| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 65 |
| Tarih: | 14.02.2012 |
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hapishanelerde yaşanan sorunlar üzerine söz almış bulunuyorum. Hapishaneler bulundukları ülkelerin aynasıdır. Bir ülkenin insani gelişmişliğini, demokrasi seviyesini, temel hak ve özgürlüklere verdiği önemi hapishanelere bakarak anlayabilirsiniz, aslında hapishaneye değil kendinize bakıyorsunuzdur.
Adalet Bakanlığının verilerine göre hapsedilmiş insan sayısı 130 bini aşmış durumda. Bu sayı Kilis'in, Tunceli'nin, Ardahan'ın, Bayburt'un nüfusundan fazladır yani 81'inci vilayet Düzce, 82'nci vilayet hapishanelerdir. Neden bu kadar çok mahpus var, neden bu kadar çok hapishane var ve Adalet Bakanlığı onlarca hapishane yaptırmayı neden düşünüyor? Hapishane sayısı, mahpus sayısı övünülecek bir şey değildir. Bu tablo karşısında herkesin oturup düşünmesi gerekiyor. İnsanları hapishanelerde toplayıp 82'nci vilayeti kurmak kadar o vilayete cezayı, işkenceyi dönüştürmek de ayıptır.
Maalesef adil yargılanma konusunda karnemiz hiç de iyi değil. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde en çok ceza alan ülke bizim ülkemiz. Adil yargılayamadığımız insanlara hiç olmazsa cezalarını adilce çektirmek gibi samimi bir niyetimiz ve gayretimiz olmalı.
Türkiye'de pek çok tipte hapishane bulunuyor. Her hapishanede pek çok sorun bulunuyor ancak F tipi hapishaneler fiilen işkence tezgâhı gibi çalışıyor. Ben, Tekirdağ 1 ve 2 no.lu cezaevlerini gezdim, Silivri'yi gördüm. Burada gördüklerimden birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Tekirdağ 2 no.lu F tipinde açık görüş yapamadım, müdür izin vermedi. Oysa yasalar gereği bir milletvekilinin açık görüş yapması gerekirdi. Ancak hapishane müdürü ne yasa takıyor ne de milletvekili çünkü oradaki tutuklular müdürün insafına terk edilmiş. Sadece Tekirdağ'daki F tiplerinde değil, ülke genelinde F tipi hapishanelerin hemen hepsinde durum aynı. Öyle yasaklar, öyle disiplin cezaları var ki aklınız almaz. Bana gelen mektuplardan, hapishane raporlarından ve kendi gözlemlerimden edindiğim birkaç yasağı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 2 taneden fazla kazak, gömlek, tişört yasak; 1 takım eşofmandan fazlası yasak; kuru boya dâhil her türlü boya kalemi yasak; 3 taneden fazla kitap bulundurmak yasak; 2 çiftten fazla ayakkabı bulundurmak yasak; uhu, pirit ve her türlü yapıştırıcı yasak; renkli kâğıt yasak; değerli milletvekilleri, türkü söylemek yasak, türkü; bağırmak, slogan atmak yasak; herhangi bir şeyi amacı dışında kullanmak yasak. Ne demek bu? Mesela eski bir atletinizle yeri silerseniz aleti amaç dışı kullanmış olursunuz, yasak olduğu için de ceza alırsınız. 3 kişilik ya da tek kişilik hücrenin dışına asla çıkmanız yasak. Yasak olmayan tek şey nefes almak ve ölmeyecek kadar yemek, içmek. Böyle ceza olur mu? Bunun adı işkencedir, oranın da ismi işkence hanedir.
Bir örnek daha vermek istiyorum değerli arkadaşlar: Haftalık on saat uygulanması gereken sohbet hakkını bir saniye ile on saat arası yorumlayan hapishane idareleri keyfî uygulamalara başvuruyor. Mesela Kandıra F tipinde günlük on beş dakika olarak uygulanıyor. Bir hücrede bir ömür yatacak insanlar var. Bir hücrede bir ömür geçer mi? Bu kadar acımasız olunur mu? İdam cezasının yerine ağırlaştırılmış müebbet cezası alan bir insan aslında her gün idam edilmiş olmuyor mu?
Değerli arkadaşlar, birçoğunuz Hrant Dink katliamı konusunda benim ve partimin tavrını bilirsiniz. Hrant Dink davasının sonucunu da çok yetersiz bulduğumuzu her zaman söylüyoruz ama bugün Yasin Hayal ve -Hrant Dink'i katleden- Ogün Samast'ın da hakları olduğunu hatırlatmak isterim.
Değerli arkadaşlar, mahkûmlar türkü söylediği için hücre cezası almamalı. Kışın üşüdüğünde giyebilecek kazağı, yazın terlediğinde de değiştirebilecek bir tişörtü olmalı. Tekirdağ 1 no.lu F tipinde kalan İlyas Argun adında bir genç tutuklunun elleri soğuktan morarmış, sonra morluklar siyahlanmaya başlamış, kangren tehlikesi hâlâ devam ediyormuş. İlyas hapishaneden iki elini kaybederek çıkmamalı. Peki, İlyas'ın iki eli neden tehlike altında? Çünkü hapishane idaresi doğal gaza geçmek için yaz aylarını bırakmış, kış aylarında doğal gaza geçmiş ve kasım ayından sonra zemheri soğuklar gelmiş, bir ay boyunca ne kaloriferler yanmış Tekirdağ'da ne de insanlar ısınabilmiş ve her türlü girişime rağmen, İlyas'ın ellerinin morarmasına rağmen, ailesinin her türlü girişimine rağmen, maalesef bir çift eldiveni hapishane idarecisi aracılığıyla İlyas'a ulaştırmak mümkün olmamış.
Değerli arkadaşlar, hapishane insan öğüten bir canavar olmamalıdır. Devletin yükümlülüğü, sağ salim aldığı insana aynı şekilde cezasını çektirmek ve günü geldiğinde özgürlüğe kavuşturmaktır.
İnsan Hakları Derneğinin 2011 verilerine göre, hapishanede 300'den fazla ağır hasta bulunmakta ve bu hastaların çoğu ölümün kıyısında. Hapishanede tedavi koşulları olmayan bu insanlar aslında ölüme mahkûm edilmiş olmuyor mu?
Gazeteci Suzan Zengin ilerlemiş hastalığına ve yaşına rağmen uzun süre hapishanede kaldı, tahliye edildikten birkaç ay sonra da yaşamını yitirdi. Üstelik kendisi hükümlü bile değildi.
Kanser hastası Güler Zere "Beni ölümün kıyısına getirip tahliye ettiler." dedi ve altı ay sonra hayatını kaybetti.
Değerli milletvekilleri, Abdullah Akçay, on dört yaşında, bir suç çetesi tarafından kaçırıldı. Suça bulaştı, tutuklandı, hırsızlıktan hüküm giydi. Gençliğe hapishanede adım atan Abdullah on sekiz yaşında lösemi hastası oldu. Son günlerini ailesinin yanında, çocukluğunu geçirdiği köyünde geçirmek istiyordu, ama penceresi olmayan dört duvar içinde, demir kapının arkasında bir hastane hücresinde öldü ve içeride şimdi Suzanlar, Gülerler, Abdullahlar ölümün kıyısında bekliyorlar. Ölüm onları almadan, bizler onların son günlerini sevdikleriyle, hasretleriyle geçirmeleri için çaba göstermeliyiz.
Değerli arkadaşlar, şimdi, size İnönü Üniversitesinin eski rektörü Profesör Doktor Fatih Hilmioğlu'nun hikâyesini anlatacağım.
Fatih Hoca Ergenekon davası kapsamında tutuklandı. Sağlığı bozuldu, Adli Tıp 3'üncü İhtisas Kurulu ve Adli Tıp Genel Kurulu, Fatih Hilmioğlu'nun eğer sağlıklı koşullarda beslenemezse, sağlıklı koşullarda cezasını çekmez ise kanser olabileceğini söyledi, ama maalesef, bunu ne hastane idaresi dinledi ne de Adalet Bakanlığı dinledi. Geçtiğimiz günlerde devletin Avcılar Murat Kölük Devlet Hastanesinden almış olduğu raporda acı gerçek ortaya çıktı. Fatih Hilmioğlu, kanser başlangıcı olmuş arkadaşlar. Fatih Hilmioğlu'nun cezasını siz mi vereceksiniz öldürerek yoksa adalet mi?
Değerli arkadaşlar, Kemal Gömü, akıl hastası ve tek başına hayatını idame ettiremiyor. Resmî kurumlarca verilmiş 11 tane raporu var. Kronik şizofreni ve buna benzer çeşitli hastalıkları var ama hâlâ Kemal Gömü cezaevinden serbest bırakılmıyor, cezaevinde yatmaya devam ettiriliyor. Cumhurbaşkanı yetkisini kullanmıyor.
Değerli arkadaşlar, hapishanede ziyaret etmiş olduğum insanlardan birisi de gazeteci Mehmet Yeşiltepe. Beyninde 1 litre suyla her an ölüm tehlikesi altında yaşıyor doktorların rapor vermesine rağmen.
Yine burada sizler gibi seçilip gelen birisi daha var hastanede, hastane köşelerinde acı çeken, işkence gören; Sayın Mehmet Haberal. Mehmet Haberal, fizik tedavisi görüyor bel fıtığından. İki sefer ziyaretine gittim.
Fizik tedavi gördüğü yer değerli milletvekilleri, değerli AK PARTİ'li milletvekili arkadaşlarım, fizik tedavi gördüğü yerde fizik tedavi uzmanı yok ve bir gün herkesin başına gelebilir.
Mehmet Haberal'ın kaldığı yerden, Fatih Hilmioğlu'nun kaldığı yerden bir milletvekili olarak utandım. Orayı ziyaret ettiğimizde, arkadaşlarımla birlikte ziyarete gittiğimizde oradaki bir devlet memuru, bir memur seçilmiş milletvekillerini seçilen milletvekilini, ziyaret ettirmemek için elinden gelen her şeyi yaptı arkadaşlar.
Yine 2 No.lu Silivri Cezaevi Müdürlüğüne beş arkadaşımızla beraber yine orada yatan aydınları ziyarete gittiğimizde, bizi üç buçuk saat kapıda bekletti, telefonlarımıza dahi çıkmadı.
Değerli arkadaşlar, sizler insanları yargılıyor musunuz, süründürüyor musunuz? Cezayı infaz mı ediyorsunuz, infazla insanları infaz mı ediyorsunuz?
Isparta E Tipi Cezaevinde Özgür Uygun adlı bir hükümlü var arkadaşlar. Felç geçirmiş, yaşamını kardeşiyle beraber idame ettiriyor.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin her yanında bir hukuksuzluk var. Türkiye'nin bütün cezaevlerinde devlet, hukuksuzluğu eşitlemiş. Mustafa Balbay'a ne kadar hukuksuzluk yapıyorsa, maalesef, Cihan Kırmızıgül'e de aynı şeyi yapıyor.
Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Soner Yalçın gibi aydınlar maalesef birer kişilik hücrelerde ölüme terk edilmiş durumda. Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımız söyledi, Sayın Artvin Milletvekilimiz: "Mustafa Balbay beton kokuyor." dedi arkadaşlar. O, seçilmiş bir milletvekili. Hiçbirimizin, hiçbirinizin Mustafa Balbay'a, seçilen milletvekillerine, cezası da olsa cezaevinde yatan hiçbir mahkûma bedel ödetme hakkı yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla) - Bu önerinin kabul edilmesini dileyerek, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.