GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:34
Tarih:11.12.2011

CHP GRUBU ADINA METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Bütçe Kanun Tasarısı Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin grup görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.

1789 yılında eşitlik, özgürlük, kardeşlik parolasıyla Fransa'da soyluları iktidardan indiren halk kitleleri, daha sonra acımasız, baskıcı ve şiddete dayalı uygulamalarıyla aydınlarda ve duyarlı insanlarda hayat kırıklığı yaratmış, o zamana kadar geçerli olan "İnsanlık tarihi, ilerlemenin tarihidir." tezini tartışmalı duruma sokmuştur. İnsanın kabalaşması, eğitimsiz kitlenin giderek şiddete eğilim göstermesi, Alman yazar Schiller'in Fransız Devrimi sonucu gözlemlediği bir olgudur ve bu konuda 1795 yılında hâlen güncelliğini koruyan bir kitap yayınlamıştır. Schiller, insanın kabalıktan, şiddetten uzaklaşması için onun estetik duyarlılığının geliştirilmesini önermiş; bunun için de, insanın temel güdülerinden biri olan oyun güdüsünü estetik amaçlı bir eğitim yöntemi olarak savunmuştur.

Türkiye'de toplumsal duyarlılığın giderek azaldığı bir gerçektir. Resmî olarak duyarlılığı artırmaya yönelik yapılan çağrılar da, aslında, eşi dostu, yakını koruma zihniyetinin bir yansıması gibidir. Polis radyosunda, vatandaşlar ambulans sirenlerini duyduğunda şu davranışa davet edilmektedirler: "Lütfen ambulans sirenlerine karşı duyarlı olalım. Ambulanstaki hastanın bir yakınınız olmadığından nasıl emin olabilirsiniz?" Devletin kendisinin bile vatandaşlara, kavim, akraba, eş dost kollama anlayışıyla çağrıda bulunması, Türkiye'de çıkar amacı gütmeyen bir anlayışa ne kadar yabancı olduğumuzu göstermektedir. Devletin kendisi de, bu türden insan tipini yetiştirmeyi, gerek kendi yetersizliğinden gerek vesayetçi ve kurumları kontrol eden siyasi güçlerin kendine yakın olanı koruyup kollayan anlayış ve uygulamaları nedeniyle âdeta teşvik etmektedir. Türkiye'deki siyasi iktidarın yandaş yaratma mantığının özü budur.

Gelir düzeyi Türkiye'den çok daha aşağıdaki ülkelerde insanlar neden bizden daha duyarlı? Neden Avrupa'da insanlar siren seslerine akrabası olmasa da duyarlı? Neden Prag, Varşova, Budapeşte gibi yerlerde sıradan vatandaşın da piknik yapabileceği kentlerin göbeğinde ranta kurban edilmemiş büyük yeşil alanlar var? Neden araba sürücüleri uygar ülkelerde yayalara daha duyarlı? Neden Türkiye'de ayrıcalıklı olmak, seçkin olmak, mal mülk sahibi, statü sahibi olmak, bireyin kendisini gerçekleştirdiği ve saygınlık kazandığı alanlar olarak görülmekte? Hâlbuki bu türden ölçütler uygar ülkelerde hem birey hem de toplum bazında geçerliliğini çoktan yitirmiştir. İnsanlar, acıma duygusuna hitap edilmeden de yardıma hazırdır. Güçlü olan araba sürücüsü, güçsüz olan yayaya acıdığı için değil, onun daha da az korumasız olduğunu bildiği için yol verir. Peki, ekonomisi bizden daha alt düzeyde olan bazı ülkelerde bu nasıl oluyor? Çünkü, oralarda eğitim, başkasını geçme, alt etme ve ekonomik gelir düzeyi daha iyi olanların yarışmayı kazanması temeli üzerine kurulmamış, daha ilkokuldan itibaren başkasını geçme düşüncesine dayalı sınavlarla Darwinist politikalar desteklenmiyor. Bu okullarda herkesin müzik aleti çalabileceği, herkesin spor yapabileceği, az çok resim yapma becerisi kazanacağı, üretim süreçlerinin nasıl olduğunu öğreten, uygulamalı derslere ağırlık veren sosyal paylaşımcı programlar izlenerek çocuğun vesayetten kurtulup sorumluluk alması öğretiliyor.

Tarihte insanlığın hep ileri gitmediği Hitler'in halkın da desteğiyle iktidara gelmesiyle nihai olarak anlaşılmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrası Schiller'in oyun teorisi yeniden güncellik kazanmış, sadece tek yönlü insan tipinin hem insanlık tarihi için hem de o toplum için ekonomik gelişmeye rağmen ne kadar zararlı olabileceği görülmüştür. O zamandan bu yana çok yönlü insan yetiştirmenin önemi Avrupa'da da anlaşılmış ve devletler iktidarlara bağlı olmaksızın sanatı ve sporu aktif uygulama olarak içine almayan bir eğitim politikasını reddetmişlerdir. Montessori ve Waldorf okulları gibi sanat ve uygulamalı eğitime öncelik veren okullar, kendiyle ve toplumla barışık, sosyal ve ahlaki sorumluluk sahibi, duyarlılığı gelişmiş insan yetiştirmeye öncelik verdiğinden, insanlığın ilerlemesine dair yaşanan acı tecrübelerden sonra Avrupa devletlerinin eğitim politikasında önemli bir yer almıştır.

Şimdi, gelelim ülkemize. Hiç düşündünüz mü Arap baharının yaşandığı ülkelerde ve Orta Doğu coğrafyasında Türk dizilerine olan ilginin nedenini? Neden özellikle kadınlar Türk dizilerini beğenmektedir? Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu cumhuriyettir beğenilen. Demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan, kadının özgürce yaşamasına, seçme ve seçilme hakkına sahip olduğu Türkiye Cumhuriyeti'dir beğenilen. Bu yüzdendir Sayın Başbakanın Mısır'da Mısırlılara laikliği anlatması ve övmesi.

Bu arada, geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, acil şifalar diliyorum.

Yaşamı yalnızca para olarak gören, ticaret olarak, bir al-ver olarak algılayan bir düşünce sistemiyle, elli yıl sonra dünyanın nereye evrileceğinden bihaber bir anlayışla geleceğimizi kurgulamamız olası değil. 5018 sayılı Yasa sonrası firmalara para karşılığı yaptırılan stratejik planlar ile ayakları yere basmayan 2023 ham hayaliyle gelecek kurgulanamaz. Nerede insana ve gençliğe yatırım? Nüfusumuzun yüzde 50'si yirmi sekiz yaşın altında diye övündüğümüz gençliğin entelektüel kapasitesini geliştirmek için ne yaptınız?

2002 ile 2012 yılları arasında Millî Eğitim Bakanlığı bütçesini merkezî bütçeye oranladığımız zaman yüzde 7,61'den 11,16'ya çıkmış gibi görünse de, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 2,66'dan on yılda ancak 2,74'e çıkabilmiştir. 2002'de, o beğenmediğiniz 2002'de Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin 17,18'i yatırım bütçesi iken 2012'de bu oran yüzde 6,64'e düşmüştür. On yıllık süreçte yatırım bütçesi oran olarak neredeyse 3 kat azalmıştır. İlköğretimden yükseköğretime öğrenci başına yapılan harcamada OECD ortalaması 7.840 dolar iken Türkiye'de yalnızca 1.614 dolardır. İsviçre ve Slovakya'nın çocuk başına yaptığı eğitim harcaması 12 bin dolar civarında iken Türkiye'nin neredeyse 10 katıdır. İşte, gençliğe yaptığınız yatırım değerli arkadaşlarım.

Sayın Bakanın uzmanlık alanı stratejik yönetim ama Millî Eğitim Bakanlığının bir strateji belgesi yok. Yıllara göre kaç öğretmen ve kaç derslik ihtiyacı olduğuna dair bir veri yok.

OSMAN ÇAKIR (Düzce) - Bakmamışsın.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla) - Sayın Bakanın son önerisi ortada. 264 bin bekleyen öğretmen adayına "Bizim size ihtiyacımız yok." diyor. Bakana göre 60 bin öğretmen bize yetecek. Bakan acaba kaç kişilik sınıflarla bu rakamı açıkladı? Yerine göre 80 kişilik sınıflar var değerli arkadaşlarım. En fazla yabancı dil eğitimi verip hâlâ dil öğretemeyen bir sistemimiz var, hâlâ ortalama eğitimde ilköğretim 6 terk durumundayız. Okullaşma oranımız OECD'nin çok gerisinde değerli arkadaşlarım.

On yıldır iktidardasınız değerli arkadaşlarım. Samimiyetle bazı sorular sormak istiyorum: Okullarda ne kadar ders yapılıyor, çocuğu üniversite sınavına girecek milletvekillerimizden acaba çocuğuna en az iki ay süreyle rapor almayan var mı? Cumhuriyet tarihindeki sözde başarılarınızla, sözde rekorlarınızla devamlı övünüyorsunuz ya, alın size yeni bir övünme alanı! Sayenizde çocuğu okulda okuyup dershanelere göndermeyen kalmadı. 2002'de 2 bin olan özel dershane sayısı sayenizde bugün 4.099 sayısına, dershanelerdeki kayıtlı öğrenci sayısı da 588 binden 1 milyon 250 bin sayısına ulaştı. Dershanelerin bütçe büyüklüğü 2010 yılı itibarıyla tüm üniversite bütçelerinin 2 katıdır değerli arkadaşlarım.

Bir de bilmediklerimiz, kayıtlı olmayanlar var. Cumhuriyet tarihimizin en yüksek dershane ve dershaneye giden öğrenci sayısına sayenizde ulaştık, tebrik ediyorum.

Efendim neymiş? Parasız eğitimmiş. Efendim ne yapmışsınız? Kitapları parasız yapmışsınız. Peki, dershane parasını kim ödeyecek? Annesinin, babasının parası yetmeyenler, halası, dayısı, teyzesi, amcasının yardımlarıyla dershaneye gidiyor. Dershaneler, millî eğitimi on yılda iflas ettirdiğinizin en önemli göstergesidir değerli arkadaşlarım.

Öğretmenlerin motivasyonunu artıran ne yaptınız? Ne yaptığınızı bir mektupla anlatayım: "Üniversitede araştırma görevlisi olarak çalışıyorum. Eşim 2010 Temmuzda atandı, maaş vermemek için 1 Eylülde göreve başlattılar. Bu sene eş durumu atamasını 31 Ağustos baz alarak yaptılar. Dolayısıyla, Siirt Pervari'de görev yapan eşim eş durumundan atanamadı. Sonra, Bakan, eş durumu atamalarının şubatta yapılamayacağına dair bir kanun hükmünde kararname çıkarttı. Sonra belgelerle öğrendik ki pek Sayın Bakanımız, savcıların, hâkimlerin, emniyet mensuplarının eş durumu atamasını bu kasım ayı içerisinde yapmış. Bu hâkim ve savcıların eşleri eş de bizimki değil mi? Çocukları çocuk da bizimki ne çocuğu? Nasıl bir adaletsizlik bu?" (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, maaşlara gelelim. 2005 yılı maaşları 100 birim olarak alındığında, Türkiye'de, 1995 yılında on beş yıl deneyimli ilkokul öğretmeninin maaşı 108 birim iken, 2009'da, bu kadar yıla rağmen, 106 birime geriledi. Lise öğretmeninin maaşı, Türkiye'de, 1995'te 111 birimdi, 2009'da ise 107 birime geriledi.

Sayın Bakan, çıkardığınız kanun hükmünde kararnameler ile yanınızda vekâleten olmayan kimse var mı? Bu kanun hükmünde kararnameler ile Hüseyin Çelik döneminde atanan, işi de öğrenen Nimet Hanıma yanlış yaptırmayan bürokratları neden değiştirmek istiyorsunuz? Genel müdürleriniz, vekil il müdürleriniz, vekil vekâleten atamalarla nasıl yöneteceksiniz?

Millî Eğitim Bakanının vekâleten bakan genel müdürleri, güveniyor musunuz Bakanınıza? Sayın Bakan sizlere güvenemiyor. 800 bin çalışanı var Bakanlığın, insan içinden asaleten atayacağı birini bulamaz mı? Kendi hükûmetlerince atanan bürokratları tasfiye eden, daha önce göreve gelen arkadaşları, işi öğrenmiş arkadaşları tasfiye eden Bakan olarak tarihe geçeceksiniz. Ekmekle oynamayın Sayın Bakan, ekmekle oynamak günahtır.

Tüm yukarıda saydığım nedenlerle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine ret oyu vereceğimizi bildirir, saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Baydar.