| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 11.12.2011 |
BDP GRUBU ADINA MÜLKİYE BİRTANE (Kars) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığının 2012 bütçesi hakkında partimizin görüşlerini paylaşmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmama Millî Eğitim Bakanlığının kronikleşmiş sorunlarına dikkat çekerek millî eğitimin 21'inci yüzyılın ruhuna uygun demokratik, bilimsel ve köklü yapısal değişikliklere ihtiyacı olduğunu belirterek başlamak istiyorum.
Toplumu şekillendiren, bireyi hayata hazırlayan bu kurumun Türkiye'de insanın geleceğe dair umudunu tüketen, canından bezdiren, bilimsellikten uzak, yaşam becerisi kazandırmayan bir misyon yüklendiğini vurgulamak isterim. AKP Hükûmetinin iktidara geldiğinden beri eğitimle ilgili övündüğü en önemli icraatı ders kitaplarının ücretsiz olarak dağıtılması olmuştur. Bundan başka da dişe tırnağa dokunur tek icraatı yoktur. Öyle ki sanki bütün mesele ders kitaplarının ücretli olmasıymış gibi bu icraatını politik bir malzeme olarak da kullanmış, özellikle köylerde bunu bir oy propagandası olarak devreye koymuştur.
Bir taraftan ders kitaplarını ücretsiz vermiş, diğer taraftan da ders kitaplarının ücretlerini 10'a, 20'ye katlayacak oranlarda dergiyi ve ek kitapları alma zorunluluğu getirmiştir.
Bir taraftan kayıt parası alınmayacağını söylemiş, diğer taraftan kayıt parası vermeyen öğrencinin kaydının yapılmasında sorunlar yaşatmıştır.
Okulların hizmetli, temizlik ve ısınma gibi giderlerine yeterince ödenek ayrılmamıştır.
Eğitimin kalitesi yükseltilecek, eğitimde köklü reformlar yapılacak denmiş, diğer taraftan okullar işlevsizleştirilmiş, öğretmenler ekonomik koşullarının zorluğu nedeniyle, kendi öğrencisine sınıfta değil de kurslarda paralı ders vermeye mecbur edilmiştir. Okullar eğitim veren yerler değil, diploma veren, işlevsiz ve teknik işleri yürüten kurumlar hâline getirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kız çocuklarının okullaşma oranları ile ilköğretimden ortaöğretime geçiş oranlarını artırmak amacıyla kız çocuklarına ve ortaöğretime devam eden öğrencilere destek verilecek denmiş, üç ayda bir 25-30 lira ya verilmiş ya da verilmemiştir. Bu incitici uygulama ballandıra ballandıra anlatılmış, bir kitap parası bile etmeyen 25 lira eğitimde reform adımı sayılmıştır. Kahvelerin işsizlerle dolduğu, ailesinde tek çalışanı bile olmayan, bir geliri bile bulunmayan Kars'taki, Iğdır'daki, Hakkâri'deki, Sinop'taki, Tokat'taki çocukları 25-30 lira ile mi kurtaracaksınız? Bu kandıran, göz boyamacı uygulamalarla bir enkaza dönüşmüş eğitim sisteminde işlerin yolunda gittiğine kimleri inandıracaksınız?
Bugün Türkiye'de hâlâ okulların üçte 2'sinde ikili eğitim yapılmakta, birleştirilmiş sınıflarda eğitim ve taşımalı eğitim uygulamaları sürmektedir. Taşımalı eğitimde öğrenciler servislere balık istifi şeklinde bindirilmekte, öğlen yemeği verilmemekte ya da öğün bir meyve suyu bir kraker ile geçiştirilmektedir.
Zorunlu olan ilköğretimde okullaşma oranı yüzde 98'lerde, ortaöğretimde okullaşma oranı hâlâ yüzde 60'larda. Okula gitmeyenlerin önemli bir bölümünü yine kız çocukları oluşturmakta. "Haydi Kızlar Okula", "Anne-Kız Okuldayız" projeleri birer asimilasyon projesi olmaktan öteye gitmemiştir. Bu kapsamda okula kaydı yapılan öğrencilerin sayısı ile okula devam eden öğrenci sayısı arasında büyük bir farklılık vardır.
Değerli milletvekilleri, bilimsel olarak biliyoruz ki bir çocuğun kişilik oluşumu sıfır-altı yaş aralığındadır. Ana diliyle eğitim görmeyen çocukların zihinsel gelişimleri, öğrenme yetenekleri ve sağlıklı bir kimlik edinme şansları ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca, asimilasyonun boyutlarını daha da derinleştirerek ana dili unutturmak için okula başlama yaşı küçültülmüştür. Erken yaşta okula başlama öğrenmede etkili bir yöntem olabilir ancak çocuk eğer kendi ana diliyle eğitim görürse.
Değerli milletvekilleri, diğer taraftan, engellilerin eğitim hakkından yararlanmalarında yaşadıkları sorunları gidermek için bütçeden yeterli kaynak ayrılmıyor. Engellilere ait eğitim merkezi ihtiyaca cevap verecek sayıda değil. Öğretmen, rehberlik uzmanı, psikolojik danışman ve yardımcı hizmet personeli istihdamı son derece yetersizdir.
Türkiye'de okul ve derslik sayısında da hâlâ yetersizlikler mevcut. Köylerin çoğunda sıralarda üçerli, dörderli oturulmakta, çocukların spor yapacakları, kültürel aktivitelerde bulunacakları fiziki ortamlar bulunmamaktadır. Okulların fiziki yapı ve donanım açısından yaşadıkları eksiklikler henüz giderilmiş değildir. En son yaşadığımız Van depreminde, deprem tehlikesine karşı güçlendirildiği iddia edilen bütün okullar çökmüş, barınma yerleri olmayan, âdeta zulüm yaşatılan öğretmenler, enkaz hâline gelen bu eğitim sisteminin kurbanları olmuştur.
Evet, bir başka sorun da eğitimin kanayan bir yarası olan çocuklara cinsel taciz ve tecavüzlerle gündeme gelen YİBO'lar. Bu okullar, kalitesiz eğitimin, asimilasyonun merkezleri olmaya devam etmektedir. Yerleşim yerlerinden uzak, hiçbir ihtiyacı tam olarak karşılanmayan öğrenciler buradaki zor koşullara dayanamaz hâle gelmekte ve okuldan ayrılmayı tercih etmektedirler.
Bölgeler arası makasın gittikçe açıldığı Türkiye'de ilköğretimde okullaşma oranı Türkiye genelinde yüzde 98 iken Hakkâri'de yüzde 85, Bitlis ve Muş'ta yüzde 87, Van'da yüzde 88, Bingöl'de yüzde 91, Ağrı'da yüzde 93'tür.
Ortaöğretimde okullaşma oranı çok daha düşüktür. Türkiye geneli yüzde 65 iken Ağrı'da yüzde 22, Muş'ta 23, Van ve Bitlis'te yüzde 28, Bingöl'de yüzde 36, Hakkâri'de yüzde 41 ve Kars'ta yüzde 48'dir.
Ortaöğretimde okula devam etme oranı da oldukça düşük olup 2008-2009 öğretim yılında 360 bin gencimiz liseleri diplomasız olarak terk etmiştir. Eğitim Reformu Girişimi'nin verilerine göre, her gün 2 bin öğrenci okulu terk etmektedir.
Türkiye'de on beş-on dokuz yaş arası ne öğrenci ne de çalışan konumunda olan gençlerin oranı kızlarda yüzde 40, erkeklerde yüzde 25'tir. Oysa, OECD ortalamalarına baktığımızda bu oranın yüzde 9, yüzde 8 olduğunu görmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de dershaneye gitmeyen öğrencinin üniversiteye girmesi neredeyse imkânsız hâle gelmiştir. Üniversiteyi bitiren öğrenci de dershaneye gitmeden KPSS'yi kazanamaz olmuştur. Peki, öğrenciler ilkokulda, lisede, üniversitede acaba ne öğreniyor ki bu sonuçlar yaşanıyor? Bu durum doğrudan ezberci ve bilimsellikten uzak olan eğitimin kalitesiyle bağlantılıdır diyoruz. Madem okuldan aldığı bilgiyle öğrenci bir yere yerleşemiyor, yaşam becerisi kazanamıyor, bir mesleği yapma yeterliliğine kavuşamıyor, o zaman okulların ne fonksiyonu var? Okullar öğrenme kurumları değil midir? Dershaneye gidemeyen öğrenci ne yapacaktır? İlköğretimden başlayarak bir yarış içine sokulan çocuklarımız arasındaki eğitim rekabeti dershanelerle daha da artmış, dershaneler okullarda verilen eğitimin niteliğini tamamen yitirmesine neden olmuşlardır.
Değerli arkadaşlar, eğitimdeki bu kötü gidişatın en önemli nedenlerinden biri de öğretmen açığıdır. Millî Eğitim Bakanının yaptığı açıklamaya göre, 146.194 öğretmen açığı mevcut. Diğer taraftan, 400 bine yaklaşan atanamayan, işsiz öğretmen var. Peki, bu öğretmen açığı nasıl giderilmeye çalışılıyor? Kadrolu öğretmen yerine sözleşmeli, ücretli ve vekil öğretmenlerle. Üstelik Sayın Millî Eğitim Bakanı bu bin bir zahmetle okulu bitiren öğretmen adaylarına "Atanmayacaksınız, kendi ilgi ve yeteneklerinize göre iş bulun." talimatını da vermiştir.
Sayın milletvekilleri, bugün hâlâ ders kitapları yenilenmiş değil. Bu konuda birkaç yüzeysel çalışma dışında bir ilerleme sağlanmamıştır. Ders kitaplarındaki ırkçı, cinsiyetçi, ayrımcı, bilimsellikten uzak unsurlar ayıklanmış değildir.
AKP'nin eğitim politikasına baktığımızda, eğitimde ticarileştirme ve özelleştirme uygulamalarının arttığı görülmektedir. Esnek ve güvencesiz istihdamın arttığı, kamu okullarının satışa çıkartıldığı, kamu kaynaklarıyla özel okullar ve üniversitelerin desteklendiği, müfredatın piyasacı ve gerici bir içerikte yeniden oluşturulduğu, Millî Eğitim Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatlarında yaşanan yoğun siyasi kadrolaşma uygulamalarının yaşandığını görmemiz mümkündür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi Türkiye'de eğitim sistemini özetleyen ve Türkiye'de olduğumuzu hissettiren öğretmenlerin, öğrencilerin yaşadıklarını sıralayarak sürdürmek istiyorum.
Eğer ilkokuldan başlayıp üniversiteye kadar onlarca sınava tabi tutuluyor ve üniversiteyi bitirdikten sonra hâlâ işsiz kalıyorsan sen Türkiye vatandaşısın.
Eğer ülkende okullarda, ana sınıfında Efe Boz gibi minik yavrular kazalarda hayatını kaybediyor, YİBO'larda tecavüze uğruyor, öğretmenin tarafından darp ediliyorsan sen Türkiye'de öğrencisin.
Öğrenciler Şili'de devrim yapıyor değerli milletvekilleri. Eğer sen parasız eğitim istediğin için on sekiz ay cezaevinde kalıyorsan, okullarda bilimsel eğitimi yasaklayan zihniyetin temsilcilerini okulunda istemediğin için gözaltına alınıyorsan Türkiye'de protestocu öğrencisin.
En doğal hakkın olan ana dilinde eğitim istediğin için saldırı ve hakarete maruz kalıyorsan, inkâr ediliyorsan sen Türkiye'de Kürt'sün ve ötekisin.
Eğer Şerzan Kurt, Aydın Erdem, Murat Elibol gibi sırtından vurulup öldürülüyorsan, Amara'da Mahsum Karaoğlan gibi gaz bombasıyla kafan paramparça ediliyorsa ve hâlâ ceza almıyorsa katillerin, Kürt ve demokrat olduğun için linç ediliyorsan okulunda sen Türkiye'de üniversitelisin.
Eğer binbir güçlükle okuyup öğretmen olup da işsiz kalıyorsan, unutulan bir kentte maden işçisi gibi göçük altında kalıp annene bir tabut içinde dönüyorsan, sen Türkiye'de öğretmensin.
Eğer okulların çöküyor, kitap, defter, kalem alacak para bulamıyorsan ve bir İnternet kafede gözlerin açık göçüyorsan Vanlı küçük Yunus gibi, Kızıltepe'de Uğur Kaymaz gibi babanla beraber kurşuna diziliyorsan, Lice'de Ceylan Önkol gibi askerin attığı havanla cesedin paramparça oluyor ve inceleme için savcı köyüne gelmiyorsa ve Cizre'de Mehmet Uytun gibi annenden süt emerken kafana yasal gaz fişeği dedikleri fişek saplanıyor ve katilin bulunmuyorsa, sen Türkiye'de çocuksun. Evet, bu olaylardan biri başına geliyorsa, Uşaklısın, İzmirlisin, Karslısın, Hakkârili, Sinoplu, Zonguldaklı, Vanlısın, kısaca sen Türkiyelisin.
Evet, sayın milletvekilleri, bu tablo karşısında kalkıp Türkiye'de eğitim sistemini övmek, mevcut sistemi savunmak işlerimizi daha da zorlaştıracaktır. Hepimizin bu görünen, ancak işin asıl görünmeyen kısmının daha içler acısı olduğu mevcut eğitim sisteminde işlerin yolunda gitmediğini olgunlukla kabul etmesi gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜLKİYE BİRTANE (Devamla) - Bu son derece ciddi sorunun çözümü için neler yapılması gerektiğini hep birlikte düşünmemiz gerekiyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Birtane.