GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:113
Tarih:20.07.2025

CHP GRUBU ADINA KAYIHAN PALA (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önceki dönemlerde bu Mecliste Bursa Milletvekili olarak görev yapan Profesör Doktor Sayın Lale Karabıyık'ı bu sabah kaybettik, üzüntümüzü burada da dile getiriyorum ve paylaşıyorum.

Bugün konuştuğumuz kanun teklifinde, Komisyon görüşmelerinde de dile getirdiğimiz gibi, olumlu teklifler, olumlu öneriler var, o düzenlemelerin yapılmasına biz de olumlu bakıyoruz; çok olumsuz 2 düzenleme var; ayrıca, bazı değişiklikler yapılması gereken düzenlemeler var. Bunlara ilişkin söz konusu maddeler geldiğinde kapsamlı olarak değerlendirmelerimizi milletvekili arkadaşlarım paylaşacaklar.

Ben, hem genel olarak Türkiye'de sağlığa ilişkin bir çerçeve çizmeye hem de bazı sıkıntılı konuları sizlerle paylaşmaya çalışacağım. İlk söyleyeceğim şey; biz bu kanun teklifi Genel Kurula inmeden önce, bu kanun teklifini Sağlık Komisyonunda iki gün, iki perşembe günü birer hafta arayla görüştük. O görüşmelerin hiçbirine Sayın Sağlık Bakanı katılmadı. Bakın, bir Sağlık Bakanının Sağlık Bakanlığını ilgilendiren bir kanun teklifi söz konusu olduğunda o Meclise, o Komisyona gelmemesi gerçekten kabul edilemez. Bu bir yandan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin nasıl bir zaaf içinde olduğunu gösteren, diğer yandan da Sayın Sağlık Bakanının -anladığımız kadarıyla- komisyonlara katılmasını engelleyen, oradan kaçınmasına yol açan bazı nedenlerle ilişkili. Üstelik bakın, bugün, şimdi Komisyon üyelerimiz burada, Sağlık Bakan Yardımcımız, Sağlık Bakanlığı bürokratları burada; Sayın Bakan yine yok. Kanun teklifi Genel Kurulda görüşülürken bir bakanın kendi bakanlığıyla ilgili teklif görüşmeleri sırasında Mecliste olmaması kabul edilemez. (CHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla bütün Bakanların burada kendi bakanlıklarıyla ilgili görüşmeler yapılırken hiç olmazsa bu toplantılara katılmasının sağlanması gerektiğini vurgulamak isterim.

Şimdi, bu kanun teklifinde -az önce söyledim- bazı önemli maddeler var, bazı sıkıntılı maddeler var ama asıl kurgulamamız gereken şey şu: Bu kanun teklifi Türkiye'deki sağlık ihtiyaçlarına yanıt vermekten çok uzak. Hiç uzağa gitmeyin, bakın, bugün bir dakika söz alan milletvekillerinin büyük çoğunluğu kendi seçim bölgelerinde özellikle sağlık hizmetlerine erişimle ilgili nasıl sıkıntılar olduğunu gündeme getirmeye çalıştılar. Hepimizin seçim bölgesinde sıkıntılar var.

Ben Bursa Milletvekili olarak -burada Bursa'dan başka milletvekili meslektaşlarım da var- neredeyse her gün bir hastaya, birkaç hastaya ya kamu hastanesinde bir yatak ya da yoğun bakım yatağı aramakla uğraşıyorum. Şu anda bir hasta için Bursa'da iki gündür yoğun bakım yatağı bulamadığımız için acilde yatıyor. Geçen hafta bir hasta üç gün acilde yatmak zorunda kaldı, bir onkoloji hastası ve maalesef yatak bulamadık.

Şimdi, bakın, bu kanun teklifinde kamuoyunda "yenidoğan çetesi" olarak bilinen çeteye giden yoldaki sorunları aşmak için hiçbir teklif önerisi yok. Birkaç örnek vereyim, tamamen Yenidoğan Komisyonundaki sunumlardan elde ettiğim veriler. Kısaca, bakın, Sağlık Bakanlığı ilgili uzmanlarla birlikte bir heyet oluşturuyor ve habersiz olarak Türkiye'de 9'u üniversite, 17'si Sağlık Bakanlığı ve 13'ü özel sektöre ait olmak üzere habersiz denetimlerde bulunuyor. Bu denetimlerde yalnızca üniversitelerde denetim bulgularının çoğu çok olumlu, genellikle yüzde 90, yüzde 100 uyumluluk var. Sağlık Bakanlığı hastanelerinde en düşüğü yüzde 43 olmak üzere yüzde 100'e varan uyumluluklar var ama özel sektöre geldiğimizde ciddi problemler var. Ne gibi? Bir tane örnek vereyim. Örneğin, yenidoğan yoğun bakımlarında enfeksiyon önlemleri ve antibiyotik kullanımına uygunluk söz konusu olduğunda özel sektördeki hastanelerde bu uygunluk oranı yüzde 23 olarak bulunmuş. Bir başka deyişle her 4 hastanenin 3'ünde yenidoğan yoğun bakımlarında enfeksiyona uygunluk yok, Sağlık Bakanlığının bulgusu. Basit soru şu: Bu saptamayı yaptınız, bunu önlemek için şimdi ne yapıyorsunuz? Önümüzdeki kanun teklifinde bununla ilgili hiçbir madde yok. Yoğun bakım uygulamalarının uygunluğu yüzde 55 yani özel sektör hastanelerinin her 2 tanesinden 1 tanesinde yenidoğan yoğun bakımları için özellikle kuralların en azından yarısına uyulmadığı Sağlık Bakanlığının kendi bulgusu olarak karşımızda duruyor. Basit soru şu: Bunların gerçekten uygulanabilmesi için bu kanun teklifinde neden düzenleme yok? Devam edeyim, bakın, bunun önemli nedenlerinden biri -konuşmamın sonunda değineceğim ve bu kanun teklifinden çıkarılmasını ısrarla istediğimiz 25'inci maddede de olduğu gibi- sağlık hizmetlerinin ticarileştirilmesinin ne boyuta geldiğiyle ilgili. Sağlık Bakanlığının kendi verisi, yine yenidoğan yoğun bakımları söz konusu olduğunda, özellikle yoğun bakım niteliği taşıyan üçüncü, dördüncü düzey yoğun bakımların neredeyse yarısından fazlası, yüzde 55'i özel sektöre terk edilmiş, bu oranlar İstanbul'da daha yüksek. Eğer Sağlık Bakanlığı sağlık hizmeti sunumunu özel sektöre terk edip kendisi aradan çekilirse, özel sektör de sermaye birikimi ve kâr maksimizasyonu ağırlıklı çalışıp denetlenmezse o zaman daha çok yenidoğan ölümleriyle, daha çok canımızı sıkacak facialarla karşı karşıya kalabiliriz.

Değerli milletvekilleri, ısrarla soru önergelerinde soruyoruz, komisyon toplantılarında gösteriyoruz, bir yanıt alabilmiş değiliz. Bakın, Sağlık Bakanlığının 2019'dan sonra yayınlamayı bıraktığı çok önemli bir veri, özel hastanelerdeki ölüm hızı hızla artıyor. Ne zaman artmaya başlamış? 2007'de. Sağlık Bakanlığının son verisine göre, bütün hastaneler içinde, Sağlık Bakanlığı hastaneleri, tıp fakültesi hastaneleri ve özel hastaneler içinde en yüksek kaba ölüm hızı özel hastanelerde. Buradan, yine basit bir soru soruyorum: Bu kadar yüksek bir kaba ölüm hızı var iken Sağlık Bakanlığı bunları ortadan kaldıracak, yurttaşına gerçekten "Hangi hastaneye giderseniz gidin, bu hastane güvenlidir." diyecek bir kanun teklifiyle neden karşımıza gelmiyor? Bunu mutlaka vurgulamamız gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, aslında, belki, yirmi dakika değil, yirmi saat konuşsak Türkiye'deki sorunlarla ilgili çok geniş bir spektrumu sizlerle paylaşabiliriz. Burada, yeri gelmişken hasta güvenliğiyle ilgili başka birkaç soruna da değinmek istiyorum. Biliyorsunuz, Sağlık Bakanlığı hastanelerinin bir bölümünde görüntüleme hizmetleri taşeron şirketler tarafından yürütülüyor. Bakın, Bursa'da, bu görüntüleme taşeron hizmetlerini alan şirketin eksik ve hatalı tanılar ortaya koyduğu kanıtlandı ve Sağlık Bakanlığı bu konuda kapsamlı bir soruşturma yürütüyor. Soruşturma ne aşamadadır bilmiyorum, bize bilgi verilmiş değil ancak bir görüntüleme hizmetinin eksik ya da hatalı raporlanması sonucunda oluşan hasta güvenliğiyle ilgili sıkıntıların nasıl çözülebileceğine ilişkin yine bir yasal düzenlemeyi burada görmüyoruz.

Türkiye'de, özel sektör, sağlık alanında o kadar fütursuzca işler yapabiliyor ki yalnızca bir örnek bunu anlatmaya yeter. Hatırlayın, yaklaşık iki hafta kadar önce medyaya bir haber düştü, bir kadın meme operasyonu olmak için bir özel kliniğe gidiyor İstanbul'da. Sonra birtakım komplikasyonlar gelişiyor, o komplikasyonlar için oraya gittiğinde anlaşılıyor ki operasyonu yapan tıp doktoru değil, diş hekimi. Ya, böyle bir şey olabilir mi sevgili milletvekilleri? Yani, bunu söylerken ben utanıyorum. O yüzden, bizim, hasta güvenliği konusunu çok ciddiye almamız lazım. Bu ülkedeki her yurttaş ister kamu ister özel sektör olsun; hangi basamakta -ister birinci ister ikinci ister üçüncü- olursa olsun sağlık hizmetlerine başvurduğu zaman orada en azından başına bir şey gelmeyeceğinin güvenliğiyle oraya gitmeli. Tıbbın -bizim 1'inci sınıfta öğrettiğimiz- ilk ilkesi "Önce zarar verme." ama bu ülkedeki sağlık sistemi maalesef zarar verir durumda ve yine biz bu kanun teklifinde bu zararın ortadan kaldırılmasına dönük herhangi bir düzenlemeyle karşılaşmıyoruz.

Burdur Devlet Hastanesinde antifriz verildiği için hayatını kaybeden 3 hastayı hatırlarsınız, burada dile getirdik. Bir hastaneye giden bir böbrek hastası o hastanede kendisine damar yolundan antifriz verileceğini bilebilir mi? Soruyorum size. 3 hasta o antifriz nedeniyle öldü, Adli Tıp raporlarında var, diğerlerinin nasıl etkilendiğini bilmiyoruz. Bu çağda bir hastanedeki soğutma sisteminin suyu ile hastanenin kendi arıtılmış suyunun birbirine karıştırılması gerçekten kabul edilebilir mi? Soru şu... O soruşturma nasıl yürütülüyor bilmiyorum, açıklama yok, soru önergelerimize yanıt verilmiyor ama şunu bizim görmemiz lazım: Bakanlık bu konuda nasıl bir düzenleme yapıyor ki bundan sonra Burdur Devlet Hastanesindeki benzer bir olay hiçbir hastanın, hiçbir hasta yakınının başına gelmesin? Bunları bilmiyoruz.

Ayrıca, medyaya yansıyan, burada önceki konuşmacıların da dile getirdiği sağlık alanında maalesef çok sayıda yolsuzluklar var. Bir tanesi Bursa Şehir Hastanesinde yaşandı, oldukça kapsamlı; Sağlık Bakanlığı yine soruşturma açtı, soruşturmayı yürütüyor fakat soru şu: Bu yolsuzlukların önlenmesi için nasıl bir düzenleme yapacaksınız? Elimizdeki kanun teklifinde buna ilişkin hiçbir düzenleme yine yok.

Ve yeri gelmişken söyleyeyim: Bakın, yenidoğan soruşturması sırasında Çalışma Bakan Yardımcısına biz "Niye bu hastane grubuyla -Şafak Hastaneler Grubundan söz ediyorum- siz ilişkinizi kesmiyorsunuz?" dediğimizde, bize dedi ki: "Hocam, 100'ün üstünde dava var aramızda, bir türlü ilişkiyi kopartamıyoruz." Tutanaklarda var. Biz de sorduk: Neden? "Çünkü Sağlık Bakanlığıyla koordinasyon içinde çalışamıyoruz." Sağlık Bakanlığına soruyoruz, diyorlar ki: "Çalışma Bakanlığının bu işi yapması lazım." Çalışma Bakanlığına soruyoruz, diyorlar ki: "Sağlık Bakanlığının bu işi yapması lazım." Bir karar verin ya! Çünkü burada hastalar etkileniyor; o hastanelerdeki her bir dava konusundan en az bir hastanın ve çok sayıda hasta yakınının etkilendiğini bilin.

Yine, bu kanun teklifinde ne sağlık çalışanlarının özlük haklarına ilişkin bir düzenleme var ne de birinci basamakta çalışan meslektaşlarımızın kendilerini güvende hissedebileceği bir düzenleme var. Biliyorsunuz, şu anda aile sağlığı merkezlerinde adlarına "grup elemanı" denen sağlık çalışanları tamamen güvencesiz, tamamen özlük hakları olmadan ve çok ciddi maddi yoksunluklarla çalışmak zorunda bırakılıyorlar. Oysa birinci basamak, Sağlık Bakanlığının en fazla desteklemesi gereken yerlerden bir tanesidir.

Değerli milletvekilleri, bakın, bir yandan önümüzde bir sağlık kanun teklifi var ama öte yandan, sağlık hizmetlerine erişimle ilgili sorunları çözecek hiçbir yaklaşım söz konusu değil. Uzun uzun, randevu alınamamasına ilişkin bir konuşma yapmayacağım, bütün bölge milletvekilleri zaten bunları bir dakikalarda dile getiriyorlar ama bakın, temmuz ayının 2'nci haftasındayız, şu andan itibaren birçok hastanedeki bazı özel tetkiklerin, ultrason tetkikleri de dâhil olmak üzere, bir sonraki yıla verilmeye başlandı randevuları. Gerçekten, bir kanser hastasının yerine kendinizi koyun, bu kabul edilebilir mi?

Bakın, uğraştığım bir hastayı söyleyeyim size: Üç ay önce bir elektrik yanması kazası geçirmiş birisi, şu anda Bursa'da bir kamu hastanesinde ameliyat randevusu alınamaz durumda; o kadar ciddi bir yığılma, o kadar fazla karşılanamayan tıbbi gereksinim var maalesef.

Değerli milletvekilleri, bu arada -birazdan zaman kalırsa söylerim- bu teklifin 25'inci maddesinde bir açık artırmayla elde edilecek paranın Sağlık Bakanlığının bir şirketine aktarılması söz konusu, amaç da "Yurt dışında hastaneler, sağlık kuruluşları yapmak." diye adlandırılıyor. Ben de buradan açık çağrıda bulunuyorum: Yurt dışında hastane yapacağınıza önce Türkiye'deki hastaneleri bir yapın. (CHP sıralarından alkışlar) Önce kendi seçim bölgelerimizde insanların Sağlık Bakanlığına ait hastanelerdeki yatak sorununu ve yoğun bakım yatak sorununu çözün. Bursa'dan örnek vereyim size: Ali Osman Sönmez Devlet Hastanesi, 2022 yılında açılacaktı en son, 2023-24-25, ne zaman açılacağı belli değil. Muradiye Devlet Hastanesi, kapatıldıktan sonra yıllardır kısa sürede açılacağı söylenmesine rağmen -ikisini de ziyaret ettim- kısa sürede açılması mümkün değil. Hükûmet şehir hastaneleri açarken şehir merkezindeki hastaneleri kapatarak aslında bir yandan insanları şehir hastanesine gitmeye zorluyor gibi görünüyor ama öte yandan da şehir merkezlerindeki özel hastanelerin pıtrak gibi çoğalmasına da zemin hazırlıyor, bütün büyük kentler maalesef bunların örnekleriyle dolu.

Acil servislere karşılanamayan tıbbi gereksinimler yüzünden çok fazla başvurunun olduğunu yine bu kürsüden dile getirmiştik. Bu kanun teklifinde bunu önleyecek bir tane düzenlemenin yine karşımızda olmadığını üzülerek söylemem gerekir.

Nadir hastalıklarla ilgili tanı konması, raporlanması, tedavi edilmesi aşamalarıyla ilgili ciddi eksikliklerimiz var. Türkiye'nin özellikle bölgesel bazda yalnızca nadir hastalıklarla uğraşacak merkezlere ihtiyacı var, bu kanun teklifleri o ihtiyacı da karşılamıyor.

Bu arada yeri gelmişken söyleyeyim: Sağlık Bakanlığının verileri üzerinden bir değerlendirme yapmakta da ciddi sınırlılıklar var. Bakın, Sayın Bakan Yardımcısı -az önce buradaydı, görüyorum şimdi burada- mesela kendinizin de içinde bulunduğu yazarlar 2023 yılı verileriyle makaleleri bilimsel dergilerde yayınlanırken henüz 2023 yılı verilerini Sağlık Bakanlığı açıklamamış oluyor. Değerli milletvekilleri, bu kabul edilemez. Kamuya açık veriler söz konusu olduğunda bunların zaman geçirmeden açıklanması gerekir. Temmuz ayı bitmek üzere, henüz 2024 yılının istatistik yıllığı ortada yok, ne zaman geleceği de belli değil.

Bu arada, soru önergelerine yanıt verilmediği de söylendi, aynı durumda biz de yakınmalarımızı dile getirelim. Sağlık Bakanlığına gönderdiğimiz soru önergelerine ya hiç yanıt verilmiyor ya da yalnızca mevzuat yazılarak yanıt veriliyormuş gibi yapılıyor. Eğer bir Bakanlık şeffaflıktan kaçınıyorsa bu aynı zamanda hesap verebilirlikten de kaçınıyor anlamına gelir ki Türkiye'de Sağlık Bakanlığının ne şeffaflıktan ne de hesap verebilirlikten asla kaçınmaması gerekir. Mesela aşı reddi sayılarını bile bilmiyoruz.

Şehir hastaneleri, bir başka oturumda uzun uzadıya konuşabileceğimiz bu şehir hastaneleri, biliyorsunuz, sağlık alanında sermaye birikiminin ulaştığı en uç noktalardan bir tanesidir. Soru önergelerimize hiç yanıt verilmiyor. Soruyorum size: Türkiye'de şu anda 18 şehir hastanesinin aylık bazda ya da yıllık bazda ne kadar kiralandığının bize bildirilmesinde nasıl bir sakınca olabilir? Defalarca söylediğimiz hâlde ticari sır gerekçe gösterilerek bunlar bizimle paylaşılmıyor. Değerli milletvekilleri, eğer bir devlet hastanesi ticari sır nedeniyle verilerini paylaşmıyorsa, Bakanlık bunları bize vermiyorsa kimse oraya kamu hastanesi demesin, orası bal gibi de özel hastanedir ve bu, Sağlık Bakanlığı kaynaklarının bu kadar yüksek aktarıldığı kurumlar olduğu için asla kabul edilemez. (CHP sıralarından alkışlar)

Süre az kaldığı için, burada az önce konuşulan Sayın Mehmet Murat Çalık'ın sağlık durumuyla ilgili de birkaç şey söylemek isterim. Bakın, böyle bir sistem olur mu? Kendisinin hasta olduğu bilinirken önce İstanbul'dan İzmir'e gönderiliyor. Neden? Yanıt yok. Peki, İzmir'e gittiniz, orada hasta olduğu anlaşıldı ve Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesine gönderdiniz. Orada bir rapor düzenlendi -az önce Turhan Çömez ayrıntılarını gösterdi- raporda kendisinin kanserinin tekrar nüksetme sınırında olduğu çok açık. Bunun üzerine, o rapordan sonra Adli Tıp Kurumuna sevk ediliyor. Nereden sevk ediliyor? İzmir'den. Buradan soruyorum: Gerçekten İzmir'de çok kapsamlı bir Adli Tıp Kurumu varken bu kişi neden İstanbul'a sevk ediliyor? Hadi İstanbul'a sevk ettiniz, orada da hadi İstanbul Adli Tıp Kurumu raporu beğenmedi, bu sefer tekrar tetkiklerinin yapılması istendiğinde İzmir'de nereye gönderiyorlar Sayın Murat Çalık'ı? İzmir Şehir Hastanesine. Buradan soralım Sayın Bakanlık yetkililerine: Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinin yaptığı tetkiklerin beğenilmeyip Şehir Hastanesindeki tetkiklerin beğenilmesi diye bir gündem mi var? Eğer böyleyse bunu bilelim, o hastanelerden tetkiklerine güvenilmeyenleri yurttaşlara açıklayalım, onlar da gitmesin. Eğer böyle değilse bu tamamen Murat Çalık'a bir eziyet niteliği taşımaktadır, asla kabul edilemez. (CHP sıralarından alkışlar)

Yeri gelmişken cezaevlerindeki sağlık konusunda da birkaç şey söyleyeyim: Soru önergelerimize yanıt yok, basın açıklamalarımıza yanıt yok; Komisyon toplantılarında, Adalet Bakanlığının Komisyon toplantılarında da gördük. Değerli milletvekilleri, cezaevlerinde ciddi sağlık sorunları var. O kişiler zaten cezalarını çekiyorlar. Ayrıca sağlıksızlığa mahkûm edilerek ikinci bir ceza onlara verilemez; bu, insan haklarına aykırıdır. Biz bunları gündeme getirdiğimizde Adalet Bakanlığı diyor ki: "Buradaki sağlık hizmetleri Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülüyor." Sağlık Bakanlığına söylüyoruz, onlar da diyorlar ki: "Sorumlu Adalet Bakanlığı."

Değerli milletvekilleri, buradan her iki Bakanlığa da çağrımdır: Bir karar verin, kim bu konuda yetkili? Neden cezaevlerindeki insanları sağlıksızlığa mahkûm ediyorsunuz? Bu asla kabul edilemez, biz de bunu kabul etmeyeceğiz.

Konuşmamın son bölümünde, birkaç kanun maddesiyle ilgili fikrimi de söylemiş olayım. Örneğin, madde 3'teki aydınlatılmış onam ve madde 13'teki elektronik sistem aracılığıyla organ nakline ilişkin bir onam alınması bu çağın gereklerine uygun. Ancak Komisyon toplantılarında söyledik, burada hem siber güvenlik konusunun gerçekten kayıt altına alınması hem aydınlatılmış onamın kendi felsefi ve etik ilkelerine uygun olarak düzenlenmesi ihtiyacı var; bunu burada bir kez daha söylemiş oluyorum.

Madde 9 bu kanun teklifinin en sıkıntılı yanlarından biridir. Kenevirin tıbbi kenevir olmak dışında ciddi bir şekilde kapsamının genişletilmesi kabul edilemez. Tıbbi kenevirle ilgili düzenleme zaten var. Burada yapılan, kenevirin esrara dönüşmesine yol açabilecek bir düzenlemenin hayata geçirilmesidir ki Türkiye'deki bağımlıların yüzde 80'inden fazlasının esrar bağımlısı olduğu bilindiği için bu madde asla kabul edilemez, hemen geri çekilmelidir. (CHP sıralarından alkışlar)

Madde 14'te; park alanlarına sağlık kuruluşları yapılması doğru bir yaklaşım değil. Eğer imar planı uygulanmaz ve takas gerçekleştirilmezse -bunu da ısrarla dile getirdik- bu maddeleri Anayasa Mahkemesine götüreceğimizi de burada söyleyelim.

Son olarak 25'inci maddede sağlığın ticarileştirilmesine dönük ciddi bir iş yapılmaktadır. Bu kanun teklifini reddedeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)