| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 9 |
| Tarih: | 21.10.2025 |
CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Lübnan tezkeresi üzerine grubumuz adına söz aldım. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak geçmişten beri Birleşmiş Milletler misyonlarına, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla oluşturulan misyonlara ülkemizin, Silahlı Kuvvetlerimizin katılmasıyla ilgili tezkerelere olumlu oy kullanmıştık, bugün de bu tutumumuzu değiştirmemizi gerektiren bir durum yok ancak değerli milletvekilleri, bir konuyu dikkatinize sunmak istiyorum. Bakın, yıllardır bu tezkereleri Mecliste konuşuyoruz ve ben defalarca şunu hatırlattığımı biliyorum: Meclis böyle bir tezkereyle bu yetkiyi yani Silahlı Kuvvetlerin yurt dışına gönderilmesi yetkisini bir kişiye veriyor, Cumhurbaşkanına veriyor ve büyük bir ciddiyetsizlikle aslında Cumhurbaşkanı tarafından şurada gördüğünüz gibi bir sayfalık yazıyla bu yetki isteniyor. Değerli arkadaşlarım, ayrıca bu yetki Cumhurbaşkanına kapsamı, şümulü, efendim, miktarı, osu busu Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmek üzere veriliyor. Bakın, geçmişte parlamenter sistem vardı ve parlamenter sistemde bu yetkiyi bir heyet olarak bakanlar kurulu Meclisten isterdi ve Meclis bir heyet olan bakanlar kuruluna bu yetkiyi verirdi. Şimdi, bugün ise tek bir kişi bu yetkiyi istiyor, tek bir kişiye veriyoruz ve dikkatinizi çekmek istiyorum, burada verilen kararın geri dönüşü yok. Bakın, Anayasa Mahkemesi tezkerelerle ilgili Meclis kararlarını görüşmüyor, geçmişte yapılan müracaatlara "Ben tezkerelerle ilgili karar almam." şeklinde bir karar vermişti. Bu nedenle, değerli arkadaşlarım, burada ciddi bir iş yapıyoruz. Bu işin şakası yok. Silahlı Kuvvetlerin yurt dışına gönderilmesinden bahsediyoruz ama bu işlem Meclis doğrudan ve düzgün bir şekilde bilgilendirilmeden yapılıyor. Sormak istiyorum size: Yani şu yazıda, Cumhurbaşkanının imzası bulunan bu belgede Türk Silahlı Kuvvetlerinin gönderilmesi bakımından hangi bilgi bulunuyor? Hangi bilgiyle Meclisin kabul ya da reddetmesi isteniyor? Değerli arkadaşlarım, bunları defalarca söyledik yani bir demokratik ülkede bu olmaz. Bakın, aramızda Sayın Dışişleri Komisyonu Başkanımız var, Millî Savunma Komisyonu Başkanını göremiyorum, Millî Savunma Komisyonunda, Dışişleri Komisyonunda bu meseleler ele alınabilir, bunun önünde bir engel yok İç Tüzük bakımından yani asker kişileri, sivil kişileri çağırırsınız, davet edersiniz, biz de oraya geliriz, sorular sorarız. Bakın, şimdi, bu tezkereyle yurt dışına gönderdiğimiz askerlerimizin Türkiye için bir maliyeti olup olmayacağı burada yazmıyor ve burada Hükûmet bulunmadığı için bunu kime soracağız, bunu bilmiyoruz. Biz bunu araştırıp Birleşmiş Milletlerin kendi kararlarından biz buluyoruz arkadaşlar. Böyle Meclis bilgilendirmesi, Meclisin bu şekilde karar vermesi olur mu? Olmaz. Bu sadece bu tezkere bakımından değil, diğer tezkereler bakımından da gerçekten ciddiyetten uzak bir işleyiş. Hükûmet yok burada, hükûmet adına bu görüşleri söyleyecek kimseler de yok. Ya, kusura bakmayın ama iktidar partisi milletvekilleri de bizden fazla şey bilmiyorlar. O nedenle, bu görüşmelerin bu şekilde yapılmasını hiç doğru bulmuyorum. Ayrıca şunu da eklemek istiyorum: Yani hangi siyasi amaçlarla askerlerimizi gönderiyoruz bilmiyoruz. Hangi siyasi amaçlar gerçekleşirse askerlerimiz Türkiye'ye dönmeyeceklerdir, bunu bilmiyoruz. Hedefimiz ne? O hedefimiz nasıl gerçekleşiyor? Bunların yanıtlarını bilmiyoruz. "Kaldır elini. Kabul edenler... Etmeyenler... Hadi bakalım, Mehmetçik oraya, Mehmetçik buraya." Bu şekilde karar almamız zor değil arkadaşlar ve ayrıca, bakın, ciddiyetsizlikler daha da artıyor. Ya, biz burada feryat ediyoruz, anlatıyoruz daha iyisi olsun diye, daha kötüsü oluyor. Bu tezkere niye iki yıllık geliyor Allah aşkına? Diğer tezkereyi, Irak-Suriye tezkeresini üç yıllık getirmişsiniz. Ya, bari on yıllık getirseydiniz ya, yirmi yıllık isteseydiniz, elli yıllık getirseydiniz. E, niye görüşüyoruz biz bunları? Yani Meclisin bir geleneği var, Meclisin bir ahlakı var, geçmişten beri bu tezkereler yıllık gelirdi. Ne zaman çıktı bu iki yıllık, üç yıllık tezkere getirme işi? Niye çıktı arkadaşlar bu, ne gerek var buna? Yani Suriye ve Irak tezkeresi niye üç yıllık geliyor bu yıl, niye üç yıllık geliyor? Geçmişten beri bu Mecliste ülke bazında tezkereler gelirdi, Irak tezkeresi ayrı gelirdi, Suriye tezkeresi ayrı gelirdi. Nereden çıktı bu? Paket tezkere, torba tezkere! Torba kanun bitti, torba tezkere başladı. Irak-Suriye tezkeresi bir arada. Bir de her yıl yapılıyordu, iki yıla çevirmiştiniz, şimdi de onu üç yıla çevirdiniz. Yani hak ediyor mu bu Meclis bunu? "Gazi Meclis" diyoruz. Bu Meclisin içerisinde savaş kahramanları var, gelip şu Meclisin kürsüsünde konuşan, buradan cepheye giden insanlar var, şehit düşen insanlar var. (CHP sıralarından alkışlar) Bu Meclise yakışıyor mu böyle karar vermek, böyle çalışmak? Ben Meclise bunu yakıştıramıyorum değerli arkadaşlar, size de yakıştıramıyorum ama siz yakıştırıyorsanız bizim defalarca buradaki feryatlarımıza rağmen diyecek de bir şey bulamıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, bu tezkereler Türk dış politikası bakımından birtakım konuları da konuşmak için bize bir fırsat veriyor. Şimdi, bu konuların en başında da maalesef çok üzücü, çok yaralayıcı, milletimizin hiç hak etmediği bir manzara olan yeni Amerikan Büyükelçisinin davranışları, açıklamaları yer alıyor. Şimdi birkaç örnek vereceğim ve gerçekten Türkiye'de muhalefet sözcüleri sizlere biraz siyasi eleştiriler yönelttiğinde davalar açıyorsunuz, ceza davaları açıyorsunuz, hakaret davaları açıyorsunuz. Bir dakika hızla giriyorsunuz ki "Aman, Genel Başkanımıza, Cumhurbaşkanımıza şunu söyledi, yanıt vereyim!" diye. Ya, birazdan açıklayacağım, Amerikan Büyükelçisinin sözleri duruyor orta yerde yani sabahtan beri hepiniz bizim Grup Başkan Vekilimiz Ali Mahir Bey'e laf yetiştiriyorsunuz; ya, biriniz Allah hakkı için şu Barack'a, Tom Barack'a bir şey söylüyor musunuz? Niye söylemiyorsunuz? Neyden korkuyorsunuz? Neyden çekiniyoruz? (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi açıklayacağım neler söylediğini.
Şimdi, şöyle başlayalım, açıklamalarından önce bir fotoğrafla başlayalım. Bakın, değerli arkadaşlar, bu, Suriye'de çekilen bir fotoğraf. Bu fotoğrafı -bilmiyorum izleyenler görebiliyorlar mı, milletvekillerimizin gördüğünü düşünüyorum- Amerikan Büyükelçisi kendi sosyal medya hesabında paylaştı, arkasında bir harita var ve haritada Suriye toprakları görünüyor ama bir farkla görünüyor, bir farkla görünüyor; bizim topraklarımızın bir kısmı Suriye sınırlarının içine dâhil edilmiş, bu şekilde görünüyor. Tekrar anlatayım mı, gerek var mı? Bizim topraklarımız, Türkiye Cumhuriyeti devletinin sınırları içerisinde bulunan topraklar Tom Barrack'ın arkasında bulunan resimde Suriye sınırları içerisinde bulunuyor. Tom Barrack buraya kimle gidiyor? Yanında Merkez Kuvvetler Komutanlığı -CENTCOM- Komutanı Amiralle gidiyor. Bakın, bakın; bu mesaj alıyoruz, değil mi? Ne yazıyor paylaşımına? "Buraya, Başkanın -POTUS- selamlarını getirdim, Başkanın Suriye vizyonunu getirdim." diyor. Al işte Suriye vizyonu, Başkanın Suriye vizyonu; Türkiye'nin toprakları Türkiye'den kopartılmış, başka bir devletin sınırları içerisinde gösteriyor, Amerikan Büyükelçisi bunun önünde fotoğraf çektiriyor, bu fotoğrafı sosyal medya hesabından paylaşıyor; aranızdan bir kişinin aklına buna bir yanıt vermek gelmiyor. Sabahtan beri bir dakika için hızla giriyorsunuz "Aman CHP'lilere yanıt verelim!" diye. Biriniz yanıt verseydiniz ya, niye yanıt vermediniz, neden korkuyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, Amerikan Büyükelçisinin bu fotoğrafı bir yanlış harita, bunu söylemek lazım, doğru ama bir yandan da Türkiye'nin -bunu görelim- bir ilinin Türkiye'den kopartılması, Türkiye'nin bir bölgesinin Türkiye'den ayrılması fotoğrafı bu fotoğraf.
Şimdi buradan sormak ve dikkatinize sunmak istiyorum. Burada bir diplomatik hata yok, değerli milletvekilleri, Türkiye'ye nasıl bakıldığının maalesef ilanı var, bir cüretin ilanı var burada ve bu cüret karşısında -ya, ifadeyi bağışlayın ama- süt dökmüş kedi misali bir iktidar var, ağzını açamayan, bir laf söyleyemeyen bir Dışişleri Bakanlığı, ağzını açamayan bir iktidar, iktidar partisi. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bakın, rastgele metinler, rastgele kâğıt parçaları değildir haritalar; haritalar bir siyasi mücadelenin, bir siyasi aklın ürünüdür. Bu fotoğrafta bizim bir ilimiz, Hatay Türkiye'den eksiltilmiştir ve buna bir "teknik hata" falan diyemezsiniz, bu bir bakış açısının itirafıdır. Türkiye'yi bölgesel denklemde eksilterek, içeride zayıf bir Türkiye, bağımlı bir Türkiye manzarasının ortaya konulduğu bir fotoğraftır ve bir büyükelçi, Türkiye'de görev yapan bir büyükelçi, önünde bulunduğu haritaya Türkiye'nin sınırlarının tam olduğundan emin olarak geçmek durumundadır. Ayrıca, yine hatırlatmak istiyorum ki bizim ülkemizin her karış toprağı buradaki gibi bir diplomatik fotoğrafın dekoru değildir; milletimizin bedel ödeyerek koruduğu vatan toprağıdır, bunun da bilinmesini istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu fotoğraf maalesef ülkemize yönelik bir tehdittir, Amerikan Büyükelçisinin doğrudan kendisinin yaptığı bir tehdittir maalesef. Türkiye Cumhuriyeti devletini kimse tehdit edemez. İktidar sıraları, iktidar milletvekilleri, iktidar mensupları, bakanları, hepsi sessiz kalsa bile, emin olun, Cumhuriyet Halk Partililer, bu Gazi Meclisin üyeleri cumhuriyetimize yönelik, devletimize yönelik bu tehdide sessiz kalmaz.
Şunu da söylemek istiyorum iktidara seslenerek: Çok severek okuduğunuz Bayrak şairimiz var, değil mi? Arif Nihat Asya. Yani "Vatan namustur." diyoruz, "Bayrak namustur." diyoruz, "Hudut namustur." diyoruz. Ne diyor Arif Nihat Asya? "Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım." diyor. İşte, bakmıyor adam; bakmadığını da fotoğrafla ilan ediyor sosyal medyadan paylaşarak. Yani aranızdan çıkıp bu şiiri bu kürsüde okuyan onlarca arkadaş biliyorum. Yani siz bu şiirleri inanmadan, vatandaşlarımızın vatan sevgisini istismar etmek için mi okuyorsunuz? Bu şiirleri burada niye okuyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Bu şiirleri burada niye okuyorsunuz? Vatandaşlarımızın duygularını istismar etmek için mi okuyorsunuz?
Sayın milletvekilleri, o yanlış harita yalnızca Suriye'de değil, Türkiye'nin içinde de çizilmek isteniyor; bunun da farkında olalım. Yani, Barrack'ın, geldiği günden beri Türkiye'yi âdeta -bugün de bir tesadüf belki, Lübnan tezkeresini konuşuyoruz- Lübnanlaştırmaya yönelik bir gayreti var, açıklamaları var; tarihimizle ilgili çok ciddi, çok problemli görüşler ortaya koyuyor. Efendim, neymiş? "Sevr, Lozan, Sykes-Picot, bunların hepsi Orta Doğu'da şöyle yaptı, böyle yaptı." Yani bir Amerikan Büyükelçisi gelecek Ankara'ya, Sykes-Picot gizli sözleşmeleri ile Lozan'ı aynı cümlede kullanacak, aynı şey diye anlatacak ve bunu sessizlikle karşılayacaksınız. Arkadaşlar, bu olan hadisenin, Türkiye'ye yönelik komplonun biz farkındayız. Bu adamın Türkiye'ye niye geldiğini, niye aynı zamanda Suriye özel temsilcisi olarak atandığını, bu bölgede hangi planların yürürlükte olduğunu, iktidarın daha 2003'teki Irak işgalinden beri Türkiye'deki bu oyunların bir parçası olduğunu biz çok iyi biliyoruz, geçmişten örneklerle çok iyi biliyoruz. Hangi ödülleri aldıklarını, hangi görevlere talip olduklarını iktidar mensuplarının biz çok iyi biliyoruz ve tekrar ifade etmek istiyorum: Bu Lübnan'laşma konusu çok ciddi bir konudur çünkü burada cumhuriyetin, Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleriyle oynanmak isteniyor. Cumhuriyetin temeli vatandaşlıktır arkadaşlar. Atatürk çok özlü ifadesiyle ne diyor? "Cumhuriyet fazilettir." diyor, değil mi? "Cumhuriyet fazilettir." (CHP sıralarından alkışlar) Niye cumhuriyet fazilettir? Faziletli bir hayat ancak cumhuriyette mümkündür, cumhuriyette bütün vatandaşları eşittir ama bu Lübnan'laştırma projesinde vatandaş diye bir şey yok; birtakım cemaatler var, birtakım etnik, dinî gruplar var, mezhepler var. Bunların, toplulukların oluşturduğu bir araya getirdiği bir toplam var. Bakın, bu bir toplum falan değildir ve bu, cumhuriyet fikrinin temeline aykırıdır, temeline karşıdır. Burada, bu bahsedilen toplulukların bir federasyonu gibi bir Türkiye manzarası anlatılıyor, bunun farkında olalım. Türkiye'de millet ortadan kaldırılmak isteniyor, cumhuriyet fikri ortadan kaldırılmak isteniyor, bunun çok iyi farkında olalım. Bu, Türkiye'ye yönelik bu Amerikan Büyükelçisinin açıklamaları haddini aşan, çok yanlış açıklamalardır. Bunlar hâlâ hâlâ yanıtsız kalmıştır ve değerli arkadaşlarım, burada demokrasi yoktur, burada cumhuriyet yoktur, burada vatandaşlık ilkesi, eşitlik ilkesi yoktur, az önce ifade ettiğim gibi, birtakım tanımlanmış guruplar vardır, topluluklar vardır, o toplulukların sözde temsilcileri vardır, o temsil yetkisini, görevini nereden aldıkları belli değil, onların arasında birtakım al verler, pazarlıklar vardır, devletin kurumları bu topluluklara göre paylaşılmıştır sanki birtakım, efendim, yağma, ganimet yağması unsurlar paylaşılmış gibi, böyle bir devlet organizasyonu vardır az önce bahsettiğimiz Lübnan örneğinde. Türkiye'de bu mu yapılmak isteniyor arkadaşlar? Türkiye'de cumhuriyetin 2'nci yüzyılında böyle bir projeyle karşı karşıya bulunduğumuzu ve Amerikan Büyükelçisinin de bu Lübnanlaştırma projesinin sözcülüğüne soyunduğunu iktidar tarafından da defalarca bu açıklamaya destek mahiyetinde sözlerin söylenmiş olduğunu maalesef hepimiz görmüş olduk. Yani demek ki dışarıda Türkiye'ye yönelik bir harita savaşı var, içeride de bir harita savaşı var yani dışarıda Türkiye'nin topraklarını, efendim, küçültmeye yönelik bir harita savaşı varken Türkiye'nin içerisinde maalesef Türkiye'yi parçalamaya yönelik bir harita savaşı var.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bu şartlarda Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu cumhuriyetin hiçbir zaman bu şekilde toplulukların ortaklığıyla yönetilecek bir federasyon hâline getirilmesi fikrine her koşulda karşı çıkacağımızı, buna müsaade etmeyeceğimizi bilmenizi istiyorum.
Şimdi, burada bir emperyal plan var, cumhuriyeti çözmek isteyen, yurttaşlığı silmek isteyen, Türkiye'yi yeniden tarif etmek isteyen bir plan var. Barrack'ın yanlış haritası ile içerdeki Lübnan projesi aynı masa içerisinde bulunan başka bir planın başka bir ucu, bunu görüyoruz. Birinci planda sınırlarımız siliniyor, ikincisinde toplumun ortak kimliği silinmek isteniyor ve birtakım insanlar, sözde gazeteciler, bunlara destek açıklayan siyasetçilerle karşı karşıya kalıyoruz. Türkiye'nin ulusal onurunu zedeleyen bir unsur da böyle bir kişinin Türkiye'ye büyükelçi gönderilmesi.
Şimdi, adamın kariyerine bakıyorsun, her zaman karanlık işlerin içerisinde olmuş, her zaman birtakım ticari oyunların, faaliyetlerin içerisinde olmuş, birtakım iş gruplarının çıkarlarını temsil eden bir insan olagelmiş; bununla ilgili yargılanmış, bununla ilgili hakkında soruşturmalar açılmış, bununla ilgili birçok defa görevden alındığı başka örnekler olmuş. Yani Türkiye'ye yapılan muameleyi görüyor musunuz? Türkiye... Değerli arkadaşlarım, bakın, üzülerek söylüyorum; siz belki anlamıyorsunuz, ben size tercüme edeyim; olan hadise şu: "Türkiye böyle bir ülkedir." diyorlar bize. "Biz Türkiye'ye böyle bir kişiyi göndererek, böyle kriminal bir insan göndererek, geçmişte birtakım iş odaklarının ya da Körfez sermayesinin adamı olduğu için soruşturma geçirmiş bir kişiyi göndererek Türkiye'ye, nasıl bir ülke olarak Türkiye'yi gördüğümüzü gösteriyoruz." diyorlar. Ama ne oluyor? Sanki bunların hiçbiri yokmuş gibi "Vay, kravatın ne güzel!" "Aman, senin kravatın daha güzel." "Ankara'ya gel, ben sana kravatımı vereyim." Bu manzaralar bizi üzüyor arkadaşlar muhalefet milletvekilleri olarak. Gerçekten, bunlar karşısında bu milletin onurunu hiç düşünmüyor musunuz? Bu milletin onurunu hiç düşünmüyor musunuz?
Değerli arkadaşlarım, Thomas Barrack ya da onun gibiler gelip geçer ama bu ülkenin haritasını da kimse değiştiremez, bu milletimize de kimse bu şekilde planlarla bir ömür biçemez. (CHP sıralarından alkışlar) Buna müsaade etmeyiz.
Değerli arkadaşlarım, söylenecek çok şey var, söylenecek çok şey var ama bu fotoğrafın bize hatırlattıklarını şöyle özetlemek istiyorum: Hâlâ, 100'üncü yılında bile iktidar uygulamaları nedeniyle cumhuriyet hâlâ savunulması gereken bir fikir bu topraklarda ve biz, bu fikri savunmaya devam edeceğiz. Yanlış bir harita önünde poz veren bir diplomatın bir tek karesi bile, bir fotoğraf karesi bile bize aslında Türkiye'ye yönelik dışardaki niyetlerin ne olduğunu gösteriyor ama unutmasınlar arkadaşlar, bu ülkede hâlâ gönüllerinde Mustafa Kemal Atatürk'ün vatan sevgisini taşıyan milyonlarca insan var, milyonlarca insan var. (CHP sıralarından alkışlar) Bizim haritamızda bir eksiklik yok, bizim vicdanımızda sınır yok, bizim davamızın adı belli -değerli arkadaşlarım- bağımsız Türkiye davası. Biz bu davadan bir adım geri atmayacağız, iktidarın bütün bu yanlışların karşısında durmaya devam edeceğiz.
Tekrar söylüyorum, ben günlerce bekledim ya, iktidardan bir milletvekili, bir bakan, bir bakan yardımcısı; ya, bir parti ilçe başkanı, il başkanı iktidar partisi içerisinden bir tepki göstersin, "Barrack, sen nasıl bir haritanın önünde duruyorsun, senin burada ne işin var?" desin. Allah hakkı için, bir tane yok, bir tane yok ama yarışıyordunuz sabah burada Ali Mahir Başarır'a laf yetiştireceğim diye, böyle böyle hızla, hızla yarışıyordunuz maalesef. Bunu söylerken bundan mutlu olarak söylemiyorum, ızdırap duyuyorum, utanıyorum.
Türkiye'de -başlangıçta söyledim- yani Gazi Mecliste tezkereleri nasıl görüştüğümüz ortada; büyük bir acele içerisindesiniz, bütün Meclis faaliyetleri maalesef bu şekilde yangından mal kaçırırcasına yürütülüyor, vatandaşımız bilgilendirilmiyor, vatandaşı bilgilendirecek gazeteciler cezaevinde bulunuyor. Bakın, hepinizin evladı var; 28 yaşında Furkan Karabay, Silivri Cezaevinde ağırlaştırılmış müebbet hapis almış insanların koşullarında yatıyor, tek başına, 9 No'lu Cezaevinde tek başına yatıyor, 28 yaşında bir gazeteci.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YUNUS EMRE (Devamla) - Başkanım bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
YUNUS EMRE (Devamla) - Tek yaptığı şey haber yapmak; terör yok, şiddet yok, şiddet çağrısı yok, hiçbir şey yok. 28 yaşında bir delikanlı, Galatasaray Üniversitesi mezunu, pırıl pırıl bir gencimiz cezaevinde tutuluyor.
Değerli arkadaşlar, vatandaşımız bilgiyi doğru şekilde edinemesin diye bunlar yapılıyor, biz bunları biliyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının niye uygulanmadığını, Anayasa Mahkemesi kararlarının niye uygulanmadığını, Türkiye'de demokrasi namına vatandaşımızın elinde kalan her şeyin niye kaçırılmak istendiğini, Türkiye'de bu kesif otoriter dalganın niye milletin üzerine çöktüğünü biz biliyoruz çünkü vatandaşımız doğru bilgiye erişirse günlerinizin sayılı olduğunu biliyorsunuz. Vatandaş, işte, ne olup bittiğini, ne döndüğünü anlamasın, bilmesin, bu Tom Barrack saygın bir insan zannedilsin istiyorsunuz; onun için bu gazetecileri cezaevine atıyorsunuz, onun için RTÜK sabah akşam televizyon kanallarına beş gün, on gün ceza veriyor.
Değerli arkadaşlarım, süremin sonuna geldim. Biz, bu tezkereye "evet" oyu vereceğiz ama az önce anlattığım bütün sorunların da kamuoyunun ve Meclisimizin dikkatine tekrar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)