GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, İsrail'in Gazze saldırısına, Filistin halkına yaptığı soykırıma ve zulüm ile kıtlık politikalarına ve bölgede var olan güncel duruma ilişkin Yürütme adına gündem dışı açıklaması nedeniyle şahsı adına konuşması
Yasama Yılı:3
Birleşim:114
Tarih:29.08.2025

ZEKERİYA YAPICIOĞLU (İstanbul) - Bismillahirrahmanirrahim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri selamların en güzeli olan selamla selamlıyorum: Es-selamü aleyküm ve rahmetüllah.

Sayın milletvekilleri, 1917'den beri işgal altında olan Filistin son iki yıldır tarihin gördüğü en barbar saldırılardan birini yaşıyor. Siyonist terör örgütünün saldırıları sadece masum Filistinlilere yönelik değildir, insanlık tarihi boyunca insanoğlunun ortaklaştığı tüm insani değerlere yöneliktir. Bütün bu insani değerler hukuk, hakkaniyet, adalet, merhamet çok vahşi bir saldırı altındadır. Gerçekten yaşanan vahşeti anlatmaya kelimeler yetmez. Her gün açlıktan ve susuzluktan dolayı beşer, onar çocuk ölüyor. Açlıktan derisi kemiğine yapışmış masum çocukların görüntüsü yürekleri yakıyor. Bütün dünya lanetliyor ama lanet olası zalimler soykırıma devam ediyor. İnsanlar kınıyor, STK'ler yürüyüş yapıyor, hükûmetler şiddetle kınıyor, Birleşmiş Milletler kınıyor; Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi yargılama yapıyor, tedbir kararları alıyor ama soykırım durdurulamıyor. Koro hâlinde "Artık söz bitti, eyleme geçmek zamanıdır." diyoruz, herkes aynı sözde ortaklaşıyor, sonra toplanıp söz söyleyip konuşup dağılıyoruz. Bir tuhaflık yok mu? Herkes birilerini eyleme geçmeye davet ediyor. Peki, kim eyleme geçecek? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 25 Mart 2024'te derhâl ateşkes kararı aldı ama bu karar daha uygulanmadı. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 25'inci maddesine göre Güvenlik Konseyi kararları bağlayıcıdır ama terör rejimi bu kararı da bu kuralı da takmadı, uluslararası mahkemelerin bölgeye insani yardım ulaştırılmasının engellenmemesine dair tedbir kararları da uygulanmadı ama bu kararı alan hâkimler hakkında yaptırım kararı alındı.

Sayın milletvekilleri, bu vahşetin durdurulması gerektiği konusunda herkes hemfikirdir, herkes çağrıda bulunuyor "Bu vahşeti durdurun." diyor. Peki, bu vahşeti kim durduracak ve bu vahşet nasıl duracak? Somut bir adım atalım. Gelin, bu sefer daha önce 6 kez yaptığımız gibi sadece konuşup dağılmayalım, sadece kınamakla yetinmeyelim. Uluslararası hukuk kurallarına ve uluslararası sözleşmelere aykırı davranmanın, bütün insani değerlere savaş açmanın ve onları çiğnemenin bir bedeli olmalı değil mi? Bu zalimlere bir bedel ödetmeli değil mi? Kınamalar kâr etmiyor, şiddetli kınamalar da bir şey ifade etmiyor. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere pek çok devlet adamı da İsrail için "haydut" "terör devleti" "terör örgütü" ve benzeri nitelendirmeler yapıyor. Soykırımcılar daha fazlasını da hak ediyor. Evet, İsrail bir devlet değildir. Biraz önce bir polemik yaşandı, 1948'de durum neydi, İsrail neydi, tanıma, her neyse onlar geçti ve tarihte kaldı. Ama şu anda ve bize göre aslında hiçbir dönemde İsrail devlet olma vasfını taşımıyor. Bir devlet için asgari 3 şey gereklidir; sınırları belli bir toprak parçası -biraz önce hatiplerden birisi bir harita gösterdi, o haritada sınırların nasıl değiştiğini çok net bir şekilde gözlemlemek mümkün- ve o toprak parçası üzerinde yaşayan ortak bir geçmişi ve kültürü olan bir halk ve hukuki ve siyasi bir organizasyon gereklidir; devlet vasfı için bu 3 şey olmazsa olmazdır. İsrail'in belirlenmiş bir sınırı yoktur, kendilerine ait toprakları yoktur, oradaki siyonistlerin neredeyse hiçbirinin dedesinin mezarı orada değildir. Dünyanın farklı bölgelerinden gelen ve her biri farklı ülke vatandaşı olan hırsızlar, gasıplar Filistinlilerin topraklarını parsel parsel gasbediyor yani oradaki hırsızlar topluluğunu bir halk olarak kabul etmek mümkün değildir. Peki, biz neden İsrail'i devlet olarak tanıyoruz? Hadi, İsrail'in devlet olarak tanınmasına dair Bakanlar Kurulu kararını geri almak için burada Meclis olarak bir çağrıda bulunalım, geri alamıyorsak en azından askıya alalım; Meclis olarak siyonist terör örgütünün yaptıklarını soykırım olarak tanıyalım, bir Meclis kararı çıkaralım. Daha önce Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 10 Kasım 1975'te kabul ettiği 3379 sayılı bir Karar var. Bu kararda, siyonizm bir ırkçılık ve ırk ayrımcılığı biçimi olarak tanımlanmıştır. Gelin, biz de benzer bir karar alalım, "Siyonizm ırkçılıktır." diyelim ve bu ırkçı, soykırımcı terör örgütüyle ilişkileri de terörizmin ve ırkçılığın desteklenmesi olarak tanıyalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

ZEKERİYA YAPICIOĞLU (Devamla) - Bir de 158 sıra sayılı bir Kanun Teklifi'miz vardı, soykırımcıların cezalandırılmasına ilişkin bir kanun teklifi hazırladık. Belki tarihte bir ilk olarak bu kanun teklifimizin, komisyonlarda görüşülmeyen kanun teklifimizin doğrudan Genel Kurulun gündemine alınması için bir önerge verdik, o önergemiz Mecliste bulunan 8 partinin desteğiyle kabul edildi ve o kanun teklifi bir yılı aşkın bir süredir Genel Kurulda görüşülmeyi bekliyor. Gelin, onu gündemin ilk sırasına alalım, görüşelim ve soykırımcıları cezalandıralım. Elimiz Filistin topraklarında, oradaki işgal topraklarında kalanlara yetişmiyorsa bari kendi vatandaşımız olanları yargılayıp cezalandıralım.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Ama bunu iktidar partisi yapacak; biz hazırız, biz hazırız Sayın Genel Başkanım. Sayın Meclis Başkanımız orada, hazır.

ZEKERİYA YAPICIOĞLU (Devamla) - Teklif ediyorum, sözüm size değil. Ben ne dediğimi biliyorum, kimse kendini temize çıkarmasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

ZEKERİYA YAPICIOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Çocuklar açlıktan ölürken seyreden herkes suçludur; kimse yaptığını yeterli görmesin, eğer yeterli olsaydı çocuklar açlıktan ölmeye devam etmezdi. Keşke "Daha fazla ne yapabiliriz?" diye her birimiz kendimize sorsaydık. Herkes yetkisi ve gücü oranında sorumludur, az veya çok herkes yapabileceğinden sorumludur.

Son olarak Sayın Başkanım, bu Mecliste yapılan tartışmaları, bu manzarayı siyonist bir katil ile ailesini kaybetmiş, açlık çeken bir Filistinlinin seyrettiğini düşünelim. Acaba hangisi sevinir, hangisi üzülürdü? Bari bu meselede yani gerçekten partilerüstü hatta uluslarüstü olan bir meselede, Filistin meselesinde, daha önce 6 kez yapıldığı gibi oy birliğiyle bir karar alalım ve bu karar dişe dokunur bir karar olsun, zalimleri değil mazlumları sevindirelim. Zalimler için "Yaşasın cehennem!" diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)