| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 11 |
| Tarih: | 23.10.2025 |
VEZİR COŞKUN PARLAK (Hakkari) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz 3'üncü madde, 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu'nda değişiklik yaparak konaklama işletmelerinin kolluk kuvvetlerine yapmaları gereken bildirimleri düzenliyor. Türkiye'de konaklama hizmetlerinin önemli bir bölümünün turizm alanında verildiğini düşünürsek bu maddenin de önemli ölçüde turizm amaçlı tesisleri kapsadığını söyleyebiliriz. Önümüzdeki dönemde birçok konaklama tesisi kolluk kuvvetlerine bildirecek müşteri bulamaz duruma gelebilir. Zira tatile giden insan sayısı her yıl azalıyor. Vatandaşın gelirinin gittikçe düşmesi, gecelik konaklama fiyatlarının çok yüksek olması, başta yeme içme olmak üzere turizm bölgelerinde her türlü hizmetin pahalı olması insanları tatile gitmekten alıkoyan en önemli faktörlerdir. Yüksek enflasyon ve düşük alım gücünün kendini en çok hissettirdiği yer maalesef turizm sektörüdür. Tatil derken illaki akıllara uzun deniz tatilleri ya da beş yıldızlı oteller gelmesin, artık, insanlar 1-2 gecelik hafta sonu gezmesine, yakın yerlerdeki tatil beldelerine bile gidemiyor. Çoğu insan artık tatile gidemediği gibi gidenler de iç turizmi tercih etmiyorlar. Bir yandan bu durumu hem siz Parlamento üyelerinin hem de vatandaşlarımızın gözlemlediğini düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de turizmin hikâyesi biraz da rantın, peşkeşin hikâyesidir. 1900'lerden başlamak üzere, turizme uygun olduğu düşünülen bütün kıyılar ranta kurban edildi, sermayeye peşkeş çekildi. Bugün Edirne'den Hatay'a, Artvin'den Kırklareli'ne kadar bütün bir kıyı bölgesi rantın pençesindeki bir turizm anlayışına teslim edilmiş durumdadır. Ranttan ve talandan nasibini alan bölgeler sadece kıyılar değildir. Diyarbakır'da, Sur'da, Mardin'de ve birçok yerde "turizm" adı altında tarihî doku ve kentsel hafıza geriye dönülmez bir tahribata uğratıldı. Peki, sermayeye bu rant alanları açılırken emekçinin payına ne düştü, biraz da buna bakalım; bildiğiniz gibi, yaz turizmi sezonu kapanmak üzere turizm sektöründe çalışan emekçilerin sorunları her geçen yıl daha da ağırlaşıyor. Geçen sene yapılan bir düzenlemeyle turizm emekçilerinin izin almaksızın daha uzun süre çalıştırılmasının önü açıldı, bu düzenlemeyi bu salonda bulunan milletvekilleri iyi hatırlar çünkü emekçi düşmanı o kanunu maalesef bu Genel Kurul çıkardı. Turizm sektörü en güvencesiz çalışma alanlarından biridir. Emekçilerin büyük bir kısmı senenin sadece yarısında çalışıyor, yılın geri kalanında ise sezonda kazandığı parayla kendisi ve ailesini geçindirmeye çalışıyor yani birikim yapmaları imkânsız. Bu durumu dengelemek için en azından turizm emekçilerinin iyi ücretler aldığı sanılabilir ama durum maalesef öyle değil, turizm emekçileri birçok sektörden daha az maaş alıyor. Hizmet sektörünün bütün iş kollarında olduğu gibi turizmde de yaşanan sosyal baskıları, emekçilerin yaşadığı psikolojik zorlukları konuşmaya zamanımız bile yetmez. Bütün bu sorunlar ortadayken bu ülkeyi yönetenlerin bu sorunlara çözüm üretmesi, bu yönde düzenlemeler yapması beklenir fakat önümüze gelen düzenlemeler daha fazla piyasalaşma, daha fazla siyasi hesaplaşma barındırıyor. Siyasi iktidara önerimiz, kültürel değerleri ve etkinlikleri piyasalaşmaktan kurtaracak, turizm emekçilerinin sorunlarını çözecek, bütün yıl çalışan insanların tatil hakkını sağlayacak düzenlemeler yapmasıdır.
Bu dileklerle sözlerime son veriyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)