| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 64 |
| Tarih: | 09.02.2012 |
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP'nin on yıllık iktidarı sonucunda bugün ilginç zamanlardan geçiyoruz. Bugün kurumlar arası bir iç savaş yaşandığına tanık oluyoruz. Bugün ifadeye çağrılan Sayın Fidan değil aslında ifadeye çağrılan Sayın Başbakandır. İçeride terörist suçlamasıyla yatan eski Genelkurmay Başkanı değil aslında yargılanmak istenen onu oraya atayan Sayın Başbakandır. Suriye'ye savaş çığlıkları atılırken Türk ordusunun yarısını içeride esir alan bir anlayışın Türkiye'ye getirdiği sonuç budur.
Değerli arkadaşlar, bu saray içi kavganızı anlıyorum ama bu görüntü dağılan bir devlet görüntüsü vermektedir. Bu hepimizi üzer, hepinizi üzer. Öyle anlaşılıyor ki yarattığınız canavar kapınıza geldi, dayandı.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; kibir ve zorbalık bir paranın iki yüzü gibidir. Kibir zorbalığı, zorbalık kibri besler. Bu kaçınılmaz ortaklığın meyveleri çok zehirlidir. Her yerde her zaman herkese felaket getirir. Ancak siyasetteki tezahürleri çok daha zehirlidir. Lord Acton'un dediği gibi "İktidar yozlaştırır ama mutlak iktidar, mutlak anlamda yozlaştırır." Bu bilgelik dolu tespitin işaret ettiği yozlaşma, kibir ve zorbalık beraberliğinin bir sonucudur çünkü mutlak iktidarda kibir ve zorbalık en fütursuz, en küstah şekilde buluşur; kendini bütün değerlerin ve erdemlerin timsali gibi gösterirken onları istismar eder, kullanır, posasını çıkarır ve sonunda yok eder. Adı size göre güya "adalettir" ama adaletsizliğin ta kendisi olur. Hukukun üstünlüğünden bahsedersiniz ama hukuku yerle bir edersiniz bu kibirle. Millet iradesinin öneminden dem vurursunuz ama millet sanki sadece kendisine oy verenlerden ibaretmiş gibi davranırsınız. Hakaret, alçaltma, rakibinin façasını güya kabadayı edasıyla boğduğunu sanmak, bu mutlak iktidar kibrinin bir üslubu beyanıdır.
Sayın vekiller, işte AKP'nin yüce Meclisimize dayatmak istediği yeni tüzük, AKP Genel Başkanının ruhundaki kibrin, otoriteryan anlayışa varacağının en somut ifadesidir. Mutlak iktidarın beslediği kibir hangi korkunç noktalara gidecekmiş, işte bu son İç Tüzük bunu anlatmaktadır.
Bunu, kendisinin milletin yegâne temsilcisi olduğuna inandırmıştır. Tarihsel hınç duyguları içinde bu yüce çatıyı bir hapishaneye çevirmek istemektesiniz. Arzusu, Meclisi kendi iradesini onaylamaktan ibaret bir mekanizma hâline getirmek olanların siyaset olarak başarılı olması imkânsızdır.
Yeni Meclis İç Tüzük'ünün on yıllık bir iktidar dönemi sonunda gündeme getirilmesinin tesadüf olmadığını biliyoruz. Zamanlamanız gerçekten çok ilginç. Kendi postmodern diktatörlük heveslerini cumhuriyetin kurucu kadrolarına yansıtan bir ruhun eseri bu İç Tüzük önerisi. Bir Kasımpaşa kabadayısı formatında tecessüm eden bu ruhun, gönlündeki hedefi artık gerçekleştirme zamanının geldiğine inanmasıyla ilgilidir bu İç Tüzük.
Değerli vekiller, sakın ola ki mübalağa ettiğimi, muhalefet etme hırsıyla olupbiteni abarttığımı düşünmeyin. Bizler aklıselimi ve basireti esas almak zorundayız. Attığımız her adımda, söylediğimiz her kelimede aklıselimin ve basiretin mührü olmalı. Bu bizim aziz milletimize karşı en önemli sorumluluğumuzdur.
AKP'nin on yıldan sonra yeni bir Meclis İç Tüzük'ü dayatmak istemesi, maalesef bir zincirin sondan bir önceki halkasıdır, varılacak nihai istasyondan önceki son duraktır, iç ve dış siyasette yaşadığımız bütün çok tatsız gelişmelerin şahikası sayabileceğimiz bir olaydır. Bundan ötürü sizlere bizi bir zorbalık rejimine götüren önceki halkaları ve anlamlarını kısaca hatırlatmak isterim.
Biliyorsunuz Silivri toplama kampında AKP'ye göre gazeteci ve yazar görünümlü birçok terörist var, bunlardan 2'si Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu, sözde terörist olduklarını kamufle etmek için Wikileaks üzerine bir kitap yayınladılar. Kitap çok ilginç, okumanızı tavsiye ederim, bazılarının niyetleri uğruna papazla bile iş birliğine girmekten kaçınmayacağını gösteriyor. Kitaptaki her şey ibret verici.
Değerli milletvekilleri, mesela, medyamıza göre gündemi hep Başbakan belirliyor değil mi? Biz ana muhalefet olarak dişe dokunur hiçbir şey söylemiyoruz, hiçbir şey beceremiyoruz, beceriksizlik bizde, vizyonsuzluk bizde, üstelik statükocuyuz ve geçmişe demir atıp orada takılıp kalmışız! Peki, bunları kim söylüyor, kim söyletiyor? Bu kurgunun asıl sahipleri kim? Hepsi Wikileaks belgelerinde var. Yandaş medyanın kurulmasını kimlerin tavsiye ettiği, kimlerin telkiniyle yapıldığı o belgelerin içerisinde saklı.
Değerli arkadaşlar, hafızayı beşer nisyan ile maluldür, biliyoruz. Böyle düşünebilirsiniz ama sakın balık hafızalı olduğumuzu düşünmeyin. Çok değil, 12 Haziran öncesini hatırlayın, bir başyazar vardı, adı Mehmet Altan, Başbakana ve AKP'ye kendi ilkeleri adına en yandaşça desteği veren tanınmış bir yazar. Ne oldu? Bu biçimde söylemek belki incitici ama o da kendisini bir anda kapının önünde buluverdi. Mehmet Altan bakın ne dedi başına gelenler üzerine: "Askerî rejimler dâhil bana nereye, nasıl konuşacağıma dair bir akıl verme cüreti gösterilmesine ilk defa bu dönemde rastlıyorum." Demek ki kibir hedefine ulaştı, artık safralar atılıyor, yol arkadaşları artık terk edilmeye başlandı. Mehmet Altan gibi onlar da itiraf etmeye başlarlar yakında, mesela 12 Eylül 2010 referandumunda "evet" çıkması için çok uğraştıklarını ama şimdi referandumun sırf HSYK'yı değiştirmek için yapılmış bir tablo olduğunu hep beraber fark edip söylemeye başladılar.
Değerli vekiller, Türkiye'de otoriter rejimin taşları adım adım döşendi, bunun için aralarındaki tek ortak payda, kurucu ruha ve değerlere karşı olmak olan farklı kesimler ittifaka girdi. Sözde liberal takım, AKP'yi Batılı demokrasiler nezdinde meşrulaştırma ve sempatik gösterme misyonunu üstlendi. Bu mutlu beraberlik AKP açısından en verimli ürününü 12 Eylül 2010 referandumuyla verdi.
Havuç ve soba mekanizmasıyla tek seslileştirilmiş medya ve Göbels'e rahmet okutan propaganda ağı sayesinde, Türkiye'de despotik bir yarı başkanlık ve kuvvetler birliği sisteminin anayasal temeli atıldı. Referandumda "hayır" diyenlere inanılması güç iftiralarda bulunuldu. Gerçekler susturuldu, sözler boğuldu. Referandum mantığına tamamen aykırı bir şekilde kurgulanan bir oylamadan yüzde 58 çıkmasına olağanüstü demokratik bir anlam yüklendi.
Bizler niyet okuyuculukla suçlandık. Oysa ahlakla biraz ilgilenenler bilir, bir eylemin doğruluğunu belirleyen şey niyetlerdir. Niyet hayırsa akıbet hayır olur. Biz bu zihniyetin niyet bozukluğunu başından beri doğru teşhis ettik. Değişime ve yenilenmeye karşı olduğumuz için değil, AKP'nin değişim söylemindeki niyetlerinin hayırlı olmadığını teşhis ettiğimiz için 12 Eylül 2010'da gür bir sesle "hayır" dedik. Sadece muhalefete, muhalefet eden bir medyanın ardından bütün kararlarında Hükûmete tabi bir yargının ülkemiz için ne büyük bir felaket olacağını çoktan görmüştük. Keşke yanılmış olsaydık ama haklıydık çünkü niyetler esastı. İşte bugün ortaya çıkan bu niyetler, AKP'nin ortak bir iradeyle ve uzlaşmayla bir anayasa yapma isteği konusundaki kuşkularımızı artırmıştır bu İç Tüzük tartışmaları değerli arkadaşlar.
Bu şey, bir postmodern diktatörlük rejimine direnmemiz için, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün içinde bulunduğumuz bu Meclis postmodern diktatörlük rejimine direnmemiz için elimizde kalan tek şey, tek şey bu milletin kürsüsü.
Suriye'de olupbitenler AKP'nin kendi amaçları için supra global gücün desteğini alma tezgâhından başka hiçbir şey değil. Milletimiz için bedeli çok ağır olabilecek kararlar alınıyor. Acayip operasyonlara girişiliyor. Kendi hedefini birtakım güçlerin bölgemize yönelik projeleriyle birleştirmiş bir anlayışla karşı karşıyayız. Türkiye bu anlayışla despotik bir yarı başkanlık sistemine götürülmek isteniyor. İşte bunun için Meclis İç Tüzük'ümüz antidemokratikleştiriliyor.
Yüce Meclisin demokrasi için direnişi en büyük onur sayan tüm üyelerine sesleniyorum hangi siyasi partiden olursa olsun. Mücadelemizin nedeni Türk milletinin kendisi adına kurduğu bu yüce çatı altında söz söyleme, Türk milleti için yasa yapma, iktidarı denetleme görevimizi layıkıyla ve hakkıyla yapma özgürlüğümüzü korumaktır. Bu bizim kutsal ödevimizdir. AKP'nin yüce Meclisi muhalefete zindan etmeyi ve bizi susturmayı amaçlayan Tüzük değişikliğine karşı çıkmak bizim onurumuzdur.
Hepinizi onurumuzu korumaya davet ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çıray.