Konu: | |
Yasama Yılı: | 4 |
Birleşim: | 9 |
Tarih: | 21.10.2025 |
MEHMET SAİT YAZ (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi Allah'ın selamı, merhameti ve bereketiyle selamlıyorum.
Kadim dostumuz ve kardeşimiz olan Lübnan halkı ve devletiyle ilişkilerimizi kökleri tarihin derinliklerine inen dinimizin ve ortak medeniyetimizin ışığıyla yoğrulmuş bir bakış açısıyla ele almak istiyorum. İslam'ın düşünce sistemine göre insanlar eşrefimahlukattır. Her insanın aklı, malı, canı, nesli ve inancı teminat altındadır. Coğrafi sınırlar, etnik yapılar arazidir; mülk Allah'ındır, insanlar da onun kuludur. Yeryüzünde asıl olan insanlıkta eş, dinde kardeşliktir. Bu vesileyle Lübnan sadece coğrafi bir komşumuz değil aynı zamanda gönül coğrafyamızın mümtaz bir parçasıdır. Beyrut, Trablus, Sayda, bu şehirler bizim için sadece haritadaki noktalar değil yüzlerce yıl omuz omuza yaşadığımız, aynı kültürel mirası paylaştığımız, aynı kıbleye yöneldiğimiz kardeşlerimizin yurtlarıdır.
Değerli milletvekilleri, biz millet olarak Peygamber Efendimiz'in buyurduğu üzere "Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücudun organları gibidir, vücudun bir organı rahatsızlanırsa diğer organları da bu acıyı paylaşır." inancına sahibiz. Lübnan'ın da Gazze'de olduğu gibi yaşadığı her zorluk, her sıkıntı bizim de yüreğimizde bir yaradır. Onların huzuru bizim huzurumuz, onların istikrarı bizim istikrarımız demektir.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde 2002 yılından bu yana dış politikamızda insani ve vicdani değerleri merkeze koymuş, bölgemizdeki istikrar ve refahı temel hedef olarak benimsemiştir. Bu vizyon çerçevesinde, Lübnan'a yönelik yaklaşımımız her zaman kardeşlik ve dayanışma temeline dayalı, tarafsız ve yapıcı bir çerçevede ilerlemiştir. Türkiye her zaman Lübnan'ın siyasi birliğine, toprak bütünlüğüne ve iç barışına en güçlü şekilde destek veren ülkedir. Türkiye, bu kadim coğrafyanın önemli bir aktörü olarak Lübnan'ı her zaman farklı din, mezhep ve etnik yapıların ahenk içinde yaşadığı bir mozaik olarak görmüştür. Bu mozaik, Rabb'imizin yarattığı çeşitliliğin bir ayetidir ve korunması için de elimizden geleni yapmalıyız. Biz inancımızın gereği olarak adaleti, merhameti ve tüm farklılıklara saygıyı esas alırız. Türkiye'nin Lübnan'a yönelik politikası bu insani ve İslami değerler üzerine inşa edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Osmanlı döneminde filizlenen, Kurtuluş Savaşı'nda omuz omuza verilen desteklerle pekişen bu kardeşlik bugün de en güçlü bağımızdır. Son zamanlarda Gazze'de şiddetle devam eden İsrail'in yayılmacı siyonist saldırganlığından İran, Tunus, Suriye, Katar ve Lübnan da nasibini almıştır. Siyonist İsrail'in Lübnan'ın güneyinde sivillere yönelik yaptığı acımasız saldırılar Gazze'de olduğu gibi binlerce masum insanın ölümüne ve on binlerce insanın yaralanmasına sebep olmuştur. Bu saldırıları Hariciyemiz her zaman şiddetli bir şekilde lanetlemiş ve kardeş Lübnan halkının yanında yer alarak yaralarını sarmaya çalışmıştır. Bugün Lübnan'da olup bitenlere karşı biz sadece Sünni kardeşlerimize değil, aynı zamanda, Şii, Dürzi, Maruni ve Hristiyan tüm etnik ve dinî cemaatlere aynı mesafede yaklaşıyoruz zira dinimiz bize inancından bağımsız olarak zorda olana el uzatmayı, mazlumun yanında durmayı emreder; bu, bizim medeniyetimizin bir vecibesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnan halkı ekonomik ve siyasi zorluklarla mücadele ederken biz Türkiye olarak TİKA, Kızılay ve farklı yardım kuruluşlarımızla, kültürel ve eğitim alanındaki iş birliklerimizle bu kardeşliğimizin yanında durmaya devam ediyoruz. Bizim amacımız hiçbir karşılık beklemeden, sadece Allah rızasını gözeterek kardeşliğin ve dayanışmanın en güzel örneğini sergilemektir.
Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti Lübnan'la olan güçlü tarihsel bağlarını geleceğe taşıma kararlılığındadır. Kardeş Lübnan halkının yanında olmaya, Lübnan'ın iç barışına ve refahına destek vermeye devam edeceğiz. Ülkemizin dış politikada izlediği "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" vizyonu çerçevesinde Lübnan'ın zorlu ekonomik ve siyasi süreçleri aşarak hak ettiği huzurlu ve müreffeh günlere ulaşacağına yürekten inanıyorum. Unutmayalım ki bu coğrafyanın kadim değerleri ve ortak tarihi bize büyük bir sorumluluk yüklemektedir; bu sorumluluk ayrılıkları değil birliği, nefreti değil sevgiyi, çatışmayı değil diyaloğu merkeze almayı gerektirir. Zira Peygamber Efendimiz "Müminler birbirlerinin kardeşidirler, ne kardeşine zulmeder ne de zalimin insafına terk eder." buyurmaktır. Lübnan yıllardır bölgesel çatışmaların, istikrarsızlığın ve insani dramların gölgesinde kalmıştır. Masum sivillerin acısını dindirmek, barışı tesis etmek ve yeniden umut yeşertmek yalnız Lübnan halkının değil tüm insanlığın ortak sorumluluğudur. Türkiye tarih boyunca mazlumun yanında olmuş, barış ve adaletin timsali olmuştur. Kur'an'ı Kerim de Rabb'imiz "Kim bir canı kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibidir." buyurur, biz de bu anlayışla hareket ediyoruz çünkü barışa katkı sunmak insanlığın ortak geleceğine katkı sunmaktır. Bu kararlılık ülkemizi uluslararası arenada üstlendiği yapıcı rolün, medeniyet mirasımızın ve insani sorumluluğumuzun bir yansımasıdır.
Sözlerimi tamamlarken Lübnan'ın bir an evvel siyasi istikrara ve ekonomik refaha kavuşmasını, o kadim devletin yeniden huzur ve sükûna erişmesini Yüce Allah'tan niyaz ediyor, Türkiye Cumhuriyeti devletinin inancından ve ecdadından aldığı güç ve mirasla, aldığı sorumlulukla Lübnan halkının yanında olmasını ve Lübnan'a gönderilecek, Birleşmiş Milletler bünyesindeki UNIFIL'e iştirak eden Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının görev süresinin iki yıl daha uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresini destekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)