Konu: | |
Yasama Yılı: | 4 |
Birleşim: | 4 |
Tarih: | 08.10.2025 |
MEHMET AKALIN (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, İYİ Parti olarak, katil ve terör devleti İsrail'i aziz Meclis huzurunda bir kez daha lanetliyor, onları Yüce Allah'ın adaletine havale ediyoruz.
İlk olarak, milletvekillerimiz Sema Silkin Ün, Necmettin Çalışkan ve Mehmet Atmaca'nın ve diğer tüm Türk vatandaşlarımızın derhâl serbest bırakılması için Dışişleri Bakanlığınca etkin ve kararlı bir diplomatik girişimin başlatılmasının elzem olduğunu belirtmek istiyorum. Yine aynı şekilde, Sumud Filosunda bulunan tüm tutuklulara geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor ve en kısa zamanda tümünün serbest bırakılması için tüm dünyanın duyarlı olmasını temenni ediyoruz. Onların cesaretinin insanlığın onuru adına bir vicdan meselesi ve meşalesi yaktığını vurgulamak istiyorum. Ayrıca, milletvekillerimizin ve vatandaşlarımızın sağlık durumları hakkında kamuoyunu aydınlatıcı bilgi verilmesi gerektiğini düşündüğümüzü de belirtmek istiyorum. Bunun yanında, bugün burada, Gazze'de yaşanan bir trajediyi değil insanlığın vicdanında açılan derin bir yarayı dile getirmek istiyorum. Orta Doğu'da süren bu insani felaket artık bir savaş değil açıkça bir katliam, bir toplu
cezalandırma sürecidir. Filistin bugün kadınların, çocukların, sivillerin hedef alındığı; hastanelerin, okulların, mülteci kamplarının bombalandığı bir vahşet alanıdır ve biz bu tabloya sadece haber bültenlerinden değil Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, milletvekillerinin ve yardım gönüllülerinin o topraklarda alıkonulmasıyla doğrudan tanık oluyoruz.
Sayın milletvekilleri, Gazze sadece bir coğrafya değildir; Gazze insanlığın terazisidir ve biz bugün o terazide hangi safta durduğumuzu göstermek zorundayız. Bu Meclisin görevi sessizliği değil adaleti savunmaktır. Bizim tarihimiz emperyalizme karşı direnişin, mazlumdan yana olmanın tarihidir ama bugün İsrail'in uluslararası hukuku, insan haklarını ve savaş hukukunu açıkça ihlal ettiği bir dönemde Türkiye Cumhuriyeti'nin bu ülkeyle sürdürdüğü diplomatik, askerî ve ticari ilişkilerin hâlâ yürürlükte olduğunu görüyoruz. İşte en büyük çelişki, en büyük ahlaki yara tam da budur; bir yandan kınıyoruz, diğer yandan ticaret yapıyoruz. Resmî verilere göre 2024 yılı boyunca Türkiye'nin İsrail'e milyarlarca dolarlık ihracatı olmuştur. Gemilerimiz İsrail limanlarına yük taşımaya devam etmiş, ithalat ve ihracat kanalları kapanmamıştır. Savunma sanayisi alanında yürürlükte olan teknik anlaşmalar dahi askıya alınmamıştır yani Hükûmet bir yandan diplomatik açıklamalarla kınama mesajları verirken diğer yandan ticaret gemilerini o limanlara göndermeye devam etmiştir. Bu nasıl bir anlayıştır? Gazze'de bombalar yağarken o bombaların finansmanına katkı sağlayan ekonomik ilişkileri sürdürmek hangi vicdana, hangi hukuk anlayışına sığar?
Değerli milletvekilleri, bu durum sadece ahlaki değil hukuki bir çelişkidir. Bir yandan "Soykırıma ortak değiliz." deniyor, diğer yandan İsrail'le serbest ticaret anlaşmasını, enerji iş birliklerini ve savunma projelerini sürdürüyoruz; bu, Türkiye'nin dış politikasını tutarsızlaştırmakta, uluslararası alanda inandırıcılığını zedelemektedir. Ancak unutulmamalıdır ki Türk milleti hiçbir zaman zulüm karşısında sessiz kalmamıştır. Türk milleti tarih boyunca emperyalizme, haksızlığa, sömürüye karşı dimdik durmuş, gerektiğinde kendi evlatlarını feda ederek bağımsızlığını savunmuştur. Bugün de aynı cesaret, aynı kararlılık bu topraklarda yaşanmaktadır. Gencecik insanlar meydanlarda, limanlarda, kampüslerde "Gazze yalnız değildir!" diye haykırırken bu ses Anadolu'nun vicdanından, Türk milletinin adalet duygusundan yükselmektedir. Devletin ve Hükûmetin görevi milletin bu onurlu duruşunu temsil etmek, ticari hesaplarla değil vicdani bir kararlılıkla hareket etmektir; bu sadece Filistin meselesi değil Türkiye'nin onur meselesidir.
Bugün İsrail hapishanelerinde, kontrol noktalarında Türk vatandaşları, milletvekilleri, diğer yardım gönüllüleri alıkonulmuş durumdadır. Bu insanlar suç işlemediler; sadece insani yardım taşımaya, bir halkın acısını hafifletmeye çalıştılar. Onları yalnız bırakmamalıyız, bırakamayız. Onların güvenli dönüşünü sağlamak Türk devletinin, bu Hükûmetin, hepimizin namus borcudur ancak üzülerek söylüyorum, şu ana kadar bu konuda Hükûmetten güçlü bir diplomatik irade, caydırıcı bir adım göremedik. "İlişkilerimizi gözden geçiriyoruz." cümlesi sürekli tekrarlanıyor ama ortada hiçbir somut adım yok. Artık laflar değil kararlar zamanıdır. Bugün bu Meclis Hükûmete açık bir çağrıda bulunmalıdır. İsrail'le yürürlükte olan tüm diplomatik, askerî ve ticari anlaşmalar derhâl gözden geçirilmelidir. Bu ülkeyle yapılan savunma, enerji ve lojistik iş birlikleri yeniden müzakere edilmelidir. Alıkonulan Türk vatandaşlarının güvenli dönüşü için uluslararası hukuk mekanizmaları devreye sokulmalıdır. Türkiye'nin Filistin politikasında ikili dile değil tutarlı, kararlı ve insani bir duruşa ihtiyaç vardır. Türkiye Cumhuriyeti tarih boyunca haksızlığın karşısında, mazlumun yanında yer almıştır. Bugün bu ilkenin gereğini yerine getirmek sadece dış politika değil, bir vicdan meselesidir. Unutmayın, tarih bizi hangi safta durduğumuza göre yazacaktır. Bugün bu kürsüden Hükûmete açıkça söylüyorum: Eğer ticari çıkarlar bir halkın hayatından daha değerli hâle geldiyse orada artık siyaset değil ahlaki bir çöküş vardır. Bizim tarafımız belli olmalıdır. Biz çocukların tarafındayız, biz adaletin tarafındayız, biz insanlığın tarafındayız. Gazze'de bir çocuk ölürken bu kürsüde hiçbirimiz sessiz kalamayız. Yüce Türk Meclisi Filistin'in sesi ve insanlığın vicdanı olmalıdır. Bugün karar verelim; ya sessiz kalanların safında olacağız ya kapı arkasından bakıp sadece cebini düşünülenlerden yana olacağız ya da tarihe adaletin yanında duran Türk Meclisi olarak geçeceğiz.
Bu vesileyle bir kez daha katil ve soykırımcı İsrail'i lanetlediğimizi ifade ediyor, milletvekillerimizi en kısa sürede aramızda görmeyi temenni ediyor, yüce Meclisi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)