Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu Arasında Ev Sahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 113 |
Tarih: | 20.07.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasama döneminin bu yılki yasama yılının son günündeyiz. Sadece biz çalışmalarımıza ara vermeyeceğiz, yarın itibarıyla yargı camiası da adli tatil nedeniyle çalışmalarına ara verecek. İsterseniz, gelin, bu gece yargımızın, adalet kurumumuzun hâlipürmelali üzerine birkaç hususta bir değerlendirme yapalım ve devlet ile vatandaş arasındaki en kuvvetli bağa yani devletin kendisinden adalet bekleyen vatandaşına nasıl yaklaştığı ve bu talebini nasıl karşıladığı hususuna bakalım.
Bu hususa bakmadan önce, Hazreti Ali'ye atfedilen "Devletin dini adalettir.", Nizamülmülk'ün "Siyasetname"sinde, İbn Teymiyye'nin eserlerinde tartıştığı "Devlet küfürle ayakta durur ama zulümle ayakta durmaz." sözünü, yine İbn Kayyim El-Cevziyye'nin eserlerinde tartıştığı "Kâfir ama adil bir hükümdar tarafından yönetilmek mi yeğdir yoksa mümin ama zalim bir hükümdar tarafından yönetilmek mi yeğdir?" sorusunun cevabını hatırlatarak konuya girelim.
Türkiye, uzunca bir süredir kuralsızlıklar ülkesi oldu; hukuk devleti ilkesi içinin boşaltıldığı, Anayasa’nın sistematik olarak ihlal edildiği ve yargı erkinin yürütmeye bağlı hâle getirildiği bir dönemin içerisinden geçiyoruz. Türkiye'de temel hak ve özgürlükler, özellikle ifade, toplantı ve örgütlenme özgürlükleri, terör mevzuatının keyfî ve geniş yorumlanmasıyla büyük ölçüde sınırlandırılmış bulunmaktadır. Ceza normlarının öngörülmezliği ve yargının siyasallaşması muhalif siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler, insan hakları savunucuları ve sivil toplum aktörleri için maalesef hukuk güvenliğini ortadan kaldırmıştır. "Suç ve cezaların kanuniliği" ilkesi ve "masumiyet karinesi" ilkeleri pratikte bütün anlamını yitirmiştir. Bu durum, hak ihlallerinin yanında aynı zamanda Türkiye'de yargı bağımsızlığına dair yapısal bir krize işaret etmektedir.
Dünya Adalet Projesine göre Türkiye, 142 ülke arasında 117'nci sırada yer alabilmiştir ve Şeffaflık Endeksi ve Yolsuzluk Endeksi'ndeki yükselişi yani gerilemeyi ifade etmeye bile gerek duymuyorum. Bazen Sayın Bakanımız uluslararası endeksler üzerinden yargının hâlinin incelenmesini yanlış bulduğunu ifade ediyor. Burada da bir başka çelişki var; Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek uluslararası kuruluşların puan artırımlarını övünçle anlatırken Adalet Bakanımız Sayın Yılmaz Tunç uluslararası kuruluşların değerlendirmelerini gerçekçi bulmadığını ifade ediyor. O zaman, bugün, yerel bazlı endeksler üzerinden yargının hâline bakalım istiyorum: 2005 yılı Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı'nda 5.912 kişiden sadece yüzde 23,81'i başarılı olmuştur, bir önceki yıl da bu başarı oranı yüzde 42'ydi. Burada bir durum var: Ya biz bu çocuklara hukuk eğitimi veremiyoruz ya yanlış bir sınav yapıyoruz. Bu iki seçenekten hangisi geçerliyse -burada hukukçu milletvekillerimiz var- bu bırakınız bir hukuk devletine, bir kanun devletine dahi yakışmayacak bir durumdur.
Her gün bir suç makinesi yakalanıyor. Cezaevinden dün çıkmış, sevdiği kadını veya sevdiğini iddia ettiği kadını öldürmüş; bir bakıyorsunuz katil, bir bakıyorsunuz dolandırıcı, bir bakıyorsunuz suç örgütü yöneticisi. Niçin bunlar dışarıda? Çünkü bazı mafya liderleri için burada kişiye özel infaz düzenlemeleri yapılmış çünkü bazı infaz düzenlemeleri Plan ve Bütçe Komisyonundan geçirilmiş ancak bu kişiler dışarı çıktığında sistemin kimin için hangi kolaylıkları getirdiğini anlayabiliyoruz.
Hasta mahpuslar, Sayın Murat Çalık'ın şahsında bir kez daha gündeme gelen hasta mahpuslar yılların bir problemi, yılların problemi. 2013 yılında da Adli Tıp Kurumundaki heyet değişikliğiyle çözüldüğü iddia edilmişti; bugün yine, heyet değişikliği itibarıyla bu problemin çözüldüğü iddia ediliyor ama uygulamayı görüyoruz. Hasta mahpuslar üzerindeki uygulamaların, bir tedbirin nasıl kişinin hayatına mal olan ceza infazına dönüştüğünü görüyoruz ki Abdulhamit Bey burada yok ama kendisinin açıkladığı Yargı Reformu Eylem Planı'nda da geçen maddelerden biriydi hasta mahpusların durumu. Keza, söz konusu Reform Eylem Planı'nda olduğu gibi, açıklanmış eylem planlarının üçte 2'si hayata geçirilmiyor.
Peki, bu eylem planları niye açıklanıyor? Çünkü uluslararası kuruluşlar için bir göz boyaması, bir aldatmaca aracılığı olarak kullanılıyor. Efendim "Biz eylem planını açıkladık, bunun gereğini yapacağız." Hatırlayın, aynı konu OHAL Komisyonunun kurulması döneminde de uygulandı; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine "Siz bu başvuruları iade edin; biz iç hukukta bir mekanizma kuracağız, bunun gereğini yerine getireceğiz." denildi. Kabul edilen oranlar yüzde birkaçla telaffuz ediliyorken Olağanüstü Hâl Komisyonunda, bugün hakkında dava açılmamış, yargılama yapılmamış, beraat almış, kesinleşmiş kararı olan binlerce KHK'linin kurumunda geri işine başlatılmadığını görüyoruz. Kursiyer teğmenler, erler, askerler, darbe eyleminin bir parçası olmayan, darbe eylemi bölgesinde bulunmayan, bir emir ya da talimatla oturduğu yerden kalkıp ayrılan insanların mağduriyeti ve dünyanın en büyük terör örgütü soruşturması FETÖ; Türkiye Cumhuriyeti tarihinin değil, dünyanın en büyük terör örgütü soruşturması FETÖ'den mağdur olmayan etrafınızda bir insan yoksa o zaman dönün deyin ki: "Biz doğru bir iş yaptık, bu işi de yapmaya devam edeceğiz." Ama ben inanıyorum ki şu anda Genel Kurulda bulunan arkadaşlarımızın hangi birinin etrafına küçük ölçekte değil, orta ya da geniş ölçekte bir daire çizecek olsak FETÖ soruşturmaları nedeniyle mağdur olmuş insanlar görürüz.
Elimde bazı istatistikler var, gerçekten bunları okuyunca hayret ettim; Adalet Bakanlığının yayınladığı resmî istatistikler. Bu istatistiklere göre hukuk mahkemelerine işiniz düştüyse üç buçuk yıldan önce paçanızı kurtaramıyorsunuz, üç buçuk yıldan önce.
Yine, bu istatistiklere göre, en çok şaşkınlıkla okuduğumu söyleyeyim, bir hırsızlık fiilinin mağduruysanız üç bin dört yüz altmış sekiz gün adaletin gelmesini bekliyorsunuz, Adalet Bakanlığının resmî istatistiğinden bahsediyorum, on yıla yakın. Sonra, büyük yolsuzlukları bıraktık, küçük çetecikler niçin sokakları dolduruyor; sonra niçin hırsızlıklar, yağmalar alıp başını gidiyor? Bu istatistikleri de Adalet Bakanlığının resmî verilerinden takip edebilirsiniz.
Anayasa Mahkemesi ele aldığı 100 dosyanın 98,1'inde hukuka aykırılık tespit etmiş; bu ne demek biliyor musunuz? Dosyasını oraya götüremeyen milyonların "Yahu, eğer benim dosyam da Anayasa Mahkemesinde incelenmeye değer bulunan 79.507 dosyadan biri olsaydı, vallahi benim dosyam için de ihlal kararı çıkacaktı." diye düşünmesi demek.
Peki, vatandaş nasıl bakıyor bu yargı sistemine? Ankara Enstitüsünün 7-14 Nisanda yaptırıp mayısta yayınladığı, 2.057 denekle yapılan ve kıymetli Doçent Doktor Vahap Coşkun'a yorumlattığı rapordan bazı verileri paylaşıyorum.
Katılımcıların yüzde 50'si yargının bağımsız olmadığını düşünüyor, yüzde 59'u tarafsız olmadığını da düşünüyor. Katılımcılardan her 5 kişiden 1'i siyasetin yargıya müdahale ettiğini düşünüyor, yüzde 15'i adaletin olmadığını, yüzde 15'i liyakatin olmadığını savunuyor. Katılımcıların yüzde 38'i hâkim ve savcıların kararlarında iktidarın etkili olduğunu düşünüyor. Yaklaşık her 2 kişiden 1'i "Eğer rüşvet verirsen yargıda işin görülür." diye düşünüyor. Katılımcıların yüzde 58'i hâkim ve savcıların baskı altında karar verdiğini düşünüyor. Yine bir başka sorudaki yüzde 58'i iktidarın yargıya müdahale ettiğini düşünüyor. Katılımcıların yüzde 62'si yargıya güvenmiyor ve devamı bu şekilde geliyor. Katılımcıların üçte 2'si de "İşim yargıya düşerse mağdur olurum." diye düşünüyor. Yüzde 70'i de siyasi olanlar ile sıradan vatandaşların eşit muameleye maruz kalmadığını düşünüyor. Dikkat ettiyseniz rakamlar 60, 70; AK PARTİ seçmeninin de en az üçte 1'i, bazen üçte 2'si bu duyguları hissediyor. Üçte 1'i bir siyasal dayanışmayla "İşler iyi, yolunda." diye düşünüyor. Bu hâliyle başta hukukçu milletvekillerimiz olmak üzere vicdan sahibi, hukuk sahibi; devletin, idarenin, adalet duygusunun vatandaşta nasıl yansıdığı düşüncesine siyasi bir sorumlulukla bakan milletvekillerimizin sokağa çıktığında yargının o hâlipürmelaline maruz kalan vatandaşlara nasıl cevaplar vereceğini gerçekten merak ediyorum.
Hepinize iyi geceler diliyorum. (YENİ YOL ve CHP sıralarından alkışlar)