Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 105 |
Tarih: | 03.07.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün Genel Kurulda görüşmekte olduğumuz Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi kamuoyuna enerji arz güvenliğini sağlama, madencilik faaliyetlerini hızlandırma ve yatırım süreçlerini kolaylaştırma amacıyla sunulmuş bir teklif gibi lanse ediliyor ancak teklifin detayları incelendiğinde, aslında doğaya, yerel halka, çevre hukukuna ve kamu denetimine karşı ciddi tehditler barındıran bir düzenlemeyle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Bu yasa teklifinde enerji ve maden yatırımlarının önünü açmak amacıyla idari süreçler sadeleştirilmek istenmektedir ancak "sadeleşme" adı altında demokratik katılım, çevresel denetim, mülkiyet hakkı ve yargı denetimi gibi temel anayasal güvenceler ya devre dışı bırakılıyor ya da etkisizleştiriliyor. Konu enerji arz güvenliği kadar hukuk güvenliği ve doğa haklarıdır da.
İzninizle, bu teklifin özellikle 5 maddesi üzerinde detaylı bir şekilde durmak istiyorum. Burada devletimizin çok önemli kurumlarının temsilcileri de yer alıyorlar. Bu teklifin temel ruhunu ve niyetini gösteren maddeler 1'inci maddesi, 2'nci maddesi, 4'üncü, 11'inci ve 12'nci maddeleridir. Bu maddeler yasama eliyle yürütmeye sınırsız yetki devri anlamına gelen, hukuk devletiyle bağdaşmayan, halkın ve çevrenin zararına olacak düzenlemeleri içermektedir.
Özellikle 1'inci maddeyle başlamak isterim. Bu madde ilk bakışta olumlu gibi görülebilir. "'ÇED Gerekli Değildir' kararı artık verilmeyecektir." deniliyor. Özellikle iktidar sıralarındaki hukukçu milletvekillerimize seslenmek istiyorum. Dikkatli incelendiğinde, yeni getirilen hüküm çok daha tehlikeli bir düzenlemeye kapı aralamaktadır. Buna göre enerji ve maden yatırımlarında ÇED süreci tamamlanmadan ruhsat, teşvik, izin ve onay işlemleri başlatılabilecek. Yani ÇED raporu almadan siz fiilî olarak işe başlıyorsunuz ve arkadan "Tamamlayacağız." diyorsunuz.
Arkadaşlar, bu son derece büyük bir tehlike; bu bir yıkım, bu bir kıyım. Lütfen, bunu net olarak görün. Ne yaptığınızın, emin olun, farkında değilsiniz. Bu ne demek biliyor musunuz? Önce yatırımcı ruhsatı alacak, çalışmalara başlayacak, ardından çevresel etki değerlendirilecek. Yani ÇED olması gerektiği gibi ön değerlendirme olmaktan çıkacak, yatırım sürecinin ardından şeklen yapılan bir prosedüre dönüştürülecek. Bu düzenleme çevre hakkının özüne aykırıdır. "ÇED" dediğimiz süreç sadece bir belge değil, halkın bilgi alma, görüş bildirme, bilimsel katkı sunma ve çevresel riskleri önceden görme hakkının temelidir. Bu hakkı süreç dışına itmek halkı süreçten dışlamak demektir.
2'nci maddeyle birlikte teklifin esas yönelimi daha da netleşiyor. Burada karşımıza 2 kritik değişiklik çıkıyor. Birincisi, ruhsat bedeli içerisinde yer alan çevreyle uyum teminatı kaldırılıyor. Onun yerine rehabilitasyon bedeli getiriliyor ancak bu bedelin miktarı yatırımların çevresel etkisine göre değil sadece maden türüne ve ruhsat alanına göre belirleniyor. Yani bir yatırım çevreyi ne kadar tahrip ederse etsin ödenecek bedel değişmeyecek. Bu çevre zararı ile sorumluluk arasında bağ kurmayan bir anlayıştır, "Çevreyi kirleten öder." ilkesi burada geçersiz hâle geliyor. Arkadaşlar, neyi oyladığınızın, nasıl bir değişiklik yapmak istediğinizin, ne getirdiğinizin acaba farkında mısınız?
İkinci olarak, bu maddeyle Cumhurbaşkanı Yardımcısı başkanlığında bir kurul oluşturulması öngörülüyor. Bu Kurul çevresel etkilerden arazi tahsisine, ruhsatlandırmadan ihtilafların çözümüne kadar çok geniş yetkilere sahip olacak ancak dikkat edin bu Kurulda yerel yönetimler yok, üniversiteler yok, meslek odaları yok, çevre örgütleri yok, sadece bakanlık temsilcilerinden oluşan siyasi bir yapı öneriliyor. Karar alma süreçlerinin demokratikliği tamamen ortadan kaldırılıyor, Kurulun çalışma, usul ve esasları ise Cumhurbaşkanlığı tarafından bir yönetmelikle belirlenecek. Meclis denetiminin, halkın katılımının, bilimsel katkının olmadığı bu yapı Anayasa’nın yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırıdır, açıkça Anayasa'ya aykırılık söz konusu. Niçin Parlamentonun veya bağımsız yargının yetkisini Cumhurbaşkanı Yardımcısının başında bulunacağı bir kurula devrediyoruz? Devletin kurumlarının temsilcileri burada, Allah için böyle bir yetkiyi hem idare olarak kullanacaksınız, sonra da sizi denetleyecek olan, en azından ara buluculuk yapacak Kurulda bile en ufak bir bilimsel etki içerisinde olan yetkili kimse olmayacak. Bu nasıl bir anlayış, bu nasıl bir kafa ya! Anlamak mümkün değil. Bakın, burada çok tecrübeli isimler var; yapmayın arkadaşlar bunu, Parlamentonun elindeki bu kadar yetkiyi, yargının elindeki yetkileri, Anayasa’nın size tanımış olduğu hakları bir kişiye, bir kurula teslim etmeyin, yarın döner, dövünürsünüz. Bugün, biraz önce burada usul tartışmasında ifade edilen hususlar gibi yüz yıl öncesine gider, o günün örneklerini verirsiniz. Soma'da göçük olduğunda burada bir Grup Başkan Vekiline "Yüz yıl öncesinin İngiltere'deki örneğini vermeyin, Özgür Özel'i başımıza lider yapacaksınız." dediğimde partili arkadaşlarımız bize itibar etmemişti, bugün Özgür Özel ana muhalefet partisinin lideri oldu çünkü siz başka örnek bulamadınız, tam yüz yıl geriye gidip İngiltere'deki bir maden faciasındaki örneği vermiştiniz. Bakın, şimdi de sizi buradan uyarıyorum, bir arkadaşınız olarak, bir parlamenter olarak diyorum ki size: Yapmayın, bu tür bütün yetkilerinizi, Parlamentonun kullanacağı, yargının kullanacağı yetkileri Anayasa'ya aykırı bir şekilde bir kurula teslim etmeyin. Yarın çok pişman olacaksınız ama sizi dinleyen olmayacak, bunu burada tarihe not düşmek adına söylüyorum.
Yine, 4'üncü maddeye geldiğimizde teklifin özel mülkiyet hakkına yönelik tehditleri karşımıza çıkıyor. Bu maddeye göre, stratejik ve kritik maden bulunduğu gerekçesiyle herhangi bir arazi Cumhurbaşkanı kararıyla acele kamulaştırılacak. Acele kamulaştırma kararını kim veriyordu arkadaşlar? Burada da yargı yetkisini bir kişiye devretmiyor musunuz? Neyin stratejik, neyin kritik maden olduğunu yönetmelikle bir kişiye nasıl belirletebilirsiniz? Yani, yürütme isterse dilediği madeni bu kategoriye sokabilir. Bu yetki Anayasa’nın 35'inci ve 46'ncı maddeleriyle güvence altına alınan mülkiyet hakkının keyfî biçimde sınırlandırılması anlamına geliyor.
"Kamu yararı" kavramı siyasi takdirin konusu olamaz arkadaşlar.
11'inci maddede ise idarenin süreç içerisindeki değerlendirme esnekliği tamamen ortadan kaldırılıyor. Bu maddeye göre, izin süreci başlamış bir projeyle ilgili olarak kurumlar daha sonra olumsuz görüş bildiremeyecek. Yahu, Allah'ın kanununa da mı aykırı hareket edeceksiniz?
Genel Müdürüm, burada, maden sahalarında sonrasında hiç mi bir değişiklik olmayacak? Hadi, Sayın Varank bunları bilmiyor ama siz hiç olmazsa ona izah edemediniz mi?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA VARANK (Bursa) - Nereden biliyorsunuz? Ne derdiniz var benimle?
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Sonrasındaki bir gelişmeyi geriye dönük olarak nasıl geriye yürütemezsiniz? Bu olup bitenlere, geriye dönmemek gibi bir lükse nasıl siz onay verirsiniz devletin bir kurumu, bir temsilcisi olarak?
Ve yine, burada kamu yönetimi değişen şartlara ve yeni bilgilere göre yeniden değerlendirme yapabilmelidir. Danıştayın bu konuda birçok yerleşik içtihadı vardır. Kamu kurumları kamu yararına aykırı hâle gelen projelerle ilgili fikir değiştirme hakkına sahiptir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Bu düzenleme idarenin bilimsel ve vicdani sorumluluğunu ortadan kaldırmakta, sabitlenmiş ve dayatılmış bir tutum zorunlu kılınmaktadır.
Ve geldik teklifin en sorunlu düzenlemelerinden biri olan 12'nci maddesine. Bu maddede kamu kurumları arasında çıkan görüş ayrılıklarının artık mahkemeye değil, doğrudan Kurula götürülmesi öngörülüyor yani yargı yolu devre dışı bırakılıyor arkadaşlar. Oysa kamu kurumları arasındaki yetki çatışmalarında yargı hakemlik eder. Burada ise verdiği karar bağlayıcı hâle geliyor ve yargı denetimine kapatılıyor. Bu da Anayasa’nın 125'inci maddesine açıkça aykırı bir durum.
Değerli milletvekilleri, aslına bakarsanız daha sayacak çok aykırılık var ancak bu yasa teklifiyle maden ve enerji yatırımları hız kazanabilir ancak bu hız çevreyi, hukuku, toplumsal dengeyi ezip geçiyorsa o zaman o hız ilerleme değil, yıkım demektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Biz bu Mecliste yatırım süreçlerini kolaylaştıran ama aynı zamanda doğayı koruyan, halkı sürece katan, hukuki güvenliği sağlayan bir düzenlemeyi birlikte hazırlayabiliriz ama bu teklif o düzenleme değil.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)