GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:11
Tarih:23.10.2025

CHP GRUBU ADINA AYKUT KAYA (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Vakıflar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Değerli arkadaşlar, önümüzde yine bir torba kanun var. Birbiriyle ilgisiz 10 ayrı yasada değişiklik yapan 19 maddelik bir teklif. Her torba teklifte söylüyoruz, siz bu torba sevdanızdan vazgeçmedikçe biz de itirazdan vazgeçmeyeceğiz çünkü bu yöntem yasamanın niteliğini düşürüyor, tartışmayı daraltıyor, denetimi ortadan kaldırıyor. Komisyonlarda birkaç saat içinde onlarca madde geçiriliyor, milyonlarca vatandaşı ilgilendiren düzenlemeler Meclisten hızlı geçsin diye oylanıyor. Bu demokratik katılıma da hukuk devletine de zarar veriyor. Hazırlanan teklife baktığımızda 3 temel sorun görüyoruz: Birincisi, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği düzenlemeleri küçük değişikliklerle geri getiriyorsunuz. İkincisi, yerel yönetimlerin mülkiyet haklarını merkeze çeken bir eğilim var. Üçüncüsü ise şeffaflık ile rekabeti zayıflatan, idarenin takdirini genişleten hükümler yer alıyor. Biz, bu nedenle bu teklife bütün olarak "yönetimi kolaylaştırma" adı altında denetimi zayıflatan bir paket olarak bakıyoruz.

Şimdi, birinci bölümdeki bazı maddelere dikkat çekmek istiyorum. Öncelikle, deprem bölgesindeki seyahat acenteleriyle ilgili düzenleme; teklifte 2025 yılı aidatının sadece Adıyaman, Hatay, Kahramanmaraş ve Malatya'daki acentelerden alınmaması öngörülüyor. İyi ama 6 Şubat depreminin etkisini sadece bu 4 il mi yaşadı? Adana, Gaziantep, Osmaniye, Şanlıurfa neden kapsam dışında? Afetin etkisini hep birlikte yaşadık, o nedenle, bu yaklaşım parça parça iyi niyet değil, bütüncül bir adalet anlayışıyla ele alınmalıydı.

Bir diğer düzenleme Kimlik Bildirme Kanunu; artık limanlar, marinalar, kıyı tesisleri ve deniz aracı kiralayan işletmelere kimlik bildirme zorunluluğu getiriliyor. Güvenlik hassasiyeti elbette anlaşılabilir ancak düzenleme deniz turizmi mevzuatıyla uyumsuz. Kim, hangi veriyi, ne kadar süreyle, kiminle paylaşacak belli değil. Güvenlik tedbiri mahremiyet ihlaline dönüşmemelidir. Güvenliği güçlendirelim ama özel hayatı zedelemeden, ölçülü yaptırımlarla yapalım.

Gelelim belgesiz konaklama işletmeleriyle ilgili maddeye. Bu maddeyle belgesi olmayan konaklama işletmelerine internetten ilan yasağı, 25 bin lira ceza, içerik çıkarma ve erişim engeli yetkisi getiriliyor. Kayıt dışılıkla mücadele elbette önemli, buna kimse itiraz etmez ama bu düzenlemenin başka bir niyet taşıdığı da ortada. Biz turizmin çeşitlenmesini, ülkemizin yükselen turizm alanlarında rekabet gücü kazanmasını istiyoruz. Kırsalda, sahilde, yaylada aile pansiyonları, bungalov köyleri, küçük işletmeler bu sektörün can damarıdır ama getirilen düzenlemelerle yerli ve yabancı turistin sadece beş yıldızlı otellere yönlendirilmesi de hedeflenmektedir. Sayın Bakan otelci olabilir ama Türkiye'nin turizm sektörü bir Bakandan çok daha büyüktür. Küçük işletmeyi cezalandırarak, büyük sermayeyi koruyarak turizmi büyütemezsiniz. Yapılması gerekenler bellidir: Belgelendirmeyi kolaylaştırın, küçük işletmelere rehberlik edin, kayıt dışılığı böyle önleyin. Cezayla değil rehberlikle, yasakla değil kolaylıkla büyüyen bir turizm politikası istiyoruz.

Buradan "kültür mirası" başlığına geçiyorum. 8'inci madde, Anayasa Mahkemesinin Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemeyeceği gerekçesiyle iptal ettiği restorasyon, sondaj, arkeolojik kazı gibi yetkileri bu kez kanun üzerinden Millî Saraylar İdaresine veriyor. Arkadaşlar, kültürel miras bilimle korunur; uzman kurulların denetiminden, akademik yöntemlerden koparsanız koruma siyasallaşır. Evet, kanun düzeyinde düzenlemek teknik olarak mümkündür ama bilimsel kriterler, bağımsız kurullar ve şeffaf denetim açıkça yazılmadan verilen geniş yetkiler korumanın niteliğini zayıflatmaktadır. Burada en azından ortak kurula katılım, dış denetim ve bilimsel standartları metne bağlamak zorundayız.

Turizm tahsisleriyle ilgili madde de aynı anlayışı sürdürüyor. Kamu taşınmazları üzerinde yapılan turizm tahsislerinde süresi dolan sözleşmelere yeni bir uzatma hakkı getiriliyor. Kâğıt üzerinde belirsizliği gidermek gibi görünüyor ama aslında yıllardır yükümlülüklerini yerine getirmeyen bazı yatırımcılara da yeni bir avantaj sağlanıyor. Bu kamu yararıyla bağdaşmaz, rekabeti zedeler, adalet duygusunu sarsar. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Biz diyoruz ki: Kamu taşınmazları belirli ellerde kalmamalı, ihaleye çıkarılmalıdır. Mevcut yatırımcı da bu ihaleye katılsın eğer başka bir yatırımcı daha yüksek teklif verirse kamu yararı gereği hak ona geçsin ama mevcut yatırımcı aynı teklifi verirse tahsis onda kalsın. Böylece hem devletimizin geliri artar hem yatırımcının emeği korunur hem de şeffaf bir rekabet ortamı sağlanır. Bu maddeye itirazımız yatırımcıya değil, kapalı devre tahsis mantığınadır. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Kamu taşınmazlarını milletin ortak menfaatine sunan açık, adil ve rekabetçi bir sistem istiyoruz.

Bir diğer madde Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait taşınmazlarla ilgili. Kira süresi beş yıla çıkarılıyor, noter şartı kaldırılıyor, doğrudan kiralama ve teminat yetkisi genişletiliyor. Kâğıt üzerinde kolaylık gibi görünüyor ama gerçekte ihalesiz, denetimsiz keyfiyete açık bir yapı oluşturuluyor. Kamu taşınmazı milletin malıdır; kolaylaştırmak başka, şeffaflığı ortadan kaldırmak başkadır. Kira süresini uzatıyorsanız enflasyona karşı endeksleme getirin. Noter şartını kaldırıyorsanız, dijital iz bırakın. Denetimi zayıflatıyorsanız, bağımsız kontrol mekanizmasını güçlendirin. Kural basit, şeffaf ihale, açık kayıt, adil denetim.

Son olarak yerel yönetimleri ilgilendiren maddeye değinmek istiyorum: Bu maddeyle hazine, belediye, özel idare ve köy tüzel kişiliklerine ait vakıf kültür varlıklarının mazbut vakfa devri genişletiliyor, ilk bakışta teknik bir düzenleme gibi görünüyor ama bu yerel yönetimlerin mülkiyet haklarını doğrudan etkiliyor. Artık sadece taşınmazlar değil, belediye şirketleri, bağlı ortaklıklar ve iktisadi işletmeler de bu kapsama alınıyor. Bu, belediyelerin mülkiyetinde bulunan kültür varlıklarının yönetiminin Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilmesi anlamına gelir. Oysa, Anayasa’nın 127'nci maddesi yerel yönetimlere kendi bütçeleri, gelirleri ve taşınmazları üzerinde tasarruf hakkı tanır. Bu düzenleme o anayasal güvenceyi zedelemekte, yerinden yönetim ilkesini aşındırmaktadır. Belediyelerin yönettiği kültürel miras yalnızca bir mülk değildir, o şehrin kimliğidir, hafızasıdır. Bu mirası Ankara'dan yönetmek yerel demokrasiyi zayıflatır, kültürel çeşitliliği törpüler. Vakıf mallarının korunması hepimizin ortak hedefidir ama bunun yolu yetkiyi tek elde toplamak değil, iş birliği, denetim ve şeffaflığı güçlendirmektir. Bu maddenin geri çekilmesini ve belediyelerin mülkiyet haklarını koruyan yeni bir çerçevenin oluşturulmasını talep ediyoruz. Gördüğünüz gibi sorun bir maddede değil, yaklaşımın bütününde.

Yasamanın asil görevi, idarenin alan açma talebini hukukun güvenceleriyle dengelemektir. Biz CHP olarak şunu söylüyoruz: Güvenliği sağlayalım ama kişisel veriyi koruyarak, kayıt dışıyla mücadele edelim ama önce belgelendirmeyi kolaylaştırarak, kamu taşınmazlarını değerlendirelim ama rekabeti ve şeffaflığı büyüterek, kültürel mirası yaşatalım ama bilimin rehberliğini güçlendirerek. Bu teklifin güvenlik, turizm ve kültür politikası açısından ortak hedefleri olabilir ama yöntemi, güvenceleri ve dili bakımından ne yazık ki bizi ikna etmiyor. Biz, torba yasa yerine konu bazlı, etki analizi yapılmış, şeffaf ve katılımcı bir yasama istiyoruz. Hukuku güçlendiren, yerelin sesini duyan, şeffaflığı artıran her önergeye "evet" demeye hazırız. Kamu yararı ile özgürlükleri birlikte koruyan bir düzenleme için elinizi taşın altına koyun, gerisini biz hallederiz.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)