GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:33
Tarih:10.12.2011

CHP GRUBU ADINA MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevlerinin bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinde adaleti, Adalet Bakanlığını, cezaevlerini görüştüğümüz tam da bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabulü üzerinden altmış üç yıl geçmiş. Türkiye olarak biz de bu Beyanname'yi ilk imzalayan ülkeler arasındayız.

Aradan geçen sürede, Türkiye'de insan hakları ihlallerini engellemek, her türlü işkence ve kötü muameleyle mücadele etmek için ayrıca bir yığın uluslararası sözleşmelerin de altına imza atmışız ve uluslararası bu sözleşmelerin iç hukukumuzun da üstünde olduğunu Anayasa'mızın 90'ıncı maddesine yazmışız.

Bugün yeni bir anayasa yapmaktan bahsediyoruz. Bunun için Türkiye Büyük Millet Meclisinde komisyonlar kuruyoruz, alt komisyonlar kuruyoruz. Elbette, değerli arkadaşlarım, bir hukuk devletinde yasa yapmak, anayasa yapmak önemlidir ancak bundan daha önemlisi, var olan yasaları herkese eşit ve adil bir biçimde uygulamak olmalıdır. Bugün Avrupa insan Hakları Mahkemesi önünde en çok hakkında, aleyhinde dava açılmış ülkelerin başında ne yazık ki Türkiye geliyor ve yine bugünkü tarih itibarıyla cezaevlerinde 128 bin insan bulunuyor. Bunların hemen hemen yarısı hükümlü, geri kalan yarısı ise tutuklu sıfatıyla cezaevlerinde bulunuyorlar. Yani bir başka ifadeyle, yarısı hakkında hâlâ suçu sabit olmayan insanlar var. Belki bu insanlar adaletli bir mahkeme önünde yargılanma olanağı bulsalar, belki de berat edecek insanlar konumundalar.

Yine, cezaevinde bugün itibarıyla 8 milletvekili tutuklu, 70'in üzerinde gazeteci tutuklu. Her ne hikmetse bütçeyi sunuş konuşmasında Sayın Bakan, doğrudan -hem de Adalet Bakanı- bu gazetecileri terör örgütü üyesi olmakla baştan mahkûm ettiyse de 70'e yakın gazeteci var. "Parasız eğitim istiyoruz." diyen 500'ün üzerinde öğrenci cezaevlerinde tutuklu ve yine Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademesinin neredeyse yüzde 20'si cezaevinde tutuklu.

Cezaevindeki bu yığılmaların iki sebebi var değerli arkadaşlarım. Bunlardan bir tanesi tutukluluğun süresinin uzaması, tutukluluğun artık giderek bir cezaya dönüşmüş olmasıdır. İkincisi de adaletin geç tecelli etmiş olmasıdır. Biraz önce konuşan AKP'li milletvekili arkadaşımız da söyledi, evet, çok klasik bir laf, gecikmiş adalet adaletten sayılmaz.

Değerli arkadaşlarım, Silivri'nin bir toplama kampına dönüştüğünü ısrarla söylemeye devam ediyoruz. Ben, geçen Parlamento döneminde bu kürsüden dedim ki AKP'li milletvekili arkadaşlarımıza: "Silivri'de aslında bir mahkeme yok. Orada bir çadır tiyatrosu kurulmuş vaziyette. Bu tiyatroda izlemek için bilet almaya da gerek yok, herkesin izlemesine açık bir tiyatro. Lütfen, bütün milletvekilleri, bir kere olsun, gitsin Silivri'de, adaletin, hukukun nasıl ayaklar altına alındığını izlesinler." demiştim. Şimdi "Silivri bize uzak. İşimiz, gücümüz var." diyen AKP'li milletvekili arkadaşlarıma buradan bir duyuruda bulunmak istiyorum: Siz gidemediyseniz tiyatro şimdi sizin ayağınıza gelmiş vaziyette. Türkiye Büyük Millet Meclisine 500 metre mesafede, uzaklıkta Ankara Adliyesinde aynı özel yetkili mahkemede iki ayrı duruşma var. Eğer birazcık, "Biz bu ülkenin milletvekiliyiz, gerçekten bu söylenenlerde haklılık payı var mı, gerçekten adalette bir aksama var mı?" diyorsanız ve gerçekten birazcık vicdan sahibiyseniz ve gerçekten eğer Tayyip Bey'in değil de size oy vermiş vatandaşlarımızın milletvekili olduğunuzu düşünüyorsanız bu duruşmaları hiç olmazsa birer kere izleyin.

Dün Hopa olaylarını protesto etmek için Ankara'daki bu davalardan birini 25-30'a yakın Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızla birlikte gittik izledik. Haklarında on beş-yirmi yıla kadar ağır hapis cezası istenen ve yaşları on beş-yirmiyi geçmeyen bu öğrenciler hakkında savcının düzenlediği iddianame burada. Sürem yok biliyorum ama? Bu öğrenciler üzerinde tutulan, üzerinde yakılan suç malzemelerini saymış: Bir adet 150 santimetre uzunluğunda, 2 santimetre çapında sert plastik boru, arkasında siyah plastik boru, arkasında sapı kırık şemsiye, bir adet 90 santime 90 santim ebadında siyah-beyaz kareli poşu. Suç delilleri bunlar ve bu öğrenciler hakkında bu iddianameyi yazan savcının iddiası bu çocukların yasa dışı terör örgütü olduğunu iddia ediyor. Gerçekten başka söz bulamıyorum ama bu iddianameyi yazan savcının eli kırılsın diyorum, eli. Böyle bir anlayış olmaz, böyle bir hukuk devleti olmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

Aynı mahkemede iki gün önce Sivas davası sanıklarından, firari sanıklardan 7 kişi hakkında on sekiz yıldan bu tarafa devam eden davanın zaman aşımı nedeniyle düşürülmesini aynı savcı, aynı mahkemede talep etti.

Değerli arkadaşlarım, insanlığa karşı işlenmiş suçların zaman aşımına uğramayacağını uluslararası hukuk belirlemişken, bu savcı, bu iddianameyi nasıl yazdı, anlamak mümkün değil.

Şimdi, çok fazla sürem yok ama Sayın Bakan buradayken üç soru sormak istiyorum hazır konu Sivas davasından açılmışken: Sayın Bakan, bu Sivas olaylarının 1 no.lu sanığı Cafer Erçakmak, her ne hikmetse, on sekiz yıl boyunca bulunamadı. Yurt dışına kaçtığı söylendi. En son Sivas'taki adresinde ölü olarak bulundu. Bu Cafer Erçakmak on sekiz yıl boyunca gerçekten yurt dışına kaçmış mıdır? Kaçtıysa ölümünden kaç gün önce Sivas'a gelmiştir ya da hiç kaçmamış, on sekiz yıl boyunca devletin aramasına rağmen Sivas'ta ikamet etmeye devam etmiştir.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) - Karakola 500 metre?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - Bir ikinci sorum: Yine aynı davanın bir başka firari sanığı Vahit Kaynar Polonya sınırında yakalandı. Kırk günlük süreyi doldurdunuz, ayağınızı sürdünüz ve bir türlü Türkiye'ye iadesini sağlayamadınız. Ayağınızı sürümenizin, işi hafiften almanızın acaba içinde, bu davanın geçmişte avukatlığını yapmış, sanıkların avukatlığını yapmış ve beraber Bakanlar Kurulu sırasında oturan arkadaşınızın size karşı bir telkini mi oldu ki bu işi ipe un sererek takip ettiniz?

Cezaevleri giderek yol geçen hanına döndü. Kimileri elini kolunu sallayarak yurt dışına çıkıyor, kimileri cezaevinde ölmeye devam ediyor.

Soru çok ama Sayın Bakan? Cezaevinde ölen Kaşif Kozinoğlu kendi vadesiyle mi öldü, yoksa öldürüldü mü? Öldürülmeden önce avukatına gönderdiği mektupta Sayın Başbakanın yurt dışında 800 milyon dolar parasının olduğu söylendi. Bu iddia ne derece doğrudur? Bunu, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden cevaplamanızı talep ediyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)