anlattıklarımız; kadınlar, çocuklar ve onların yaşamları. Mülteciler için onurlu, eşit ve özgür bir yaşamın koşullarının sağlanması gerekiyor. Ekonomik, politik ve çevresel sebeplerle yurdundan olmuş kişilerin, yaşam ve insan haklarının korunması her devletin en temel görevidir. Bahsettiğimiz akıl mülteciliğin ne olduğunu görmek istiyorsa aslında bir de içeride mültecileştirdiği Kürtlere, insanlara, halklara bakmalıdır; 1990'larda zorla göç ettirilen, köyleri boşaltılan insanlara bakmalıdır. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri de Mahmur Kampı'na göç ettirilmiş Kürt ailelerdir. Mahmur'a bakmak aynı zamanda Kürt sorununa bakmaktır. Binlerce Mardinli, Hakkârili, Şırnaklı, Siirtli Kürt'ün göç ettirilmesi sadece toprak kaybını değil aynı zamanda ciddi sosyoekonomik, kültürel ve psikolojik yıkımları da beraberinde getirmiştir. Boşaltılan köyler aynı zamanda kolektif belleğin mekânlarıdır. Mahmurluların onurlu geri dönüş hakları yasal güvence altına alınmalıdır. Bu, sadece geçmişle yüzleşmek değil demokratikleşme için de bir adım olacaktır çünkü dil, isim, hafıza ve toprak yalnızca hak değil kimliğimizin temel bileşenleridir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Geri dönme arzusu sadece bir yere dönme değil geçmişe, kültüre ve hakikate dönme isteğidir. Dönüş hakkı tüm mülteciler için bir insan hakkıdır. Hafızayı korumak ise bir kültürel direniştir.
Evet, tüm bu sorunların çözümü Anadolu'da ve Mezopotamya'da, Orta Doğu'da ve tüm dünyada barışın sesini yükseltmek ve demokratik toplum şiarıyla hareket etmekten geçer. İşte o zaman, esas sorunla yani mültecilerle değil onları mültecileştiren sistemle, savaşla, yoksullukla, ayrımcılıkla, ırkçılıkla, kapitalizmle ve moderniteyle mücadele etmek gerekir. Saf dilce bir cennet tahayyülünden bahsetmiyoruz elbette ancak savaş, çatışma ve düşmanlaştırma cehenneminden çıkışın gerçek anahtarı barıştır, eşitliktir, dayanışmadır. Kimsenin mülteci olmadığı âdeta yeryüzü cenneti, demokratik konfederalizmle mümkündür ve bu anahtar şu anda bizlerin elindedir. Gelin, el birliğiyle o kapıyı açalım ve barış dolu günlerde hep birlikte yaşamımızı sürdürelim.
Hepinizi selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)