GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İklim Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:104
Tarih:02.07.2025

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; 18'inci maddeyle emisyon ticaret sistemine uyum için çeşitli düzenlemeler yapılmakta, EPİAŞ ve EPDK'nin rolü tanımlanmaktadır. Burada emisyon ticaret sistemine öncelik verilmesi doğrudan emisyon azaltımı yerine piyasa çözümlerini teşvik etmektedir. Bu anlamda, piyasa bazlı mekanizmalar öne çıkarken doğrudan emisyon azaltımı konusunda zorlayıcı hükümler bulunmamaktadır. Bu durumda karbon piyasaları büyük kirleticiler için yeşil aklama aracına dönüşecektir; bu çok açıktır.

Şimdi, iklim krizi tüm canlıları ve doğal ekosistemini tehdit eden çok önemli bir kriz olarak karşımızda durmaktadır. Bu krizin kökeninde yatan şeyleri tartışırken burada partiler arasındaki farklar çok dikkat çekicidir. Biz bu krizin ana sebebinin kapitalist sistem, onun da en son hâli olan neoliberal kapitalist sistem olduğunu çok açık bir şekilde ifade ediyoruz çünkü kapitalist sistem doğayı sınırsız bir kaynak ve atık deposu olarak görmektedir. İklim kanunu sadece kapitalistlerin çıkarlarını eksenine alan, doğanın korunmasını değil piyasa koşullarına adapte olmayı önceleyen bir kanun olarak karşımızda durmaktadır, kanun metni doğayı sanayi için meta olarak ele almaktadır. Aynı şekilde, kanun teklifinde kapitalizmin neden olduğu ekolojik yıkımı önlemek yerine, böyle "yeşil büyüme" söylemiyle sermayeyi teşvik edici önlemler öne çıkmaktadır. "Yeşil" deyince anladığımız şeyler gerçekten birbirinden çok farklı. İktidar koltuklarındakiler, "yeşil" deyince doların yeşilini; biz, "yeşil" deyince de çevreyi ve ekolojiyi anlıyoruz; bu farkın da altını çizmek istiyorum.

Kapitalizm kendi yarattığı ekolojik yıkım felaketini bile yeni bir sermaye için birikim aracı olarak görmekten, yeniden üretmekten geri durmuyor ve Türkiye'deki neoliberal kapitalist politikaların medarıiftiharı AKP iktidarı karbonu alınır satılır bir meta hâline dönüştürerek burada da yine bir yeşil makyaj girişimi yapmakta ve bu, iklim kanunuyla karşımıza çıkmaktadır. İklim krizine çözüm bulmak bir yana dursun, bu yasa karbon piyasaları ve yeşil finansman gibi araçlar üreterek doğanın içine sokulduğu krizi fırsata dönüştürmek istemektedir. Her krizi fırsata dönüştürmek isteyen iktidarın gerçek yüzünü burada bir kez daha tekrar görüyoruz. "Yeşil kalkınma" söylemiyle meşrulaştırılmak istenen şey aslında ormanların, akarsuların, tarım arazilerinin yeşil etiketiyle talan edilmesinden başka bir şey değildir.

Yine, bu iklim kanunu teklifiyle öne çıkan karbon piyasaları ve karbon ticareti mekanizmaları sera gazı emisyonlarını bir ticaret nesnesi hâline dönüştürmektedir ve karbon kredisi satın alınmasından bahsedilmektedir. Yani bir şirket kendisi kotasını dolduramadıysa başka bir şirketten karbon kredisi satın alabilmektedir yani kirletme hakkını sonuna kadar kullanmaktadır. Gerçekten bu akla zarar uygulamalar karşısında şaşırmadan edemiyoruz.

Kanun teklifinde uyumdan çokça bahsediliyor ama ne hikmetse orman yangınları, seller ve kuraklıkla ilgili elle tutulur hiçbir önlem alınmamaktadır. Tam da iklim kanunu ve Maden Kanunu görüşülürken ülkenin dört bir tarafında çıkan orman yangınları dikkat çekicidir, "şüpheli orman yangınları" olarak kayda geçmiştir ve vatandaşlar çok haklı olarak bu alanların ranta açılmasıyla ilgili kaygılar taşımaktadır çünkü bizim ülkemizde Borçka'da orman talanına karşı mücadele ederken öldürülen doğa ve yaşam savunucusu Reşit Kibar unutulmamıştır. Yine, Antalya'da Taş Ocakları ile Mücadele Platformu sözcülüğü yapmış olan Ali Ulvi Büyüknohutçu ve eşi Aysin Büyüknohutçu evlerinde ölü bulunmuştu hatırlarsanız, onlar unutulmamıştır. Bu katliamlar da açığa çıkmamış katliamlar olarak tarihe geçmiştir.

Sayın milletvekilleri, ben kalan süremde güncel bir iki noktaya değinmek istiyorum. Biliyorsunuz, doğal gaza yüzde 25 zam yapıldı. Çok ilginç. Neden 1 Temmuzda yapıldı bu zam, neden bir iki gün önce yapmadılar? Çok ince bir hesapla karşı karşıyayız burada çünkü eğer 30 Haziranda yapsalardı bu, enflasyon rakamlarına yansıyacaktı ve bu zam altı aylık enflasyon rakamlarına yansıdığı için de işçi, memur ve emekli için verilecek olan zam oranlarına yansıyacaktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

KEZBAN KONUKÇU (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Burada, işçinin, emekçinin, emeklinin eline geçecek olan üç kuruşun bile hesabının yapıldığını görüyoruz. Pes doğrusu! Açıkçası bu kadarını bile biz düşünemezdik. Böyle, herhâlde profesyonel dolandırıcıların aklına gelebilecek bir yöntem uygulanmıştır burada. Açlık sınırının altında asgari ücreti alan ve ücretli emeğin yüzde 50'sini oluşturan emekçiler ara zam beklerken, kamu işçileri sefalet zammına karşı sokaklarda iken bu tarz uygulamalar ve dolandırıcılıklarla halkı kandıramazsınız. TÜİK'in oyunlarıyla enflasyonu zaten düşük gösteriyorsunuz, üstüne bu şekildeki uygulamalar da kesinlikle karşılık bulmayacaktır. İnsanlar her şeyin farkında, emekçiler her şeyin farkında. Artık yeter, emekçilerin cebinden elinizi çekin, bu tarz dolandırıcılıklara bir son verin diyorum.

Teşekkürler. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)