| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 3 |
| Tarih: | 07.10.2025 |
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Halkımız ağır bir yoksulluğun pençesinde inim inim inlerken gerçekten bu Meclisin bu soruna el atmaması, en azından emekli maaşları, asgari ücret ve çalışanların, kamu çalışanlarının durumuyla ilgili herhangi bir düzeltme yapmaması düşünülemez. Ben birazdan Genel Kurulumuzla bazı rakamları paylaşacağım ama bunlar kuru rakamlar olmaktan öte yatağa aç girmektir, çocuğunun beslenme çantasına bir parça yiyecek koyamamaktır, torununa harçlık verememektir, üniversite öğrencisi çocuğunun cebine otobüs parası bile koyamamaktır. Bunlar yaşanmaktadır, bıçak kemiğe dayanmıştır ve herkesin bu feryadı duyması gerekir.
Değerli arkadaşlar, bu siyasi iktidar ekonomi politikalarında tamamen çuvallamıştır; doğru kelime, doğru tanımlama "çuvallamak"tır. Bakın, örnek veriyorum: Enflasyonu düşüreceklerdi, ekonomik modellerinin adı "dezenflasyon"du -böyle havalı da bir kelime- ve dediler ki: "14'e çekeceğiz." Buyurun, çekin. Yüzde 50 faiz verdiler, olmadı; "Yüzde 21 yapacağız." dediler, olmadı; "Yüzde 24 yapacağız." dediler, sadece bu yılki kendi açıkladıkları yani TÜİK'in makyajlı rakamlarına göre bile dokuz aylık enflasyon yüzde 28,5 yani çuvallamış, bütün hedefleri sapmış, başaramamış bir siyasi iktidar. Aylık enflasyon 3,23 ve eğer böyle giderse yıllık yüzde 33,5'u bulacak bir enflasyon var; tam bir başarısızlık. Ve baktığınızda, bu enflasyonun altındaki en önemli sebebin de gıda enflasyonu olduğunu görüyorsunuz. Sadece son bir ayda yüzde 4,5 seviyesinde gıda enflasyonu var. Yani o süslü kelimelere bakmayın, vatandaşımız karnını doyuramıyor, en temel besin maddelerini bile almaktan âciz. TÜİK zaten makyajlı rakamlar açıklıyor, biz de diyoruz ki: Hiç olmazsa anlamak için, hiç olmazsa fark etmek için doğru yerlere bakın; mutfağa bakın, süte bakın, ete bakın, kantin enflasyonuna bakın. Bu yılki kantin enflasyonu yani -şu anda okullar açıldı- öğrencilerimizin bire bir muhatap olduğu enflasyon yüzde 65. Simide bakın, poğaçaya bakın, ayrana bakın, kolaya bakın, tosta bakın; kaldı ki bizim çocuklarımız maalesef kaşarlı tosta hasret kaldılar; şu anda Türkiye'nin gerçeği, para bulabilen çocuklarımız kantinlerde salçalı tost yemek durumunda kalmaktadır.
Peki, halkımızın durumu ne? 3,1 trilyon liralık bir borç var, vatandaşımız borç batağında ve vatandaşımıza deniliyor ki: "Borç batağında yaşa, faiz batağında öl." Ve baktığınızda, bu borcun faizi, kredi kartı faizlerine bakıyorsunuz, aylık yüzde 5,85; yüzde 5,85; bunun yıllık bileşiği yüzde 95. Asgari ücrete yüzde 30 zam yapıyorsunuz, emekliye yüzde 20 yapıyorsunuz, banka faiziniz yüzde 40 ama yoksuldan yani borcu borçla çeviren, borcunu çeviremeyen yoksuldan aldığınız faiz yüzde 95; bu insafsızlıktır. Soruyorum size: Kredi verdiğiniz, kamu bankalarını peşkeş çektiğiniz yandaşlarınızdan, holdinglerinizden hangisinden yüzde 95 faiz istiyorsunuz, hangisinden? Kamu kaynaklarını peşkeş çekerken kredi veriyorsunuz -hibe ettiklerinizi söylemiyorum bile- ama yoksulun kredi kartı borcunun yüzde 95 olmasına göz yumuyorsunuz; işte, sizin gerçeğiniz bu.
Değerli arkadaşlar, kamu çalışanlarına yüzde 5 enflasyon iyileştirmesi verildi, değil mi? Sadece iki aylık enflasyon yüzde 7,4. Verdikleri zammı iki ayda erittiler ve bizim çalışanlarımız, kamu çalışanlarımız ve emekliler sadece bu iki aydan yüzde 2,4 alacaklılar, önümüzdeki üç ayda ne yapacaklarını kara kara düşünüyorlar.
Değerli arkadaşlar, asgari ücrete yüzde 30 zam yapıldı, çok büyük bir şey yapmışsınız gibi. Oysa, 2024'ün sadece enflasyonu yüzde 44'tü ve o zam yaptığınız asgari ücret yani 22.104 liralık asgari ücret bile şu anda artık 6 bin lirasını geri verdi; bu zulümdür, buraya mutlaka bakılması gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT EMİR (Ankara) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) - Peki, bunlar yapılırken birileri ne yapıyor? MASAK raporundan okuyorum, bir şirket -siz iyi biliyorsunuz- Can Holding: 88 milyar liralık iki şirkete para girişi olmuş -MASAK söylüyor bunu, ben söylemiyorum- kaynağı belli değil, kaynağı belirsiz paralar girmiş, çıkmış. Enerji ve petrol alanında sahte faturalarla 184 milyar liralık para kazanılmış. varlık barışından 255 milyon lira para kazanmış, parasını aklamış ve şimdi dolandırıcılıktan, kara para aklamaktan, petrol ve tütün kaçakçılığından adamları aldınız ama siz bunları seyrettiniz, iş birliği içerisindeydiniz. Sayın Zengin, açıkça söylüyorum, siyasi iktidarın bu Can Holdingle iş birliği var; siyasi iktidar, saray izin vermeden Türkiye'de Habertürk alınamaz, Türkiye'de Doğa Kolejleri alınamaz, Türkiye'de Bilgi Üniversitesi alınamaz; buna izin vermezsiniz. Bekle, bekle, bekle, önayak ol, destek ol, katkı ver, sonra bir gün geldiğinde düğmeye bas "Sen kara para aklıyormuşsun, sen kaçakçıymışsın." de. Buna kargalar bile güler. Zaten Can Holdingin sahibi açıkladı, "Ben bunları yaptım." dedi, "Ama bir devlet büyüğünün katkısı ve önerisiyle yaptım." dedi. O devlet büyüğünün kim olduğunu soracak bir savcı yok Türkiye'de, geldiğimiz noktada "Kimdir bu devlet büyüğü? Kim izin vermiştir bunlara? Kim size önayak olmuştur? Kim sizin bunları yapmanızı sağlamıştır bu kara paralarla?" diyebilecek hiç kimse yok. Şimdi, biz soruyoruz: Bu devlet büyüğü kimdir?
Değerli arkadaşlar, bütün bunlar yeni yapılmıyor, hep yapılıyor. Bakın, bir Halkbank davası var. Halkbankta ne olduğunu biliyorsunuz, bir Zarrab vardı, bakanlarınız Zarrab'ın önüne yatıyordu, hatırlayın, onu korumak için, ona madalyalar vermiştiniz, ona ihracat şampiyonu ödülü vermiştiniz, en muteber iş adamınızdı ama anlaşıldı ki İran'ın petrol ticaretinden kazandığı yaklaşık 20 milyar dolarlık parayı Türkiye üzerinden sahte faturalarla altın veya gıdaya dönüştürmüş ve orada kara paraya aracılık edilmiş. Bu hepimizin bildiği gerçeklikler ve şu anda Halk Bankası 2 milyar dolarlık bir ceza tehdidi altında. Çünkü siz öyle bir iktidarsınız ki bu kara para işi yapanlarla ortaklık yapıyorsunuz, destek oluyorsunuz, katkı veriyorsunuz ve işinize geldiği sürece görmüyorsunuz ve yüzdenizi alıyorsunuz; yüzdesini alanları da zaten davalarda gördük açıkça. Bugün Türkiye ekonomisi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
MURAT EMİR (Ankara) - Bakın, borsa çöküyor, Halkbank hisseleri yerlerde ve bunun bir tek sorumlusu denetlemeyen, gözetlemeyen, katkı veren, nemalanan siyasi iktidardır. Peki, bütün bunları ifşa eden birisi var -hepimiz söylüyoruz ama hepimiz bundan payımızı alıyoruz- Hüseyin Kocabıyık. Ne demiş Hüseyin Kocabıyık? Hüseyin Kocabıyık diyor ki: "Her yer menfaat ağlarıyla dolu." İçinizden gelen birisi ve bugün gözaltında. Suç ne? Cumhurbaşkanına hakaret. Ya, Cumhurbaşkanına hakaret suçu alenen işlenen bir şeydir. Sosyal medyasında -bize göre yok- varsa vardır, gözaltına ne gerek var? Hem de bunu Türkiye Cumhuriyeti başsavcısı, İstanbul Başsavcılığı yapıyor. İşte getirdiğiniz Türkiye'nin durumu. Türkiye'ye hukuk devleti diyorsunuz ya, İstanbul Başsavcılığı Ankara'daki eski bir milletvekilini yazdığı "tweet" yüzünden, "Cumhurbaşkanına hakaret ettin." diye gözaltına alıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
MURAT EMİR (Ankara) - Yani neresinden tutsanız yanlış, her tarafıyla yanlış. Ama siz herkese gözdağı verdiğiniz gibi eski arkadaşlarınıza da gözdağı veriyorsunuz, diyorsunuz ki: "Bakın, siz görüyorsunuz bu kiri, pisliği ama sesinizi çıkarmayacaksınız. Eğer böyle bir şey yaparsanız sizi de cezalandırırız. Susacaksınız, göz yumacaksınız."
Aynı şekilde, değerli arkadaşlar, iddianame bekliyoruz aylardır; Ekrem İmamoğlu için, diğer soruşturmalar için, diğer tutuklular için. İddianame ortada yok. Biz o iddianameleri savunma vermek için değil sadece, aynı zamanda siyasi amaçlarla İmamoğlu'nu ve belediye başkanlarımızı tutsak edenleri yargılamak üzere istiyoruz. Sizleri o mahkemede yargılayacağız, göreceksiniz ama bu iddianameleri biz bilmezken, biz beklerken yandaş medyadan bir sürü bilgiler sızıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
MURAT EMİR (Ankara) - Her zamanki gibi yargı-medya hattı kurulmuş, işin yargısal operasyon kısmı birilerine havale edilmiş, kimi başsavcılara, savcılara; medyadaki aparatları da her gün mahkemeleri kuruyorlar, peşin peşin herkesi suçluyorlar, sözüm ona delilleri ortalığa saçıyorlar ve bir algı yaratıyorlar. Niye? Çünkü gerçek yok, orada gerçek, somut delil yok. Somut delil olmayan yerlerde de algılar üzerinden insanları suçlamaya çalışıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, sözlerime son verirken Fatih Altaylı için de bir şey söylemek isterim. Söyleniyor ama bu çatı altında bence ne kadar söylense yeridir. Fatih Altaylı, önemli bir gazeteci. Görüşlerini ifade ediyor. "Sen Cumhurbaşkanını tehdit ettin." diyorlar. Öyle bir tehdit yok. zaten tarihten bir alıntı, zaten, mahkemede de tarihçiler savunma yaptılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
"Sen Cumhurbaşkanını tehdit ettin." Ama tehdit suçunun tutuklamaya olanak vermediğini de görüyor, tabii, savcılık. Bu sefer 310'uncu maddenin 2'nci fıkrasına yaslanıyor "Fiilî saldırı yaptın." diyor. Yahu, içinizden bir kişi çıksın... Sayın Zengin, siz çok iyi bir hukukçusunuz, fiilî saldırı bir "tweet"le olabilir mi? Yani "tweet" bize göre normal, oradaki söz bize göre normal. Velev ki yanlış olsun, velev ki tartışılsın ama burada bir fiilî saldırı olabilir mi? Açıkça kaçma şüphesi yok, açıkça suç unsurları oluşmamış, açıkça deliller sabit, açıkça söylenmiş on dokuz saniyelik bir video kaydı ve bunun üzerinden bir gazeteciye, önemli bir gazeteciye mesaj veriyorsunuz, "Sus kardeşim." diyorsunuz. Kurmak istediğiniz dikta rejimini inşa etmek için herkesi susturmaya çalışıyorsunuz ama eninde sonunda dağılacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son kez açıyorum.
Buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) - Bu millet susmayacak, o sandık eninde sonunda önümüze gelecek ve alacağınız cevabı alacaksınız.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)