| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 64 |
| Tarih: | 09.02.2012 |
HALİL AKSOY (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz grup önerisi üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
AKP Hükûmetinin uyguladığı yanlış ve tutarsız politikalar sonucunda Türkiye'de hayvancılık ve kırmızı et sektöründe son yılların en büyük krizi yaşanmaktadır. Gelişmiş ülkeler hayvancılık sektörünün stratejik önemini kavramış ve bu öneme uygun politikalar ile hayvancılığın tarım sektörü içindeki payını artırmışlardır. Bu nedenle, tarım sektörü içinde hayvancılık ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü hayvancılık, insanın yeterli ve dengeli beslenmesi ve istihdama olan katkısı nedeniyle son derece yaşamsal bir sektördür. Yine, hayvanların insan gıdası olarak tüketilmeyen bitki ve bitkisel artıkları yararlı besinlere dönüştürme yetenekleri ve çiftçiye günlük gelir sağlaması nedeniyle çok yönlü ve vazgeçilmez bir sektör olarak insan hayatı ve ülke ekonomisinde önemli bir konuma da sahiptir. Hele hele Doğu Anadolu Bölgesi'nde ve diğer bazı bölgelerde, yerleşim yerlerinde hayvancılık tek geçim kaynağı olup yaşamsal değeri vardır.
AKP Hükûmetinin yanlış tarım politikaları, geniş yüz ölçümü, farklı ekolojileri, değişik tür ve ırktan hayvan varlığıyla avantajlı bir konuma sahip olan ülkemizdeki hayvancılığı ve hayvansal ürünler üretimini tehlikeye sokmuştur. Türkiye'deki hayvan sayısına bakıldığında, Türkiye nüfusu son dönemde artış gösterirken hayvan sayısı da azalmaktadır. Tarımdaki nüfusu yüzde 26,6 olan ülkemizde, siyasi iktidarın, canlı hayvan sayısındaki düşüşe acil çözüm üretmesi gerekmektedir. Türkiye'de uygulanan yanlış politikalar neticesinde, 1980'de 16,5 milyon olan büyükbaş hayvan sayısı 10,5 milyona, 50 milyon olan koyun sayısı ise 23 milyona gerilemiştir. Ayrıca, TÜİK'in verilerine göre de kırmızı et üretim miktarı her yıl büyük oranda azalma göstermektedir.
Bütün bu sorunlara karşı Hükûmet, Türkiye'de hayvan arzını artırma seçeneğini bir kenara koyarak doğrudan canlı hayvan ithal etmeye yönelmiştir. AKP İktidarı döneminde, özellikle koyun ve keçi türü olmak üzere, hayvan sayısında ciddi bir azalma yaşanmıştır. Et ve süt fiyatları spekülatörlerin insafına terk edilerek suni fiyat dalgalanmalarıyla fiyatlar bazen yükselmiş, bazen düşmüş ve her iki durumda da üretici kaybeder duruma gelmiştir. Yanlış ve yetersiz destekleme politikaları, yüksek girdi, özellikle yüksek yem fiyatları, buna karşılık seyreden düşük süt fiyatları sonucu üretimde bulunan on binlerce damızlık ve süt hayvanı kesime sevk edilmiştir. Böylelikle hayvan sayısı düşmüş, son iki yılda et fiyatları neredeyse enflasyonun 6 katı oranında artmıştır. İki yıl önce 15 lira civarında olan et fiyatı bugün 30 ve 40 lira arasında değişmektedir. Bu fiyat sadece Avrupa'nın değil, zengin, fakir birçok ülkenin de en yüksek rakamıdır. Özellikle son bir yıldır et fiyatları anormal artarak yoksul halk artık kurbanda dahi et göremez duruma gelmiştir. Durum o kadar vahimdir ki çayır, mera potansiyeli ve hayvan varlığı bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan ve bu bölgenin mutlak söz sahibi olan Türkiye, et ithal eder duruma gelmiştir. Gelinen aşamada milyonlarca tüketici de mağdur edilmiş, ithalata rağmen et fiyatları, bırakın düşmeyi, yükselmeye geçmiş, dar gelirlinin, orta gelirlinin bile alamayacağı noktalara gelmiştir. Zaten kişi başına et tüketimi düşük olan ülkemizde AKP Hükûmeti sayesinde etin tadı bile unutulmaya başlamıştır.
Bakın, kişi başına yıllık kırmızı et tüketimi Amerika Birleşik Devletleri'nde 95 kilogram, Avrupa Birliği ülkelerinde 70 kilogram iken Türkiye'de sadece ve sadece 6,5 kilogramdır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de hayvancılık sektöründe yaşanan sorunların en büyük nedenlerinden bir tanesi de, kuşkusuz, son otuz yıldır bölgede devam eden çatışma ve şiddet ortamıdır. Bu çatışma süreci bölge ekonomisini çok ciddi boyutlarda sarsmıştır. Yine, getirilen mera ve yayla yasakları bölgede hayvancılık durumunu oldukça gerilere çekmiştir. Binlerce hektar mera ve yayla güvenlik gerekçesiyle yasaklanmış, bu yasaklar hâlâ da devam etmektedir. Yine, binlerce dönüm arazi mayınlanmış ve bu mayınlar hâlâ temizlenmemiş durumdadır. Özellikle 1990-95 arasında yaşanan zorunlu göç de eklenince bölge kırsalı iyice boşalmış, kaynaklar yok edilmiş, insanlar üretimden kopmuş ve bu üretim yerine mevsimlik işçi, inşaat işçisi ya da çöp toplayıcı olmak üzere batıya gitmeye başlamışlardır. Zorunlu göçle birlikte kırsalda birçok potansiyel -ki, bunların başında hayvancılık gelmektedir- atıl duruma düşmüştür.
Değerli milletvekilleri, milyonlarca üretici ve tüketiciyi doğrudan ve derinden etkileyen, ayrıca ülke ekonomisi açısından da çok ciddi bir öneme sahip olan hayvancılığın yeniden canlandırılması kaçınılmazdır. Özellikle tek geçim kaynağı hayvancılık olan halk için yeni önlemler alınmalı ve yapılacak düzenlemelerle hayvancılık teşvik edilmelidir.
Hayvancılıkta ithalat çıkar yol değildir. Bugünkü ithalat politikası devam ederse ülkede hayvancılık diye bir sektör kalmayacaktır. Acilen uzun vadeli hayvancılık politikaları oluşturulmalı, et ve kasaplık hayvan ithalatına derhâl son verilmeli, ülkemizdeki gerekli süt ve besi hayvanı sayısına ulaştığımız anda gebe düve ve besi hayvanı ithalatına da son verilmelidir.
Yem bitkileri üretimi desteklenmeli, mevcut meraların ıslahı yapılmalı, ette ve sütte yerli üretimi destekleyici önlemler mutlaka alınmalıdır.
Et ve süt tüketiminin artırılmasına yönelik kampanyalar yapılmalı, yeteri miktarda hayvan saf kültür ırkı ve melez soyları olan Türkiye'de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, üniversiteler, araştırma kuruluşları ve yetiştirici birliklerini içine alan hayvan ıslahı projeleri derhâl gündeme getirilmelidir. Yani yurt dışındaki çiftçileri ve hayvan sahiplerini desteklemekten acilen vazgeçilmeli, bize her zaman gerekli olan ve kahrımızı çeken çiftçimizi, süt ve et üreticilerimizi destekleme yoluna gidilmelidir. Hayvancılık alanında yaşanan çöküşün önlenmesi ve kalıcı çözümlere ulaşılması, yurt içi üretimin ve pazarlama zincirinin sahip olduğu yapısal sorunların ortadan kaldırılması için şeffaf, güvenilir, uzun erimli politikaların uygun destekleme araçlarıyla birlikte yaşama geçirilmesi de gerekmektedir.
Türkiye'de canlı hayvan stoku artırılmalıdır. Bunun için ürün fiyatlarında uzun vadeli kararlılık oluşturulmalı ve bu yolla üreticiye güven verilmelidir. Damızlık hayvancılık özel bir önemle desteklenmelidir. Hayvan sektörünün çeşitler arası dağılımında bir denge gözetilmelidir. Koyun ve keçiyi dışlayıp yalnızca sığıra dayalı büyük işletmecilik, dinamik kırsal ve kentsel nüfusa sahip Türkiye için uygun değildir. Bu bağlamda ihmal edilen küçükbaş hayvancılık özenle desteklenmeli ve geliştirilmelidir.
Süt üretim süreçleriyle et üretim süreçleri arasındaki sıkı ilişki göz önünde tutularak süt piyasasının sağlıklı bir şekilde işletilmesi de sağlanmalıdır. Hayvan ıslahı ve hayvan hastalıklarının önlenmesi alanında alınacak önlemlerle verimlilik mutlaka artırılmalıdır.
Hayvancılık alanında maliyetlerin düşürülmesi en temel sorunlar arasındadır; bunun en makro yolu Türkiye'nin bitkisel üretimde dışa bağımlılıktan kurtarılması, yem üretiminin tüm kaynaklarıyla birlikte yurt içi üretime dayandırılmasından geçer.
Özce söylemek gerekirse anlattığımız nedenler karşısında hayvancılıkta istikrarlı ve uzun vadeli politikalar izlenmesi, büyükbaş ve küçükbaş canlı hayvan varlığının artırılıp ithalatın asgari seviyelere indirilmesi için bu konuyla ilgili kurum, kuruluş ve mevcut örgütlenmelerle, entegre plan ve stratejiler oluşturulmalı ve bunlar derhâl hayata geçirilmelidir. Ülkemiz hayvancılığının geleceği ve tarım sektörünün kalkınması için de bu önlemler büyük önem arz etmektedir.
Araştırma önerilerimize destek olacağınızı umuyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aksoy.