GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı'na, Fuat Sezgin'in ölüm yıl dönümüne, bir karikatür dergisinin yapmış olduğu karikatüre ve protestolara, Madımak'ın yıl dönümüne, İsrail'in eylemlerine karşı daha güçlü ses çıkarılması gerektiğine, orman yangınlarına ve kamu işçilerine teklif edilen zamma ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:103
Tarih:01.07.2025

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1 Temmuz, çocukluk ve gençlik yıllarımızdan bir hatıradır. Nedir bu? Kabotaj Bayramı'dır. Çocukluğumuzda Türkiye'nin her yerinde Denizcilik ve Kabotaj Bayramı olarak kutluyorduk. Anlamı nedir? Belki çoğu milletvekillerimiz de bilmiyorlardır, söyleyeyim buradan: Biz Kurtuluş Savaşı'nı verdikten sonra, bir devlet kurduktan sonra Lozan'la beraber kapitülasyonlar tamamen kaldırılmıştı ama devamı vardı; Türk kara sularında yani bizim denizlerimizde, bizim sularımızda bizim gemilerimiz bizim bayraklarımızla beraber dolaştırılmıyordu. Bununla ilgili olarak 1 Temmuz 1926 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bizim kara sularımızda sadece Türk gemilerinin dolaşabileceği, başka gemilerin de izinle dolaşabileceği noktasında bir kanun çıkarılmıştı. Türkiye'nin tamamında kutlanıyordu ama şimdi ise sadece belli yerlerde işte "Kabotaj Bayramı" diye kutlanıyordu. Ben buradan Hükûmete sesleniyorum: Artvin'den Ardahan'a kadar, hatta Ardahan'ın bu tarafından Hatay'a kadar bütün deniz sahillerimizin olduğu yerlerde, valilerimizin bunu bir bayram coşkusu içerisinde, anlamını da söyleyerek mutlaka kutlamaları gerekir diye düşünüyorum. Lozan'ı meydana getirenlere, oluşturanlara da bir kez daha teşekkürlerimi ifade ediyorum.

Fuat Sezgin'in ölüm yıl dönümü. Fuat Sezgin kim? Fuat Sezgin, profesör doktor. Nedir profesör? O kadar çok profesör var ki... 1960 darbesinde 147 kişi -bilim adamları- Türkiye'den sınır dışı edildiler ve vatansız pasaportu verildi bunlara aynen 1920'li yıllarda yapıldığı gibi. Fuat Sezgin Almanya'ya yerleşti. Burada dünya İslam tarihinin bilim tarihini yazdı yani 27 cilt eseri tek başına yazdı UNESCO'nun 40 kişi görevlendirdiği bir yerde. Kendisi uzun yıllar Almanya'da yaşadı, daha sonra Türkiye'ye getirildi. Şimdi, Alman vatandaşı da olduğu için, Türk vatandaşı da olduğu için de Almanya eserlerini vermiyordu. Ben buradan Türk Dışişleri Bakanlığına ve Hükûmete sesleniyorum: Almanya bu eserlerin tamamını dijital ortama almalı, biz de onun eserlerini dijital ortama almalıyız -İstanbul'daki eserlerini- ve bu eserleri de karşılıklı olarak bir takas yapmalıyız ve bütün dünya ilmine de açabilmeliyiz. "Ursula" diye bir kadınla evlendi, kadın Müslüman oldu ve bütün biriktirmiş olduğu paralarla beraber de Yıldırım Beyazıt Külliyesi'nin restorasyonunu yapmış oldu. Dünya bilim tarihini yazan büyük bir insandı ve İstanbul'da bir müzesi var. Müslümanların yani Arapların ve Türklerin 800 icadı var dünya bilim tarihine hediye ettikleri. Bunların orijinallerini bulduysa orijinallerini sergiliyor Gülhane Parkı'ndaki müzesinde, orijinal olmayanlarını ise orijinal olmadığı şekliyle tekrar orijinal hâline dönüştürerek yaptı. Fuat Sezgin'i de rahmetle anıyorum ve de bütün fen liseleri öğrencilerini de Gülhane Parkı'ndaki Fuat Sezgin müzesini gezmeye davet ediyorum.

Önemli bir konumuz var, nedir? Leman dergisinin yapmış olduğu bir karikatür. Türkiye bu tür acıları çok yaşadı; hatırlarsanız, Madımak'ta yaşadı, daha önceki dönemlerde yaşadı. Bu tür provokasyonlar her zaman yapılmış oldu; başkaları yaptı, Türkiye'de yapıldı, bu topraklarda yapıldı. Herkes bir şeyler söylerken bunun sonucunu düşünmek zorundadırlar. "Ben kimin kutsalına dokunuyorum, hangi mesajı veriyorum?" diye düşünülmesi gerekirdi. O nedenle, Leman dergisindeki bu karikatürün yayınlanmasını ve bu karikatürün bu şekilde takdim edilmesini doğru bulmuyoruz ve kınıyoruz ama aynı zamanda, "İslam" diyenlerin, "Müslüman'ız" diyenlerin -barış dini, İslam kelimesi "silm"den gelir, barış demektir- protestolarını da doğru yapmaları gerekiyor. Bu tür şeylerde provokatörlerin olabileceğini... Türkiye hassas bir dönemden geçiyor; zaten her zaman hassas bir dönemdeyiz biz, cumhuriyetimizi kurduğumuz andan itibaren, hatta Malazgirt'ten bu Anadolu topraklarına geldiğimiz andan itibaren. Bizi çekemeyenler var, provokatörler var, ajitatörler var, ajanlar var bu topraklarda. Onun için, bu tür protestolarımızı doğru yapmamız gerekiyor. Madımak olaylarında biz bunu yaşadık biliyorsunuz. O zaman çok ciddi şekilde idarenin yanlışları vardı, vatandaşlarımızın galeyana gelmeleri vardı. Orada ölenlerin hepsine de rahmet diliyorum hangi dine mensup olurlarsa olsunlar, hangi inanca veya inançsızlığa mensup olurlarsa olsunlar. O zamanlarda şöyle bir şey yapmıştık: Ben -Muhsin Yazıcıoğlu'yla beraber- Büyük Birlik Partisinin Genel Başkan Yardımcısıydım. Yanan otel ile partinin binası yan yanaydı ve onların, 36 kişinin o binaya geçmesini sağladı Muhsin Yazıcıoğlu ve orada 36 kişi yanmaktan kurtuldu; bunların içerisinde Arif Sağ da vardı, başka sanatçılar da vardı, bu insanların hepsi de kurtuldular. Muhsin Yazıcıoğlu'na bu konu iletildiği zaman Muhsin Bey şöyle söylemişti: "Buradan kimse dışarı çıkmasın, başka kimseyi de içeri almayın. İçeri alırsınız, duyarlar, onları da yakarlar veya buradan birisi dışarı çıkar, orada olduklarını söyler, yine yakarlar. İnsanların yanmaması lazım. Bizim yaşatmak için gayret sarf etmemiz lazım."

Şimdiden de -yarın da Madımak'ın yıl dönümü- Madımak'ta ölenlere de rahmet diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özdağ.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Teşekkür ederim efendim.

O nedenle, Türkiye hassas bir dönemden geçerken kutsallara saldırıları doğru bulmadığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum. Ama iktidara da bir sözüm var buradan: Kudüs başkent yapılırken niye çok güçlü bir sesle bulunmadınız? Bugün Netanyahu hem İslam'a saldırıyor hem kutsallarımıza saldırıyor. Orada Kudüs üç dinin de merkeziydi -biliyorsunuz- kıblesiydi. O nedenle, bu ticaret yapılırken bu Netanyahu İslam'la uğraşmıyor mu? Kiminle uğraşıyor? Lübnan'dakiler Müslüman değil miydi? Hamas Müslüman değil mi? Hizbullah Müslüman değil miydi veyahut da Suriye'dekiler Müslüman değil miydi? Lübnan'dakiler, Ürdün'dekiler, Irak'takiler, İran'dakiler Müslüman'dı. Daha güçlü ses vermemiz gerekiyor. O nedenle herkesin enerjisini, İsrail'in yapmış olduğu eylemlere karşı güçlü bir şekilde yükseltmesi gerekmektedir.

Bir diğer yandan orman yangınlarımız var. İçimiz yanıyor arkadaşlar. Bakın, sadece ağaçlarımız yanmıyor. Bu ağaçlar elli yılda, yüz yılda meydana gelen ağaçlar; sedir ormanlarımız, çam ormanları, sarıçam ormanlarımız, karaçam ormanlarımız. Sadece ağaçlarımız mı yanıyor? Oksijenimiz yanıyor, suyumuz yanıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Müsaade ederseniz efendim... Kusura bakmayın.

BAŞKAN - Buyurun, buyurun.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Ve suyumuz yanıyor, mikroorganizmalarımız yanıyor, hayvanlarımız yanıyor, toprağımız yanıyor ve biz çok büyük değerlerimizi kaybediyoruz. Yani bu bir beka sorunu -hani "beka sorunu" diyoruz ya bazen bazı konularda- bu, Türkiye için beka sorunu. Bakın, esas önemli olan bunlar. Eğer çevreyi koruyamazsanız, iklimi koruyamazsanız, ağaçlarınızı, hayvanlarınızı, mikroorganizmalarınızı koruyamazsanız suyunuzu koruyamazsınız, erozyon nedeniyle kaybettiğiniz topraklarınızı koruyamazsınız. O nedenle, Hükûmetin tedbir almadığını görüyoruz. Hükûmet tedbir almış olsaydı yani Hatay'dan ta ki Çanakkale'ye kadar buralarda bunlarla ilgili olarak helikopterleri zamanında alsaydı, gece görüşlü dürbünlü helikopterlerimizi, uçaklarımızı almış olsaydı, arazözlerimiz olsaydı...

Ben Manisa'nın çocuğuyum, Muğla Milletvekiliyim; Allah aşkına oradan yüksek gerilimli elektrik hatları geçiyor, bunların altlarının temizlenmesi lazım; niye temizlemediniz kardeşim? Tarım ve Orman Bakanlığında kaç bin kişi çalışıyor biliyor musunuz? 170 bin kişi çalışıyor. Atıl bir bürokrasi var. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçerken...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Tamamlayacağım efendim, müsaadenizle.

BAŞKAN - Bu 8'inci dakika.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Özür dilerim efendim, hemen toparlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun, toparlayınız.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Bakın, bununla ilgili olarak sizler görevinizi yapmıyorsunuz, "Yaptık." diyorsunuz. Hani Anadolu'da bir tabir var ya "Körler, sağırlar; birbirini ağırlar." diye, burada bakanlıkların denetim mekanizmaları zayıf, bu bakanlıklar görevlerini yapmıyorlar. O nedenle, bu orman yangınlarının bir an önce söndürülmesi lazım. Bununla ilgili de dört yıldır tedbir almıyorsunuz. Dört yıl önce hatırlarsanız Muğla'da çok büyük yangınlar oldu, ben oradaydım; helikopter yoktu, uçak yoktu. Bununla ilgili olarak da çalışmaların hızlı bir şekilde yapılması gerekmektedir ama yapılmıyor.

Son söz olarak şunu söylemek isterim: Bakın, kamu işçileri tam beş aydır zam alacaklar, alamıyorlar. Bir yandan sendikalar, bir yandan diğer sendikalar burada anlaşmaya çalışıyorlar, Hükûmetle anlaşmaya çalışıp bir türlü anlaşamıyorlar. Bu insanlara enflasyonun altında zam teklif ediyorsunuz. Hem "Enflasyona sizi ezdirmeyeceğiz." diyorsunuz hem de bu insanlar beş aydır maaşlarına zam yapılmasını bekliyorlar. Şimdi diyeceksiniz ki "Bunları toplu olarak alabilirler." Alabilirler, doğru ama beş ay önceki enflasyon ile bugünkü enflasyon bir değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - O nedenle, bu kamu işçilerinin maaşlarında da bir an önce anlaşmayı sağlayın, mağdur edilmekten kurtarın diyor, Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim efendim anlayışınız için.