Konu: | İklim Kanunu Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 103 |
Tarih: | 01.07.2025 |
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklif, AK PARTİ'sinin yıllardır çevreye ve doğaya karşı izlediği piyasacı, günü kurtarmaya yönelik ve sermaye odaklı yaklaşımının yasal bir ifadesinden başka bir şey değildir. Adına "iklim kanunu" demek hem doğaya hem bilimsel gerçeklere hem de bu ülkenin çocuklarına ihanettir.
Türkiye, Paris İklim Anlaşması'nı 2016 yılında imzalamasına rağmen ancak 2021 yılında onaylamıştır. Bu gecikme bile AK PARTİ'si iktidarının çevre politikalarına ne kadar duyarsız olduğunu gözler önüne sererken şimdi önümüze getirilen bu kanun teklifi aslında bu duyarsızlığın sadece şekil almış hâlidir. 2053 yılına kadar "net sıfır emisyon" hedefi konulmuş ama bu hedefin nasıl, kimlerle, hangi politikalarla ve hangi denetim mekanizmalarıyla gerçekleştirileceği belirsiz bırakılmıştır yani hedef çok, irade sıfır.
Teklifte sözüm ona bir Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kuruluyor ancak bu sistem Avrupa Birliğindeki örneğiyle ne yapısal olarak örtüşüyor ne de çevresel adalet ilkesine dayanıyor. Emisyon haklarının ücretsiz tahsis edilmesi gibi belirsiz düzenlemeler doğrudan iktidara yakın sermaye gruplarına açık çek anlamına gelmektedir. İklim adaleti, toplumun tamamına eşit yükümlülük ve fayda esasına dayanan bir düzen isterken bu yasa teklifi sermayeyi kollayan, vatandaşları dışlayan, çevreyi ise sadece süslü cümlelerle hatırlayan bir düzen kuruyor. AK PARTİ'sinin bu yaklaşımı, çevreyi bir kalkınma engeli olarak gören ve doğayı pazarlanabilir bir meta hâline getiren anlayışın devamıdır. Bu zihniyet maden politikalarında ormanları katletti, zeytinlikler de enerji lobilerine peşkeş çekildi, şimdi aynı anlayış iklim kanunu kılıfıyla karbon piyasasını bir rant alanına çevirmeye çalışıyor.
Bu teklif, bilimi dışlayan, sermayeyi kucaklayan bir tekliftir. "Danışma Kurulu" adı altında kurulacak yapıda çevre bilimciler, meslek odaları, sivil toplum örgütleri yok. Peki, kimler var? Sermaye çevreleri, finansal aktörler, iklim krizini sadece bir yatırım fırsatı olarak gören yapılar var. Bilimin dışlandığı, toplumun yok sayıldığı, karar alma sürecinin de tek elde toplandığı bir düzen kuruluyor. Oysa iklim krizi yalnızca ekonomistler ve bürokratlarla çözülebilecek bir sorun değildir; meteoroloji mühendisinden çevre mühendisine, ziraatçısından ormancısına kadar bilim insanlarının ve teknik uzmanların bu süreçte yer alması gerekirdi. Oysa AK PARTİ'si her zamanki gibi bilgiyi değil rantı ve itaati tercih etti.
Karbon piyasasında elde edilecek gelirlerin nasıl kullanılacağı belirsiz. "Yeşil dönüşüm için kullanılacak." deniliyor ama bu paraların hangi projelere, kimlerin denetiminde, nasıl aktarılacağıyla ilgili hiçbir hüküm yok. Denetim yoksa, şeffaflık yoksa bu kaynakların bir avuç yandaşa aktarılamayacağının garantisi de yok sayılmaktadır. Üstelik fonların kamuya açık bir şekilde raporlanması dahi teklif metnine girmemiştir. Bu hâliyle karbon piyasası yeşil dönüşüm değil ancak yeşil yolsuzluk riskini taşımaktadır.
Geçici maddeyle yerel iklim eylem planlarının 2027'ye ertelenmesi, iklim krizinin ciddiyetini hâlâ kavrayamayan bir iktidarın aymazlığıdır. Dünya 2030'a kadar karbon emisyonlarını yüzde 50 azaltmayı konuşurken Türkiye hâlâ 2027'de plan yapma aşamasında. Ayrıca bu erteleme yetkisi yine Sayın Cumhurbaşkanına tanınmış yani isterse bir beş yıl daha ertelenebilir. Şimdiden söyleyebiliriz ki 2027 yılına gelince erteleneceği sadece malumun ilamıdır. Hedefler var ama araç yok, sorumlular var ama hesap veren yok. AK PARTİ'sinin doğa anlayışı bellidir: Ağaç değil beton; orman değil rant; çevre değil inşaat. İklim politikası da bu vizyonun bir parçasıdır. Doğa, onların gözünde sadece ranta açılacak bir arsadır. Bu zihniyet, Kaz Dağları'nda altın için binlerce ağacı keserken gösterdi kendini, Salda Gölü'nde millet bahçesi bahanesiyle doğayı yok ederken de kendini belli etti, Akbelen'de sermayenin üstlendiği kanun teklifiyle zeytin ağaçlarımız katledilirken gösterdi yüzünü. Şimdi, iklim krizi gibi evrensel bir meselede dahi aynı anlayışı sürdürüyorlar çünkü dertleri doğa değil rant.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.
Değerli milletvekilleri, bu teklifin teknik ayrıntılarına kadar temsil ettiği zihniyeti sorgulamalıyız. İklim krizi çocuklarımızın geleceğini tehdit ederken bu ülkeyi yönetenler sermayeye yeni rant alanları açmakla meşgul. Oysa, gerçek bir iklim politikası adil, katılımcı, bilimsel temellere dayanan ve toplumu önceleyen bir yaklaşım gerektirirdi.
İklim Kanunu Teklifi bu hâliyle yetersizdir, eksiktir ve tehlikelidir; sadece çevreye değil, toplumsal adalete, bilimsel akla ve gelecek nesillere de ihanettir. Bizler doğayı korumakla sadece bir ekosistemi değil çocuklarımızın nefesini, geleceğini, sağlığını ve yaşam hakkını koruduğumuzu biliyoruz. Bu nedenle, bu teklife "hayır" diyoruz. Dolayısıyla iklimi değil, sistemi değiştirmenin zamanı geldi diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)