GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye’nin millî güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye’deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı millî güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Türkiye’nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler karşısında Türkiye’nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf
Yasama Yılı:4
Birleşim:9
Tarih:21.10.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA CENGİZ ÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum partim adına.

Şimdi, partimiz adına söz kurarken tezkerenin bütününe dair bir tanım yapmak istiyoruz; bu tezkerenin ruhu eski argüman ve politikalara devamdır. Çok net bir şeyi söylememiz lazım: Biz, bir süredir Türkiye'de barış ve demokratik toplum sürecini örgütlemeye, derinleştirmeye çalışırken, bu tezkere aslında eski politikaları, eski argümanları tekrar etmenin tezkeresidir diyoruz.

Bir diğer şey de şu: Mecliste kurulan komisyonda birçok dinleme yaptık değerli arkadaşlar. O değerlendirmelerin çoğunda ortak vurgu şuydu: Bu sürece destek var ama güven yok. Bu tezkere aslında, aynı zamanda, bu sürece olan güveni yerle bir eden bir tezkeredir diye düşünüyoruz. Size bir soru sorsam, 7 Ekim sonuçları itibarıyla Orta Doğu'nun 11 Eylülüdür desem ne dersiniz? Evet, 7 Ekim Aksa Tufanı'ndan sonra İsrail Aksa Tufanı'nı gerekçe göstererek Orta Doğu'da yayılmacı politikalarına hız verdi ve her birimiz bu tehdidin varlığında hemfikiriz. Peki, bu tehdit nasıl berhava edilir? Bakın, 11 Eylülde ABD aynı şeyi yaptı, 11 Eylül sonrası başta Irak işgali olmak üzere bölgeye bir dizayn vermeye çalıştı. 1 Mart tezkeresine "hayır" diyen bu Meclis belki de ABD'nin işgal operasyonlarının oyununu bozdu, bu ülkenin, bu devletin savaşa çekilmesini engelledi. O zaman, tekrardan şunun altını çizeceğiz: Türkiye'yi İsrail yayılmacılığı tehdidi adı altında başta Suriye olmak üzere Orta Doğu'da savaşa çekmek isteyen bu tezkereye hepimizin "hayır" demesi gerekiyor diye düşünmekteyiz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, tezkereye birçok boyutuyla baktık, gerçekten üzülerek söylüyoruz, şu tespiti yapmadan kendimizi alıkoyamıyoruz: Siyasi emellerine göre, siyasi hesaplarına göre düzenlenmiş ve özensiz bir tezkereyle karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım. Bakın, bunları tek tek söyleyelim. Şimdi, tezkerede diyor ki: "Suriye yönetiminin beklentisi doğrultusunda hareket ediyoruz." Biz de soruyoruz: Suriye halklarının beklentisi nerede? Niye bir türlü Türkiye halklarının, Suriye halklarının beklentisine göre kendinizi konumlandırmıyorsunuz da hep yönetimlere, hep devletlere göre kendinizi konumlandırıyorsunuz?

Şimdi, değerli iktidar vekilleri, bir de size şunu sormak zorundayız sizlere: Hangi görüşmede, hangi resmî ortamda Suriye yönetimi size beklentilerini söyledi? Ya, bu konuda en azından tezkerede şeffaf olun. Hangi görüşmede, hangi belgeye dayanarak sizden beklentilerinizi istediler? Bu konuda da biraz daha açık ve şeffaflığa davet ediyoruz.

"Kimyasal silahların yerlerinin tespiti gerekçesiyle tezkere." diyorsunuz. Şimdi, varsa muhatabı siz misiniz? Sormak zorundayız. Şimdi, akla ABD'nin Irak'taki kimyasal silah şeyleri geliyor. Elimizde bir bilgi yok. Bu konuda bir ahkâm da kesmek istemeyiz ama en azından şunu biliriz yani: Kimyasal silahların tespiti sizin işiniz değil, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası kurum ve mekanizmalar tarafından değerlendirmeli.

Şimdi, bir başka şey: "PKK mevcudiyetini sürdürmekte." diyor. Bu gerekçe, bu gerekçe arkadaşlar. E, PKK kendi feshetti, silahlı mücadele stratejisini sonlandırma kararı aldığını söyledi. Hükûmet olarak sizin işiniz çatışmasızlık sürecini örgütlemekken, çatışmasızlık sürecine dair siyasal inisiyatif almakken, siz -en azından şunu söyleyelim- sürece dair siyasal sorumluluk duygusundan uzak bir şekilde tezkereyi halklara, bizlere dayatmak istiyorsunuz.

Şimdi, bir diğer şey: "PYD/YPG entegre olmayı reddetmekte." Külliyen yalan. Bakın, 10 Mart mutabakatı aynı zamanda entegrasyon mutabakatı olarak değerlendirilebilir. 1'inci maddesinde ne var biliyor musunuz 10 Mart mutabakatının? Siyasal katılım ilkesi var. E, parlamento seçimleri Suriye'de 6 bin kişinin oylamasıyla... Ya, 6 bin seçmen arkadaşlar!

Bakın, size soruyoruz... Kıbrıs'taki seçimlere katılım azlığını "Kıbrıs Türklüğünü temsil etmiyor." diye eleştirdiniz ya, biz de şunu söylüyoruz: 6 bin Suriyeli seçmen Suriye'deki Suriye Kürt'ünü, Alevi'sini, Dürzi'yi, halkların ve inançların kaderini temsil etmiyor, kaderini temsil etmiyor. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) 6 bine "demokrasi şöleni" diyeceksiniz, oradaki azlığa "tehdit" diyeceksiniz; olmaz böyle çelişki. Bu çelişkileri size söylemek zorundayım.

Bakın, başka bir madde, 5'inci madde. Entegrasyon mu istiyorsunuz? 10 Mart mutabakatının 5'inci maddesi şu: Göçmenlerin dönüşü. Zaten Türkiye'de, Afrin'de ve benzeri yerlerde göçmenler dönüşü bekliyor ama sizin savaş tezkereniz, tezkere üzerinden yaptığınız operasyonlar şu anda göçmenlerin geri dönüşünü engelliyor ve siz bu yönüyle, bu tezkereyle Türkiye'deki, Suriye'deki entegrasyon politikalarını baltalıyorsunuz. Aslında bu tezkere entegrasyon politikalarını, entegrasyon yaklaşımını baltalayan tezkeredir, o yüzden "hayır" diyoruz.

Şimdi, bir başka şey, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2014 yılı 2170 sayılı Kararı'nı dayanak gösteriyorsunuz. Bakın, arkadaşlar, AİHM kararlarını çer çöp ettiniz, hiçbirini dinlemediniz, uygulamadınız, burada da Birleşmiş Milletler kararlarını tahrif ediyorsunuz. 2170 sayılı Karar Dışişleri Bakanlığı sitesinde aynen şu: "DEAŞ'ın etkinliğini kırmak." Siz tezkerede ne diyorsunuz 2170 sayılı Karar bağlamında? "DEAŞ ve benzeri terör örgütleri" diyorsunuz yani torba yasadaki yaklaşımınızın aynısını torba terör cinliğinde gösteriyorsunuz. Torba terör oluşturuyorsunuz, içinden işinize geleni çekiyorsunuz, sonra da diyorsunuz ki: "Bu tezkereye 'evet' deyin."

Şimdi, son tahlilde şunu söylemek zorundayız: Her defasında söylüyoruz bu tezkere aynı zamanda savaş ekonomisine devam tezkeresidir arkadaşlar. Savaş ekonomisi büyüdükçe toplumsal refahın küçüldüğünü artık her birimizin kabul etmesi gerekiyor. O yüzden bu tezkere ekonomik yıkıma devam yetkisi istiyor. Biz de bu tezkereye o yüzden "hayır" diyeceğiz.

Sözlerimi toparlarken Amerikalı filozof Noam Chomsky'nin çok güzel bir belirlemesi var, tam da bu tezkereyle ilgili; kitabın adı "Korsanlar ve İmparatorlar: Eskiler ve Yeniler." Tavsiye ederiz, okumanızı tavsiye ederiz. Gerçekten bu imparatorluklar, eskiler ve yeniler neyi muştuluyor bize? Eskiler ve yenilerin kavgası ne? Hepimiz aslında bunun altını her defasında halklar ve ezilenler lehine çizmek zorundayız. Noam Chomsky şunu söylüyor: "Şayet saldıran taraf, kendisine istediği zaman bir yerleri imha etme hakkı tanıyan biricik imtiyazlara sahipse, onun eylemlerine karşı gösterilen her türlü direniş terörizmdir."

Bugün önümüzdeki tezkere tam da Chomsky'nin bu eleştirisini hatırlatıyor. İktidar sınır ötesi eylemlerine haklılık atfederken buna karşı çıkan her sesi tehdit ya da terör kategorisine yerleştiriyor. Güç kendini sorgulanamaz hâle getiriyor. Biz de bu mutlaklaştırılmak istenen gücü sorguluyoruz ve kabul etmiyoruz ve tezkereye "hayır" diyoruz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)