GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YÖK'ün kuruluş yıl dönümüne, hasta mahpuslara ve cezaevlerindeki sorunlara, Hakkâri'den Van'a tedavi için giden Hikmet Çapraz’ın yaşadıklarına, gözaltına alınan ve ifadeye çağırılan gazetecilere, cezaevindeki Tayfun Kahraman’a ve İsias Otel davasına ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:4
Birleşim:14
Tarih:06.11.2025

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 6 Kasım, YÖK'ün kuruluş yıl dönümü. Biliyorsunuz, YÖK, 12 Eylül cuntasının faşizmi kurumsallaştırmak adına yapılandırdığı en önemli kurumlardan biri.

Tabii, YÖK hâlâ hayatta yani o zihniyet hâlâ kendini yaşatıyor ve o zihniyet yaşadığı sürece de Türkiye'de özerk, demokratik üniversiteden bahsetmek mümkün değil, zaten artık böyle bir üniversite de yok. Bilimsel özgürlüklerden de bahsetmek mümkün değil ve karşımızdaki üniversite tablosu artık çoraklaşmış bir tablodur ve Türkiye'nin bugün birçok sorununun çözümsüz kalmasında da bu bilim fukaralığının etkisi büyüktür.

YÖK'ten kurtulamadık, YÖK'ten kurtulamadık ama 12 Eylülün zihniyetinden de kurtulamadık çünkü 12 Eylülün zihniyeti sadece YÖK'le devam etmedi; birçok yapıda, birçok kurumda kendisini sürdüregeldi; bunlardan biri de tabii ki cezaevleri. "Cezaevleri" deyince, burada defalarca dile getirdiğimiz en önemli sorun, çok iyi bildiğiniz gibi, hasta mahpuslar sorunu.

Yine bir örnekten bahsedeceğim; bu vesileyle, aslında sayıları 1.600'ü geçmiş tüm hasta mahpusların ortak sorunundan bahsetmiş olacağım: Patnos L Tipi Cezaevinde bulunan Selahattin Öktem yirmi yıldır cezaevinde; 2 defa anjiyo oldu, artık yardımı almadan lavaboya bile gidemez hâlde, bu denli vahim bir durumu var, bu denli ciddi bir sorun içinde yaşıyor fakat hâlâ cezaevinde kalmaya devam ediyor. Neden? Çünkü hasta mahpusların durumuna çözüm getirecek bir adımı Adalet Bakanlığı hâlâ atmış değil.

Hem hasta mahpusların durumu hem idari gözlem kurullarının almış olduğu hatalı, yanlış kararlar hem cezaevlerinde kapasite sayılarının aşılmış olması, cezaevlerindeki hak ihlalleri, işkenceler; bütün bunlar ortada. Bütün bunlara karşı ne bekliyoruz? Onuncu yargı paketinden sonra iktidarın verdiği sözün yerine gelmesini bekliyoruz. Ne denmişti o zaman? "Evet, bu pakette infaza dair, bu konulara dair düzenlemeyi yetiştiremedik ama on birinci, on ikinci yargı paketlerinde bunları yetiştireceğiz, 1 Ekimde Meclis açıldığında bu konularda düzenleme yapacağız, 'infazda eşitlik' dediğimiz meseleyi gündemimize alacağız." Fakat şu anda ortada bir on birinci yargı paketi taslağı dolaşıyor, bunların hiçbirine dokunmadığını görüyoruz. Çağrımız şudur: Verdiğiniz sözün gereğini yapın, biran önce cezaevi sorununa çözüm üretecek bir yargı paketini Meclise getirin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mesele tabii, sadece cezaevinde hasta olmakla bitmiyor, dışarıda hastaysanız da meseleleriniz var. Mesela, bir örnek vereceğim: Hakkâri'den Van'a tedavi için giden bir yurttaşımız, Hikmet Çapraz. Neden? Çünkü Hakkâri'de doğru dürüst hastane yok. Muş'ta hastane yok, adı "hastane" diye bir bina var ama ona hastane demeye bin şahit lazım; içinde doktor yok, alet yok. Muş'ta bir hastane yapılıyor, Araştırma hastanesi olsun diyoruz; yok, olmasın diyorlar. Araştırma hastanesi olmadığı sürece Muş'ta, Hakkâri'de, Ağrı'daki hastanelerin sağlık sorunlarını giderme vasfını kazanması mümkün değil, bunu biliyoruz. Peki, Hikmet Van'a gidiyor, Van'a giderken yolda çevriliyor; kimlik kontrolü, bir, iki, üç... Ya, Hakkâri ile Van arası kaç defa kimlik kontrolü yapacaksınız? Derdiniz ne sizin? Adam hasta, hastaneye yetişmeye çalışıyor, beş saat gözaltında tutuyorlar, sonra bırakıyorlar. Bu nedir? Bu nasıl bir anlayıştır? Neyin kimlik kontrolünü yapıyorsun? Hikmet Çapraz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, artık bunu içinize sindirin. Kürt olması onun vatandaşlık haklarından yararlanmasına engel değil. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Sonra, işte, bu ülkede, yok "o bölücü" yok "bu ayrımcı..." Bölücü de sizsiniz, ayrımcı da sizsiniz çünkü vatandaşlar arasında bu ayrımcılığı, bu nefreti hâlâ yaşatıyorsunuz hem de bugünlerde.

Sayın Başkan, bitmiyor, tabii, sorunların bitmesi mümkün değil, hukuk talan ediliyor çünkü. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı gazetecileri gözaltına alıyor, Ruşen Çakır ve bir grup gazeteci ifadeye çağırılıyor. İfade gerekçeleri nedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, lütfen tamamlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - "Yalan bilgiyi alenen yayma, suç örgütüne yardım etme." yani gazetecilik faaliyetlerinin sıkıştırıldığı kalıplara bakın. Biz şimdi bu gazetecilerin yazdıklarını her gün okuyoruz. Hangi yalan bilgi, hangi suç örgütüne yardım? Dolayısıyla basın özgürlüğü konusuna dün değindik, dedik ki: Basın özgür olmadan bir ülkede hukuktan, adaletten, özgürlüklerden, demokrasiden bahsetmek mümkün olamaz. Tam bunu söylemişiz, ertesi gün bu operasyonla kalkıyoruz yine. Neden? Basını susturmak. Basını susturamazsınız; gazetecilere istediğiniz kadar bu meseleyle yaklaşın, bu anlayışla yaklaşın, basın susmaz, dünyanın hiçbir yerinde susmamış. Bu anlayıştan artık vazgeçme zamanı gelmiştir.

Tabii, hukuk talanında yine bir başka sahne.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tayfun Kahraman -evet, sağlık sorunları da var- hukuksuz, adaletsiz bir anlayışla cezaevinde tutulmaya devam ediliyor. Anayasa Mahkemesi bir karar verdi, Anayasa Mahkemesinin verdiği karara yerel mahkeme diyor ki: Yetki aşımı yaptın, yetki gasbı yaptın. Ya, bir hukukçu, bir yargıç hiçbir şey yapmıyorsa Anayasa'yı okur. Anayasa 153 çok açık, "Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir." diyor. Ya, bir yargıç Anayasa Mahkemesi kararını ihlal eder mi? Bir yargıç bunu ihlal ediyorsa orada bir hukuktan, adaletten bahsedilebilir mi? Anayasa'yı ihlal etmek, neredeyse bu ülkede artık normalleşti. Bu Anayasa'yı bile ihlal edecek durumdaysak vay hâlimize.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, son kez uzatıyorum. Lütfen tamamlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Ama sorumlu olan, bu konuda gereğini yapmayan yine bu Meclistir çünkü bu Meclis bu yargıçlara cesaret vermektedir. Bunun önüne geçmeyerek, bununla ilgili düzenlemeler yapmayarak aslında bu hukuk tanımazlığa, bu anlayışa prim vermektedir. Buna son vermek de bizim sorumluluğumuzdur.

Sayın Başkan, son olarak... Bugün 6 Kasım, bir dava görülüyor; 6 Şubat depreminde İsias Otelde yaşamını kaybedenlere dair bir davadır. Çünkü bu kentleri talancı bir anlayışla inşa ederseniz, rant uğruna kent haklarını yok sayarsanız işte, depremler sonucunda bu felaketleri de yaşamak zorunda kalırsınız. Biz bu davayı önemsiyoruz, 6 Şubat depreminden sonra açılmış bütün davaları önemsiyoruz, bu konuda ihmali olan herkesin yargılanması ve hesap vermesini istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, lütfen...

Teşekkür için açıyorum.

Buyurun.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Ama onun ötesinde, artık, kentlere yaklaşımda rant değil kent hakları özelinde yaklaşmanın önemli olduğunu burada bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.