Konu: | |
Yasama Yılı: | 4 |
Birleşim: | 9 |
Tarih: | 21.10.2025 |
AK PARTİ GRUBU ADINA FUAT OKTAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, Genel Kurulu sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde terör tehdidinin sürüyor olması ve bunun yarattığı risk ve tehditler karşısında Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesine yönelik tezkerenin süresinin üç yıl daha uzatılmasına yönelik AK PARTİ adına söz almış bulunmaktayım. Bir kez daha Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin güneydoğu komşularında maalesef on yıllardır savaşların, dış müdahalelerin ve istikrarsızlıkların yaşandığına şahit oluyoruz. 1980 yılında başlayan İran-Irak Savaşı'nı, Irak'ın 1990'da Kuveyt'i işgalini, bunu takip eden Körfez Savaşı'nı, 2003 yılında kitle imha silahlarının var olduğu yönündeki gerçek olmayan bahanelerle Irak'ın işgalini, 2011 yılında Suriye'de başlayan iç savaşı buradan bir kez daha hatırlatmak isterim. Birbirlerini takip eden, birbirleriyle bağlantılı hatta birbirlerinin doğrudan sonucu olan bu olayların bölgeye yönelik doğrudan ve dolaylı dış müdahalelerin sonucu olduğu hepimizin malumudur. Güney kara sınırımızdaki komşularımızda yaşanan bu savaş ve istikrarsızlıklar ülkemizi de hedef alan illegal unsurların ortaya çıkmasına ve Irak ve Suriye'de yerleşmelerine de imkân tanımıştır. Nitekim PYD/YPG, SDG ve DEAŞ yukarıda saydığım dış müdahale kaynaklı savaş ve çatışmaların sonucunda sınır aşan terör örgütleri olarak Irak ve Suriye'de yeşerebilecekleri ve buradan ülkemize yönelik terör saldırıları düzenleyebilecekleri alanları ne yazık ki bulabilmişlerdir. Bugün maalesef bölgede istikrarsızlık devam etmektedir. PYD/YPG, SDG bu istikrarsızlıktan yararlanarak Suriye ve Irak'ta kök salmaya çalışmakta, öte yandan bazı DEAŞ unsurları da yeniden aktif hâle gelme gayreti göstermektedir.
KAMURAN TANHAN (Mardin) - Uzaydan mı gitti bunlar? Kendi memleketlerinde yaşıyorlar, uzaydan gitmediler.
FUAT OKTAY (Devamla) - Suriye'de kalıcı barış ve istikrarın henüz tesis edilememesi, terör unsurlarının varlığına ilaveten ülkemizin güneydoğu sınırlarında bir terör koridoru oluşturulması hayalinde olan bazı ülkelerin çabaları da maalesef devam etmektedir.
Öte yandan, sınırlarımız, terör tehdidiyle birlikte, aynı zamanda, düzensiz göç ve kaçakçılık açısından da baskı altına girebilmektedir. Bu tehditler, ülkemizin ve vatandaşlarımızın huzur ve güvenliğine doğrudan tehdit oluşturduğu gibi, aynı zamanda, sınır komşularımız için de çok ciddi bir tehdit teşkil etmektedir. Bunun da ötesinde, bölgesel barış ve istikrarı bozabilme riskini de taşımaktadır.
Bütün bu gelişmeler karşısında, ülkemize yönelik terör tehdidinin bertaraf edilmesi; Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü bozmaya, istikrar ve güvenlik tesisi çabalarını sekteye uğratmaya ve sahada gayrimeşru oldubittiler oluşturmaya yönelik her türlü tehdit ve eylemlere karşı uluslararası hukuktan doğan haklar doğrultusunda gerekli önlemlerin alınması millî güvenliğimiz açısından büyük önem arz etmektedir. Türkiye, bu bilinçle, Suriye ve Irak'ta, gerekli gördüğü durumlarda sınır aşan müdahalelerde bulunmaktan bugüne değin çekinmemiştir. Bu kapsamda, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı gibi harekâtlar ve operasyonlarla Suriye sınırımızdaki önemli bölgelerde tehditlerin bertaraf edilmesini sağlamış ve bu bölgelerde terör unsurlarını temizleyerek de huzur ve istikrarının teminini sağlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, demokratik, siyasi yapısı, insani değerleri, gelişen ekonomisi ve tarihsel sorumluluğuyla bölgesinde barışın, güvenliğin ve istikrarın en büyük, en güçlü teminatıdır. Bu sorumluluk içerisinde, Türkiye, prensiplere dayanan bir dış politika izlemektedir. Bu prensipler, ülkemizin siyasi ve ekonomik temel çıkarlarının korunması, ilerletilmesi ve bu yönde ikili ve çok taraflı uluslararası iş birliğinin geliştirilmesi, kazan kazan temelinde davranılmasıdır. Bu çerçevede, Türkiye, uzak ve yakın tüm komşularıyla çok boyutlu politikalar geliştirmekte, diplomasiyi sonuna kadar kullanmakta, ekonomik ve kültürel iş birliklerini sürdürmektedir. Keza, bugün ülkemiz, dünyanın çeşitli bölgelerindeki çatışmaların sonlandırılmasında ara buluculuğuna en çok güvenilen ülke konumuna gelmiştir. Bu durum, ülkemize uluslararası alanda duyulan saygı ve itibarı net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bazı arkadaşlarımız Türkiye'nin dış politikasındaki itibar boyutunu sorguluyorlardı; bugün dışarıdan gelen bir heyetle bir görüşmemiz vardı, sorduğu net soru şuydu bize: "Biz şunu öğrenmek istiyoruz: 'Avrupa'nın hasta adamı' diye ifade edilen bir ülkenin yirmi yıl içerisinde Avrupa'nın en sağlıklı ülkesi, en sağlıklı adamı konumuna gelmesini nasıl başardınız, bunu bize anlatabilir misiniz?"
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Çok cinsiyetçi ya bu "adam"lık falan, cinsiyetçi.
FUAT OKTAY (Devamla) - Şimdi kendileri Avrupa'nın en hasta adamı konumuna geldiler ve bölge ve küresel konularla ilgili Türkiye'nin itibarı ve Türkiye'nin dış politikasına duyulan saygıyı ifade eden bir soruydu bu. Biz de anlatmaya çalıştık dilimiz döndüğü kadar.
Bugün ülkemiz dünyanın -biraz önce de ifade ettim- çeşitli bölgelerindeki çatışmaların sonlandırılmasında arabuluculuğuna en çok güvenilen ülke konumunda. Bu durum, ülkemize uluslararası alanda duyulan saygı ve itibarı net bir şekilde ortaya koymaktadır; bunu bir kez daha ifade etmek istedim. Türkiye artık dünyada barışın anahtarı konumuna gelmiştir. Ülkemiz insani yardımlar açısından da yine dünyanın en önde gelen ülkeleri arasındadır çünkü Türkiye bulunduğu yerlerde yok eden değildir, ihya ve inşa eden bir ülkedir. Ülkemiz, barıştan, diplomasiden, refahın artırılmasından ve uluslararası iş birliğinden yanadır ancak ülkemizin güvenliğine yönelik tehditler belirdiği zaman sahada yumuşak gücünün yanı sıra sert gücünü kullanmaktan da çekinmemiştir ve çekinmeyecektir; "kadife eldiven içerisinde demir yumruk" diye ifade etmeye çalıştığımız yaklaşım tam da budur. Güney sınırlarımızda hâlen tehditler devam etmekte, bu tehditler zamanlıca ve kararlılıkla sınır ötesi müdahalelerde bulunmayı zorunluluk hâline getirebilmektedir. Bu tür sınır aşan müdahalelerin zamanında ve etkili bir şekilde yapılmaması hem ülkemiz hem Orta Doğu coğrafyası açısından çok büyük ve geri dönüşü olmayan tahribatlara yol açabilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güneydoğu sınırlarımız boyunca, özellikle Suriye ve Irak'ta, komşu bölgelerdeki güncel gelişmelere de bir miktar değinmek istiyorum. Yaklaşık on dört yıl devam eden iç savaştan sonra artık ülkemizin de desteklediği Suriye'de yeni bir rejim mevcut. Toprak bütünlüğünü sağlamış, istikrara kavuşmuş müreffeh bir Suriye hem Suriyeliler hem ülkemiz için kritik bir öneme sahiptir. Mevcut Şam yönetimi ülkenin toprak bütünlüğünü ve istikrarını sağlamak için yoğun çaba harcamaktadır ancak bu ülkede istikrar maalesef tam anlamıyla henüz sağlanamamıştır. Suriye'de devam eden istikrarsızlıkta başta İsrail olmak üzere dış güçlerin bu ülkeye gayrimeşru askerî müdahaleleri de önemli bir rol oynamaktadır. PKK'nın Suriye kolu olan PYD, YPG, SDG son on yıldır iç kargaşadan yararlanarak ve yabancı güçlerin de desteğiyle Suriye'nin yaklaşık üçte 1'ini kontrol altında tutmaya devam etmektedir. SDG işgalindeki bölgenin Suriye'nin tarım açısından en verimli topraklarını, su kaynaklarını ve bu ülkenin hidrokarbon ve yer altı kaynaklarını içermekte olması bu terör unsurlarının neden buralarda faaliyet gösterdiklerini net bir şekilde ortaya koymaktadır, tabii bu terör unsurlarını destekleyenlerin de aynı zamanda. SDG işgalindeki bölgenin Suriye'nin kuzey ve doğu hatlarında, gayrimeşru bir silahlı unsurun Şam Hükûmetinin yönetimi dışında fiilî kontrol sağlıyor olması gerek Suriye gerek ülkemiz açısından ciddi bir endişe kaynağıdır. Geçmiş dönemde sınır harekâtlarını gerçekleştiren bir ülke olarak bugün benzeri tehditlere duyarsız kalmamız düşünülemez. PYD, YPG, SDG'nin Suriye merkezî yönetimine entegre olmaya yönelik adım atmayı, ayrılıkçı ve ayrıştırıcı gündemi dolayısıyla reddetmekle ülkede kalıcı istikrarın tesisine yönelik sürecin ilerletilmesini de engellemeye çalıştığı görülmektedir. Suriye'nin kuzeyinde faaliyet gösteren SDG unsurlarının bölgesel maceralara girmek yerine Suriye merkez yönetimiyle bütünleşme sürecini hızlandırmaları büyük önem taşımaktadır. Bu bütünleşme hem Suriye'nin toprak bütünlüğünün yeniden tesis edilmesine hem de tüm bölgenin barış, huzur ve refahına büyük katkı verecektir. SDG'nin dış güçlerin yönlendirmesiyle hareket ederek maceracı bir tavır takınması, bölge halkını uzun vadede büyük bir tehlikeye sürükleyecektir. Tarih göstermiştir ki bölge dışı aktörlere güvenerek bu tür maceralara girenler sonunda yıkım ve hüsranla karşılaşmışlardır. En doğru, en güvenli ve en kalıcı yol üniter bir Suriye'nin devlet yapısı içinde ve meşru egemenlik sınırları içinde kalınmasıdır. Diğer taraftan, Suriye'de mevcut yönetimin beklenti ve gereksinimi doğrultusunda, ülkenin terörle mücadele imkân ve kabiliyetlerinin geliştirilmesi, sivillerin günlük yaşamlarını ve geri dönüşlerini olumsuz etkileyen mayınların temizlenmesi, ülkedeki kimyasal silahların yerlerinin tespiti ve imhası süreçlerinde de ulusal çabalara eşlik eden uluslararası çalışmaların desteklenmesi ihtiyacı bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere, PKK terör örgütü terörsüz Türkiye süreci kapsamında bir süre önce kendisini feshettiğini açıklayarak silah bırakma sürecine girdiğini ilan etmiştir. PKK'nın kendisini feshinin artık söylemin de ötesine geçerek bir an önce fiiliyata dönüşmesi gerekmektedir. Bu süreci zaten ilgili kurumlarımız da yakından takip etmektedir. Zaten süreçle ilgili de Meclisimizde kurulan Komisyon da yine tüm gelişmeleri yine yakından değerlendirmektedir. Burada şunu görmekteyiz ki: Irak ve Suriye'de meşru hükûmetlerin kontrolü dışında kalan, uluslararası meşruiyeti bulunmayan silahlı yapılar bölge halkına sadece baskı ve yoksulluk getirmiştir. Bu yapıların kalıcı hâle gelmesinin önlenmesi elzemdir, komşularımızın egemenliği, toprak bütünlüğü elzemdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, bölgemizdeki dengeleri değerlendirirken İsrail'in Gazze'de son on yıldır gerçekleştirdiği soykırım, işgal ve yıkım ile bölge ülkelerine yönelik saldırılarını da göz önünde bulundurmalıyız. Orta Doğu halklarının kaderinin İsrail'in yayılmacı politikaları ve haince planlarıyla manipüle edilmesine izin verilmemelidir, veremeyiz. Bölgenin parçalanmasına yol açacak her türlü girişimin karşısında durulması zaruridir ve biz Türkiye olarak net olarak karşısındayız.
Türkiye sınır ötesi operasyonlarını Birleşmiş Milletler Şartı'nın 51'inci maddesinde tanımlanan meşru müdafaa hakkı çerçevesinde yürütmektedir. Ayrıca, BM Güvenlik Konseyinin terörle mücadeleye ilişkin kararları Türkiye'nin bu operasyonlarını uluslararası hukuk bakımından meşrulaştırmaktadır. Bu kapsamda yapılan sınır ötesi operasyonlar sadece terörist unsurları hedef almakta, sivillerin zarar görmemesi için azami dikkat gösterilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk Silahlı Kuvvetleri sadece kendi vatandaşlarını değil, aynı zamanda komşu ülkelerdeki sivilleri de korumayı önemli bir insani sorumluluk olarak görmektedir. Bu tehditlerle mücadele etmek Türkiye için büyük önem arz etmektedir. Bu mücadelenin gerçekleştirilebilmesi için zamanında ve etkili bir güçle sınır ötesi müdahalelerde bulunulabilmesi ve uluslararası işbirliklerine gidilmesi hayati bir önceliktir. Bu kadar yoğun çatışmaların olduğu bölgemizde Türkiye güvenli bir liman olarak kalmayı başarmıştır. Bunda Meclisimizin Hükûmete bugüne değin vermiş olduğu yetkiler son derece önemlidir. Bu net duruşun devamı Türkiye'nin bekası açısından da kritiktir.
Gün içerisinde yapılan bazı eleştiriler de vardı. Bunlardan birincisi, emperyalist planların farkındalığıyla alakalı bir eleştiriydi. Türkiye ve Türkiye'deki yönetim, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde tüm emperyalist planların farkındadır ve aynı zamanda da karşısında dimdik durmaktadır. Bu emperyalist planların karşısında dimdik duran bir Türkiye ve dimdik duran bir lider vardır; o da Recep Tayyip Erdoğan'dır siz tanıyamamış olsanız bile. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Nasıl mesela?
FUAT OKTAY (Devamla) - İkincisi, ABD Büyükelçisiyle ilgili eleştiriler vardı; ğerek Dışişleri Bakanlığı gerekse bizlerin girişimleri sonucu kendi mesajını telafi eden başka bir mesajı kısa bir süre içerisinde paylaştığını biliyoruz.
Türkiye'ye meydan okumanın da hiçbir büyükelçinin, hiçbir yabancı büyükelçinin haddinin olmadığını buradan ben bir kez daha ifade ederim; kim olursa olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Zannediyorum, CHP kendi iç sorunlarına hapsolduğu için dış politikadaki gelişmeleri takip etmekte biraz zorlanmakta, zorlanıyor anladığımız kadarıyla.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Onların arkasındaki haritaya bir cevap verseydiniz keşke, haritaya.
FUAT OKTAY (Devamla) - Ümit ediyoruz ki bir an önce kendi içindeki sorunları da çözer ve Türkiye'nin çevresinde, bölgede ve küresel boyutta neler olupbittiğiyle de ilgilenmeye başlar; bu, hem kendileri hem Türkiye için çok daha faydalı olacaktır.
Yine, bir başka eleştiri vardı gün içinde; Türkiye'de özellikle dış politikada Türkiye'yi süt dökmüş kedi gibi tanımlamaya çalıştı bir hatibimiz. Arkadaşlar, Türkiye, özellikle dış politikada bunu ifade ediyorum, süt dökmüş kedi gibi değil, kükremiş aslan gibidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer dışarıda süt dökmüş kedi ve ağlayanları, onları arıyorsanız da CHP'ye bakmanız yeterli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O, biz değiliz. Bizler bir şeye karar verdiğimizde o konuda ne herhangi bir yabancı büyükelçinin kapılarında görüş almak için bekleriz ne de herhangi bir yerden izin isteriz, gerektiği zaman gerekeni yaparız; bu kadar net.
TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Rahip Brunson'ı anlat, Rahip Brunson'u.
FUAT OKTAY (Devamla) - Eylemlerimiz de bunun en net göstergesidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Tezkerenin uzatılma ihtiyacını ve bölgesel istikrarı iktidarın başarısızlığı olarak yorumlayan arkadaşlarımız oldu, zannediyorum böyle yorumlamak da yanlış olur diye düşünüyorum çünkü bölgemizde devam eden istikrarsızlık ve belirsizlikler bölgesel ve küresel gelişmelerin bir uzantısıdır. Türkiye gerek stratejik, taktik ve gerekse operasyonel seviyede aldığı tedbirler sayesinde çevresindeki ateş çemberine rağmen güvenli liman olarak kalmaya devam etmektedir ve edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Oktay.
FUAT OKTAY (Devamla) - Tamam Başkanım.
Bir başka eleştiri de Suriye'de eleştiri değil de bir ifadeydi, Suriye'de özerk bir yapının olduğuyla alakalıydı. Suriye'de özerk bir yapı yoktur ve Türkiye'nin de böyle bir kabulü yoktur. 10 Mart Mutabakatı çerçevesinde de tek devlet, tek ülke, tek ordu ve tek yönetim çerçevesinde bir entegrasyonu kabul etmektedir Türkiye.
Bir başka eleştiri üç yıllık süreyle ilgiliydi. Özellikle bu üç yıllık süreç Türkiye'nin bölgedeki istikrarın sağlanmasına dair kararlılığının bir göstergesidir, üç yıllık sürenin kendisi net bir mesajdır.
Wagner'le ilgili bir ifade kullanıldı. "Wagner"vari yapıyı aramak istiyorsanız bunu bizde aramanıza gerek yok, İsrail'e bakarsanız görürsünüz. "Haganah" adı altında orada bulacaksınız o yapıyı. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FUAT OKTAY (Devamla) - Oraya ses çıkarmanızı bekleriz cesaretiniz varsa. Biz sesimizi çıkarıyoruz.
Başkanım, bir dakika daha, yoksa...
Ben tekrar, AK PARTİ Grubu olarak tezkereye "evet" oyu vereceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu bir kez daha saygıyla hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)