| Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 105 |
| Tarih: | 03.07.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA CELAL FIRAT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine DEM PARTİ adına söz almış bulunmaktayım.
Görüşülmekte olan, 2872 sayılı Çevre Kanunu, 3213 sayılı Maden Kanunu, 4342 sayılı Mera Kanunu, 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun ile 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nda değişiklik öngören ve yürütme maddeleri dâhil olmak üzere 5 kanunu ilgilendiren, 21 maddeden oluşan, yine birçok maden sektörüne ve sermaye kesimlerine avantaj, kolaylık sağlayan düzenlemeler içeren bu kanun teklifinin aslında bir adı bile yok çünkü bu iktidar kamuoyunun tepkisinden ve dikkatlerinden kaçırmak için büyük bölümü maden ve enerji alanını ilgilendiren bu kanun teklifinin başlığında dâhi "maden" "çevre" veya "enerji" terimlerinin geçmesinden kaygılanıyor olacak ki teklifi sanki sıradan bir kanun teklifiymiş gibi "bazı kanunlarda değişiklik" başlığıyla Meclise sunma gereği duymuştur. Meclise sunulan kanun tekliflerinin büyük çoğunluğu -ilk maddede olduğu gibi- hangi kanuna ilişkin değişiklik var ise o isimle başlatılır ve eğer torba kanun ise "bazı kanunlarda değişiklik" şeklinde başlıkla devam ettirilirdi ancak bu kurala dahi uyulmadığını görüyoruz.
İktidarın geçmiş dönemlerde alışagelmiş uygulamalarına 28'inci Dönemde de devam ettiğini üzülerek görmekteyiz. Kanunların komisyon sürecine gelmeden, toplumun ilgili kesimlerinin temsilcisi olan odalar, sendikalar, dernekler veya demokratik kitle örgütlerinin görüşleri alınarak yapılması gerektiği açıktır ancak bu teklif 17 Haziran 2025 akşamı üyelere iletilmiş, 19 Haziranda Komisyonda görüşülmesi öngörülmüştür. Kanun tekliflerinin istişareyle yapılmasını engelleyen Cumhur İttifakı, modern demokrasilerin, hukuk devletlerinin en temel hakkı olan yasa yapma hakkını dahi ortadan kaldırmaktadır.
Son yıllarda iktidarın uyguladığı politikalar, özellikle sermaye taleplerini karşılamak adına yapılan çalakalem kanuni düzenlemelerle dikkat çekmektedir. Hükûmet, ekonomik çıkarları gözeterek aceleyle hazırlanan kanunları toplumsal yarar, kamusal nitelik gözetilmeden toplumun genel çıkarlarına uygun olmayan bir biçimde hayata geçirmekte ve bu durum, demokratik süreçlerin göz ardı edilmesine neden olmaktadır. Sermayenin istekleri doğrultusunda yapılan bu çalışmalar; adalet, şeffaflık, demokratik prensiplere aykırı bir yönetim anlayışını yansıtmaktadır. Bu kanun teklifi vesilesiyle bir kez daha belirtmek gerekir ki iktidarın yasa yapım süreçlerinde geliştirdiği bakış açısı ve takındığı tutum antidemokratiktir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütünüyle baypas edildiğini acı bir şekilde Mecliste görüyoruz. Meclisin âdeta bir noter makamı olarak görülmesi her şeyden önce milletin iradesine hakarettir. Muhalefetin uyarılarını yok sayan, önerilerini dikkate almayan, demokratik anlayıştan uzak bir iktidar anlayışıyla karşı karşıyayız.
Kanun teklifinin görüşüldüğü Komisyon süreci, tıpkı teklifin getiriliş biçimi gibi antidemokratik bir şekilde yürütülmüştür. Tam yirmi altı saat süren görüşmeler boyunca muhalefetten gelen sayısız itirazlara rağmen kanun teklifinin virgülü dahi değiştirilmemiştir. Komisyon toplantılarına katılmak isteyen yaşam savunucuları, köylüler, ekoloji ve çevre örgütleri, avukatlar saatler boyunca Komisyona alınmamış, kimi zaman kapı önünde bekledikleri gerekçesiyle şiddete maruz kalmışlardır. Bu işleyiş bile kanun teklifinin, esasen, halkın yararına değil sermayenin yararına olduğunun basit bir göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz bu teklif sıradan bir yasa teklifi değildir. Bu teklif, doğa ile insanın bağını koparan, yaşam alanlarını ticarileştiren, halkın söz ve karar hakkını yok sayan, çevre hukukunu, Anayasa'yı fiilen askıya alan bir düzenleme pratiğindedir. Bu teklif ne yazık ki "stratejik yatırımlar" adı altında sermaye çevrelerine sınırsız bir alan açmaktadır; kamu yararını değil özel şirketlerin çıkarlarını gözetmektedir. Üstelik bu, en temel anayasal ilkeleri, halkın iradesini hiçe sayarak yapılmaktadır. Bir yandan zeytinlikleri, meraları, ormanları maden enerji şirketlerine peşkeş çeken; diğer yandan ÇED süreçlerini işlevsizleştirerek doğa talanının önünü açan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu yasa teklifiyle birlikte "Zeytinime dokunma!" diyenlerin sesi bastırılmakta "Ormanıma, suyuma, köyüme dokunma!" diyen halk susturulmak istenmektedir.
Sayın milletvekilleri, bu teklifin anayasal açıdan birçok sakıncası olduğunu birçok arkadaşımız dillendirdi bu kürsüde. Teklifin 2'nci maddesiyle oluşturulmak istenen Kurulun yetkilerinin Cumhurbaşkanı yönetmeliğiyle belirlenmesi, yasama yetkisinin yürütmeye devri anlamına gelmektedir. Anayasa’nın 7'nci maddesi açıktır: "Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez." Ancak burada görüyoruz ki yürütme organı, Meclisi baypas eden bir sistem kurmak istemektedir; bunu kabul etmek mümkün değildir.
Yine, teklifin 3'üncü maddesiyle getirilen "Belirli sürede görüş bildirilmemesi hâlinde izin verilmiş sayılır." hükmü hukuk devleti ilkesini açıkça ihlal etmektedir. Bu düzenleme, hem Anayasa’nın 2'nci maddesiyle güvence altına alınan hukuk devleti ilkesini hem de 125'inci maddesinde belirtilen yargı denetim hakkını gasbetmektedir. Zımni onay gibi belirsiz mekanizmalarla halkın geleceği hakkında karar verilemez.
Teklifin 4'üncü maddesiyle getirilen stratejik veya kritik madenler için acil kamulaştırma yetkisi mülkiyet hakkına açık bir müdahaledir. Anayasa’nın 35 ve 46'ncı maddeleri, mülkiyet hakkını koruma altına alır ve bu hakkın ancak kamu yararı doğrultusunda bedel ödenerek sınırlanabileceğini belirtir oysa bu düzenleme kamu yararından çok, ticari yararı esas almakta, halkın toprağına, yaşamına el konulması kolaylaştırılmaktadır. Acele kamulaştırma gibi olağanüstü bir yetki sıradanlaştırılmakta, halk toprağından koparılmaktadır. Buradan soruyoruz: Nedir bu stratejik maden? Kim belirleyecek, hangi ölçekte olacak; ne zaman, nasıl denetlenecek? Bunların hiçbirine açık bir cevap verilmemektedir.
Değerli milletvekilleri, ormanlar, zeytinlikler, su havzaları, sadece bir kaynak değil yaşamın bizzat kendisidirler. Bu teklifle ormanlık alanlar iki yıl süreyle ücretsiz olarak madencilik şirketlerine tahsis edilecektir. Ormanlar artık ticari arazi olarak görülüyor. Bu durum, Anayasa’nın 169'uncu maddesiyle çelişmektedir. Devlet, ormanları korumakla, genişletmekle mükelleftir ancak bu teklifle devlet bu görevlerinden açıkça kaçmaktadır.
İmar planlarının yerel yönetimlerden alınarak doğrudan bakanlık eliyle yapılması, sadece on beş gün süreyle ilan edilmesi ayrı bir hukuk garabetidir. Yerel yönetimlerin karar süreçlerine katılım hakkı yok sayılmaktadır, Anayasa’nın 127'nci maddesi çiğnenmektedir. Halkın planlara itiraz hakkı yalnız internet üzerinden konulan bir ilanla sınırlandırılıyor; bu, katılımcı demokrasinin de ihlalidir, inkârıdır. Üstelik teklifin 19'uncu maddesiyle imar affı getiriliyor, yapı ruhsatı olmayan, denetimden geçmemiş enerji tesislerine af getiriliyor; bu da Erzincan İliç'teki gibi faciaların tekrarına davetiye anlamındadır.
Bu teklif, yalnızca hukuku değil aynı zamanda doğayı ve insanı da yok saymaktadır. Munzur Vadisi gibi Zap Vadisi, Kaz Dağları, Akbelen, Gabar, Cudi, Malatya, Pütürge, Sivas ve güzel ülkemizin her yeri, her biri bu talanın hedefidir. Biz diyoruz ki: Yapmayın bunu; ayıptır, yazıktır, günahtır! Bu yasayla yaşam alanlarını, kültürünü, toprağını savunan insanlar yok sayılmaktadır. Bu bir kalkınma değil bir ekokırım politikasıdır. Siz "stratejik maden" diyorsunuz, biz "halkın yaşam alanları, zeytinlikleri, kutsal ormanları" diyoruz; siz "hızlı kamulaştırma" diyorsunuz, biz "halkı topraksızlaştırma, köyleri boşaltma, demografik yapıyı değiştirme" diyoruz.
Bu yasa teklifi, sadece bir çevre sorunu değil aynı zamanda insan hakları, demokrasi, sosyal adalet sorunudur. Bu teklif; anayasal hakları, halkın iradesini, haklarını doğrudan yok saymaktadır. Bu teklif geri çekilmeli, doğaya ve topluma saygılı bir yasa süreci başlatılmalıdır diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
CELAL FIRAT (Devamla) - Enerji ihtiyacı gerekçe gösterilerek doğa ve halk yok sayılamaz. Gerçek enerji politikası, yerel ve demokratik üretimi, verimliliği ve toplumsal rızayı esas almalıdır. Bugün "yenilenebilir enerji" adı altında yapılanlar ne yazık ki sermayeye sınırsız alan açma politikalarından başka bir şey değildir.
Biz DEM PARTİ olarak bu yasa teklifinin tamamına karşıyız çünkü biz yaşamdan, haktan, hukuktan, doğadan yana bir politika izliyoruz. Bu yasa geçerse Kaz Dağları'nın çığlığı, Akbelen'in direnişi, Munzur'un sesi kulaklarınızı tırmalamaya devam edecektir diyoruz.
Bir kez daha çağrımız şudur: Zeytinlikleri, ormanları, meraları, halkın yaşam alanlarını lütfen ranta kurban etmeyin; zeytinimize dokunmayın, suyumuza, meramıza, ormanımıza dokunmayın.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)