GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vakıflar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:14
Tarih:06.11.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA GEORGE ASLAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü üzerine Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi adına söz aldım. Genel Kurulu ve televizyonları başında bizleri izleyen halklarımızı ve cezaevlerindeki siyasi tutsakları saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurul ve komisyonlara getirilen birçok yasa teklifiyle iktidarın yasa yapma anlayışının genel iki temel amaç etrafında şekillendiğini söyleyebiliriz; birincisi merkezî otoritenin yetkilerini daha da artırmak, diğeri ise kamu yararı yerine iktidarın ve iktidar çevresinin çıkarlarını korumak ve bunları daha da güçlendirmek. Bunu yaparken de öncelikle denetim mekanizmaları sistematik biçimde zayıflatılmakta, tartışma ortamı ortadan kaldırılmaktadır. Toplumun bütününü ilgilendiren düzenlemeler iktidarın siyasal ve ekonomik önceliklerine göre şekillendirilmektedir. Kamuoyunda tepki çeken ve tartışılan bu düzenlemeler torba yasa tekniğiyle, içerisine serpiştirilen birkaç olumlu madde aracılığıyla meşrulaştırılmaya veya gizlenmeye çalışılmaktadır. Görüştüğümüz bu yasa teklifi de benzer bir anlayışla hazırlanmıştır. Vakıflar Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Kimlik Bildirme Kanunu, Kültür Bakanlığı Döner Sermaye Kanunu gibi farklı kanunlardan oluşan, içinde bazı olumlu değişiklikleri barındıran ancak diğer yandan toplumun yararını göz ardı eden ve merkezî yetkileri artıran düzenlemelerin olduğunu görüyoruz. Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte ülke yönetimi zaten tek merkeze yoğunlaştırılmış durumda ancak bu yeterli görülmüyor, daha fazlası isteniyor. Çıkarılan her yeni düzenlemeyle merkezî yönetimin yetkileri daha da genişletiliyor. Yerel yönetimlerin toplumsal ihtiyaçlara en yakın karar alma mekanizması olduğu gerçeği göz ardı edilerek halkın kendi kendini yönetme hakkı adım adım kısıtlanıyor. 2016 yılında HDP'li belediyelere kayyum atanmasıyla başlayan süreç günümüzde CHP'li belediyelere yönelik müdahalelerle daha da genişletilerek muhalif yerel yönetimlere karşı sistematik bir baskı politikasına dönüşmüştür. Halkın iradesiyle seçilmiş belediyelerin merkezî idare tarafından çeşitli yöntemlerle etkisizleştirilmesi ve denetim altına alınması artık olağan bir uygulama hâline gelmiştir. Seçilmiş belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılması, tutuklanması, yerlerine kayyum atanması, belediye bütçelerinin kısıtlanması, projelerin engellenmesi gibi uygulamalarla yerel yönetimler işleyemez hâle getirilmekte ve demokratik temsil ve yerinden yönetim ilkeleri yok sayılmaktadır. Ayrıca, yerel yönetimlerin planlama, bütçe kullanımı, personel atamaları ve yatırım kararları gibi temel yetki alanları giderek merkezî idarenin onay ve denetimine tabi hâle getirilmektedir. Bu durum, yerel yönetimlerin kendi bölgelerinin ihtiyaçlarına uygun kararlar alabilme kapasitesini sınırlandırmaktadır. Yasa taslağının 11'inci maddesi de bu baskı politikalarının yeni bir adımı ve devamı niteliğindedir. Bu maddeyle birlikte, geçmişte vakıf yoluyla meydana gelmiş ya da vakıf kaynaklarından katkı sağlanmış birçok kültür varlığının mülkiyeti belediyeler ve diğer yerel idarelerin elinden alınarak Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı mazbut vakıflara devredilecektir.

2021 yılında Gezi Parkı ve Galata Kulesi, Şişli Etfal Hastanesi, Vefa Lisesi gibi İstanbul'da ve Türkiye genelinde 100'den fazla taşınmaz mazbut vakıflara devredilmişti. Bu düzenleme, kültürel mirasın yönetimini merkezî idareye bağlayarak denetim ve karar süreçlerini merkezde toplamakta, yerel yönetimlerin inisiyatifini yok saymaktadır. Kültürel mirasın korunması gerekçesiyle merkezî otoritenin yetkileri daha da pekiştirilmektedir. Merkezî idarenin güçlendirilmesi amacıyla yapılan bu ve benzer yasal düzenlemeler, belediyelerin ve diğer yerel yönetim birimlerinin karar alma süreçlerinde bağımsız hareket etme alanlarını daraltmaktadır. Söz konusu düzenleme, iktidarın yerel yönetimlerin yetkilerini daha fazla kısıtlayan bir politika izleme konusundaki ısrarını sürdürmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vakıflarla ilgili sorunlu olan diğer bir madde 12'nci maddedir. Bu maddeyle, Vakıflar Genel Müdürlüğünün yönettiği vakıflardan alınan yönetim ve temsil masrafı oranı yüzde 20'den yüzde 40'a çıkarılmaktadır, gerekçe olarak da iş yükü ve bunun getirdiği maliyet gösterilmektedir. Ancak bunun vakıflar üzerindeki mali yükü artıracağı göz ardı edilmektedir. Özellikle geliri sınırlı sosyal hizmet odaklı vakıflar bu tür yüksek kesintilerle faaliyetlerini sürdürmekte zorlanacaktır. İktidarın her türlü desteği sağladığı ve mali sorunu olmayan vakıflar bu düzenlemeden belki etkilenmeyecek ancak iktidarın mali ve siyasi baskısı altında bulunan vakıflar için önemli bir mali yük demektir.

İktidarın kamu kaynaklarını kendi yakın çevresine ve yandaşlarına aktarmadaki en önemli araçlarından biri vakıf, dernek gibi kuruluşlardır. Bu nedenle iktidarın özellikle vakıflarla ilgili pratiklerine bakmamız lazım. Kendisine yakın vakıfların her türlü siyasi ve mali desteklerden yararlandığı, buna karşılık muhalif ya da bağımsız vakıfların ise her türlü baskı ve ayrımcı uygulamalara maruz bırakıldığı bilinen bir gerçek. Eğitimden sosyal hizmetlere, kültürden sağlığa kadar hemen her alanda kamu kaynakları liyakat ve gerçek ihtiyaç gözetilmeksizin bu vakıflar aracılığıyla belirli kesimlere ve kişilere yönlendirilmektedir. İktidara yakın kurumlar öncelikli olarak desteklenirken toplumsal eleştiri üreten veya muhalif olan kuruluşlar göz ardı edilmekte veya bütçe kısıtlamalarına maruz bırakılmaktadır. Örneğin, 2020'de İstanbul Büyükşehir Belediyesi müfettişleri tarafından hazırlanan rapora göre, AKP döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından vakıflara ve derneklere ulaşım, malzeme, yeme içme, bakım onarım, tadilat, yer tahsisi, konaklama, personel desteği, kiralama bedeli gibi çeşitli kalemler altında yüzlerce milyon lira aktarıldı. Bunlar özellikle TÜRGEV, TÜGVA, Ensar gibi vakıflar aracılığıyla yapılmaktadır.

Diğer taraftan, özellikle kayyum atamalarından sonra, belediyelerimiz bünyesinde kültür, dil, sanat, kadın ve gençlik alanlarında çalışma yürüten pek çok kurum ya kapatıldı ya da faaliyetleri sınırlandırıldı; kültürel etkinlikler iptal edildi, dil kursları durduruldu, kadın merkezlerinin kapıları mühürlendi.

16 ve 17'nci maddelerde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen bazı hükümler tekrar düzenlenmektedir. Özellikle 2018 yılından bu yana çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin önemli bir kısmı yetki aşımı veya Anayasa'ya aykırılık gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir ancak bu ve buna benzer kararların iptal edilmesi bile iktidarın işine engel olmamaktadır çünkü bir düzenleme iptal edilse bile iptal kararları genellikle uzun bir yargılama sürecinin sonunda alınmakta, bu süre zarfında yürütme istediği düzenlemeleri fiilen uygulamayı sürdürmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, sorun yalnızca görüşmekte olduğumuz yasa teklifinin içeriğiyle sınırlı değildir, genel bir anlayış sorunu var ortada; kamu yararının dikkate alınmadığı, yasa yapılırken ilgili tarafların görüşlerinin alınmadığı ya da alınsa bile karar süreçlerine yansıtılmadığı, kuralları tanımayan, "ben yaptım oldu" anlayışının hâkim olduğu bir durum. Her şeyden önce bu yaklaşımın değişmesi lazım diyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)