GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:111
Tarih:18.07.2025

SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Sayın Divan, değerli milletvekilleri; ılımlı İslamcılık zamanlarıydı "Dinler Bahçesi" diye bir uygulama vardı. O kapsamda Tekirdağ'da barışı simgeleyecek köklü bir ağaç dikme kararı alındı, zeytin ağacı. Tam da aynı günlerde Foça'da 400 yıllık zeytin ağaçları kesilmişti. Toprağa barış ekebilmek için gerekli olan o köklü ağaç bulunamadı ülkemizde ve İspanya'dan 500 yıllık zeytin ağacı getirildi tonla da para harcanarak. Kâr mı zarar mı aslında yaptığımız işlerin sonuçları?

"Bilmem kaç milyar dolarlık yatırıma karşı birkaç yüz zeytin ağacının ne hükmü olabilir?" düşüncesindekiler şunu anlamamakta direniyorlar: Gelişmişlik dedikleri, köylünün kıyameti, köyün kıyameti, kıyametimiz. Bilinen teori aslında ihtiyaçlar hiyerarşisi; insan fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamadığı müddetçe başka hiçbir şeye ihtiyaç duymaz, duyamaz. İnsan için en hayati olan ihtiyaç da bu kanunda var sayılan yatırım şekli değil, tersine, zeytinlik ruhsatlı tarım alanlarının, meraların, yaylakların, bağların, velhasıl "Amacı dışında kullanılamaz." şerhi olan ne kadar doğal zenginliğimiz varsa topunun kanunileştirilmiş işgali için yol verilen şirketlerce yok edilecek ağaçların verdiğidir yani besindir.

Dinleme lütfunda bulunmakla övünülen ama dinlenebilmesi için komisyon salonunda yumrukların havada uçuşmasının, Meclis koridorlarında insanların yerlerde sürüklenmesinin gerektiği o köylülerin çırpınışlarının tek bir sebebi var, yaşamak istiyorlar. Bu ve benzeri kanunlar onları öldürüyor çünkü. Anlamak hiç zor değil anlamak isteyene. Zeytin, aşı o insanların, ekmeği, suyu; geçmişi ve geleceği. Kalkınmayalım mı? Tabii ki kalkınalım ama yer üstünde bir tane gelişmiş müstemleke gösterebilir misiniz acaba, bir tane müreffehleşmiş işgal ülkesi var mıdır? Bu bir kanunileştirilmiş işgal metnidir aslında ve işgale boyun eğilmez, direnilir; seyirci kalınmaz, itiraz edilir.

Bakın, gelecek yirmi otuz yılın insanlık için öngörülen en büyük tehdidi su ve gıda güvenliğinin yok oluşu. Milyarlarca insan yeryüzünde açlık sınırında dünyada ve asgari ücretten değil bizden farklı olarak, paraları olsa bile tüketecek gıda bulamadıklarından. Biz ülke olarak yarı kurak bir iklimdeyiz, yağıştaki milimetrik oynamalardan bile etkileniyor bizim ekip biçtiklerimiz. Biz, 2004'ten 2014'e kadar, on yılda 3,5 milyon hektar tarım arazisini kaybetmiş bir ülkeyiz. Son on yıla bakmaya gerçekten cesaret edemedim. Suyu korusak toprak bulamayabiliriz. BOTOBÜS'ler vardı hatırlarsınız; buğdayı onların üzerine mi dikeceğiz peki o durumda?

2005'te Toprak Koruma Yasası çıkarıldı. 2001-2005 arası amaç dışı kullanıma izin verilen toprak 438 bin hektarken yasadan sonra, koruma yasasından sonra 484 bin hektara çıktı. İşte bunun için ürperiyoruz aslında biz "zeytinlikleri koruma kurulu" adını duyunca çünkü bütün tecrübelerimiz bu yönde bu ülkede.

1923'ten 2002'ye kadar yabancılara 11 milyon metrekare tarım alanı satılmışken 2003-2012 arası 90 milyon metrekare satıldı. Büyükşehir Yasası'yla -hepiniz biliyorsunuz- kıyılar, meralar, ne varsa ranta açıldı. Sistemli bir şekilde köysüzleştirildik biz. Bafa, Kaz Dağları, Murgul; hangisini sayayım burada? Gölleri, dereleri, dağları çalındı bizim milletimizin. Dolayısıyla tabii ki şüphe edeceğiz, tabii ki her okuduğumuza güvenmeyeceğiz çünkü tamamı "O sizin bildiğiniz gibi değil, yok etmiyoruz; tam tersine, koruyoruz aslında doğal zenginlikleri." diye sunulan yasa değişikliklerine dayanarak talan edildi. Şimdi de bu yasa teklifinin Çevre Komisyonunda, Tarım Komisyonunda görüşülmesi gerekirken merayı, bağı bahçeyi, tarlayı Sanayi Komisyonuna terk etmiş olmak bile bir niyetin beyanıdır ve iyi bir niyetin değil kötü bir niyetin beyanıdır.

Acele, süper izinli acele ÇED, özel mülkiyete acele kamulaştırma, kamu malını gerek duyulursa acele özel mülke dönüştürme. Peki, niye bu acele, ne için ya da kim için? Bunu soruyoruz biz sadece, yoksa enerji arz güvenliğimiz tabii ki artsın, yenilenebilir enerjiyi tabii ki teşvik edelim, yerin altındaki muazzam servetimiz refahımızı tabii ki artırsın; biz de istiyoruz bütün bunları, hiçbirine karşı değiliz. Ama yatırım neden istenir? Kazanç için istenir. Bunu soruyoruz aslında sadece: Biz bu yasayla ne kazanıyoruz? Garibanın sofrasına nasıl yansıyor bu yasa? ÇED olumsuz sonuçlansa bile projeyi devam ettirmek kanunileştirilmiş usulsüzlüktür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

SELCAN TAŞCI (Devamla) - "ÇED olumsuz" yani ekolojik sonuçlarının aleyhimize, ekonomik sonuçlarının aleyhimize, sosyal sonuçlarının aleyhimize olduğunu bile bile bir projeyi devam ettirmek ülkemize ne kazandırabilir, onu soruyoruz.

Adlarını açıklayamadığınız bu kritik, stratejik madenler neler; hangisi topraktan stratejik, hangisi sudan kritik günümüz şartlarında; onu soruyoruz.

Bir bakın çevrenize, kronik bronşit, astım, kanser... Hangimizi kurtarabiliyor bu çarpık zenginleşme? Afrika şu anda haritada uzak görünüyor olabilir ama Somali'nin, Etiyopya'nın kaderi kapımızda; bunu söylüyoruz. Unutmayın, talanın fıtratında kıtlık var ve o zeytinlikler, meralar, yaylalar, o bağlar, bahçeler, tarlalar bir gün mutlaka intikamlarını alır, alıyorlar da görebilene.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)