GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:7
Tarih:15.10.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Demokratik siyaset zemini ve halk iradesinin tecelli yeri olan Meclis çatısı altında bir yasama yılına daha başlıyoruz ve milyonlarca insan aylardır dört gözle Meclisin açılmasını, toplumsal eşitsizliklere, sorunlara çözümler bulacak yasalar yapılmasını umutla bekliyor. Bakın, yaz boyunca sahadaydık halk bizlere birer birer anlattı; bu eşitsiz yasaların ne zaman giderilmesi gerektiğini sordular ve bütün halkın gözü de 1 Ekim itibarıyla tam da bu Mecliste yasaların yapılmasındaydı fakat ne yazık ki memleketin dört bir yanından adalet sesleri yükselirken bu umudu karşılamaktan çok uzak bir yasayla başlıyoruz. Adına "Trafik Kanunu" demişsiniz bize göre bu bir Trafik Kanunu değil bir tahsilat kanunu. Bunca sorun, bunca dert varken biz şu an bu Genel Kurulda Trafik Kanunu'nu konuşacağız, pardon, tahsilat kanununu konuşacağız.

Evet, değerli arkadaşlar, halk eşitlik, özgürlük, barış ve demokrasi yasaları beklerken payına düşen ne oldu? Fahiş trafik cezaları oldu. Peki, ne var bu kanunda? Karayolları Trafik Kanunu'nda değişiklik öngören teklifte Hükûmetin yıllardır sürdürdüğü cezalandırıcı hukuk anlayışının başka bir tezahürüdür bu yasa. Gerekçesinde her ne kadar "Kamu düzenini sağlamak." "Trafik güvenliğini artırmak." deseniz de asıl dert üzüm yemek değil bağcıyı dövmek, dövmekle de kalmayıp üstünde tepinmek. Trafik güvenliği Türkiye'de elbette ki büyük bir sorun, bu sorunu çözmek için elbette ki yasalara ihtiyacımız var fakat bu yasaları yaparken para cezalarıyla, halkın cebine göz dikerek bu iş olmaz. Çok yüksek trafik cezalarıyla trafik güvenliği sağlayacağını sananlar ile bize göre herkesi tutuklamakla suçla mücadele edileceğini sanan zihniyet bire bir aynıdır. Oysa, bir ülkede trafik kazalarının önlenmesi ceza miktarlarının yüksekliğiyle değil denetimle, eğitimle, saygılı ve özenli trafik kültürünün yerleşmesiyle, şehir planlamasıyla, yol güvenliğiyle yatırımla ancak mümkün olabilir. Bugün Türkiye'de her yıl on binlerce insan trafik kazalarında yaşamını yitiriyor ve bu kayıpların önemli bir kısmı ise altyapı sorunundan kaynaklı. Ancak Hükûmetin yaklaşımı hep aynı, sorumluluğu vatandaşa atmak. Trafik cezalarını astronomik hâle getirerek aklınızca önlem aldığınızı ifade ediyorsunuz ama bu böyle değil. Hiç uzağa gitmeyelim, bakın, seçim bölgem olan Urfa'da bir yol var, adına insanlar "Suruç-Urfa Otoyolu" demiyorlar "ölüm yolu" diyorlar. Eğer gerçekten de bu ölümleri azaltmak istiyorsanız para cezaları vermekten, yükseltmekten değil, bu yolları, altyapıları yapmaktan başlamak gerekiyor.

Yine, değerli arkadaşlar, bu kanunda bir para cezası öngörülmüş, deniyor ki: "Asgari ücretin 17 bin olduğu bir ülkede 210 bin liraya yaklaşan trafik cezaları var." Ne demek biliyor musunuz 210 bin? Bir aylık asgari ücretin tam 12 katı kadar siz trafik cezaları veriyorsunuz. İşinize geldiğinde Avrupa'da böyle böyle dediğiniz Avrupa'da bu oran nasıl biliyor musunuz? Trafik cezaları kişilere gelirlerinin 1/10'una göre veriliyor eğer çok uyarlamak istiyorsanız, çok adil bir dağıtım yapmak istiyorsanız Komisyonda da ifade ettik bunu bu yönüyle revize edebilirsiniz.

Biz bu kanunu trafik polisleriyle de konuştuk, bakın trafik polisleri bize ne dediler biliyor musunuz? "Türkiye'de her şeye gücü yeten azınlık zenginler dışında kimse bu cezaları ödeyemez." Yine, devlet de bu borçları tahsil edemez, olan ehliyetini kaptıranlara olur, bu da krizi büyütür, altı ay içerisinde büyük bir balon şeklinde şişerek gelir. İfade edelim, eğer bu teklif geçerse altı ay içerisinde kaos ve krizler de büyüyecek anlamına geliyor. Yine, ay sonunu zor getiren, pazarını bile yapamayan halkın cebine göz dikeceksiniz. Bir yollar kalmıştı aslında zenginle yoksulun yan yana olduğu onu da ayırmanın derdindesiniz siz ve zenginler işledikleri suçların bile cezalarının parasını ödeyerek bu işin içerisinden kurtulacak fakat ödeyemeyenlerin tamamı yine bir ayırımcılık, yine bir eşitsizlik, yine bir adaletsizlikle karşı karşıya kalacaklar.

Bakın, Trafik Kanunu bir ceza kanunu değildir arkadaşlar, bir düzenleyici kanundur. Buna rağmen, bu teklifle yaptırımları siz Türk Ceza Kanunu'ndaki pek çok suçtan bile daha ağır bir hâle getirmeye çalışıyorsunuz ve bu orantısızlık hiçbir hukuk sisteminde yer almıyor ama maalesef ki AKP iktidarında bunu da her zaman olduğu gibi işler bir şekilde görmeye çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlar, sizlerin de bildiği üzere, geçen sene 1 Ekim itibarıyla bir süreç başladı ve bir anket var, bu ankete göre şöyle deniyor: "Türkiye'de, bu sürece katkı sunan, bu sürecin başlamasını isteyen bir oran var ve bu oran yüzde 65'leri buluyor." Aynı katılımcılara soruyorlar, "Peki, güveniniz ne?" diyorlar. Bu güven yüzde 42'ye düşüyor ve her geçen gün bu güvenin daha da azaldığını görebiliyoruz. Peki, neden arkadaşlar? Size söyleyelim nedenini: Eğer siz, bu ülkede Türkiye'nin üçüncü büyük partisinin Eş Genel Başkanlarını -Sayın Demirtaş, Sayın Yüksekdağ- içeride tutmaya devam ederseniz bu güven endeksi daha da aşağı düşecek. Eğer siz, ana muhalefet partisinin Cumhurbaşkanı adayını içeride tutmaya devam ederseniz bu endeks daha da aşağı düşecek. Eğer siz, Van'dan tutun Akdeniz'e, Adana'ya kadar kayyum atamalarına devam ederseniz bu endeks daha da aşağı düşecek. Eğer gerçekten de bu ülkede sürece dair güvenin artırılmasını istiyorsanız demokratik adımları atmaktan imtina etmeyeceksiniz, cesur olacaksınız çünkü barış gerçekten de cesur olanların işidir, cesaretle yapmanın işidir.

Bir diğeri ise, bakın, cezaevlerinde yüz binlerce insan infazda adalet ve eşitlik bekliyor, hasta tutsaklar ve aileleri ölüm döşeğine düşmeden tahliye ve tedavilerinin olmasını istiyor. Bunların tamamını aslında yapmayarak, bu konuda ısrarcı olarak, buraya, önümüze bu yasaları değil de tahsilat kanunlarını getirerek işte o yüzde 42'lik güveni bile daha da aşağı bir endekse indireceksiniz.

Yine, değerli arkadaşlar, sadece siyasi tutsaklar, antidemokratik uygula uygulamalar mı? Hayır, tabii ki değil. Doğaya düşman politikalarınız da devam ediyor, buna dair de bir söyleminiz yok, buna dair de bir eyleminiz yok; tam aksine, zeytinlikleri, meraları, tamamını TOKİ'ye çeviren bir akılla yönetiyorsunuz, hukuk dışılıkla yönetiyorsunuz. Yine, suya, mazota, tarıma dair düşman politikalarla üretiyorsunuz. Hâl böyleyken, ülkenin hâli böyleyken günün sonunda 1 Ekim başladı, biz burada tahsilat kanununu konuşuyoruz.

Yine, değerli arkadaşlar, bunu demeden edemeyeceğim, 1 Ekim 2024'te başlayan sürecin tarihî şöyle bir şeyi de vardı: Buradan bir kez daha rahmetle anıyorum kendisini, Sayın, çok kıymetli Sırrı Süreyya Önder 27 Şubat çağrısının ardından metnin sonunda şöyle bir şey söylemişti, okumuştu, Sayın Öcalan'ın ona yazdırdığı bir şeydi bu: "Bu perspektifi ortaya koyarken şüphesiz ki silahların bırakılması ve PKK'nın kendini feshi demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir." Peki bu çağrıdan sonra ne oldu arkadaşlar? 11 Temmuzda kendilerini "Barış ve Demokratik Toplum Grubu" olarak tanımlayan bir grup, ülke tarihinde ilk kez barış ve ortak yaşam iradesi, demokratik siyaset ve hukuk zemininde Kürt sorununun demokratik çözümü için silahlarını yaktı fakat Türkiye'ye dönemediler çünkü dönüşlerine dair bir yasa yoktu ve hâlen yok, hâlen buna dair tek bir adım atmak istemeyen bir akıl var karşımızda. Aradan geçen sürede devam eden bu sürecin bir yasasının olması artık zorunlu bir ihtiyaçtır. Halkların barışa, demokrasiye, ortak bir geleceğe dair umutlarını artıran bu süreç bugün de olması gerektiği yerde yani Meclis çatısı altında Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonuyla devam ediyor ve bu anlamda sürece önemli katkıları olan Sayın Bahçeli'nin bir sözünü de hatırlatmak gerekiyor. Ne dedi Sayın Bahçeli? "Barış tek kanatlı bir kuş değildir. İki kanadı millet olarak hep birlikte uçurmalıyız ve bu gövdeye getirmeliyiz." dedi. Çağrısını tam da unutulmayan ve artık yasal düzenlemelerin yapıldığı, barış ve demokrasiye hizmet edecek, halkların kardeşçe bir arada yaşamasının koşullarını güçlendirecek yasal ve somut adımların atılması, adaletin ve eşitliğin sağlanması zorunlu bir ihtiyaçtır.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Biz bin yıldır kardeşiz, böyle bir kardeşliğe ihtiyacımız yok.

DİLAN KUNT AYAN (Devamla) - Ezcümle şunu ifade etmek gerekiyor: İşte, tam da bu Meclisin barışı kanatlandıracak yasaları yapması gerekiyor. Bu güce sahibiz arkadaşlar, Komisyon bunun için var zaten, bunu konuşuyor, bunu tartışıyor fakat biz önümüze ne koyuyoruz? Halkın cebine göz dikmişiz, 210 bin liralık para cezalarıyla burada gündemi meşgul ediyoruz. Üç haftadır Meclis açılmış, ortaya koyduğumuz yasa bunlardan ibaret. Bizi izleyen insanlar bunu düşünüyor, ne olacak bu Meclisten, nasıl yasalar çıkacak? Bu güven endeksini yüzde 42'lere, yüzde 65'lere, yüzde 70'lere, yüzde 80'lere çıkarmanın yolu bu Meclisten demokratik yasaları tartışmakla geçer diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)