GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümüne, 11 Temmuz Cuma günü PKK’ya mensup 30 kişilik bir terörist grubun silah bırakmasına ve yürütülen sürece, millî kimliğin önemine, bir rap şarkıcısının tutukluyken yaşadıklarına ve yargının geldiği noktaya ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:109
Tarih:16.07.2025

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Dün 15 Temmuz hain darbe girişiminin yıl dönümüydü. 15 Temmuzda millet iradesine sahip çıkan ve bu uğurda canını veren bütün şehitlerimize Allah'tan rahmet ve acılı ailelerine bir kez daha sabır diliyorum. Tabii, tarihimizde çok önemli ve kritik bir gün olarak anılacak 15 Temmuz. Sadece o gün yaşananlar açısından değil, böyle bir sürece nasıl geldik, millet devleti neden sokaktan toplamak zorunda kaldı; bunun tüm yönleriyle, tüm detaylarıyla araştırılması lazım. Nerede bir zafiyet varsa, bu konuda kim ihmalkâr davrandıysa ya da kim birilerine kendi menfaati için belli makamları peşkeş çektiyse bunların net olarak ortaya çıkması lazım. Tabii, çıkacak mı? O konuda da muazzam bir samimiyetsizlik var. Biz defalarca araştırma önergesi verdik FETÖ'nün siyasi ayağının tespit edilmesi amacıyla. Ne oldu sonuç? Hiçbir şey çıkmadı. Araştırma komisyonu kuruldu, araştırma komisyonunun binlerce sayfalık raporundan bahsediliyor. Komisyonda bulunan milletvekillerinin ifadeleri, Komisyon raporu kamuoyuyla paylaşıldı mı? Paylaşılmadı, reddedildi. Bir şeyler saklanıyor.

Bakın, bir taraftan da gazeteye abone oldu diye, okullarda okudu diye, şirketlerinde çaycı, temizlikçi olarak çalıştığı için binlerce insan tutuklanıyor ama bu yapının üst yönetim kısmıyla alakalı tek bir kalem oynatılmıyor ve âdeta kollanıyor ve saklanıyor. Tabii, bunun yanında da bu artık bir şantaj aracı hâline dönüşmüş, iktidar tarafından siyasi rakipleriyle mücadele ederken bu sıfat, "FETÖ'cü" sıfatı her anlamda, her alanda geçtiğimiz dokuz yılda kullanıldı. İşte, bu hadiseyi mundar etmek, bu hadiseyi bütün detaylarıyla araştırmamak, bu hadiseyi ciddiyetsiz bir hâle getirmek, samimiyetsiz bir hâle getirmek ve Allah esirgesin, böyle bir hadisenin Türkiye'de tekrar yaşanmasına imkân sağlayacak bir tavırdır. Saklamak, gizlemek, konuşturmamak öz güvensizliğin bir göstergesidir, korkunun bir göstergesidir. Araştırın; çıksın herkes, soruşturulsun; iftiraları atarken kolay. Ama yapmıyorsunuz, müsaade etmiyorsunuz ve hoş, şu anda yargının geldiği durumda da böyle bir tahkikatın, böyle bir araştırmanın nasıl bir sonuç vereceğiyle alakalı da tabii ki, elbette ki öngörümüz olmuyor değil.

Bu hafta geçtiğimiz haftayla ilgili de bir değerlendirme yapmak durumundayız çünkü bir süreç yürütülüyor ve bu süreç kapsamında da PKK terör örgütüne mensup 30 kişilik bir grup 11 Temmuz Cuma günü silah bıraktı. Daha doğrusu, silah da bırakmadı, silahlarını bir kazana atıp işte, 30 kişi bu kazanda bu silahları yaktılar. Detayına girmeyeceğim, bunun, o silahların o kazanda yakılmasının kendi tarihî sürecinde birtakım sembolik anlamları da var fakat tabii, sorulması gereken önemli bir soru şu: "Bir KCK yapısı var, buna bağlı olarak PYD var, YPG var, PJAK var; bunlarla alakalı herhangi bir adım atılacak mı?" dediğimizde, birileri inanılmaz şekilde -birileri dediğim sürecin ortakları, paydaşları- üstümüze yükleniyor: "Vay efendim, siz barışa karşı mısınız? Vay efendim, siz Türkiye'de kan dursun istemiyor musunuz?"

Bakın arkadaşlar, geçmişte yaşanmış örnekler var; biz bu süreci açılım sürecinde de yaşadık. O zaman valilere talimatlar verildi, Emniyet müdürlerine talimatlar verildi, denildi ki "Bırakın.", denildi ki "Gözünüzü kapatın.", denildi ki "Görmeyin." Bugün farklı bir versiyonu yaşanıyor. 1 askerimiz şehit oluyor, sebebini soruyoruz, "'Drone' çarptı." deniliyor; bir mağarada 12 askerimiz şehit oluyor, nasıl şehit olduklarıyla alakalı tek bir açıklama yok; Millî Savunma Bakanına soruyoruz, ses yok; e, soru önergesi veriyoruz, ses yok. Bakın, hiçbir farkı yok. Ne oldu o sürecin sonunda? 793 evladımız şehit oldu. Bugün de 12 askerimiz ile "Bir 'drone' çarptı." denilen diğer askerimizle ilgili bir açıklama istiyoruz, hiçbir şekilde bir açıklama da yapılmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - O dönem yapılan hazırlıkların bu dönem yapılmadığının garantisi var mı? Yer altında tahkimat yapılmadığının bir garantisi var mı? Bakın, bu süreç çok daha tehlikeli bir süreç çünkü sadece terör örgütünün silah bırakmasıyla alakalı değil, başka bir süreç de yönetiliyor burada. O da nedir? Daha tehlikeli olmasını gerektiren sebep de bizler açısından şudur: Millî kimliğe yönelik de bir saldırı söz konusudur burada.

Bakın, herkes şunu iyi anlasın: Türk kimliği bu ülkede başka hiçbir kimliğin karşıtı ya da alternatifi değildir; bu tartışılacak bir konu da değildir, neyi ifade ettiği çok açık ve nettir. Millî kimliği korumak millî birliği korumaktır; millî kimliği zedelemek millî birliği de aynı zamanda zedelemek anlamına gelir. Ya, öyle günler yaşıyoruz ki bakın, bir avukatlar grubundan bahsedilirken deniliyor ki "Fransız avukat", Alman avukatlardan bahsedilirken deniliyor ki "Alman avukat", ya, Türk avukatlardan bahsederken "Türk avukat" denilemiyor, "Türkiyeli avukat" deniliyor. Bu nasıl bir aymazlıktır, bu nasıl bir şuursuzluktur, bu nasıl bir süreçtir? Bu süreç sonunda elde edilmek istenen nedir? Bu, millî kimliği yıpratacak bir tavırdır; bu, millî kimliği dolayısıyla millî birliğimizi tahrip edecek bir tavırdır; buna asla müsaade edilemez. Bu milletin adı Türk milletidir; bunu korkmadan, çekinmeden söyleyeceğiz. Şu Mecliste bunları söylemek zorunda kaldığımıza bile inanamıyorum ya. Bu milletin adı Türk milletidir. Yeni bir garabet çıktı, "Milletin adı Türkiye." saçmalığı. Ya, milletin adı Türkiye olur mu? Türkiye, coğrafya adıdır. Nedir sizi bu kadar rahatsız eden Türk lafzında? Bu milletin adı Türk milletidir; nokta. Bununla uğraşmayın; bu, millî birliği tahrip etmektir, Türkiye'yi bölmektir, birliğimizi parçalamaktır. Milletin adı Türkiye'ymiş. Böyle bir saçmalık olabilir mi ya? Nasıl yapılıyor? Kim tarafından yapılıyor? Türkiye'nin her yerinde bu pankartlar asılıyor, üstünde de "Türkiye Yüzyılı" yazıyor. Bu mu sizin Türkiye Yüzyılı'nız? Böyle bir şey olabilir mi?

Şimdi, bir başka konu... Bakın, bu çok tehlikeli bir süreçtir, 2013'teki açılım sürecinden daha tehlikelidir, "Terör örgütünün silahla yapamadığını biz silahsız yaparız." demektir bütün bu yaşadıklarımız.

Şimdi, bir rap sanatçısı var -bakın, yargının, hukukun geldiği noktayı anlatmak açısından söylüyorum, bunların hepsi de bir şekilde birbiriyle alakalı hâle geliyor- bu rap sanatçısı belli ki iyi para kazanıyor. Sonra birileri diyor ki: "Sen gel bakalım."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - "Söylediği şarkılarla uyuşturucuya teşvik etti." diye kendisiyle ilgili bir gözaltı kararı çıkıyor. Avukat tutuyor, daha sonra bu avukat... Bakın, bu ülkenin temiz yargıçlarını, temiz hâkimlerini, savcılarını tenzih ederim; elbette ki pırıl pırıl, vatan sevgisiyle dolu, mesleğini hakkıyla yapan hukukçularımız var ama geldiğimiz durum facia. "500 bin dolar ver." diyorlar. Önce hâkime gidiyor, hâkim diyor ki: "Sana şu avukatı tavsiye ederim." O avukata gidiyor ve hâkimin tavsiye ettiği bu avukat da diyor ki: "500 bin dolar ver, senin meselen hallolur." Bakın, daha altı yedi ay önce biz bir kadın hâkimin emanetteki uyuşturucuyla parti yaptığına şahit olduk ya. Sonra soruşturma açıldı, bu soruşturma kapsamında birçok hâkim ve savcı yargılanırken soruşturmayı yürüten başsavcının da bir baron olduğu ortaya çıktı. Bu çok tehlikeli bir gidişat, bunu bu örnekte yaşıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Selamlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Âdeta çeteler çöreklenmiş durumda, eğer bir ülkede hukuk bu kadar kirlenmişse balık baştan artık kokmuştur; Allah esirgesin, bunun sonu facia olur diyorum.

Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum.