| Konu: | Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 112 |
| Tarih: | 19.07.2025 |
ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 3'üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri takip eden aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu maddeyle döviz alım satımına dair izin ve ücret düzenlemeleri yeniden yapılandırılmakta, bazı yetkiler doğrudan Cumhurbaşkanına devredilmektedir. Ancak biz bu düzenlemeyi yalnızca teknik bir yetki transferi olarak değil, çok daha derin bir sorun başlığı olan Türk parasının kıymetini koruma iradesi üzerinden değerlendirmek istiyoruz çünkü artık mesele sadece dövizin artması meselesi değildir, mesele Türk lirasının itibarsızlaştırılmasıdır, mesele ekonomik bağımsızlığın döviz kurlarına ipotek edilmesidir. Türk lirası, bu milletin alın teridir, bu milletin emeğidir, bu milletin direncidir ama bugün itibarsızlaştırılan da budur. Döviz cinsinden verilen garantili ödemelerle, kamu-özel iş birliği adı altında yapılan ihalelerle, yabancı para üzerinden yapılan borçlanmalarla devletin bütçesi döviz merkezli bir düzene teslim edilmiştir. Köprüler, yollar, tüneller, şehir hastaneleri, hepsinde geçiş değil, döviz geçiş garantisi vardır. Bu anlayış Türk lirasını değil, doları korur; bu anlayış Türk ekonomisini değil, küresel sermayeyi sevindirir. Bugün size soruyorum: Türk lirasını korumak için hangi adımı attınız? Durun, ben söyleyeyim: 6 sıfır attınız 2005 yılında. Korumak için mi yoksa taşımayı kolaylaştırmak için mi, onu da aziz milletimiz takdir edecektir. Ama şunu ifade edebilirim ki 1 euro götürüp döviz büfesine, bir bankaya bozdurmaya kalktığınızda -o günün 6 sıfır atılmamış şekliyle ifade ediyorum- 47 milyon adet Türk lirasıyla ancak karşılayabiliyorsunuz. Onu da nasıl taşırsınız, onu da aziz milletimiz elbette takdir edecektir.
Kur korumalı mevduat mı, hazineye 1,2 trilyon liralık yük bindiren, fakirin vergisini zengine aktaran bir mekanizma mı; Merkez Bankası rezervlerini gizli kapaklı satışlarla eritmek mi; ihaleleri, sözleşmeleri, borçlanmaları dövize bağlamak mı? Bunların hiçbiri Türk lirasını korumaz, aksine, kendi paramıza güveni bitirir. Tam da burada şunu net olarak ifade etmek gerekir: Doların yeşilini doğanın yeşiline tercih ederek Türk lirasının değerini koruyamazsınız, betona dövizle garanti verirken toprağa yatırım yapmadan bu milletin ekonomisini yeşertemezsiniz. Yeşil banknotlara aşkla bakıp yeşil mahsulü görmezden gelen bir ekonomi modeli ne yerli olur ne de millî olur.
Değerli milletvekilleri, paranın itibarı basıldığı kâğıtla değil arkasındaki ahlakla, üretimle, adaletle ölçülür. Türk lirasının kıymetini korumak istiyorsak bu milletin alın terini korumamız gerekir. Yerli üretimle üretilen her bir kazanım Türk lirasının değerine can veren bir nefes gibidir. Yerli üretim söylemleri makroekonomik planlara yansımadığı sürece sadece afişlerde kalır. Üretenin değil ithalatçının kazandığı bir düzende Türk lirasının değerinden söz etmek mümkün değildir. Bugün market raflarında ithal mallara yerli üretim etiketi yapıştırarak halkın gözünü boyayanlar sadece tüketiciyi aldatmıyor, Türk lirasının itibarını da sahte bir vitrine kilitliyor. Ekonomik bağımsızlık ithalatla değil istihdamla güçlenir. Bugün raflarınızdaki ürünlerin menşei kadar paramızın değeri de dışa bağımlılığın aynasıdır. Türk lirasının istikrarı dövizden medet ummakla değil yerli sanayi, yerli tarım, yerli teknolojiyle mümkündür. Unutmayın, Türk lirasını Londra'daki bankerin sağladığı krediler değil... (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kılıç.
ŞERAFETTİN KILIÇ (Devamla) - Bir dakika vermeyecek misiniz bana?